23 NİSAN MİLLİ EGEMENLİK VE ÇOCUK BAYRAMI

23 Nisan 1920 Büyük Millet Meclisi'nin açılış günüdür. Her 23 Nisan günü Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı’nı birlikte kutlarız.


Egemenlik yönetme yetkisidir. Ulusal egemenlik; yönetme yetkisinin ulusta olmasıdır. Osmanlı imparatorluğu döneminde egemenlik padişahta idi. Padişah ülkeyi dilediği gibi yönetirdi. İmparatorluğun son yıllarında padişahlar rahatlarını düşündüler. Yurt bakımsız kaldı.



Ülke sorunları yüzüstü bırakıldı. Bu sırada Birinci Dünya Savaşı başladı. Savaş 4 yıl sürdü. Bizimle birlikte olanlar savaşta yenildi. Savaş kurallarına göre biz de yenilmiş sayıldık. Yurdumuz İngilizler, Fransızlar, Yunanlılar, İtalyanlar tarafından paylaşıldı. Padişah ve yandaşları ülkenin paylaştırılmasına ses çıkarmadılar.





Mustafa Kemal Paşa Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı başlatmak için İstanbul’dan Samsun'a 19 Mayıs 1919 günü geldi. Samsun'dan Amasya'ya, oradan Erzurum'a ve Sivas’a gitti. Sivas ve Erzurum'da kongreler topladı. Mustafa Kemal Paşa egemenliğin ulusta olduğuna inanıyordu. Bu inançla «Ulusu yine ulusun gücü kurtaracaktır. Tek bir egemenlik vardır, o da ulusal egemenliktir» diyordu. Yurdun dört bir yanından seçilip gelen temsilciler - milletvekilleri - Ankara'da 23 Nisan 1920 günü toplandılar.



İlk Büyük Millet Meclisi'nin toplandığı yapı Ankara'da Ulus Alan'ından istasyona giden caddenin başındadır. Bugün Kurtuluş Savaşı Müzesi olan bu yapı tek katlıdır. O yıllar ülkemiz yokluk yoksulluk içindeydi. Milletvekillerinin oturduğu sıralar bir okuldan getirildi. Meclis gaz lambası ile aydınlanıyor, soba ile ısınıyordu. Top seslerinin Ankara'da duyulduğu zamanlarda bile meclis düzenli toplandı.



Ulusal Kurtuluş Savaşımızla ilgili bütün kararlar bu mecliste alındı. Mustafa Kemal Paşa'nın önderliğinde ulusumuz dünyaya Ulusal Kurtuluş Savaşı dersi verdi. Ezilen uluslara kurtuluş yolunu açtı. Bağımsızlık savaşının öncüsü olan kurtuluş savaşımız yeryüzünün öteki uluslarına örnek oldu.



23 Nisan 1920 ilk Büyük Millet Meclisi'mizin toplandığı gündür. 23 Nisan, ulusun yönetme yetkisini kullanmaya başladığı gündür. Bu gün Milli Egemenlik Bayramı'mızdır.



23 Nisan dünyada kutlanan ilk çocuk bayramıdır. Atatürk'ün Türk çocuklarına armağan ettiği bu bayram şenliklerine son yıllarda yabancı ulusların çocukları da katılmaya başlamıştır. Atatürk çocuklara çok değer verir, gezilerinde okullara uğrar, ders dinler, sorular sorardı. «Bugünün küçükleri yarının büyükleridir.» diyen Atatürk, yönetimin bayram süresince öğrencilere bırakılması geleneğini başlattı. 23 Nisan'da yönetim birimleri seçimle gelen kurullar bir süre çocuklara bırakılır. Bu güzel gelenek her yıl yinelenir. Her 23 Nisan'da yurdumuz bir bayram alanı olur. Çocuklar törenlerde konuşmalar yaparlar, şiirler okurlar. Gece fener alayları düzenlenir.



23 Nisan Ulusal Egemenlik Bayramı egemenliğin ulusta olduğu düşüncesinin kabul edildiği gündür. Çocuk bayramımızdır. Yarının büyükleri olan çocukların bayramıdır.

23 Nisan Şiirleri (Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı)

23 Nisan etkinlikleri / 23 Nisan ile ilgili dosyalar




DÜNYA ÇOCUK BAYRAMI



Kiminin saçı siyah,

Kiminin saçı sarı...

Ankara'da buluştu,

Dünyanın çocukları.



Her Yirmi Üç Nisan'da

Tekrarlanır bu olay.

Buluşma nedenini,

Açıklamak çok kolay.



Bu kocaman dünyada

Ülke sayısı çoktur.

Oysa ki hiç birinin

Çocuk Bayramı yoktur.



Dünyanın çocukları

Yurdumuza koşuyor,

Her Yirmi Üç Nisan'da

Cıvıldaşıp coşuyor.



Türkiye konuklarla,

Kalpler sevgiyle dolsun.

Dünya Çocuk Bayramı

Herkese mutlu olsun!



Altan ÖZYÜREK



23 NİSAN GÜNÜ



Bayram yapar çocuklar,

23 Nisan günü

Büyük bir sevinç kaplar,

Bütün yurdun üstünü



Bin dokuz yüz yirmide

Duyuldu halkın sesi

Açıldı bu tarihte

Büyük Millet Meclisi



Bugün edildi ilan

Yeni bir Türk devleti

Bundan, 23 Nisan

Sevindirir milleti



İ. Hakkı SUNAT



BİZİM BAYRAMIMIZ



Bu gelen bizim bayram

Yükseldi bak ünümüz.

23 Nisan bizm

En şerefli günümüz!



Al bayrağı açalım,

Gel gidelim törene.

Bin teşekkür, bizlere

Bugünleri verene...



Bizim için harcanan

Boşa gitmez bu emek,

Çünkü her Türk çocuğu

23 Nisan demek...



İsmail Hakkı SUNAT



EGEMENLİK ULUSUNDUR

Egemenlik ulusun olduğu günden beri,

Her gün daha çok artan bir zevkle yaşıyoruz.

Biz seyredenlerin kamaşıyor gözleri,

Asırları yılların içinde aşıyoruz...



Artık maziye gömdük mesafeyi, zamanı;

Her geçen gün andırır bir 23 Nisanı.

Kalplerde inkılabın bilinçli heyecanı,

Mukaddes hedeflere hızla yaklaşıyoruz.



Yolumuzda ışıktır demokratik meş'ale,

Biz milletçe bağlıyız ulusal ülkülere.

Heybetli bir çığ gibi bütün ulus el ele.

Yeni bir medeniyet için uğraşıyoruz.



Bugün yirmi milyon Türk bir tek kalp, bir tek vücut;

Hepsinde aynı hamle, aynı güvenli umut.

Yuvalar şenlik dolu, gönüller ferah, mesut...

En kutlu bir hayatın zevkini taşıyoruz.



Halil Refet TANIŞIK



23 NİSAN



Bu ne duru sabah, ne temiz hava,

Geliyor her yandan Nisan kokusu.

Sevinçten deliye dönmüş her yuva,

Sarmış gönülleri vatan duygusu.



Gelincikler gibi al al bayraklar,

Evlerden sarkıyor, gökler de dolu.

Nabızlar pek hızlı, coşkun yürekler,

Sanki aslan bugün her Türk'ün oğlu!



Şu mini miniler tombul yanaklı,

Yerlerinde bile duramıyorlar.

Hepsinin elleri çifte bayraklı,

Gözlerinde şimşek şimşek sevgi var.



Yeniden oluyor her şey, yeniden,

Yanıyor Atatürk içimizde bak!

Atatürk, bu kara günü ak eden,

Atatürk; andımız, en kutlu sancak.



Eğlenin yavrular, gülün çocuklar.

Coşsun gönlünüzde Türklük duygusu.

Havanın bile bir coşkun hâli var,

Her yönden geliyor nisan kokusu.



Hasan Lâtif SARIYÜCE



23 NİSAN



Bugün bir başka aydınlık yeryüzü,

Bir başka ağaçların, evlerin yüzü.

Bugün çocuklar güzel.

Bugün sokaklar güzel...

Elimizden tutan her el

Daha sağlam

Daha mavi gökyüzü;

Bayraklar daha yakın.

Bakın: geçiyor yarının büyükleri;

Şarkılar tutuyor gökleri.



Adnan ARDAĞI



23 NİSAN



Dün sabah anneciğim

Öperek, dedi: Uyan

Bugün senin bayramın,



Kalk, bak süslendi her yan.

Baktım her taraf süslü,

Sokaklar dolu insan.



Dedim: Anne bu neden

Dedi: 23 Nisan.



Temel bayrammış, inan

Kutlu olsun kardeşim

Geldi 23 Nisan.



R. Gökalp ARKIN



23 NİSAN



Sanki her tarafta var bir düğün.

Çünkü, en şerefli en mutlu gün.

Bugün yirmi üç Nisan,

Hep neşeyle doluyor insan.



İşte, bugün bir meclis kuruldu,

Sonra hemen padişah kovuldu.

Bugün yirmi üç Nisan,

Hep neşeyle doluyor insan.



Bugün, Atatürk'ten bir armağan,

Yoksa, tutsak olurduk sen inan.

Bugün yirmi üç Nisan,

Hep neşeyle doluyor insan.



Saip EGÜZ



ATATÜRK ÇOCUK OLMUŞ



Çocuk Bayramı'nda

Gelmiş katılmış aramıza,

Atatürk çocuk olmuş bakın:

Sallanıyor salıncakta!



Gülüyor gözlerinin içi,

Gülüyor,

Gökler, denizler kadar mavi.

Diyor ki: "Çocuklar, ben verdim size

Bayramların en güzelini".



"Dilerim, yurdumun çocukları,

Tüm çocukları dünyanın

Gülüp oynasınlar bugünkü gibi;

Acıda, sevinçte kardeş olsunlar...

Çınlasın yeryüzünde barış türküleri".



Aziz SİVASLIOĞLU



ÇOCUK BAYRAMI



Arkadaşlar, sevinelim,

Hep gülelim, eğlenelim;

Sıkılmasın hiç canımız;

Çünkü bugün bayramımız...

Oyun, alay, dernek düğün,

Hepsi bizim işte bugün...

Çocuklara hor bakmayın;

İncitmeyin, esirgeyin...

Ana yurdun oğlu, kızı,

Umut veren şen yıldızı.

Yarınları parlatacak;

Şenlenecek her bir ocak...

Korunacak cumhuriyet,

Yükselecek bu memleket...



Ekrem ŞENOZAN



ÇOCUKLARIN DİLEĞİ



Çocuklar şarkı söylerken

Kanatlanır gökyüzüne

Melek olur.

Çocuklar şarkı söylerken

Sarı saçlı, mavi gözlü

Bebek olur.

Çocuklar şarkı söylerken

Bulut olur,

Gökkuşağı olur

Deniz olur.

Çocuklar şarkı söylerken

23 Nisanlarda

Pırıl pırıl saydam kanatlı

Kelebek olur.

Çocuklar şarkı söylerken

23 Nisanlarda

Dillerinde, gözlerinde

Yüreklerinde yalnızca

Bir dilek olur.

Teşekkürler Atatürk

Teşekkürler Atatürk



M. Macit TAŞ



EGEMENLİK BAYRAMI



Egemen bir milletin,

Coştuğu bir gündür bu!

Yurduma hürriyetin,

Koştuğu bir gündür bu.



Başımızda Atatürk,

Ülkümüz yüce Türklük,

Milletimin en büyük,

Sevdiği bir gündür bu.



23 Nisan'ı veren,

Bugünleri gösteren,

Büyük Atam diyor ki:

"Türk, çalış, övün, güven!"



ALİ PÜSKÜLLÜOĞLU



ÇOCUKLAR KARDEŞ OLDU MU...



Daha bir ballanır uyku

Çocuklar kardeş oldu mu

Barışır artık kurt kuzu

Çocuklar kardeş oldu mu.



Düşler denizine doğru

Mutluluk bir yelken açar

Her yürek bir altın pınar

Çocuklar kardeş oldu mu.



Daha bir ışıldar akarsu

Çocuklar kardeş oldu mu

Kucaklaşır batıyla doğu

Çocuklar kardeş oldu mu.



Ne açlık kalır ne korku

Korudaki fidanlar gibi

Sevip sevip birbirini

Çocuklar kardeş oldu mu.



TAHSİN SARAÇ



23 NİSAN SÖYLEDİ



Bu yurdun, bu devletin,

Yüce Cumhuriyetin

Sahibiyiz çocuklar.

Bunları koruyacak,



Bu ülkeye uyacak

Yine biziz çocuklar!

Yirmi Üç Nisanların

Zevki çok, fakat yarın



Güç işimiz çocuklar!

Bu göklerin, bu yerin,

Kutlu emanetlerin

Bekçisiyiz çocuklar!



Atalardan şan alan,

Böyle temiz kan alan

Yalnız biziz çocuklar!

Türk'üz, ne mutlu bize!



Bu bayram kutlu bize!

Eğleniriz çocuklar!



RAKIM ÇALAPALA

23 NİSAN

23 Nisan...

Yurdu koruyan,

Yarını kuran,

Sen çocuğum.



Eskiyi unut,

Yeni yolu tut,

Türklüğe umut,

Sen ol çocuğum.



Bizi kurtaran,

Öndere inan,

Sözünü tutan,

Sen ol çocuğum.



Küçüksün bugün,

Yarın büyürsün,

Her işte üstün

Sen ol çocuğum,



Çalışıp öğren,

Her şeyi bilen

Yurduna güven

Sen ol çocuğum.



HASAN ALİ YÜCEL



23 NİSAN



Nasıl sevinmez insan?

Bugün 23 NİSAN.

Bak süslenmiş dört bir yan,

Yaşasın 23 Nisan



Millet Meclisi kurduk,

Düşmanı yurttan kovduk.

Hürriyete kavuştuk;

Yaşasın 23 Nisan.



Egemenlik ulusun,

Sen bir Türk oğlusun.

Yurdumuzu korursun,

Yaşasın 23 Nisan.



Bugün gençlik günüdür.

Türklerin düğünüdür.

Milletimin ünüdür.

Yaşasın 23 Nisan.



SAMİ TUNCA



23 NİSAN



Şu 23 Nisanda,

Doğdu Millet Meclisi.

İşte o gün her yanda,

Yükseldi Türkün sesi,



Bunu her yıl çocuklar,

Kutlayalım sevinçle,

Egemenlik de yaşar,

Hep verirsek el ele.



SABRİ CEMİL YALKUT



23 NİSAN



Biz dünyaya gelmeden

Her yeri düşman almış.

Atatürk düşmanları,

Yurdumuzdan çıkarmışlar.



23 Nisan günü

Meclis kuruldu diye,

Büyük bayram verilmiş

Çocuklara hediye.



Gülelim eğlenelim,

Kutlayalım bayramı

Verelim hep el ele

Yükseltelim vatanı.



MELAHAT UĞURKAN



23 NİSAN



Gün aydın, gözün aydın,

Sayısız devrim saydın.

Dünyaya bin ün yaydın.

O mutlu Nisan bugün



Buldun taze can bugün.

İşte neşe, işte haz,

Sevincin çok, derdin az.

Bundan ünlü gün olmaz:



Her lezzete kan bugün,

O mutlu Nisan bugün,

Seyir için bu töreni,

Durma aç pencereni,



Sana onu vereni,

Saygıyla an bugün,

O mutlu Nisan bugün,



RIZA POLAT AKKOYUNLU



23 NİSAN



Bugün ne mutlu bize,

Haydi hep gülsenize,

Müjde dağa, denize,

Geldi 23 Nisan.



Sokaklar dolu bayrak,

Yollara kurulmuş tak,

Şöyle bir etrafa bak,

Geldi 23 Nisan.



FAHRUNNİSA ELMALI



23 NİSAN



Yirmi Üç Nisan geldi,

Dalgalansın bayraklar.

Bayramı ağaç bildi,

Kıpırdandı yapraklar.



Hakkındır güzel çocuk.

Oyna, sevin, hiç durma.

Şenlensin dört bir bucak,

Çalınsın davul, zurna.



Tutuşalım el ele,

Bir yere toplanalım,

Atamıza bak hele:

Tekrar tekrar analım.



Kıymetini kim bilmez,

Eşsiz güzel vatanın

Ruhuna leke gelmez,

Bu toprakta yatanın.



Okulumuz süslensin,

Bayrağımız yükselsin.

Kore’deki şehitler

Bugün bayrama gelsin.



Bakma küçük çağına,

Sen, kahraman bir ersin,

Tanrı Türk çocuğuna

Çok bayramlar göstersin.



İBRAHİM CESUR



23 NİSAN



Bugün Yirmi Üç Nisan,

Toplandı bütün vatan,

Millet Meclisimize

Atatürk oldu başkan



Kaldırdı hasta yurdu,

Yılmaz bir ordu kurdu,

Türk'ün şanlı sesini,

Dünyalara duyurdu.



Yükseldi bayrağımız,

Koparıldı bağımız,

Sultandan ayrılınca,

Kurtuldu toprağımız.



Türk çocuğu gül, sevin,

Yaşa yurdunda emin,

Bugünü an bayram et,

Bugün senindir, senin.



VASFİ MAHİR KOCATÜRK



23 NİSAN



23 Nisan'ı biz

Sevinçlerle bekleriz.

Bayrak, zincir, fenerle

Sınıfları süsleriz.



Okullar tabur tabur

Törenlere giderler.

Trampetler çalarak,

Yavrukurtlar geçerler.



Müsamere, oyunlar

Şenletir bu haftayı.

Unutmayız hiçbir gün,

Şanlı büyük Ata'yı.



MELAHAT UĞURKAN



HÜRRİYET BAYRAMIMIZ



Bugün tarih boyunca hür yaşamış bir millet,

Üstüne çökse dünya, hürriyet ister elbet!

İnsan için hürriyet, ekmek gibi, su gibi,

Hürriyetsiz sürünmek, ölüm uykusu gibi...

Üç kıtada sayısız devlet kurmuş Türklere,

Sömürge halkı gibi kim bakacak boş yere?

Türk'ü sömürge halkı gibi esir yaşatmak,

İnsan arslanı demir gibi bir kafeste kuşatmak,

Çaresiz ve tedbirsiz kalmış olsa da yine

Bunu Türk'e hoş görmek, yapmak kimin haddine?

Türk nasıl gündüz gözü geceye sapabilir?

Ne sultan yapabilir, ne düşman yapabilir?

Birinci Cihan Harbi, çullanmış bütün cihan:

Türklük için en çetin, en karanlık bir zaman...

Atatürk başa geçip silkinince ansızın,

Türklük hakkından gelmiş bin türlü imansızın,

Hür yaşamak azmini görürüz insanda biz,

Göğsümüz kabararak 23 Nisan'da biz.



BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR



23 NİSAN



Nasıl bayram etmez, sevinmez insan,

23 Nisan bu, 23 Nisan.

Türklük gerilemiş çaresiz kalmış,

Götürmüşken üç kıtaya şeref, şan.



Kalmış bir sultanın keyfine işler.

Nice yıllar olmuş Türkler perişan.

Gittikçe kuvvetsiz, çaresiz kalmış,

Dört yandan üstüne saldırmış düşman.



Milleti yüzüstü bırakıp kaçmış,

Canının derdine düşmüş de Sultan...

Ansızın işlerin başına geçmiş,

Milletin bağrından kopan kahraman...



Başlamış bir ölüm-dirim kavgası,

Sultana isyan bu, cihana isyan

Millet öyle büyük, baş öyle büyük,

Bakmış, parmağını ısırmış cihan...



Ana toprak için al bayrak için,

Tepe tepe gövde, dere dere kan...

Türk hak edince egemenliği,

Açılmış önünde bir şanlı meydan...



Kimsenin keyfine boyun eğmek yok,

Toplandığı tarih: 23 Nisan

Milletin adına Millet Meclisi,

Milletin isteği olsun her zaman...



BEHÇET KEMAL ÇAĞLAR



HOŞ GELDİN 23 NİSAN



Günlerdir yolunu bekledik durduk.

Sen geleceksin diye çiçek açtı.

Bahçelerdeki bütün ağaçlar.

Leylekler yuvalarına döndü.



Toprak ısındı, uyandı karıncalar.

Çoluk çocuk yollara döküldü.

Bugün sevinç içindeyiz hepimiz,

Bayraklarla süsleniyor balkonlar.



Caddelere taklar kuruyor,

Bizim marşı çalıyor bandolar.

Nasıl sevinmeyelim geldiğine?

Okulda bayram, evde bayram, sokakta bayram...



Hoş geldin 23 Nisan!

Sana gözlerimizden sevinç,

Bahçelerimizden bahar getirdik.

Bari hemen bitivermese bu yolculuk...



Seni kucaklamaya geliyor bugün,

Köyler, şehirler dolusu çocuk.



ŞÜKRÜ ENİS REGÜ



EGEMENLİĞİN TADI



Bundan yıllarca önce,

Talihimiz ters dönünce,

Soldurdular yurdumuzda

Açan bütün çiçekleri,



Önümüzde, ardımızda,

Uçan ölüm böcekleri.

Kan rengindeydi ilkbahar

Bal yapamadı arılar.



Kuş seslerinin yerine

Top sesiyle yankılandı

Yaslı bağlar, sisli dağlar.

İşte böyle bir sırada,



Atatürk'üm Ankara'da

Kurdu yeni bir hükümet.

Egemenliğin tadını,

Tattı o günden bu yana,



Tarihlerin Ay-yıldızı.

Al bayrağında parlayan

Düşmanın bile övdüğü,

Türk adlı büyük millet.



M.NECATİ ÖNGAY

Dursun Ali Erzincanli - 40 Yaşındasın Şiiri dinle,Dursun Ali Erzincanli - 40 Yaşındasın



Rahmetini umarak
Günahkar bir dille;
Allah azze ve celle

Ya rasulallah,
Âlemlere rahmet hayatın geçiyor kalbimizden,
Kalbimizden seyrediyoruz seni.

İşte
Bir yaşındasın,
Beni sa'd yurdundasın
Sana süt anne olmadı kadınlar
Bu yüzden dargın bulutlar
Bir damla yağmur indirmiyor
Kıtlık hüküm sürüyor beni sa'd yurdunda
Minicik bir bulut var gökyüzünde
Sana aşık...
Ayrılmıyor başucundan
Ve insanlar yağmur duasında...
Hz.halime kucağına alıyor seni
Yeryüzünde bir gölgelik...seni güneşten korumak için
Oysa minicik bulut gökyüzünde
Sana meftun, sana kilitli...
Ve dua eden rahibin kucağındasın
Dünyalar güzeli gözlerine bakıyor rahip
Kıtlığı da unutuyor, yağmuru da, duayı da
Ama sen unutmuyorsun
Uğruna canlarımız feda o gözlerinle gökyüzüne bakıyorsun
O minicik bulut ilişiyor bakışlarına
Büyüyor, büyüyor...
Sonra nazlı, nazlı yağmur damlaları iniyor buluttan
Fakat çoğusu bilmiyor yağmurun geliş sebebini
Çoğusu bilmiyor seni...

Altı yaşındasın
Medine-i münevvere yolundasın
Yanında aziz annen ve ümmü eymen
Yetimliğini hissediyorsun baba kabristanında
Sonra yolda, ebva'da öksüzlük karşılıyor seni
Mekke'ye annesiz giriyorsun
Abdulmuttalip bir başka seviyor seni
Ebu talip bir başka seviyor

Ya rasulallah
Mekke çocukları annelerine seslenirler miydi senin yanında
Onlar anne deyince sen yere mi bakardın
Mekke rüzgarları kaç gece gözyaşlarını taşıdı ebva'ya
Kaç gece anne diye hıçkırdın
Efendim!
Senin yerine de anne dedik annemize
Senin yerine de baba dedik

Yirmi beş yaşındasın
Ve bambaşkasın
Kimse sana denk değil
Şefkat yayıyor kokun
Güven veriyor sesin
Sen muhammed-ül emin' sin

Otuz üç yaşındasın
Dalga dalga rahmet var

Otuz beş yaşındasın
Hadi gel bekletme yar
İniltiler çalıyor kapısını göklerin
Hadi gel bekletme yar
Sinesi çatlayacak rasul bekleyenlerin...
Hadi gel ey yâr!
Nurdağına davet var

İşte
Kırk yaşındasın
Hira nur dağındasın
Cibril iniyor göklerden
Ve nokta nokta her yerden salat, selam yükseliyor
Sen kâinatın yüreğinden hasretle kopan " ah! " sın
Karanlık gecelerimize sabahsın
Sen nebiyullahsın
Sen habibullahsın
Sen rasulullahsın

Niye incittilerki seni sultanım
Niye işkence yaptılarki sana
Ebu talip öldü diye mi bu pervasızca saldırılar
Himayesiz kaldın diye mi
Kabe'deki ağlayışın geliyor gözümüzün önüne
" amca yokluğunu ne çabuk hissettirdin " diyişin
Haremde namaz kılışın geliyor aklımıza
Başına pislikler saçılıyor
Başlar feda o mübarek başına
Nasipsizler sana bakıp nasıl da gülüyorlar
Biri koşuyor mekke sokaklarından sana doğru
Biri koşuyor ama sanki yere inmiş arş-ı Âla
" bu koşan kimdir " diye bir soru dolaşıyor boşlukta
Bu koşan kim?
Ve cevap veriyor biri:
Muhammed' in kızı fatımatüz-zehra
Velilerin anası...
Yüzünü gözünü siliyor biricik kızın
Sana yeryüzünde en çok benzeyen
Gülmesi sen, ağlaması sen
" ağlama kızım " diyişin geliyor aklımıza
Niye çıkardılar ki yurdundan seni
Himayesiz kaldın diye mi
Onlar bilmiyorlar mıydı seni himaye edeni
Seni yetim bulup barındıranı
Seni alemlere rahmet kılanı
Onlar deli diyorlardı sana, sen susuyordun
Mecnun diyorlardı, şair diyorlardı, sen susuyordun
"seni bizim elimizden kim kurtaracak" diyorlardı
Sen,
Sen " allah! " diyordun
Allah azze ve celle
Semayı haşyet kaplıyordu
Sen " allah! " diyordun
Arş-ı Âla titriyordu
Bedir' de " allah! " diyordun
Üç bin melek iniyordu alaca atlarda
Yüz yirmi beş bin sahabi :
" anam babam sana feda olsun " diyordu

Ya rasulallah
Medine-i münevvere sokaklarında yürüyordun
Neccar oğulları'nın küçük kızları seni görünce
Sevinçten ne yapacaklarını bilememişlerdi
" beni seviyor musunuz " diye sormuştun onlara
" seni çok seviyoruz ya habiballah " demişlerdi
Sen de:
" allah biliyor ki ben de sizi çok seviyorum" demiştin
Bu gün yaşayan gençler var
Neccar oğulları'nın kızları diğil belki
Ama seni onlar da çok seviyor
Gözyaşlarından belli ki seni canlarından çok seviyorlar
Senden başka kimseleri yok
Allah biliyor ki sen onları da çok seviyorsun

Altmış üç yaşındasın
Refik-i Âla duasındasın
Senin için siyah yünden çizgili bir cüppe dokunmuştu
Kenarları beyazdı
Onu giyerek ashabının yanına çıkmıştın
Ve mübarek ellerini dizine vurarak :
" görüyor musunuz ne kadar güzel " demiştin
Meclisinde bulunan biri sana seslenmişti :
" anam babam sana feda olsun ya rasulallah, onu bana ver "
Niye istemişti ki senden sevdiğini bile bile
İstendiğinde katiyyen " hayır " demediğini bile bile
" peki " dedin o zata
Ve sen yine yamalı, eski cübbeni giydin
Dostuna kavuşmana bir hafta kalmıştı
Aynı cübbeden yine yine diktiler
Ama giyinmek nasip olmadı
Haberler uçurmuştun ebu hureyre' nin diliyle :
" benden sonra öyle kimseler gelecek ki, keşke peygamberi görseydik de ne malımız ne evladımız olsaydı diyecekler "
Ve hz. enes ile paylaşmıştın özlemini
" beni görmedikleri halde bana iman eden kardeşlerimi görmeyi çok isterdim"

Sultanım!
Ey medine minberinde " ümmeti, ümmeti " diye hüznü giyen sevgili
Ey mekke mihrabında alemler hesabına " allah! " diyen sevgili
Bize lütfu ilahi bahşedilen kapına diz çöktük, bey' at ettik
Rabbinden bize ne getirdi isen amenna
Duyduk, itaat ettik

Ya rasulallah
Sen hâlâ kırk yaşındasın
Ve hâlâ ümmetinin başındasın


Dursun Ali Erzincanli - 40 Yaşındasın Şiiri dinle,Dursun Ali Erzincanli - 40 Yaşındasın,Dursun Ali Erzincanli - 40 Yaşındasın Şiiri indir,Dursun Ali Erzincanli - 40 Yaşındasın şiiri sözleri

Kutlu Doğum Haftası İle İlgili Yazı

Kutlu Doğum Haftası 1989 yılından beri kutlanmaktadır.Peki kutlanma fikri nasıl doğmuştur?



Hepimizin bildiği gibi Peygamberimizin dünyayı teşrifleri olan Mevlid-i Nebevi, asırlardır milletimiz tarafından ‘Mevlid Kandili’ olarak kutlanmaktadır. Mevlid Kandili ilk defa 13. asırda Erbil Atabeği Muzafferüddin Gökbörü tarafından iki ay süreyle kutlanmaya başlandı. Mevlid Kandili münasebetiyle ilim adamları bir araya gelip ilmi, fikri sohbetler yapıyor, halk sokaklarda mevlidi bir bayram havasında kutluyordu.

Süleyman Çelebi’nin kaleme aldığı Vesiletü’n Necat isimli şiirin, Mevlid adıyla, yüzyıllardır sevinçte, tasada, doğumda, ölümde okuna gelmesi ve bu geleneğin bugün de canlı bir şekilde devam etmesi, Peygamber sevgisi etrafında teşekkül eden milli ruhun ifadesidir.

Yüce dinimiz, huzurlu ve mutlu dünyanın en büyük hayat kaynağıdır. Bu noktadan hareketle dini tefekkürü cami dışına taşırmak, değerli ilim adamlarımızın araştırmalarını ve düşüncelerini halka aktarabilmek için Mevlid kandilini hayırlı bir vesile telakki eden Türkiye Diyanet Vakfı, yüzyıllar önce bir ilim ve kültür bayramı şeklinde kutlanan Mevlid geleneğini canlandırmayı amaçlamıştır. Bu düşünce ile Peygamberimizin doğum gününü içine alan haftayı, "Kutlu Doğum Haftası" olarak ilan etmiştir.



Gelenek haline gelen Kutlu Doğum Haftasının amacı nedir?



Mevlidi, Türk kültürünün sağlam bir mesnedi, milletimizi birlik ve bütünlük içinde aydınlık geleceğe taşıyacak sağlam bir gelenektir. Hafta dolayısıyla hazırlanan programlar belirlenirken gözetilen gaye hep bu olmuştur.

Takip ettiğimiz geleneğin gücü ve bunun hâlâ milletimizin gönlünde dipdiri yaşaması, gelecek için bizleri umutlandırmaktadır. Yüzyıllardır görülmüştür ki Türk Milleti inançlıdır, hoş görülüdür, dinî inançlarını bir kavga konusu olarak değil, barış ve huzur kaynağı olarak görmektedir.

Mevlid’le ifadesini bulan kültür atmosferi, bu geleneğin devamıdır. 1989’dan beri icra ettiğimiz programlardan devşirdiğimiz fikir ve kültür iklimi, Türkiye Diyanet Vakfı’nın hayırlı bir yolda olduğunu göstermektedir. Unutulmamalıdır ki, insanlık için en güzel rehber; bütün güzellikleri bünyesinde toplayan ve güzel ahlâkı tamamlamak için gönderilen Hz. Peygamber, model ise Peygamberimizin insanlığa sunduğu modeldir. Çünkü O, tam bir anarşi ve kargaşa ortamında, insanlık için bir güneş olmuş, çirkinlikleri güzelliklere tebdil etmiştir. İnsanlık O’nun getirdiği yüce değerler ve prensipler doğrultusunda büyük medeniyetler kurmuş, kaybedilen haklarına kavuşmuş, fıtratında var olan yüce değerlerin farkına varmış, kadın erkek Allah’ın ve cemiyetin huzurunda eşit olmanın hazzını tatmıştır.

İslam medeniyeti Kur’an ve Hz. Peygamberin sünnetinden kaynaklanan, evrensel ahlak ilkeleri ve insan hakları ile ilmi anlayış üzerine bina edilmiştir. Zira İslam Medeniyetinin esası, İslam dininin hikmet ve adaleti üzerine kurulmuş olduğundan, ilmi ve irfanı öğretmiş, zulmü ve zoru yasaklayarak, haksızlıklara karşı koymayı hedef almıştır. Şurası bir gerçektir ki Cenab-ı Hak, insanın kendisi ile olan ilişkisini iman ve ibadete bağladığı halde, insanın diğer insanlar ve eşya ile ilişkilerini ahlak ve hukuk kurallarına bağlamıştır. Kamil bir insan, bu ilişkilerini yerli yerince ve dengeli bir biçimde yapan kişidir. İşte Hz. Muhammed, bunu sağlayan ve bize örnek olan insandır.



Türkiye Diyanet Vakfı, örnek insan Hz. Muhammed’in evrensel prensiplerini ve insanlığa getirdiği yüce değerleri, günümüz şartlarını da dikkate alarak insanlığa ulaştırmak amacıyla Kutlu Doğum Haftası’nı ihdas etmiştir.

2010 yılı Kutlu Doğum Haftası’nda ne gibi faaliyetler gerçekleştiriliyor?



Kutlu Doğum Haftası programlarında yer alan faaliyetler



-"Üçüncü Bine Girerken Türkiye" konulu bir sempozyum yapılacaktır.

— Yine her yıl olduğu gibi bu yıl da "İslâmi Araştırmalar Ödülü" yarışması gerçekleştirilecektir.

— Türkiye genelinde "İslâm ve Çalışma" konusunda panel ve konferanslar düzenlenecektir.

— Yine bu yıl Üniversite gençliğinin katılacağı "Açık Oturum", lise gençliğinin katılacağı

"Münazara" ve bütün gençlerimizin katılabileceği "Şiir ve Müzik Şöleni" düzenlenecektir. Bu şölende gençlerin ilgi gösterdiği şairler şiir okuyacak, ses sanatçıları ve ozanlar da bestelerini

Seslendireceklerdir.

— Geçen yıllarda olduğu gibi bu yıl da Kutlu Doğum Haftası yurtdışında da çeşitli etkinliklerle kutlanacaktır. Bu sene Bakü, Osh ve Aşkabat’da mahallindeki ilahiyat fakültelerinin öğretim üyelerinden 3’er kişi, Üsküp, Bahçesaray, Kosova ve Kıbrıs’ta ise Türkiye’den gönderilecek 2’şer kişilik ekiplerce, Kazan’da ise Moskova Din Hizmetleri Müşaviri ve Türkiye’den gönderilecek bir temsilcinin katılımı ile panel ve konferanslar düzenlenecektir. Ayrıca Avrupa ülkelerinde Kutlu Doğum Haftası programları icra edilecektir.

— Çocuklara yönelik olarak, "Çocuk Şarkıları ve İlahileri Güfte Yarışması" başlattık. Bu yarışma gazete ilanlarıyla tüm yurda duyuruldu. Yarışma neticesinde çok güzel güftelerin

Çıkacağını ümit ediyoruz.

— Kur’an kurslarında eğitim gören öğrencileri araştırmaya teşvik etmek amacıyla "İslam ve Çalışma" konulu bir yazı yarışması düzenledik. Bu yarışma için Diyanet İşleri

Başkanlığımız ile işbirliği yapılarak Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı Kur’an kurslarında eğitim gören öğrencilerin yarışmaya katılmaları teşvik edilecektir.

— İlköğretim çağındaki çocuklarımızın Kutlu Doğum Haftasına ilgilerinin çekilmesi ve çocuklarımızın dini duygularını şiirle ifade etmelerini temin amacıyla "İlköğretim Okulları Arası Dini Nitelikli Şiir Yarışması" düzenledik.

— Balkan, Kırım ve Kıbrıs Türkleri Arasında "Dini Muhtevalı Şiir" yarışması da bu yılki faaliyetleri arasında yer almaktadır.

Kaynak: Türkiye Diyanet Vakfı

Çiçeği oluşturan ögelerin görevleri nelerdir?

Tohumlu bitkilerin üreme organı olan çiçeğin görevi, aynı bitkinin bütün özel­liklerini taşıyan yeni bitkilerin gelişeceği to­humları üretmektir. Bu nedenle, çiçekleri incelerken organın bu temel görevini hiçbir zaman unutmamak gerekir. Nitekim bazı bitkilerin, örneğin atatürkçiçeğinin çiçek san­dığımız bölümleri bu anlamda gerçek birer çiçek değildir; ortada kümelenmiş küçük sarı çiçekleri çevreleyen parlak kırmızı renkli özel yapraklardır. Bürgü ya da brakte denen ve ilk bakışta çiçeği andıran bu biçim değiştirmiş yapraklara daha başka birçok bitkide rast­lanır.


Bir botanikçi gözüyle çiçek, tohum üreti­miyle ilgili bütün organları içeren karmaşık bir yapıdır; dolayısıyla yalnızca tohumlu bitki­lerin çiçeği vardır. Nitekim bitkiler âlemi de kabaca çiçekli ve çiçeksiz bitkiler olarak iki büyük gruba ayrılır. Açıktohumlu bitkilerin çiçeği çok belirgin olmadığından ve bildiğimiz çiçeklere pek benzemediğinden, çiçekli bitki­ler dendiğinde daha çok kapalıtohumlular anlaşılır. Yaprakyosunları, ciğeryosunları, kibritotları, atkuyrukları ve eğreltiotları ise çiçeksiz bitkilerdir.

Çiçek dendiğinde hemen herkesin aklına kırlarda, çayırlarda, ormanlarda kendiliğin­den yetişen alımlı kır çiçekleri ya da insan eliyle yetiştirilen gösterişli bahçe ve saksı çiçekleri gelir. Oysa "çiçek" terimi yalnızca iri ve renkli taçyaprakları, güzel kokularıyla tanıdığımız süs çiçeklerini kapsamaz; ilk ba­kışta çiçeksizmiş gibi gözüken pek çok bitki­nin de çiçekleri vardır. Örneğin çayırları kaplayan yeşil otların çoğu ve tarlalarda yetiştirilen buğday, arpa gibi tahıllar da çiçek­li bitkilerdir. Hepsininki badem, kayısı, kiraz gibi meyve ağaçlarınınki kadar alımlı olma­makla birlikte, bütün

öbür ağaç ve çalılar da çiçek açar. Meşe ağacının pek göze çarpma­yan küçük, yeşil tırtılları ya da akçaağaçlann minicik sarımsı salkımları birer çiçektir ve hepsinin görevi tohum üreterek bitkinin soyu­nu sürdürmesini sağlamaktır.







Bir Çiçeğin Bölümleri





















Üstte: Bir çiçekli bitki.

Ortada: Tek bir çiçeğin boyuna kesiti.

Altta sağda: Bir çiçeğin başlıca bölümlerinin yerleşimini gösteren şema:

A Çanak yaprak

B Taç yaprak

C Yumurtalık

D Tohum taslakları

E Erkek organ (başçık)











Çiçeklerin çoğu dıştan içe doğru sırasıyla çanak, taç, erkekorganlar ve dişiorganlar denen dört temel bölümden oluşur. Ama bazı çiçeklerde taç bölümü yoktur; bazılarında da, örneğin lalede taç ve çanak bölümleri ayırt edilemeyecek kadar biribirine benzer. Ayrıca çiçeklerin bazısında erkek organlar, bazısında dişi organ bulunmaz. Kısacası çiçekler, domates çiçeğindeki gibi yarı yarıya birleşmiş ya da petunyanın huni biçimindeki çiçeklerinde ol­duğu gibi tümüyle birleşmiş olabilir. Bazı çiçeklerde taç yaprakların sayısı yalnızca dört ya da beş tane, bazılarında çok fazladır. Bir çiçeğin bütün taç yaprakları aynı biçimde ola­bileceği gibi, bazen de birkaçı birleşerek bezelye çiçeklerinde, aslanağzında ve orkide­lerde görülen "kanat", "dudak" ya da "kele­bek" gibi özel biçimler alabilir.

En dışta, çanak yaprakların birleşmesiyle oluşan ve gerçekten bir çanağı andıran çanak bölümü bulunur. Çanak yapraklar genellikle yeşil renklidir ve çiçek henüz tomurcuk durumundayken içte katlanmış halde bulunan taç yaprakların çevresini sararak koruyucu bir örtü oluşturur. Çanak yapraklar yüksükotunda olduğu gibi birleşerek kaynaşmış ya da düğünçiçeğindeki gibi ayrı ayrı olabilir.

Çanağın içinde taç yaprakların oluşturduğu taç bölümü yer alır. Taç yapraklar da düğünçiçeğinde olduğu gibi birbirinden ayrı, yapı olarak birbirinden çok farklıdır. Gene de düğünçiçeği ve yüksükotu gibi tipik bir çiçek­te bu dört bölüm açıkça görülebilir.

Taç yapraklar genellikle bir çiçeğin en göze çarpan, en renkli bölümüdür ve birçok kişi çiçekleri taç yapraklarının sayısına, biçimine ve rengine bakarak tanır. Oysa bazen bu görünüm yanıltıcı olabilir; örneğin nergislerin dıştaki sarı renkli "taç yaprakları" aslında iyice irileşmiş, renkli çanak yapraklardır.

Tacın içinde sayıları iki ile birkaç yüz arasında değişebilen erkek organlar dizilidir. Çiçek tozlarını üreten bu organlar ipçik ya da telcik denen ince bir sap ile bu sapın tepesin­deki bir başçıktan, yani çiçek tozu kesesinden oluşur.

Çiçeğin en ortasında meyve yapraklarından (karpellerden) oluşmuş tek ya da birkaç tane dişi organ bulunur. Her dişi organın en üst bölümünde bir tepecik, bunun altında tepeci­ği taşıyan bir boyuncuk ve en dipte tohumtaslaklarını barındıran şişkince bir yumurtalık vardır. Erkek organlardan gelen çiçek tozları, yüzeyi yapışkan bir sıvıyla kaplı olan tepeciğe konar, sonra boyuncuk kanalıyla dipteki yu­murtalığa ulaşır. Bu yapışkan sıvının çok önemli bir işlevi vardır; çünkü çiçek tozları boyuncuğun altındaki yumurtalığa ulaşmadık­ça buradaki tohum taslaklarını dölleyemez. Ancak bu dişi ve erkek üreme hücreleri birleştiğinde tohum taslağı tohuma dönüşür; bu tohum toprağa düşerek çimlendiğinde de bitkinin küçük bir kopyası olan yeni bir bitki gelişebilir.

Çiçek tozlarının erkekorgandan dişiorgana taşınmasına tozlaşma denir. Çiçektozları rüz­gârla, böceklerle, kuşlarla ya da başka hay­vanlarla, hatta bazı su bitkilerinde suyun akıntısına kapılarak bir çiçekten öbürüne taşınır.







Tohum Nasıl Oluşur?





Çiçek tozları tepeciğin üstüne konduktan son­ra büyümeye başlar ve her çiçek tozu taneciği, yani erkek üreme hücresi kök gibi ince bir borucuk geliştirerek dişiorganın boyuncuğundan yumurtalığa doğru uzatır. Bu borucuklardan her birinin içinde iki tane çekirdek vardır. Borucuk uzayarak yumurtalığa ulaştığında kopar ve içindeki hücre çekirdekleri serbest kalır. Böylece çekirdeklerden biri yumurta­lıktaki bir tohum taslağının yumurta hücresiy­le birleşerek tohumu, öbür çekirdek de aynı tohumtaslağındaki başka bir hücreyle birleşe­rek tohumun çimlenmesi için gerekli besin deposunu oluşturur. Bu olaya döllenme de­nir. Demek ki, erkek ve dişi eşey hücrelerinin birleşmesiyle oluşan her tohumda bir bitki embriyonu ve gelişecek yeni bitkinin kök salıncaya kadar beslenmesine yetecek ölçüde besin deposu vardır. Bu tohumun üstü fasulye tanesinde olduğu gibi ince bir zarla ya da kiraz çekirdeğinde olduğu gibi odunsu ve sert bir kabukla örtülüdür (bak. Tohum).

Tozlaşma konusunda unutulmaması gere­ken en önemli nokta, her bitkinin yalnız kendi türünden bir bitkiyi dölleyebileceğidir. Eğer bir bitkinin çiçek tozları başka türden bir bitkinin örneğin buğdayın çiçek tozları bir elma ağacının çiçeklerine taşınırsa ağaç elma vermez.

Tohumlar gelişirken, bunları barındıran yumurtalık da değişime uğrayarak bir meyve­ye dönüşür. Meyve çok çeşitli yöntemlerle tohumların daha uzak bir alana yayılmasını sağlar; böylece bütün tohumlar anaç bitkinin dibine düşerek onun besinini bölüşmemiş olur.







Çiçeklerin Sınıflandırılması





Botanikçiler çiçekli bitkileri çiçeklerinin özel­liklerine göre sınıflandırırlar:



Birçenekliler

İkiçenekliler

Aynı türden birçok bitki çok değişik koşullar altında gelişmesini sürdürür­se hepsinin gövde ve yaprakları değişik biçim­ler alabilir; ama çiçeklerindeki temel bölüm­lerin düzenleniş biçimi hep aynı kalır.

Bitkilerin sınıflandırılarak familya, cins ve türlere ayrılmasında çiçeğin yapısı, yani çeşitli bölümlerinin nasıl bir düzen içinde yerleştiği çok önemlidir. Oysa çiçeğin rengi ve büyüklü­ğü iklime, toprağın bileşimine ve öbür çevre koşullarına bağlı olarak değişebildiği için sı­nıflandırmada fazla önem taşımaz. Bu yüzden bitkilerin sınıflandırılmasında botanikçilere yardımcı olan en önemli ayrıntılar çanak yaprakların, taçyaprakların, erkekorganların ve dişiorganların sayısı ile düzenleniş biçimidir.

Çiçeklerin çiçek sapı üzerindeki konumu da sınıflandırma açısından önemli özelliklerden biridir; çünkü çiçeklerin yerleşme biçimi he­men her bitkide değişir. Örneğin menekşe ve nergiste her sapın ucunda tek bir çiçek açar. Oysa elma ağacı ve hüsnüyusuf gibi bazı bitkilerde çiçekler sapların tepesinde kümeler halinde bulunur. "Çiçek durumu" denen bu kümelenmenin değişik biçimleri vardır. Örne­ğin yüksükotu ve aslanağzı gibi bazı bitkilerin çiçekleri kısa birer sapla ana eksene bağlana­rak salkımlar oluşturur. Buğdayda ana eksene sapsız bağlanan çiçekler başak denen sık bir salkım biçimindedir. Maydanoz gibi bazı bit­kilerde ise çiçekler sapın tepesinde şemsiye biçiminde kümelenir.



Çok sayıda küçük çiçeğin bir araya gelerekbileşikgiller (Compositae) familyasında top­lanmıştır. Bu bitkilerde tek bir çiçek gibi görünen yapı, aynı çiçektablasının üzerinde özel bir düzene göre yerleşmiş yüzlerce küçük çiçekten oluşan bir çiçekler topluluğudur. Bir papatyayı yakından incelerseniz, çiçek başı­nın ortasında sarı bir küme, çevresinde de taçyaprakları andıran beyaz yapraklar görür­sünüz. Aslında ortadaki yoğun kümede yüz­lerce minicik sarı çiçek bir araya toplanmıştır; bunlara tüpsü çiçek denir. Tüpsü çiçekleri çevreleyen beyaz yapraklardan her biri de birer dilsi çiçektir. Bileşikgillerdeki bu çiçek yapısı tozlaşmayı çok kolaylaştırır. Bir arının tam açılmış bir papatya çiçeği üzerinde dola­şırken bu minicik çiçekçiklerden pek çoğunu tozlaştırmaması hemen hemen olanaksızdır.







Çiçeklerin Yararları





Çağımızda fabrikalarda yapay olarak üretilen kokular giderek doğal çiçek kokularının yeri­ni almaktaysa da, çiçekler bugün bile parfüm sanayisinin önemli hammaddeleridir. Lavan­ta, kekik ve biberiye esansı ile gülyağı büyük ölçüde bu bitkilerin çiçeklerinden elde edilir. Haşhaştan elde edilen afyon tıpta kullanılan güçlü bir uyuşturucudur. Safran çiçeklerinden sarı renkli bir boyarmadde elde edilir. Baha­rat olarak kullanılan tarçın da tropik bir ağacın çiçek tomurcuklarıdır. Çok değerli bir besin olan balı arılar çiçeklerin balözünden yaparlar. Alımlı renkleri, görünümleri ve kokularıyla doğayı güzelleştirmeleri bir yana, eğer çiçekler olmasaydı insanın en önemli besin kaynaklarından olan meyve ve tohum­lar da olmazdı.