şiir dinle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
şiir dinle etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Rıfat Ilgaz hayatı

HAYATI (1911-1993)
Rıfat Ilgaz 1940'ların toplumcu-gerçekçi şairlerinin başta gelenlerindendir.

1911 yılında Cide'de doğdu.Şiir yazmaya ortaokul öğrencilik yıllarında başladı.İlk şiiri 27.07.1927'de, günlük Nazikter gazetesinde yayınlandı.Ayrıca; Açıkgöz(Kastamonu) , Güzel İnebolu ve Güzel Tosya gazetelerinde şiirleri ve yazıları yayınlanmaya başladı.

Lise yıllarında babasının ölümü nedeniyle buradan ayrıldı.Yatılı olarak Kastamonu Muallim Mektebi'nde öğrenim gördü.1930 yılında mezun oldu.Altı yıl süreyle Gerede, Akçakoca, Hendek ile Düzce arasında Gümüşova'da ilkokul öğretmenliği yaptı.Ankara Gazi Eğitim Enstitüsünü 1938 'de bitirdi ve Adapazarı Ortaokulu Türkçe Öğretmenliğine atandı.

1939'da İstanbul Karagümrük Ortaokulu'nda Türkçe Öğretmenliğine başlayan Ilgaz'ın, yazı ve şiirleri büyük dergilerde yayınlanmaya başladı.1940 'da Çığır, Oluş, Ulus, Güneş, Yücel, Varlık, Hamle ve Yeni İnsanlık dergilerinde şiirleri çıktı ve aynı yıl Edebiyat Fakültesi Felsefe Bölümü'ne girdi.Hasan Tanrıkut, Sabahattin Kudret Aksal, Salah Birsel'le tanıştı.Ömer Faruk Toprak ile 9 Eylül 1042'de Yürüyüş Dergisi'ni çıkardılar.Bu dergide Orhan Kemal, Sait FAİK, Cahit Irgat, A.Kadir, Nazım Hikmet (İbrahim Sabri) ile birlikte çalıştılar.

1943'te ilk kitabı 'Yarenlik'i yayınladı.Şiirleri olağanüstü bir ilgi gördü.Ocak 1944'de 'Sınıf'adlı şiir kitabı çıktı.Sıkı yönetim kararı ile toplatıldı.Pertev Naili Boratav 'Sınıf' için:'Yeni Türk şiirine inanmayanlara, Rıfat Ilgaz'ın kitabını okuyup anlamalarını dilemekten başka yapılacak birşey yoktur' diye yazdı.

1945'te Gün Dergisi çıktı.Ilgaz bu dergide sekreterdi.Bu dergide yazıları yayınlandı. Aziz Nesin'in Cumartesi Dergisine ortak oldu.Seçici kurulda çalıştı.1946'da Esat Adil, Sabahattin Ali ve Aziz Nesin ile birlikte Gerçek Gazetesini çıkardılar.1946 Ekim ayında Yığın Dergisini'ni Esat Adil ve Adil Yağcı ile birlikte çıkardılar.

Öğretmenliğe yeniden döndükten sonra Boğazlayan-Yozgat'a tayini çıktı.Hastalığı nedeniyle Validebağ Sanatoryumunda yattı.Şubat 1947'de Sebahattin Ali, Aziz Nesin ve Mim Uykusuz'un çıkardığı Marko Paşa kadrosuna girdi.Sık sık kapatılan bu derginin daha sonraları sorumlu müdürlüğünü üstlendi.

Malum Paşa, Merhum Paşa, Hür Marko Paşa gibi dergilerin adı sık sık değişiyordu.1950'li yıllarda Ilgaz, gazetecilik yapmaya başladı.Sakıncalı olduğundan gazeteler ve dergiler imzalarına pek yer vermediler.

1952-1960'da Tan Gazetesi'nde dizgici-düzeltmen ve röportaj yazarı olarak çalıştı.Turhan Selçuk ve İlhan Selçuk'un çıkardığı Dolmuş Dergisi'ne 'Stepne' takma adıyla yazılar yazdı.Hababam Sınıfı, Pijamalar(Bizim Koğuş) , Don Kişot İstanbulda bu dergide dizi olarak yayınlandı.Hababam Sınıfı'nı da isminin sakıncalı olması nedeniyle 'Stepne'(Yedek Lastik) takma adıyla yazdı.Ocak 1953'te Devam adlı şiir kitabını çıkardı ve bu kitap da toplatıldı.

1961 Anayasası yürürlüğe girdikten sonra kendi adıyla yazı ve şiir yayınlama özgürlüğüne kavuşan Rıfat Ilgaz Demokrat İzmir, Akbaba, Vatan, Yeni Gün, Yeni Ulus gibi yayın organlarında ve kimi edebiyat dergilerinde yazı yazabildi.Sınıf Yayınları'nı kurdu ve kendi kitaplarını yayınlayabildi.1970'te Basın Şeref Kartı'nı aldı.1974'te emekli oldu.Doğum yeri olan Cİde'ye yerleşti.

12 Eylül 1980 döneminde göz altına alındı..Tutukluluğu sona erince İstanbulda oğlu Aydın Ilgaz ile birlikte ölümüne kadar yaşamaya başladı.Bu olaylar 'Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra' adlı kitabında anlatılır. Onu hepimiz Hababam Sınıfı'nın yazarı olarak bildik.Altmış kitabı olmasına karşın onun şairliğini, romancılığını ve öykü yazarlığını unutmamamız gerekir.

Kitaplarında; çağdaş, ileri görüşlü, ulusumuzdan yana birlikteliği önerir. Yıllarca bizden kendisini uzaklaştırmaya çalışan yönetimlerden sonra, demokrasi yolunda ülkemizdeki gelişmeler Rıfat Ilgaz adını yeniden yücelttiyse de, Sivas Olaylarının acısına dayanamayan duyarlılığı 7 Temmuz 1993 günü aramızdan ayrılmasına neden oldu.
 
ESERLERİ
Şiir kitapları:
Yarenlik (1943) , Sınıf (1944) , Yaşadıkça (1948) , Devam (1953) , Üsküdar’da Sabah Oldu (1954) , Soluk Soluğa (önceki kitaplarından seçmelere eklemelerle,1962) , Karakılçık (1969) , Uzak Değil (1971) , Güvercinim Uyur mu (1974) , Kulağımız Kirişte (1983) , Ocak Katın Alagöz (1987) Ömer Faruk Toprak Ödülünü kazandı.


Romanları:
Karadeniz'in Kıyıcığında (1969, önce oyun olarak çıktı,1965) , Karartma Geceleri (1974) , Sarı Yazma (1976) , Yıldız Karayel (1982) ile 1982 Madaralı Roman Ödülü'nü ve 1982 Orhan Kemal Roman Ödülü'nü kazandı

Tiyatroları:
Basılmış oynanmamış veya oynanmış, yayınlanmamış oyunları da olan Ilgaz'ın tiyatro türünde en ünlü eserleri Hababam Sınıfı (ilk oyun.1966, bas.1967) ve Hababam Sınıfı Uyanıyor, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Sınıfta Kaldı (ilk oyun.1969, Ibiş oyunuyla, bas.1971) , Abbas Yola Gider (1971) adlı kitaplarıdır.


Mizah:
Önce iki hikaye kitabı çıkardı: Radarın Anahtarı (1957) , Don Kişot Istanbul'da (1957) : sonra iki roman: Hababam Sınıfı (1957,10. b.1972, filme de alındı: 1975) ve Pijamalılar (Bizim Koğuş) (1959) . Bunları, gene mizah türünde pek çok hikaye izledi: Kesmeli Bunları (1969) , Nerde O Eski Usturalar (1962) , Saksağanın Kuyruğu (1962) , Şevket Usta'nın Kedisi (1965) : Geçmişe Mazi (1965) , Garibin Horozu (1969) ve 1972'de çıkan on kitap: Altın Ekicisi, Palavra, Tuh Sana,
Çatal Matal Kaç Çatal, Bunadı Bu Adam, Keş, Al Atını, Hababam Sınıfı Baskında, Hababam Sınıfı Uyanıyor.
Daha sonra yayımlanan mizah türündeki kitapları, Palavra (hikayeler,1982) ,
Rüşvetin Alamancası (1982) , Çalış Osman Çiftlik Senin (hikayeler,1983) , Sosyal Kadınlar Partisi (hikayeler 1983) ,
Apartıman Çocukları (roman,1984) , Hoca Nasrettin ve Çömezleri (roman,1984) , Hababam Sınıfı Icraatin îçinde (1987) , Şeker Kutusu (1990) , Dördüncü Bölük (1992)

Anılar:
Yokuş Yukarı(1982) , Kırk Yıl Önce Kırk Yıl Sonra(1986)

Güncel:
Nerde Kalmıştık (1984) , Cart Curt (1984) köşe yazılarını topladığı kitaplarıdır.


Çocuk kitapları:
Halime Kaptan (1972) Kumdan Betona (1976) , Öksüz Civciv (1979) , Bacaksız Kamyon Sürücüsü (1977) , Cankurtaran Yılmaz (1979) , Bacaksız Sigara Kaçakçısı (1980) , Bacaksız Okulda (1980) , Bacaksız Tatil Köyünde (1980) , Bacaksız Paralı Atlet (1980) , Küçükçekmece Okyanusu (1983) , Apartıman Çocukları (1984) , Çocuk Bahçesinde(1993)

Karartma Geceleri Rıfat Ilgaz

İkinci Dünya Savaşı’nın sınırlarımıza dayandığı 1944 yıllarında Mustafa adında bir öğretmen vardır. Bu öğretmen, yazdığı şiirler yüzünden hapishaneye atılmıştır. Solcu olan öğretmen, ezilen halkın sorunlarını, yönetimdeki yanlışlıkları şiirlerine konu edindiği için, yazdığı kitabı toplatılmıştır. Karanlık hapishanede çok kötü ve zaman kavramının olmadığı günler geçirmektedir. İkinci Dünya savaşı devam ettiğinden, geceler karartılmakta, ekmekler, karne ile verilmekte, mahkûmlar da zaman zaman sığınaklara alınmaktadır. Halk bu olağanüstü durum içerisinde bitap haldedir.

Mustafa, hapishanedeki mahkûmları sığınağa götürürlerken, konuştuğu için, subay tarafından taş odaya kapatılır. Zifiri karanlık ve rutubetli ortamda günlerce kalan Mustafa, taş odadaki arkadaşına buralara nasıl geldiğini anlatmaya başlar. Çünkü günler geçmemektedir.

Mustafa öğretmen, hasta olduğundan dolayı rapor almıştır. Okula gitmemektedir. O sıralarda ise, yazmış olduğu şiir kitabı yasaklanmış, toplatılmıştır. Öğretmen Mustafa Ural ise, polisler tarafından aranmaktadır. Tutuklandığından dolayı polisler, öğretmenin sürekli evine gelmektedirler. Karısı ise bu durumdan oldukça şüphelenir. Öğretmen bir ara karısını gördükten sonra evinden ayrılıp, kendini dışarı vurur. Evine gidemeyeceğine göre, kalacak yer aramaktadır. Eskiden beri gittiği kahvede, onu arayan sivil polisi görünce, Mustafa, işin ciddiyetini anlar. Halkın yanında olan bir şairin, davasında çabucak pes etmemesi gerektiğini düşünmektedir. Bu yüzden kaçar ve Cengiz adlı bir arkadaşının evinde kalmaya başlar. Fakat, Cengiz’in fakülteden kız arkadaşının durumu öğrenmesi üzerine, Mustafa yer değiştirmek zorunda kalır. Nihat adında eski öğrencisinin yanına gider. Orada Nihat’ın büyükannesine durumu çaktırmamak için ellerinden geleni yaparlar. Öğretmen Mustafa, Nihat’ın evinde kalırken, onun sınavlara hazırlanmasında yardımcı olur. Bu sırada ise polisler, ellerinde resimler ile ve Mustafa’nın karısı ve arkadaşlarını sıkıştırarak öğretmenin yerini bulmaya çalışırlar. Sürekli onu ararlar. Mustafa, ancak karısına gizli gizli uğrayabilmektedir. Nihat’ın büyükannesi Mustafa öğretmenin evde kaldığını öğrenince, Mustafa oradan da ayrılmak zorunda kalır. Birkaç gün boyunca sürekli İstanbul’un sokaklarında dolaşır. Sürekli polis ve bekçilerden kaçar. Yer yer hamamda ya da kahvede gördüğü güvenilir arkadaşları ile sohbet eder, ama durumu olduğu gibi izah etmez. Ancak İstanbul’da sokakta gördüğü, evine gittiği solcu veya öğretmen arkadaşlarının yardımıyla geçinip, polisten kaçabilmektedir. Zaman zaman Cengiz, zaman zaman kendisi gibi şair olan Faruk’tan yardım alır, özellikle karısı ve ailesine yardımını bu kişiler sayesinde ulaştırıyordur.Kaynakwh webhatti.com: rıfat ılgaz-karartma geceleri(roman incelemesi)

Bu sıralarda, sokakta gördüğü bir polise, yakalanmamak için, ismini Behzat olarak tanıtmıştır. Bir sabah, emniyete gidip, teslim olmaya karar vermiştir Mustafa. Fakat o sırada bu polisi tekrar görür. Polis, kişinin Behzat değil de, Mustafa olduğunu anlamıştır. Mustafa, onun oğlunun derslerini düzeltmesi için öğretmeni ile konuşmuştur. Bu iyiliğini hatırlayan polis, Mustafa’ya yumuşak davranır. Fakat aralarındaki bir laf dalaşı yüzünden, polis Mustafa’yı doğruca emniyete götürür.Kaynakwh webhatti.com: rıfat ılgaz-karartma geceleri(roman incelemesi)

İşte Mustafa, taş odadayken, oda arkadaşı Halil’e bunları anlatır. O sırada komutan aşağı doğru gelmektedir. Mustafa’ya, sorguya çekilmek için çağırıldığını söyler. Mustafa, günler sonra bu defa sorguya çıkmak için dışarı çıkar. Sorgusu ise, öğleden sonraya kalır. O sırada karısını görür. Fakat onunla konuşamaz. İşte, şimdi, elleri kelepçeli, tabancası ile asker, onu götürüyordur, ya taş odaya, ya başka yere…

RIFAT ILGAZ Çocuklarım

 
Sizi yoklama defterinden öğrenmedim
Haylaz çocuklarım
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı
Nane şekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesinde
Elimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfın
Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
Palto ayakkabı yüzünden
Kiminiz limon satar Balıkpazarı'nda
Kiminiz Tahtakale'de çaycılık eder
Biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı
Tereyağındaki vitamini
Kalorisini taze yumurtanın
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta
Çevresini ölçtük dünyanın
Hesapladık yıldızların uzaklığını
Orta Asya'dan konuştuk
Laf kıtlığında
Birlikte neler düşünmedik
Burnumuzun dibindekini görmeden
Bulutlara mı karışmadık
Güz rüzgarlarında dokulmuş
Hasta yapraklara mı üzülmedik
Serçelere mi acımadık kış günlerinde
Kendimizi unutarak

Rıfat Ilgaz -Ormanız Biz

 


Kamyondan indiğim gün,
Tanıttılar kahve arkadaşlarımı,
İlk çayı kaymakamdan içtim
İlk sigarayı tapucudan
Pilavdan dönenin kaşığı kırılsın diye,
O akşam oynadık ilk prafayı,
Kapıgı beş kuruştan
Yemekten sonra çalındı
En güzel plak şerefime!
Dert yanarken gazetelerden
Dört günlük diye en yenisi,
Almaz oluverdik elimize.
Bir kasabanın da bulunur kendine göre
Taze havadisi;
Akşama doğru,
Selami Efendiyi dinle yetişir!
Çok geçmeden bizim de karıştı
Dedikoduya adımız
Benim de merhabasını kolladıklarım oluyor
Yer gösterip kahve ısmarladıklarım.
Bile bile yenildiğim de oluyor
Bizim muhasebeciye;
Maaşımız vilayet bütçesinden,
Pamuk ipliğine bağlı mesken bedelimiz
Geçinmeye geldik !
Girince İhsan Efendi,
Şöyle bir doğrulacaksın ister istemez
Biz seçmezsek de mutemedizdir.
Defter açmışız dükkânında
O bilir tutarını maaşımızın,
Başkandır yüzde yüz bu seçimde
Arkası dağ gibi kaymakama dayalı.
Kapı bir komşumuzdur,
Kurtarır bizim sokağı çamurdan
Hiç olmazsa köşe başına
İki fener olsun astırır
Kaymakam hoş sohbet adam
İyi bektaşi fıkraları bilir.
Hoşlanmasak da güldürür bizi,
Karışmaz girdisine çıktısına kimsenin,
Bayılır horoz dövüşüne
Cami avlusunda kazanılmış
Ne ünlü dövüşler biliriz!
Kendi havasında Burhan Bey
Dayanamaz peynirli pideye;
Kimin yoğurdu kaymaklı
Kimin yağı kekik kokar,
Ona sor!
İşinin ehli adamdır severiz
Esnafa yıkım olmadan,
Ayırır akla karayı...
Şunun şurasında kaç kişiyiz ki,
İste geldik gidiyoruz,
Ne çıkar kötülükten!
Gördün mü sorgu hakimini,
Dünya umurunda değil,
Nesine gerek elin beş keçisi.
Piket tam meslek oyunu
Kim demiş dut yemiş bülbül diye
İste çözüldü dilinin bağı,
Yüzlük kağıt var elinde...
Bu kahvede geldi Bekir Efendi'nin
Emeklilik emri...
Çok iş var daha onda.
Kim ne derse desin, aznifte yok üstüne
Bayılır dört koluna bu oyunun.
Nargilenin marpuçu bir elinde,
İşte öbüründe domino taşları
Sor, eliyle koymuş gibi bilir,
Düşeş kimdedir...
Hele bak, bir domuzluğu var,
Hem dübeşe yirmi beş yazdıracak.
Hem bağlayacak dört başı
Kolayına mı usta oldu
Tavlada ormancımız;
Altınla ödedi her pulunu teker teker,
Kendi kapısından iyi bilir, Se-yek kapısını
Plaka tutmasına
Hesab-ı cariden fazla yatar aklı
Banka müdürü'nün.
Hani Veznedar da yabana atılmaz
Bakma para sayarken
İki de bir süngere yapıştığına,
Sen hüneri kağıt düzerken gör!..
Kahveden yönetir nüfusçu'muz
Doğumla ölümü.
Can ciğerdir Doktor'la;
Şüphelidir yediklerinin ayrı gittiği.
Başkâtibin çayı kıtlamadır,
Kaymakam'ın gözünün önünde,
Çay bardağında çeker konyağı,
Yudum yudum çaktırmadan;
Küçük yer söz olur!
Hacizde olsa gerek icracı,
Bugünde bulunmadı yoklamada,
Hesabına çek iki çizgi daha,
Kaldırır
Köylere çıkmış olacak,
Havalar da soğudu
Hayvanı çift heybelidir,
Benzinsiz çıkılmaz yola.
Hele dönsün, bir âlem yaparız
Komutan'ın evinde;
Yeni plaklarımız da var.
Heybeler boş dönecek değil ya,
Kızarmış iki tavuk olsun bulunur,
Arpalıktan dönüyor!

Rıfat Ilgaz Şiir Serisi - Bu da Bir Özgürlük



1944 yılındasın yanlışın yok,
Kıştı girdiğin, temmuz ortasındasın.
Emirle de olsa açıldı ya
İşte demir kapılar ardına kadar,
Dışardasın!

Tepende ne zamandır unuttuğun güneş,
Liman bildiğin gibi yerli yerinde
Hazır Karadeniz seferine şu vapur,
Şu mavna Haliç'ten geliyor.
Poyrazdır bir uçtan bir uca esen
Çekebilirsin ciğerlerine!
Bu ses fren gıcırtısıdır,
Durdu Beşiktaş tramvayı durakta.
Gidemezsin elinde değil;
Emrindesin insanı hiçe sayanların.
Bir liseli talebeyle vurulu bileklerin
Kırk mahkûmun sürüklediği z****re.
Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak,
Kitaplar suç ortağınız!
1944 yılındasın yanlışın yok,
Doğrudur dağıldığı esir pazarlarının,
Tek forsa kalmadı kalyonlara çakılı,
Roma sirklerinde atılmıyor köleler
Aç aslanların ağzına,
Çoktan yerle bir ettiler Bastil'i
Kenar mahalleliler.
Özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boylarında.
Ne Taif'tesin, ne Magosa zindanında
Yalnız namı kalmıştır kaleme alanın
"Vatan Kasidesi"ni.
Seviyoruz her zamandan fazla Fikret'i
Yeni anlaşıldı manâsı "Millet Şarkısı"nın,
Aynı "Sis"tir memleketin üzerindeki.
Bugün de vaktinde çıktı gazeteler
Geçti ilk sayfalara Beşiktaş cinayeti;
Ismarlama yazıları üstât kalemlerin
Taksim'deki ziyafetten resimler…
Çeyrek saat uzaktasın çok değil,
O meşhur Babıali'den.
Tek satır yok sayfalarda
Bu z****rleme tutsaklık üstüne.
Çekildi dış kapıdan demir sürgüler,
Tuttu süngülüler yolları
Topyekûn himayesindeyiz z****rlerin.

Yaşadıkca adlı şiir kitabından 1948

Rıfat Ilgaz - Yaşıyoruz

 
Ben ölmedim…
Beni öldürmediler de;
Yaşıyorum, yaşıyorum işte,
At kıçında sinek gibi,
Töööbe, töbe!
Kapandı yüzümüze dergi kapakları,
Bir varmış bir yokmuş olduk sağlığımızda.
Şiir… O yosmanın boyuna.
Gazete… Gelene gidene başyazı.
Ara ki bulasın sayfalarda
Şair Rıfat Ilgaz'ı.
Düştükse itibardan
Ölmedik ya, yaşıyoruz işte,
Yaşıyoruz dedik, yaşıyoruz be,
Heeeey, fincancı katırları!

Rıfat Ilgaz - Saltanat

 
Sen otellerde benim konuğum
Bense dar günlerde senin evinde...
Kim ne derse desin
Saltanatımız baba oğul
Sürüp gidiyor işte!

Ne saray, ne yalı, ne köşk,
Ne bir dairecik, kooperatiften...
Ne Bebek sırtlarında bir çadır,
Bir gecekondu da yok, memleket işi
Taşlıtarla'larda...

Diyelim ki, elden düşme bir Ford,
Kilometresi üç kez silinmiş...
Dört tekerim de olmadı bugüne kadar,
Ayaklarımı yerden kesecek!

Her saltanatın bir sonu var oğlum,
Buna musalla taşları şahit!

Son sözümü henüz söylemeden
İşte geldim, gidiyorum,
Altımda bir kuru tabut!

Rıfat Ilgaz - Kulağımız Kirişte


"Çağın gerçekleri, sorunları içinde tarihsel görevinin bilincine varması gereken bir şairin eylemi söz konusudur, bugün. ...Her yeni çağ aşağıdan yukarıya doğru itilmelerle oluşup gelişirken, toplumla içli dışlı olması gereken şir de gerçekçiliğin yeni biçimlerini yaratmaya itilmektedir. Şair, toplumu değiştirme oluşturma çabası içinde kendisini de değiştirip oluşturacaktır. Bu gerçeği Brecht'le birlikte yineleyebiliriz. "Her yeni çağ gerçekciliğin yeni biçimini ortaya koymak zorundadır! Şairim amacı, bu gerçekleri öğrenmekle bitmiyor. Bunları yapıtına bilgi olarak koymak, şairin sanat dışı gereksiz çabalara götürür. O, bu gerçekleri içeriğine uygun bir biçim içinde yansıtmak zorundadır. Şair, çoşku ve hayranlık, benzer koşullar içinde yaşayanlar arasında mümkündür. Bir şiirin etkileyici ödevi, bu koşulların içindekilerle yüz yüze geldi mi başlar. Bu bakımdan şair, yan tutan kişi sayılır."

Rıfat Ilgaz - Senin Neyin Eksik

 
boyun bosun yerinde,
Omuzların adamakıllı geniş.
Uykusuz bırakır şu pazular
On sekizindeki kızı.
Kaç para eder,
Usta bir makastar elinden çıkma
Bir kat esvabın yok, çivide asılı,
Şöyle işten çıkınca giyecek;
Keyfince ısmarladığın
Bir çift ayakkabın yok!
Boşta mısın, hayır!
İşin ıvır zıvır iş mi?
Kim demiş!
On saat ayak üstünde
Dizlerine kara su iner.
Yaz demez, kış demez,
Savurursun balyozu
Kan ter içinde.
Bekârsın, delikanlısın,
Yıkanmış ütülenmiş iki gömleğin
Niçin olmasın?
Topkapılı'm, Tatar Ali'm,
Soyun Bitpazarı'nda,
Giyin Bitpazarı'nda!

Rıfat Ilgaz - İçelim

 
İşte bir aradayız! Sağlığından haber beklediklerimiz yanımızda, Ve aramızda uzun zamandır Yüzünü görmediklerimiz! Kimimiz mahpustan dönmüşüz Kimimiz sürgünden! Bu akşam keyfimiz yerinde, Günlük dertlerimizden sıyrılmışız, Nasıl kazanıldığını unutmuşuz paranın Elimiz o kadar açık; Harcayalım neşemiz için! İyisi gelsin şarabın, Yüklü olsun mezeler! Nöbetçisiz geçiyor akşamımız demek, Kilitsiz, demir parmaklıksız; İstersek burda keser konuşmamızı, Çıkarız kol kola, kelepçesiz. Dolaşırız canımızın çektiği sokakta. Özlemini çekmişiz uzun zaman Dostların ve aydınlığın. Duymuşuz her çeşit yanızlığı Tek başımıza. İki çift lâf etmenin karşılıklı, Ne demek olduğunu öğrenmişiz. Konuşalım, Bir suç olduğunu bilerek her sözümüzün. Güzel günlerin yaklaştığını söyleyelim, Dört yanımızı kollayarak. Ne olacak, bilir miyiz birazdan? Belki hesabı sorulacak neşemizin. Kaldıralım son kadehleri, Ayrılalım arkadaşlar, Ayrılırken öpüşelim!

Buda bir özgürlük

1944 yılındasın yanlışın yok,
Kıştı girdiğin, temmuz ortasındasın.
Emirle de olsa açıldı ya
İşte demir kapılar ardına kadar,
Dışardasın!

Tepende ne zamandır unuttuğun güneş,
Liman bildiğin gibi yerli yerinde
Hazır Karadeniz seferine şu vapur,
Şu mavna Haliç'ten geliyor.
Poyrazdır bir uçtan bir uca esen
Çekebilirsin ciğerlerine!
Bu ses fren gıcırtısıdır,
Durdu Beşiktaş tramvayı durakta.
Gidemezsin elinde değil;
Emrindesin insanı hiçe sayanların.
Bir liseli talebeyle vurulu bileklerin
Kırk mahkûmun sürüklediği zincire.
Tek suçunuz hür insanlar gibi konuşmak,
Kitaplar suç ortağınız!
1944 yılındasın yanlışın yok,
Doğrudur dağıldığı esir pazarlarının,
Tek forsa kalmadı kalyonlara çakılı,
Roma sirklerinde atılmıyor köleler
Aç aslanların ağzına,
Çoktan yerle bir ettiler Bastil'i
Kenar mahalleliler.
Özgürlük şarkısıdır söylenen Volga boylarında.
Ne Taif'tesin, ne Magosa zindanında
Yalnız namı kalmıştır kaleme alanın
"Vatan Kasidesi"ni.
Seviyoruz her zamandan fazla Fikret'i
Yeni anlaşıldı manâsı "Millet Şarkısı"nın,
Aynı "Sis"tir memleketin üzerindeki.
Bugün de vaktinde çıktı gazeteler
Geçti ilk sayfalara Beşiktaş cinayeti;
Ismarlama yazıları üstât kalemlerin
Taksim'deki ziyafetten resimler�
Çeyrek saat uzaktasın çok değil,
O meşhur Babıali'den.
Tek satır yok sayfalarda
Bu zincirleme tutsaklık üstüne.
Çekildi dış kapıdan demir sürgüler,
Tuttu süngülüler yolları
Topyekûn himayesindeyiz zincirlerin.(*)

Aziz Nesin - Yasa Sen


Her şeye boşver, dolu dolu yaşa.
Madem ki bir aşkın var, ne güzel, tadını çıkar...
Sanki ayıp bir şeymiş de utanıyormuşsun gibi
yazmışsın bana...
Her şeye boşver ve aşkı yaşa... İlle de
büyük aşk olması gerekmez;
yaşanan her aşk
büyüktür, yeter ki tadını çıkarmasını bil...
Çok büyük umutlar bağlama, yarını hiç düşünmeden,
günü gününe sev,
sevginin tadını çıkar...
Sevgide geleceği düşünürsen aşkı,
bombok edersin.
Sakın haaa...
Sonsuz, monsuz diye karşındakinin başını yeme...
Her şeye boşver; öylesine sev ki,
sevdiğini bile umursama, salt k
endin için sev,
bencilce yaşa aşkı, bütün maddesiyle...
Yaşamdan elinde kala kala salt yaşadığın
sevgiler kalır sonunda, ne şu, ne de bu...
Bütün onlar, aşkı yaşamak için gerekli olan
- ne yazık ki gerekli olan- gereklerdir.
Aslolan aşktır yaşamda...
Dolu dolu, dolu dizgin, zilzurna, saniye saniye
aşkı
yaşayarak sev...
İki yıl, üç yıl sürecek diye umutlanıp enayilik etme...
İster sürer, ister sürmez... Sen o anı yaşa yeter ki...
Yitirdiğin zaman; yaşadıklarını kazanmış olacaksın...
Sonunda elbet yitireceksin, ama yitireceğini hiç
düşünme; çü
nkü aynı zamanda kazanmışsındır da...
Anılar kazanıyorsun daha ne...
İç o zaman, sarhoş ol...
Yüce şeyler düşünme severken,
sevgiyi berbat edersin; çü
nkü sevginin
kendisinden daha yüce bir şey olamaz..
Aferin sana seviyorsan, seviliyorsan...
Sakın kuşkulara kapılma.
Karşındakini didikleme, yiyip bitirme...
Türk gelenekleri, görenekleri öyle...
Sakın bu aptallığı yapma...
Severken yirmi yıl sonrasını değil,
yirmi dakika sonrasını bile düşünme,
sevinin içine edersin...
An an yaşa, derin derin hem de...
Afferin sana...
Çok sevindim. İşe güce boşver.
Artık sana ne Surname'yi,
ne de başka
şeyi soruyorum.
Keyfince yaşa, sev... Sevildikçe sev,
sevilmeyince de tastamam boşver ve
o zaman o güzelim yalnızlığına sarıl...

O yalnızlık ki,
bütün sevgilerden daha güzeldir
ve sonunda onun koynuna girmek için

kendi kollarımızla kendimizi sararız...
O zaman da hiç üzülmeyeceksin.
Çünkü nasıl olsa, sığınacak bir yalnızlığımız var;
günün birinde anamız bile bizi bırakır gider
ama o yalnızlığımız, biz yaşadıkça bizi hiç bırakmaz...
Severken bunları düşünme, lütfen yarınsız sev!
Hadi, sevgiyle öperim.
Yaşa sen !...

Aziz NESİN

Aziz Nesin - Şimdi Şiirin Tam Zamanıdır

 
23 Mayıs gecesinin mutluluğunda,
Silinsin bütün anılarım...
ki,sen tek kalasın belleğinde
lekesiz bir aklıkla...
O gecenin sabahında öyle değil,ya ölmeliyim ya öldürmeli...
Kalemle yazılamaz,ancak kanla yazılır,
işte şimdi şiirin tam zamanıdır...

Karanlıklar saçan bir yıldızım gecenin zifirinde,
Işıksız,kapkara,zehir zıkkım...
Nasıl öyle bir acı,hiç duyulmamış,
Bunca yıl hiç böyle olmadım...
Öldürmemek için ne seni ne de kendimi,
kanla yazılmalı bıçağın ucuna...
İşte şimdi şiirin tam zamanıdır...

Hasta bir yürek,kendi kendimi sürükleyerek,
ben mi çağırdım o sokak kedisini...
Sokulan mırıl mırıl göğsüme,saçlarını yüzümde gezdirerek,
gözleri böcüm böcüm kapkara...
isteyince gelecek,
isteyince gidecek,
kanın sıcağında soğuk bıçak ılınır...
İşte şimdi şiirin tam zamanıdır...

Bir damla yakutca donmuş kan,
bir bıçağın gümüşsü soğuğunda parlar...
Durur dalında kızıl gül goncasınca,
Benimkisi sevmek ölümüne,yazgısı ölümcül
öyle güzel...
Bir Akdeniz sevisi sımsıcak,
Bir Balkan sevisi yaman mı yaman,
Bir Kafkas sevisi acı mı acı...
İşte şimdi şiirin tam zamanıdır...

Ne ölmeliyim ne de öldürmeli,
Bu sonuncusunu da burada bitirmeli...
Ucundan kan damlayan bıçaktan da güzel,
Bir şiir yazıp tarih düşürmeli...
Herşeyin zamansız olduğu bu zaman,
İşte şiirin tam zamanıdır!..

Aziz Nesin

Aziz Nesin Arkadaşım Badem Ağacı

Sen ağaçların aptalı
Ben insanların
Seni kandırır havalar
Beni sevdalar
Bir ılıman hava esmeye görsün
Düşünmeden gelecek karakış..
Acarsın çiçeklerini ..
Bense hayra yorarım gördüğüm düşü...
Bir güler yüz bir tatlı söz..
Açarım yüreğimi hemen
Yemişe durmadan çarpar seni karayel
Beni karasevda
Hem de bilerek kandırıldığımızı
Kaçıncı kez bağlanmışız bir olmaza
Koş desinler bize şaşkın
Sonu gelmese de hiç bir aşkın
Açalım yine de çiçeklerimizi
Senden yanayım arkadaşım
Havanı bulunca aç çiçeklerini
Nasıl açıyorsam yüreğimi
Belki bu kez kış olmaz
Bakarsın sevdan düş olmaz
Nasıl vermişsem kendimi son sevdama
Vur kendini sen de bu güzel havaya

Beklemek - Aziz Nesin

Gözler önünde işte
Gittikçe arınıyorum kendimden
Her giden güzelleşir
Gidiyorum güzelleşmek için
Unutulsun diye çirkinliklerim
Gelecek birisi güzeldir
Gelince güzel değil
Hele gelmişse çirkin
Yaşam, ölüm gelecek diye güzel
Ey güzeller güzeli beklediğim
Kaç saatim, kaç dakikam ya da saniyem
Artık ne gelmek ne de gitmek
Yaşamın en zor yanı beklemek
Hiçbirimiz beklemedik doğmayı,
Doğduğumuzdan beri beklediğimiz
ÖLMEK

Bağışla - Aziz Nesin


Ya zamanından çok erken gelirim
Dünyaya geldiğim gibi
Ya zamanından çok geç
Seni bu yaşta sevdiğim gibi

Mutluluğa hep geç kalırım
Hep erken giderim mutsuzluğa
Ya herşey bitmiştir çoktan
Ya hiçbir şey başlamamış

Öyle bir zamanına geldim ki yaşamın
Ölüme erken sevgiye geç
Yine gecikmişim bağışla sevgilim
Sevgiye on kala ölüme beş

Aziz Nesin