''Kosova'nın bağımsızlığı meşru''


Uluslararası Adalet Divanı, 'Kosova kararını' açıkladı: Kosova'nın bağımsızlık ilanı uluslararası hukuka aykırı değil.


Lahey'deki mahkeme, Kosova'nın 2008'de Sırbistan'dan ayrılarak ilan ettiği bağımsızlık kararının uluslararası hukuka aykırı olmadığına hükmetti.Sırbistan'dan 17 Şubat 2008'de bağımsızlığını ilan eden Kosova'yı şu ana kadar aralarında ABD, Türkiye ve çoğu AB ülkesinin bulunduğu 69 ülke tanıdı.

F.Bahçe-G.Saray maçı geyikleri



Hani artık zayıf takımlarla hazırlık maçı yapılmayacaktı.
10
kişi 6-0‚ 10 kişi gurbette‚ 3 avans 4 te biter‚ Sami Yen'de sulu parti... Liste uzar gider.. Eee tabi monotonlaşınca şart böyle fanteziler..
Selçuk'u da çıkardık yine yenemediler..daha ne yapsak ki ?
O
kadar dedim son hazırlık maçımızı güclü bir takımla oynayalım diye...
Galatasaray'ı daha önce 11 kişiyle test etmiştik, bu kez de 10 kişiyle test ettik.
İnşallah seneye de böyle bir hazırlik maçı düzenlerler ama yer olarak uzayi seçsinler..
Sevinmedim bile‚ sonucu her zamanki
gibi belli bir maçtı..
Fenerbahçe bundan sonra ki maçta 9 kişi oynasın. Belki berabere kalabilirler..
Hakem bile alamadı ''Dostumuzu'' elimizden..
Hastaneye kaldırın hastaneye...
Kader bile bu kadarını yazmaz, bu işte bi iş var..
Almanya fantazisi, balayı ne derseniz deyin..
Dedik değil mi, bildiğiniz bir
spor varsa onu yapalım diye... Şimdi korkuyorum yarın bir gün sutopu branşı açarız ve gene yeneriz bunları diye...
Haydi Galatasaraylılar koşa koşa müzeye, UEFA kupasına bakmaya..
Bir dahaki sefere kıta değiştirsinler bizi yenmek için. Mesela Afrika'da filan oynayalım. O da yetmezse aya çıkalım. Gerçi sonuç değişmeyecek ama umut fakirin ekmeğidir işte....
Biz bıktık‚ adamlar bıkmadılar yahu..

Kur'an öğretiminden hediye alınamaz mı?

Geçen seneki Kur'an öğretim devresinden sonraydı. Büyük bir günaha maruz kalmış kimse üzüntüsüyle sızlanıyordu telefondaki hanım kızımız:-Ne olacak şimdi benim halim? Nihayet bunu da yaptılar bana!' diyordu.
Telaşlanarak sordum:
-Hayırdır inşaallah hanım kızım, ne yaptılar sana?
Derin bir teessür nefesi aldıktan sonra anlatmaya başladı yapılanı:
- Çocuklara Kur'an öğretiyordum. Hemen hepsi de kısa zamanda okumayı bitirip ezbere geçtiler. Bundan çok memnun olan çocuk velileri de bana hediyelerini kabul ettirmek için ısrarda bulundular, ben de almadım. Şimdi eve gelip de çantamı açıp bakınca gördüm ki, haberim olmadan çantama işlemeli ipek başörtüleriyle büyüklü küçüklü altınlar koymuşlar. Şimdi ne yapacağım ben? Ne olacak halim?
-Hanım kızım şaşıracak, üzülecek ne var bunda?
- Olur mu hocam? Ben sadece Allah rızası için öğretiyordum Kur'an'ı. Şimdi parayla Kur'an öğreten biri durumuna düştüm. Buna Allah razı olur mu?
-Neden olmasın? Hizmetinden memnun olan çocuk velileri, bence çok yerinde bir kararla iyiliğine iyilikle mukabele etmek istemiş, verdikleri hediye ile bir sünneti yerine getirmişler. İyiliğe iyilikle karşılık vermek sünnettir!
-Ben, Kur'an öğretimi karşılığında verilen bu hediyeyi ücret gibi görüyor, geri vermek istiyorum!.
- Öyle bir şey yapma!. Hediyelerini geri verirsen hem onları kırmış hem de hediye alan başkalarını zor durumda bırakmış olursun. Nasıl imamlık, müezzinlik için maaş almanın caiz olduğuna fetva verilmiş, ezan okuyana, namaz kıldırana ücret takdir edilmişse, Kur'an öğretene de öyle ücret takdir edilip fetva verilmiştir. Nitekim İmam-ı Azam Hazretleri oğlu Hammad'ın Kur'an hocasına hem de avuç dolusu altın verirken söylediği sözler çok manidardır.
-Yavruma öğrettiğin şey öylesine değerli ki, bir avuç altın bile onun karşılığı olamaz. Ancak benim gücüm buna yetmektedir, hakkını helal et hocam..
Bundan da anlaşılıyor ki, Kur'an öğretmenliğini herkesin talip olacağı cazip halde tutmak gerekir. Halbuki, "Karşılık alamaz", diyecek olursak, bu hizmet ilgisizliğe maruz kalır. Çocuklarımız da Kur'an öğrenmekten mahrum olur. Bunun vebali de, "Karşılık alınamaz" diyerek Kur'an öğretmenliğini cazip olmaktan çıkaranlara ait olabilir..
Telefonda şunu da hatırlattım bu fedakar fahri öğretmen kızımıza:
-Kaldı ki, sen baştan bir şart da koşmamış, bir beklenti içine de girmemişsin. Bundan çok memnun olan çocuk velileri de memnuniyetlerini çantana koydukları hediyeleriyle ifade etmek istemişler. Ben burada, "Bir karşılık beklemeyiz, ama verileni de reddetmeyiz." anlayışında olmayı dahi büyük bir fazilet olarak görmekteyim bu zamanda. Seninki hiç olmazsa böyle olmalıdır. (İstemeyiz de verileni reddetmeyiz de!) ölçüsünde kalmalı.
Bunca izah ve ikazlardan sonra bir soru daha geldi.. Ama nasıl soru? Siz de dinleyin bu soruyu lütfen:
-Yani şimdi bu parayı borcumuza verebilir miyiz?
-Borcunuz da mı var sizin?
-Aslında benim değil de ağabeyimin. Son günlerde işleri o kadar kötü gitti ki, çocuklarını doktora dahi götüremedi. Ona verebilirim öyleyse..
-Bak kızım, borçlarınıza rağmen sen bu hediyeyi almazsan yakınların senin dindarlığından rahatsızlık duymaya başlar. 'Bu nasıl Müslümanlık böyle? Biz borçlu durumda, geçim sıkıntısı içindeyiz. Çocuklarımızı doktora bile götüremiyoruz. Dindar kızımız da halimize seyirci kalıyor..' diye düşünebilirler.
-Öyle ise buna en çok borçlu ağabeyim sevinecek. Ona vereyim !..
Telefonu kapatıp düşünmeye başlıyorum:
-Bu memlekette yaptığı hizmetin karşılığını almak şöyle dursun, verilen hediyeyi dahi kabul etmeyecek kahramanlıkta takva sahibi fazilet timsali dindarlar da yaşıyor!..
Demek başımıza hâlâ taşlar yağmıyorsa böyle halis ve fedakar insanlar hürmetine yağmıyor, diye düşünüyorum. Bilmem siz nasıl yorumluyorsunuz geçmişteki bu telefon sohbetimizi?.

Sağlığınız için bu gıdalardan uzak durun!


Mutfağınızda taze sebze ve meyvenin yanında içerisinde bolca yağ, şeker, kalori ve tuz bulunan hazır gıdalar da eksik olmaz. Ancak sağlığınız için bunlardan uzak durmalısınız. Peki bunların yerine alternatif olarak neler yiyebilirsiniz?


Mayo Clinic'te yer alan habere göre, işte mutfakta uzak durmanız gereken 10 yiyecek ve bunların yerine geçebilecek sağlıklı gıdalar:


1. Şekerli içecekler: Bunlar gazoz, şekerli çay ve meyve aromalı içecekler anlamına geliyor. Örneğin, bir kutu gazozda 7 çay kaşığı şeker ve yaklaşık 140 kalori bulunuyor. Bunların yerine bol bol su için.
2. İşlenmiş etler: Sosis, sucuk ve pastırmanın dâhil olduğu bu grupta "diyet" etiketi bulunsa bile bol miktarda yağ ve tuz var. Bunların yerine sandviçlerinizde biraz et, tavuk ya da balık kullanabilirsiniz.
3. Beyaz ekmek: Daha fazla lif tüketmek için tam tahıllı ekmek seçin. Ekmeğin rengine aldanmayın, üzerinde "tam tahıllı" yazan etiketin olmasına dikkat edin.
4. Yağlı süt: Yağlı süt ve süt ürünlerinden uzak durun, bunun yerine az yağlı olanlarını tercih edin.
5. Hazır çorba: Oldukça baharatlı olan bu çorbalarda ayrıca bol miktarda tuz bulunuyor. Bunun yerine çorbanızı kendiniz pişirin.
6. Abur cuburlar: Eğer mutfağınızda cips, kraker ve şekerlemeler varsa mutlaka yersiniz. Aldığınız bu atıştırmalıkların üzerinde "az yağlı" veya "trans yağ yoktur" şeklinde açıklamalar olsa bile, bu yiyeceklerde bol miktarda tuz ve kalori bulunuyor. Bunların yerine atıştırmalık olarak taze meyve veya sebze yiyin.
7. Tereyağı ve margarin: Tereyağı ya da margarin doymuş yağ içeriyor. Margarinde ayrıca trans yağ da bulunuyor. Trans yağ içermeyen bitkisel yağ- margarin karışımlarını deneyin. Ya da en iyisi margarine hiç başlamayın.
8. Beyaz pirinç: Kahverengi pirinç kullanın. Beyaz pirinç yerine kahverengi pirinç ya da diğer buğday ve arpa gibi tam tahılları kullanırsanız tip 2 şeker hastalığı riskinizi azaltabilirsiniz.
9. Yoğurt: Sade yoğurt yiyebilirsiniz. Yağ ve şekerli olanlarından uzak durun. Sade, az yağlı yoğurt seçin ve içine taze meyveler ekleyin.
10. İşlenmiş peynir: Peynirli yiyecekler, krem peynir ve peynir ürünlerinde genellikle çok fazla yağ ve tuz bulunurken bazılarında ise hiç peynir bulunmuyor. Bu yiyecekleri ölçülü şekilde tüketin.

İdam edilen gençlerin mektuplarını okurken gözyaşlarını tutamadı


Başbakan Tayyip Erdoğan, referandum öncesi son grup toplantısında duygusal bir konuşma yaptı. "Her evet oyu AK Parti'ye değil, milletin geleceğine verilmiş olacak." diyen Erdoğan, 12 Eylül darbesinde yaşanan dramları anlatırken gözyaşlarına hâkim olamadı.





Politika

İdam edilen gençlerin mektuplarını okurken gözyaşlarını tutamadı
Başbakan Tayyip Erdoğan, referandum öncesi son grup toplantısında duygusal bir konuşma yaptı. "Her evet oyu AK Parti'ye değil, milletin geleceğine verilmiş olacak." diyen Erdoğan, 12 Eylül darbesinde yaşanan dramları anlatırken gözyaşlarına hâkim olamadı.
Erdoğan, 22 yaşında darağacına götürülen sol görüşlü Necdet Adalı ile onu dengelemek amacıyla asılan 22 yaşındaki ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun hikâyelerini anlattı. Merhum Alparslan Türkeş'in darbeciler ile ilgili sözlerini hatırlattı. Muhsin Yazıcıoğlu'nun cezaevinde yazdığı 'Üşüyorum' şiirini okudu.




Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, referandum öncesi son grup toplantısında oldukça duygusal bir konuşmaya imza attı. Konuşmasını büyük ölçüde anayasa değişikliği üzerine kuran Başbakan, 'tarihî adım' olarak nitelediği referandumun anlamı üzerinde durdu. Bu paketin AK Parti'ye değil, bütün millete ait olduğu noktasının altını çizdi. Verilecek her 'evet' oyunun da AK Parti'ye değil, milletin geleceğine verilmiş olacağını özellikle vurguladı. "Bu paket, Türkiye'nin topyekun ihtiyaç duyduğu, talep ettiği değişimlerin önemli bir kısmını içeren, milletin yıllardır özlem duyduğu bir Türkiye, memleket, millet projesidir. Türkiye'nin aydınlık geleceği, daha ileri bir demokrasi ve daha adil bir hukuk sistemi için herkesi bu büyük değişim hareketine omuz vermeye çağırıyorum.'' diye seslendi. Pakete karşı çıkan CHP, MHP ve BDP'yi eleştirirken de tabanlarını ayrı tuttu, parti yöneticilerine tepki gösterdi. 12 Eylül darbesinin ardından asılan ülkücülerden örnekler verdi. Merhum Alparslan Türkeş'in 12 Eylül darbecileri ve anayasasıyla ilgili sözleri ile merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun cezaevindeyken yazdığı 'Üşüyorum' şiirini okudu. Konuşmanın en çarpıcı anı ise Erdoğan'ın ağladığı bölümdü. 12 Eylül darbesinin zulmüne örnekler veren Başbakan, ilk idamlardan söz etti. 22 yaşında darağacına götürülen sol görüşlü Necdet Adalı ile onu dengelemek amacıyla asılan 22 yaşındaki ülkücü Mustafa Pehlivanoğlu'nun hikâyelerini anlattı. Şair Nevzat Çelik'in Adalı için yazdığı ve sonraki yıllarda Ahmet Kaya'nın şarkı olarak seslendirdiği 'Şafak Türküsü' dizelerinden bir bölüm okudu. Ardından Pehlivanoğlu'nun son mektubunu okuyan Başbakan, gözyaşlarına hakim olamadı. Sesi titreyince devamını okumakta zorluk çekti, mektuba ara vermek zorunda kaldı. Bu sırada hem milletvekili sıralarından hem de izleyiciler arasından çok sayıda kişinin de ağladığı görüldü. Erdoğan, mektubu, yutkunarak ve sesi titreyerek tamamladı. Konuşmasına Çukurca'da şehit olan askerlere rahmet, ailelerine başsağlığı dilekleri ile başlayan Başbakan, özetle şunları söyledi:




CHP, MHP ve BDP, Midas'ın Kulakları gibi: Anayasa değişikliği paketinin içindeki maddeler, CHP, MHP ve BDP'nin üst yönetimlerinin, milletvekillerinin uykularını kaçırıyor. Bunlar tıpkı 'Midas'ın Kulakları' öyküsünde olduğu gibi yalnız kaldıklarında ya kendi vicdanlarına ya da yakın arkadaşlarına 'bu pakete karşı çıktıkları için büyük rahatsızlık duyduklarını' ifade ediyorlar. Neden 'hayır' dediklerini kendilerine de millete de izah edemiyorlar. Değişikliğe ilişkin tek bir somut gerekçe gösteremiyorlar. Onlar 12 Eylül ile hesaplaşamasa da biz hesaplaşacağız. MHP'li kardeşlerimizden, CHP'ye, BDP'ye gönül vermiş kardeşlerimden 'evet' bekliyorum.
Kürt kökenli vatandaşım da istifade edecek: BDP "Anayasa değişikliği paketinde Kürtlerin lehine olabilecek hiçbir madde yok.'' diyor. O maddelerin hepsinde de benim Kürt kökenli vatandaşlarımın lehine olacak her şey var. Yani 73 milyonun hepsi için eşit, her şey var. Tayyip Erdoğan bu değişiklikten ne kadar istifade ediyorsa, benim Kürt kökenli vatandaşım da o kadar istifade ediyor.



Erdal Eren, Hüseyin Kurumahmutoğlu, Ertuğrul Günay: Erdal Eren. 17 yaşındayken tutuklandı, 13 Aralık 1980'de Ankara Merkez Cezaevi'nde 18 yaşından küçük olmasına rağmen idam edildi. 14 Mayıs 1987'de Hüseyin Kurumahmutoğlu sabah namazını kılarken, başına vurulan dipçik darbesiyle Mamak Cezaevi'nde genç yaşında dünyaya veda etti. Bu zulümlerin, işkencelerin, insanlık dışı uygulamaların en yakın şahitlerinden, mağdurlarından biri de Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay. 12 Eylül'de hapisteyken, vefat eden babasının cenazesine katılamadı.
Mustafa'nın 'Allah'tan bulurlar' dediği gün işte 12 Eylül 2010 günüdür: Tam 30 yıl sonra, yine bir 12 Eylül günü, işte bu işkenceler, zulümlerle, bu insanlık dışı uygulamalarla milletçe hesaplaşacağız. Gencecik ölümlerle, zamansız vedalarla, 17 yaşındaki çocukları yağlı urgana taşıyan zihniyetle hesaplaşacağız. Gencecik yaşında haksız bir şekilde idam edilen Mustafa'nın (Pehlivanoğlu) 'Allah'tan bulurlar' dediği gün işte 12 Eylül 2010 günüdür.'