PKK'nın dışarıdaki bir numaralı ismi Karayılan sivillerin öldüğü PKK saldırılarıyla ilgili 'Evet hata yaptık, özür de dileriz' dedi. Karayılan özeleştirisinin ardından devam ediyor: Hiç bir sivilin zarar görmemesi için tüm güçlerimizi eğitimden geçiriyoruz. Asla olmayacak.
Radikal'den Ertuğrul Mavioğlu'nun haberine göre; PKK’nın Kuzey Irak’taki Kandil kampına ulaştığım andan itibaren içimde Kan-dil’i heceleyerek türettiğim şu cümle var: “Kan akarsa, dil susar!” Kandil, tam da böyle; ülkenin artık iyiden iyiye düğüm olmuş büyük bir paradoksunun özeti gibi. Sabahın kör saatlerinden itibaren yaklaşık iki saat boyunca beklediğim eve birazdan gelecekler ve karşısına oturacağım adam, “ Devlet bizi yenemeyecek ama biz de devleti yenemeyeceğimizi artık anladık” diyecek. Ateşkesin sürmesi için bekledikleri adımları anlatacak ve şu ana kadar kimseye olmadığı kadar açıklıkla, İran, ABD ve İsrail ilişkilerinden bahsedecek. Ve şimdiye kadar kimseye vermediği kadar net bir söz verecek: “Bundan sonra PKK’dan yana sivillere asla zarar gelmeyecek! ”
Kandil’e tırmanış Yaklaşan aracın sesini duyduğumda yerimden doğrulup kapının önüne çıkıyorum. “Merhaba” diyor, kendisini ‘Deniz’ diye tanıtan adam, güleç bir yüzle konuşuyor: “ Hoş geldiniz, yorucuydu yol sanırım. Şimdi hazır mısınız?”
Dört çekerli, çift kabin Toyota’nın içinde, Diyana Ranya arasındaki Akoyan vadisinin içinden bir nehir gibi aktığı hissi veren yolda ilerliyoruz. İran bölgesine doğru, kâh tırmanarak, kâh yokuş aşağı inen, virajlı ama her nasılsa son derece bakımlı olduğu için insanı sarsmayan bir yol bu.
Toyota bir yerde duruyor ve geri dönüyor. Beş dakika ilerledikten sonra tekrar duruyor ve yine geri dönüyor. “Yolu mu şaşırdın” diye soruyorum saf saf. Yüzü dağ yanığı adam, “Hayır” diyor: “Bir işaret bekliyorum.” Oysa ben etrafa bakıyorum ve kuşlar, böcekler, ağaçlar, çiçekler dışında işaret verecek bir canlı göremiyorum. Sonra yeniden duruyor kamyonet. “Bundan sonrasında biraz yürüyeceğiz” diyor. Çevrede kimseler yok. Herhalde uzun bir yürüyüş olacak. Küçük bir derenin üzerinden atlıyoruz, yeşillik bir alanın önündeyiz. Birden birkaç silahlı adam, kadın beliriyor. Sessiz ve dikkatliler. Arkalarında dünyanın her yerinde kırmızı bültenle aranan PKK’nın dışarıdaki bir numaralı ismi Murat Karayılan görünüyor. Resmi kayıtlara göre 1954 Birecik doğumlu. Yüksekokul, Makine bölümü mezunu. PKK’ya 1979’da katılmış, 12 Eylül’den önce yurtdışına çıkmış ve hiç cezaevinde yatmamış. Bana doğru birkaç adım atıp elini uzatıyor: “Hoş geldiniz.”
Onlar da kayıt yapıyor Üzeri ve arkası kapalı bir çadırın altındayız şimdi. Bir masa yerleştirilmiş, üç tane de sandalye. Yerde hasır serili. Ayakkabılar çıkarılıyor. Masanın arkasına Karayılan geçiyor. Ben yana oturuyorum. Karşıma örgüt yöneticilerinden Bozan Tekin geçiyor. Teybimin yanına kendi teyplerini koyuyorlar. Fotoğraf çekiyorlar, arşivleri için birkaç dakika kamera kaydı yapmak için izin istiyorlar. Sadece Türkiye’de savaş ve barışa dair çok sık tartışılan gündemdeki konuların değil, PKK’ya ilişkin yıllardır içimde birikmiş soru işaretlerinin de izini sürmekte kararlıyım. Soruyorum ve Karayılan yanıtlıyor…
Ateşkesin son kullanma tarihi 31 Ekim mi?
Sürekli ateşkesten yanayız biz aslında . Top karşıda . Güven verici adımlar atması lazım. Operasyonların durdurulması bir adım olabilir. Öcalan ile diyalog sürecinin geliştirilmesi önem taşıyor. En son diyalog 16 Eylül’de oldu. Olumlu, çözüme dönük, güven veren bir üslup kullanması gerekir. Bekliyoruz henüz karar vermedik. Olumsuz yaklaşıma rağmen iyimser bir tavır geliştiremeyiz. Bazı şeyler de var ki bize rağmen oluyor. Bizim isteğimiz süresiz bir ateşkes. Diyalog, müzakere sürecini başlatma, silahları tümüyle susturmaktır. Bir ara Hasan Cemal ‘elini tetikten çekme’ diyordu. Biz çekeceğiz, o çekmeyecek, böyle olmuyor. Günler önemli, izliyoruz, bekliyoruz, duruma göre karar vereceğiz .
Sola sert eleştiri
- Şehit cenazeleri kaldırılmaya, PKK’lı gençler dağlarda ölmeye devam ettikçe, olaylar deyim yerindeyse bir kan davasına dönüşmüşken barış nasıl gerçekleşecek? Trabzonlular, Manisalılar, Uşaklılar, Ankaralılar nasıl ikna olacak?
Kuşkusuz Türkiye halkına karşı sorumluluklarımız vardır. Kendimizi onlara tanıtma, onurunu alma gibi bir siyasi anlayışımız vardır. Bizim bu konuda yeterli olduğumuzu söyleyemem. Ama bu konuda esasen sorumlu bir kesim daha var. Türkiye sol hareketi. Biz mücadelemizi anlatmakta yetersiz kaldık ve Türkiye solu da yetersiz kalınca büyük bir gedik oluştu.
Şovenizm toplumsal bir reflekse dönüştü. Kürt hareketi zamanla toplumsallaştı. Sol ise uzak durdu. Kürt hareketi ile birlikte görülse, Türk toplumundan tecrit olacağını düşündü. Kürt hareketiyle arasına mesafe koydu. Türk solunun mesafe koyma tavrı, onu da toplumdan uzaklaştırdı. Çözümün bir boyutu da Türk halkının ikna edilmesidir. Bu konudaki çabalarımız sürecek.
-Birçok yerde PKK kaynaklı patlamalar oluyor. PKK ‘şehirlerde eylemlere geçeriz, cehenneme çeviririz’ gibi söylemlerde bulunuyor. Sokakta dolaşan, halktan insanların yaşayacağı zararları ve doğuracağı nefreti göremiyor musunuz?
O konuda yaşananların bir kısmı bizim dışımızdadır. Hakkâri Geçitli’deki gibi. Şunu söyleyeyim, son yıllarda gelişen bazı durumlardan ötürü, bu konuda kendimizi daha fazla anlayış, ilke boyutuyla güçlerimizi örgütlemiş durumdayız. Metropolde de eylem olsa, nerede olsa, tek bir sivilin zarar görmemesi bizim temel ilkemiz olacak. Geçmiş dönemde de oldu, ama artık olmayacak.
‘Evet hata yaptık’
Çok acı olaylar var. Mavi Çarşı, Çetinkaya ve benzeri olaylarda çok sayıda masum sivil yaşamını kaybetti… Evet bizden kaynaklı hatalar oldu. Yeri gelse, zamanı gelse kendimizden kaynaklı bu hatalar için özür de dileriz, telafi etme yoluna da gideriz. Ama unutmamak gerekir ki, bize ait olmayan eylemleri de devlet bizim üzerimize yıkmaya çalıştı. Buna rağmen biz, bizden kaynaklı eylemlerde hiçbir sivilin zarar görmemesi için tüm güçlerimizi, eğitimden geçirmede, anlayış kazandırmada daha emin ve güvenli biçimde konuşabilirim. Asla olmayacak. Benim topluma yönelik mesajlarım da bu yöndedir.
‘Meşru savunma’
-PKK için medyada ve siyaset dünyasından ‘terör örgütü’ sıfatı kullanılıyor. Siz terörist misiniz?
Halk hareketi olduğumuzu iddia ediyoruz. Öyleyiz de. Bize karşı binlerce şiddet uygulaması yapılmıştır. Biz böyle bir halkız. Meşru savunma hakkımıza terör diyorlarsa öyledir. Ama meşru savunma bütün dünyada, BM’de kabul edilmiştir. Biz yok edilmeye karar verilmiş bir toplumuz. Meşruyuz, haklıyız, doğal haklarımızı istiyoruz. Bunun için teslim olmamışız, ruhumuzu teslim etmemişiz. Hep terörist, terörist deniliyor ama gerçeği öyle değildir. Bir özgürlük hareketi terörist olamaz. Ama egemen güçler bütün haklı halk hareketlerini terörist ilan ediyor.
Mandela’ya da yıllarca terörist dediler. 27 yıl hapis yattı. Şimdi barış kuşu olarak görülüyor. Dünyaca en ünlü kişiliklerden biridir. Yaser Arafat da öyle.
Yıllarca terörist denildi, sonra devlet başkanı oldu. Türk devletine göre, biz teröristiz. Ama devlet gelmiş topraklarımızı işgal etmiş, dilimizi yasaklamış, zenginlik kaynaklarımızı talan etmiş. Halbuki burada bin yıllardan beri yaşayan bir halkız.
‘Zafer kazandık diyemeyiz, biz de devleti yenemeyiz’
- PKK’yi dağdan indirmek üzerine tartışmalar var. Güneye çekilme gibi seçeneklerden bahsediliyor. Ama PKK bildiğim kadarıyla dağda eskisi kadar güç tutmuyor. PKK küçüldü mü yoksa şehre mi indi?
“Şehirde de varız ama dağda da varız. PKK bir kurumlaşmadır, bir sistemdir. Kolay oluşmadı, kolay da çözülmez. Köklü bir Kürt sorunu var. Sorunun çözümü temelinde PKK sorunu da aşılır. Öyle komşu devletlerle işbirliği yapmakla, yeni operasyonlar yapmakla sorunu çözemezsiniz. Ben kendim yüzlerce operasyonla karşı karşıya gelmişim. Biz kendimizi bu dağlarda koruyacak ve yaşatacak tecrübeyi kazanmışız. Arazinin tümünü tanımışız. Kürdistan’ın diğer parçalarında da yaşayacak tecrübemiz var. Birileri Norveç’e gidecek, kimi eve gidecek. Bu insanlar sorunu çözmek için gelmişler. Neden gitsinler? Bunun görülmesi Türkiye halkı ya da ordusu için yenilgi değildir. Bir siyasi körlüğü gidermektir. Biz demiyoruz ki, zafer kazandık. Uluslar- arası güçler üzerimize bu kadar sefer yaptı, tasfiye edilemedik. İstenirse şiddet yolu devam ettirilir, bu durumda inanın PKK yine daha güçlenir. O zaman belki kendi çözümünü de kendisi geliştirir, ilan eder. Son seçenek olarak ona da gidebilir. Ama teslim olması ya da şiddet yoluyla tasfiye edilmesi mümkün değil. Ama şu var: Biz de devleti yenemeyiz. Yenişememe durumu söz konusu. Çözüm bu temelde kendisini dayatan bir gerçekliktir. Uzarsa karşılıklı kayıplar daha fazla olur. ”
İstekleri: Özerklik ve ‘inkâr’a son
Karayılan hükümetin Kürtleri yavaş yavaş asimile etmeyi planladığını savunuyor ve çözüm için iki şartı var: Özerklik ve ‘inkâr’a son verilmesi.
- PKK, silahların susması, barışın tesisi ve nihayetinde çözüm için nasıl bir formüle sahip?
“Esasen ortada iki anlayış, iki çözüm projesi var. Bunların birisi bizimdir. Bunun çözümünü formüle ettik: Demokratik özerklik. Karşılıklı birbirine saygı gösterme temelinde, oturup konuşma yoluyla, bu sorunu çözmedir. Türkiye’nin bütünlüğü içinde, bu zoraki birliği gönüllü birliğe dönüştürmedir. Yeni bir anayasa temelinde Türkiye toplumu yeniden biçimlendirmelidir. Türkiye’nin batısından insanlar çıkıyor sokağa, ‘Bu PKK nedir, terördür, bilmem nedir’ diye bağırıyor. Bir başbakan dese ki, “Biz bu kardeşlerimizi yıllarca inkâr ettik, dilini yasakladık, bu temelde Türk uluslaşmasını yaratmak istedik ama o da olmadı. Bu hatadan ötürü trajediler yaşandı, kardeşler birbirini vurdu, kem gözlerle bakıldı, şimdi öyle bakmayalım, Yeni bir neden var, bu nedenle bir toplumsal uzlaşma dönemini başlatıyoruz, yasal değişiklikleri yapıyoruz.” Öyle dese batı alkış tutar. Rant hesabı olmayanlar bunu sevecektir.
İkinci proje devletin projesidir. Devlet 2008-2009 yıllarındaki gelişmelerden sonra anladı ki, kökten inkâr tutmuyor. AKP ile ordunun yakınlaşmasının nedeni budur. Devlet, AKP eliyle yeni Kürt politikası oluşturuyor. Bunda ne var? Bireysel haklar çerçevesinde televizyon açıldı, herkes bağırabilir, şarkı söyleyebilir ama anadil eğitimi olmaz.
‘Asimilasyon’
Vatandaşlık ise Türk milleti çerçevesinde. Türk milletinin içinde Laz da var Çerkez de var, Kürt de var. Yani sen varsın ama sisteme dahil olacaksın, Türkleşme sürecini hemen değil de yavaş yavaş kabul edeceksin. Bir süre sonra asimile olacaksın. Belini sıvazla ama sorununu çözme. 86 yıldır asimilasyonu kabul etmedin ama yavaş yavaş ettirmeyi planlıyorlar.
‘Düz ovada siyaset yaptırmıyorlar’
Murat Karayılan’ın sözlerinden PKK’nın özellikle KCK operasyonu ve süren davalara çok önem verdiği anlaşılıyor:
“KCK operasyonlarını ele alalım. Mehmet Ağar bile düz ovada siyaset yapsınlar dedi. İşte düz ovada siyaset yapanları temizliyorsun. PKK’lı olsun, KCK’lı olsun. Elinde silah mı var bunun? Fırat Anlı mesela, avukattır. Sonra seçilmiş belediye başkanı olmuş. Sen bunu alıyorsun. Ben KCK’nın yürütme konseyi başkanıyım. Onlarla bir bağım varsa zaten ben buradan söylerim.”
‘Öcalan’ı boşa düşürmeyiz’
- Öcalan, avukatlarıyla görüşmesinde hem Kandil’e hem hükümete mektup yazdığını ama yanıt alamadığını açıkladı. Öcalan’a yanıt vermediniz mi?
Öcalan’ın mektubunu yanıtladık, ancak aksaklıklar nedeniyle ulaşmamış olabilir. Öcalan çözüm perspektifli bir mektup yazdı. Süreçte yaşananların ciddiye alınmasını istedi. Biz yanıtımızda, kaygılı olduğumuzu ama onu hiçbir koşulda boşa düşürmeyeceğimizi, diyalog sürecine stratejik düzeyde yaklaşabileceğimizi, hareket adına tüm diyalogları sürdürebileceğini, tamamen orada yürüteceği diyalogları bizim de burada pratikleştireceğimizi yazdık. AKP ve devlet iki hat üzerinde çalışıyor. Bir yanda marjinalleştirme projesi çerçevesinde askeri hazırlıklar var. Diğer yanda çözüm vb. görüntüsü. Samimiyet ve ciddiyet görmüyoruz.”
‘İçki yok, sigarayı da bırakıyoruz’
PKK’ya yönelik karapara suçlamaları var. Kaçakçılıkla hemhal olduğu, savaş rantçılığı yaptığı, bu nedenle asla silah bırakmayacağı yönünde iddialar. Karayılan’a “Siz savaş rantçısı mısınız?” diye sorduk. Yanıtı şöyle: “Bunların hepsi safsatadır. İsterseniz günlerce burada kalın, hatta uluslararası heyet gelsin. Bütün arşivlerimizi açalım. Öyle tek bir kaçak bir şey bulurlarsa o zaman deriz, bizim bütün söylediklerimiz yanlıştır. Yaşam ilkelerimiz var. Her türlü uyuşturucu, içki anlamına gelen her şeyi reddederiz. Bir tek sigara kalmış, artık onu da bırakıyoruz.”