Sıvı ve gazların teknolojide kullanım alanları nedir?

KONU: Sıvıların basıncı iletmesi 
1.ARAÇ VE GEREÇ: Enjektör, su. 
2.ARAÇ VE GEREÇ: Naylon torba; 3-4 L hacimli, su, toplu iğne ve ip, büyük boy leğen ve ya kova. 
YÖNTEM: Deney 
1.DENEYİN YAPILIŞI: Enjektöre, dolmayacak şekilde biraz sıvı çekeriz. Ucunu yukarıya çevirerek iğneyi çıkarırız. İğne takılan ucu parmağımızla kapatırız. - Pistonu diğer elimizle itmeye çalışırız. Sıvının hacmi azalıyor mu bakarız. 
2. DENEYİN YAPILIŞI:Naylon torbaya yaklaşık 3 litre su doldurarak ağzını sıkıca bağlayıp leğenin üzerinde tutarız. İğne ile torbanın tabanında ve yanlarında delikler açarız. Sular akarken, torbaya herhangi bir yönde elimizle bir basınç uygularız. Delikten su akış hızına dikkat ederiz. Suyun fışkırma hızına bütün yönlerde artıp artmadığına bakarız. Basınç yönünü değiştirerek deneyi tekrarlarız. Basıncın, her yöne eşit şekilde iletilip iletilmediğine bakarız. 
1. SONUÇ: Sıvıları oluşturan moleküller arasında fazla boşluk bulunmadığından, hacmin basınçla değişimi yok denecek kadar azdır. Çok yüksek basınçlar altında bile hacim değişimi çok azdır. Kapalı kap içindeki bir sıvı, yer çekiminin etkisi ile, yan yüzeylere ve alt tabana bir basınç uygular. Ancak yer çekimi düşey olduğu için üst yüzeyine yer çekiminin etkisi ile bir basınç uygulanmaz. Sıvıların basınç altında önemli bir hacim azalmasına uğramayışı ve akışkan oluşu, onlarda çok önemli bir davranışa yol açar. Kapalı kaplar içindeki sıvılara her hangi bir yönde basınç uygulanırsa, bu basınç, her yönde ve eşit büyüklükte iletilir. 
2.SONUÇ: Su dolu torbaya hangi yönde basınç uygulanırsa uygulansın su, uygulanan basıncı her yöne ve eşit olarak iletir. 
PASKAL KANUNU: “Kapalı kaptaki bir sıvının herhangi bir noktasında birim yüzeye uygulanan bir kuvvet, kabın şekli nasıl olursa olsun, kap iç yüzeyinin her noktasına, aynı büyüklükte ulaşır.” Bu önemli kuralın günlük hayatımızda bir çok uygulaması vardır. Mesala; artezyen kuyularında, dik yamaçta yığılan suyun basıncı, her doğrultuda iletildiği için, vadideki suyun her yüzüne fışkırmasını sağlar. 
DENEY RAPORU 
DERS : Fen Bilgisi 
SINIF : 7/A 
SÜRE : 40’ 
KONU : Gazların Basıncı 
ARAÇ VE GEREÇ: Bardak, kağıt, su. 
AMAÇ : 3 Gazların basıncını kavrayabilme. 
DAVRANIŞLAR: D3: Hava basıncını deneylerle gösterme. 
DENEYİN YAPILIŞI: Bardağa taşıncaya kadar su doldurduk. Kağıdı yandan kaydırarak bardağın ağzını, arada hava kalmayacak şekilde kapattık. Elimizle tutarak bardağı ters çevirdik. Elimizi çektik. Su dökülmeden durdu. Kağıdın altında hava kalacak şekilde deneyi tekrarladığımızda su döküldü. 
ŞEKİL: Bardak Su Kağıt Açık Hava Basıncının Şekille Gösterimi 
SONUÇ: Kağıt tabakasının bir tarafındaki havanın tamamı uzaklaştırılabilirse, diğer yüzeye etkiyen hava basıncı suyun dökülmesini engeller. Yani kağıda etkiyen hava basın, suyun kağıda yaptığı basınçtan büyüktür. Günlük hayatta hava basıncını gösteren örnek çoktur. Mesela, ıslak ve cilalı bir masa yüzeyine jilet, naylon gibi maddeler yapışık gibi durur. Islak çay tabakalarına oturtulan bardaklar, arada hava kalmamışsa, tabağı da beraberinde kaldırır.



gazlarin basinci, gazlarin kullanim alanlari, sivi basincinin kullanim alanlari, sivilarin kullanim alanlari, teknolojinin kullanim alanlari,

Saltanat neden kaldırıldı?,Saltanatın kaldırılma nedenleri,Saltanat nedir?

Saltanat nasıl kaldırıldı? Saltanatın kaldırılışının 86. yıldönümünde (01 Kasım 1922’de kaldırılmıştı), biraz bu süreci konuşalım isterseniz...
Bazıları yine kızacak (bunu, bu tür konuları yazdığımda bana gelen sövgü maillerinden ve telefonlarından çıkarıyorum), ama kalem yazmak zorundadır.
-
Yıl 1921... Henüz İstiklal Savaşı sürerken, Ankara ve İstanbul’da yeni arayışlar başlamıştır.
Temelde İstiklâl Savaşı’nı destekleyen Ahmed Tevfik Paşa başkanlığındaki İstanbul Hükümeti’nin niyeti Ankara Hükümeti ile uzlaşmak, hiçbir şey olmamış gibi yola devam etmektir. 
Ancak Ankara Hükümeti buna sıcak bakmamakta, İstanbul ile bütün köprüleri atıp yepyeni bir oluşumu başlatmak istemektedir. İstanbul Hükümeti, özellikle de son Padişah’ın son Sadrazamı Ahmet Tevfik Paşa, olayı farklı boyutlarda düşünüyor, “Tövbe, tövbe” diyordu, “nizam-ı mübareke (mübarek düzene= Bir anlamda hilafet müessesesine) rakip koşmak mümkün müdür?”
Böyle düşündüğü için bazı iyimser teşebbüslere girişiyordu. Bu teşebbüslerden biri de, Bursa'da bulunduğu bir sırada, Mustafa Kemal Paşa’ya, “Artık birleşelim” şeklinde özetlenebilecek bir mesaj göndermesiydi: “Birleşelim ve Londra Konferansı’na ‘Türk Heyeti’ olarak birlikte gidelim.” 
Mesajı Büyük Millet Meclisi yerine Mustafa Kemal Paşa’ya göndermesinin sebebi, Mustafa Kemal Paşa’yı “Ankara’nın tamamı” olarak görmesiyle ilgiliydi. Sanırım İstanbul’dan Ankara’ya bakılınca, sadece Mustafa Kemal Paşa ile çevresi görünüyordu. Tevfik Paşa’ya göre, İstanbul ile Ankara arasındaki ihtilafın artık sona ermesi gerekiyordu. Herkes “Halife-i rüyi zemin”e biat edip hizmetine girmeliydi. Tabii Ankara, özellikle de Mustafa Kemal Paşa aynı fikirde değildi. Padişah’a ve çevresine “hain” gözüyle bakıyor, bir süre sonra Londra’da toplanacak olan konferansa sadece Ankara Hükümeti’nin katılmasını plânlıyordu.
Böylece Ankara, kendi meşruiyetini cihana tescil ettirmiş olacak, oluşacak rüzgârla zaferin kazanılması ve daha sonra da saltanatın kaldırılması kolaylaşacaktı. Bu kararlılık içinde Mustafa Kemal Paşa, Tevfik Paşa’nın “uzlaşma” teklifini, “Sadrazam” demeden “Türkiye Büyük Millet Meclisi Reisi” unvanıyla çektiği 28.01.1921 tarihli bir telgrafla reddetti. (Bugünkü dille):
“İstanbul’da Tevfik Paşa Hazretlerine... Milli iradeye dayanarak Türkiye'nin mukadderatını elinde tutan meşru ve müstakil tek hâkim kuvvet, Ankara'da, sürekli olarak toplanan, Türkiye Büyük Millet Meclisidir. Türkiye ile ilgili bütün meselelerin çözümünde ve her türlü dış ilişkilerde başvurulacak tek yer, yalnız bu Meclis'in hükümetidir. İstanbul’daki herhangi bir heyetin, hiçbir bakımdan meşru ve hukuki bir durumu yoktur... Millet ve memleketimiz adına meşru yetkiye sahip hükümetin Ankara'da olduğunun İtilâf Devletleri'nce anlaşılmış olduğu şüphesiz bulunduğu halde, adı geçen devletlerin bu görüşlerini açıkça belirtmekte gecikmeleri, İstanbul’da aracı bir heyetin varlığının kendileri için yararlı olabileceğini sanmaktan ileri gelmektedir...”
Mustafa Kemal Paşa, “Millet ve memleketimiz adına meşru yetkiye sahip hükümetin Ankara'da olduğunun İtilâf Devletleri'nce anlaşılmış olduğu”ndan söz ediyordu, ancak İtilaf Devletleri, Londra Konferansı’na hem Ankara, hem de İstanbul Hükümetini birlikte çağırmışlardı.
21 Şubat-12 Mart 1921 tarihleri arasında toplanan Londra Konferansı'na iki Türk heyeti katılmak zorunda kaldı. İstanbul heyetinin başında bizzat Tevfik Paşa, Ankara heyetinin başında ise Bekir Sami Bey vardı. Tevfik Paşa orada devlet adamlığını gösterdi, ilk sözü alarak yetkilerini tümüyle TBMM heyetine bıraktığını açıkladı. Böylece Türk heyeti iki başlılıktan kurtulmuş oldu. 
Nihayet İstiklâl Savaşı zafere ulaştı. Lozan’da Türkiye’nin sınırları yeniden çizildi. Sıra cumhuriyetin ilânına gelmişti. Ama hilafet ve saltanat ne olacaktı? Mustafa Kemal, 30 Ekim 1922’de T.B.M.M.'ye Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkıldığını, yeni bir Türk Devleti’nin doğduğunu, egemenliğin millete ait olduğunu belirlemek gerektiğini söyleyerek TBMM Başkanlığına bir önerge verdi. Rauf Bey önergenin lehine söz alarak saltanatın kaldırılmasının uygun olduğunu söyledi. Fakat Meclis’te hilafetin saltanattan ayrılamayacağını, ayrılırsa iki kurumun da gücünü yitireceğini, dünyada, özellikle de İslâm dünyasında hilafetin etkisizleşeceğini savunan çok sayıda milletvekili vardı. Mustafa Kemal, hilafet ile saltanatın ayrılabileceğini dini argümanları da kullanarak uzun uzun açıkladı ise de etkili olamadı.
Bunun üzerine zaman kazanma cihetine gitti. Konuyu komisyona havale etmenin doğru olacağını belirtti. Meclis Başkanlığından gelen yetkisini ve etkisini de kullanarak konuyu “Teşkilatı Esasiye”, “Şer'iyye” ve “Adliye Komisyonu” üyelerinden meydana gelen karma bir komisyona havale ettirdi. Bu komisyonun başkanlığına Kırşehir Meb'usu Hoca Müfit Efendi seçildi. Konu komisyonda görüşülmeye başlandı.
Ne var ki orada da “Hilafet saltanattan koparılırsa güçsüzleşir, bir işe yaramaz” diyenlerin sayısı yüksekti. Durum aleyhte gözüküyordu. Bunu fark eden Mustafa Kemal Paşa söz aldı (bir sandalyenin, hatta masanın üzerine çıkarak konuştuğunu söyleyenler de var): “Efendiler” dedi, “... egemenlik güçle, kudretle ve zorla alınır... Bu bir oldubittidir. ‘Millete egemenliği bırakacak mıyız, bırakmayacak mıyız’ sorusu söz konusu bile değildir. Bütün mesele bir emr-i vakiyi ifadeden ibarettir. Bu ne olursa olsun olacaktır!.. Hakikat usulü dairesinde ifade olunacaktır. Fakat ihtimal bazı kafalar kesilecektir!”
Mustafa Kemal Paşa, son sözleri söylerken elini gırtlağına götürmüş ve keser gibi bir işaret yapmıştı. Dehşete düşen komisyon üyelerinin çoğu, öneriyi kısa sürede sonuca bağladılar. 
Hilafetin saltanattan ayrılmasını kabul eden metni alelacele yazıp imzaladıktan sonra, Meclis Genel Kurulu’na sundular. 01 Kasım 1922 tarihinde yapılan oylama ile Meclis saltanatın lağvına, padişahlığın kaldırılmasına karar verdi. 
Sonra hilafet de kaldırılacak, hanedan bir gece içinde çoluk çocuk sınır dışı edilecekti.


saltanat neden kaldirildi, saltanat neden kaldirilmistir, saltanat nicin kaldirildi, saltanat nicin kaldirilmistir, saltanatin kaldirilmasi nedir,

Enerji dönüşümü nedir?

ENERJİ NEDİR?

Enerji kısaca iş yapabilme yeteneğidir. Tıpkı uzunluklar gibi skaler büyüklüktür. Toplamda 8 ana enerji çeşidi verdır. Bunlar potansiyel, kinetik, ısı, ışık, elektrik, kimyasal, nükleer ve ses enerjisidir. Unutmamamız gereken ise hiçbir enerjinin kaybolmadığıdır. Olsa olsa başka bir enerji türü olmuştur.



POTANSİYEL ENERJİ

Bir cismin konumu ve durumu yüzünden sahip olduğu enerjidir. Gerilmiş bir yayda, havada duran bir cisimde ve iple tavandan asılı bir modelde potansiyel enerji vardır. Kısaca yüksekliği olan ya da gerilmiş/sıkıştırılmış tüm cisimlerde potansiyel enerji mevcuttur.


KİNETİK ENERJİ

Kinetik enerjiye sahip olmak için bir cismin hareket ediyor olması lâzımdır. Yani kinetik enerji hızı olan cisimlerin sahip olduğu enerji çeşididir. Bunlara örnek olarak koşan çocuk, dönen tekerlek ya da yüksekten düşen bir top gösterilebilir.



ISI ENERJİSİ

Cisimlerin sıcaklıkları yüzünden sahip olduğu enerjidir. Sıcaklığı yüksek ya da düşük bütün maddelerin ısı enerjisi vardır. Örnek verecek olursak: ampul, elektrik sobası, jeotermal enerji, ısıtıcılar


ELEKTRİK ENERJİSİ

Bu enerji türü bu sitedeki ana başlıklardan birini oluşturur. Cisimlerin elektrik yükleri sebebiyle sahip oldukları enerjidir. Eğer bu konu hakkında daha çok bilgi edinmek istiyorsanız buraya basın.


IŞIK ENERJİSİ

Bu enerji türü karanlık bir odayı aydınlatabilecek bir enerji türüdür. Zaten adı üstünde. Yanan odun, ampul, Güneş, lamba vb. şeyler bir şekilde sahip oldukları enerjinin bir kısmını ışık enerjisine çevirir.




KİMYASAL ENERJİ

Maddelerin kimyasal reaksiyonlarda bulunması sonucu ortaya çıkar. Yanma, Yakma ve benzeri olaylar bir enerji sonucu olur ve onlar da bir enerji açığa cıkartır.


NÜKLEER ENERJİ

Fisyon veya füzyon sonucu meydana gelir. Nükleer santrallerden bu şekilde elektrik elde eder. (Bir şemasını görmek için buraya tıklayın.)


SES ENERJİSİ

Sesin enerjisi olduğunu nasıl anlayabiliriz? Şu örnekle açılanabilir: Camın kırılması. Hani o yüksek şiddetteki çığlıkların kırdığı camları anımsayın. Bunlar sesin enerjisi yüzündendir. Zilin kinetik enerjisi ses ve biraz da ısı enerjisine dönüşür. Yani kol zile vurdukça sesin çıkması enerji dönüşümüdür.
ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ

Daha önce de bahsettiğimiz gibi hiçbir enerji kaybolmaz. Sadece dönüşüm sonucu başka bir enerji türü olur. Yani, evrendeki enerji toplamı değişmez. Buna enerjinin korunumu denir. Bu kısmı daha çok şekiller vasıtasıyla anlatmak istiyorum. Şekilleri görmek için başlıklara basın.



İlk örneğimiz hidroelektrik santrali. Kademe kademe anlatmakta yarar görüyorum.

Nehirlerden gelen suyun kinetik enerjisi barajda potansiyel enerjiye dönüşür.
Bu potansiyel enerji kapaklardan akarak doğrusal hareketle bir kinetik enerjiye dönüşür.
Buradan da türbin görevi devralır. O doğrusal hareketi dairesel harekete çevirir; ama hâlen kinetik enerjidir.
Jeneratör türbinden aldığı bu enerjiyi elektrik enerjisine çevirir ve trafolara gönderir.
Bundan sonra uzun bir yolculuk sonrası evinize gelen elektrik fırınlarda ısı enerjisine, saç kurutma makinelerinde ısı enerjisine ve kinetik enerjiye, ampulde ise ışık enerjisine dönüşür.
Böylece 5 kademe atlatmış olan kinetik enerji sonunda bizim yararımıza çalışmış olur.

ARABANIN ANİ FREN YAPMASI


Bu hidroelektrik santralinin işleyişinden daha basittir; ama sonuç olarak enerji dönüşümü olduğu için yazmak istedim.

Arabadaki yakıtın yanması (kimyasal enerji) basınç yaratarak pistonu aşağı iter ve bu enerjisini (kinetik, doğrusal) krank miline iletir.
Krank mili alığı bu enerjiyi doğrusaldan dairesele çevirir ve tekerleklere iletir.
Tekerlek aldığı bu dairesel hareketi doğrusal harekete çevirir ve araba hareket etmeye başlar.
Hızlandıktan sonra sürücü önüne bir şey çıkınca durmaya kalarsa arabanın hareketi yavaşlar, yani kinetik enerjisi de azalır.
Bu enerji kaybolmaz, sadece ses ve ısı enerjisine dönüşür. Fren balatalarının disklere sürtmesi sonucu ses ile ısı ve lastiğin sürtünmesi sonucu da yine ısı ortaya çıkar.
POTANSİYEL ENERJİ

Potansiyel enerji belli bir yükseklik ya da gerginliği olancisimlerin sahip olduğu enerji türüdür. Biz aşağıda sadece yükseklik bahsini işleyeceğiz.
Yüksekliği olan her şeyin potansiyel enerjisi de vardır. Bu enerji gerektiğinde kullanılarak başka enerjilere dönüşebilir (örneğin bir kitabı yüksekte tutarken bırakırsak potansiyel enerjisi kinetik enerjiye dönüşür.)





POTANSİYEL ENERJİYİ HESAPLAMA

Potansiyel enerji 3 şeye bağlıdır: cismin kütlesi, cismin yerden yüksekliği ve yerçekimi. Bunların hepsiyle doğru orantılıdır, yani biri arttığında potansiyel enerji de artar.
Yukarıda verilen bilgilere de dayanarak potansiyel enerjinin fomülünü vermek istiyorum. Hatırlarsanız Enerjiyi “E”, potansiyel enerjiyi de “EP" olarak gösteriyorduk.



EP=kütle x yerçekimi x yükseklik yani EP=m x g x h



Örnek

Kütlesi 10 kg olan bir taş yerden 5 m yüksekte duruyor. Bu taşın sahip olduğu potansiyel enerji kaç Joule’dür? (g=10N/s2)



EP=m.g.h

EP=10kg . 10 m/s2 . 5 m

EP=10kg m2/s2

EP=10 J
KİNETİK ENERJİ

Bir cismin kinetik enerjisinin 0’dan büyük olması bize o cismin hareket ettiğini anlatır. Yani kinetik enerji sadece hareketlilerde mevcuttur ve bu enerjiyi “cismin hereket ettiği için sahip olduğu enerji” diye tanımlarız. Bu enerji elektrik üretmede kullanılabilir.





KİNETİK ENERJİYİ HESAPLAMA
Kinetik enerji, potansiyel enerjiden farklı olarak 2 şeye bağlıdır: cismin kütlesi ve cismin hızı. Bunların ikisiyle de doğru orantılıdır.
Kinetik enerjinin fomülü şu şekildedir. Hatırlarsanız Enerjiyi "E", kinetik enerjiyi de "EK" olarak gösteriyorduk.



EK=½ x m x v2



Örnek



2 saniyede 520 m yol alan ve 300 000 kg kütleye sahip olan bir Boeing 747’nin sahip olduğu kinetik enerji tam hız giderken kaç Joule’dür?



EK = ½ . 260 .260 . 300 000

EK = 2602. 150 000

EK =10 140 000 000 J


enerji donusumleri, enerji donusumu, enerji donusumu nedir, enerjinin donusumu, yasamimizdaki enerji donusumleri,

7 bölgenin nüfus dağılımı nasıldır?

Ege Bölgesi / Nüfus ve yerleşim 
2008 sayımına göre bölgenin nüfusu 9,299,322 milyondur. Nüfus yoğunluğu km²’ye 96 kişidir. Bu Türkiye ortalamasına biraz üstündedir. En yoğun nüfuslu ikinci bölgedir. Kentsel nüfus daha fazladır (% 61). %65 olan Türkiye ortalamasına yakındır. Nüfus kıyılarda, alüvyal ovalarda yoğunlaşmıştır. İç kesimlere gidildikçe yükseltinin artması ve iklimin setleşmesi nedeniyle nüfus yoğunluğu azalır. Buralarda da nüfus maden işletmelerinin çevresine ve ovalara toplanmıştır. Kıyıda Menteşe Yöresi de dağlık alan olması nedeniyle az nüfuslanmıştır. Nüfus artış hızı binde 16’dır. (Türkiye binde 18,3).

İç Anadolu Bölgesi / Nüfus ve yerleşim
Nüfus ve yerleşme [değiştir]İç Anadolu Bölgesi, 1997 nüfus sayımına göre yaklaşık 10,5 milyon kişilik nüfus büyüklüğüyle Marmara Bölgesi'nden sonra ikinci sırayı alır. Bu bölgenin nüfus yoğunluğu 64 kişi/km² dir. (1997 yılına göre, Türkiye'nin ortalama nüfus yoğunluğu 81 kişi/km²) İç nüfusu, bölgenin doğal koşulları­nın etkisine bağlı olarak, daha çok komşu bölgelere yakın yerlerdeki dağ eteklerinde yoğunlaşır. Bunun nedeni, sözü edilen kesimlerin daha yağışlı olması ve su kaynaklarının bol olmasıdır.

Bölgedeki ovaların aldığı yağışın az olması, nüfuslanma ve yerleşmeyi engellemiştir. Düz ovalık ke­simde nüfus yoğunluğu dağ eteklerine göre azdır. Toplu köy niteliğindeki kırsal yerleşme birimleri ile kentler dağ etekleri boyunca dizilidir. Bölge nüfusu­nun %62'si, nüfusu 10.000'den fazla olan ve kent sayılan yerleşme birimlerinde yaşamaktadır. Tarım alanları geniş olmasına karşın nüfusun %38,44'ü kırsal kesimde yaşar. Tarım alanlarının geniş olması, tarımsal nüfus yoğunluğunun düşük olmasına yol açar. Nüfusun dağılışı, yağış dağılışına benzerlik gösterir.

Bölgede en fazla nüfuslanmış bölüm, Yukarı Sakarya'dır. Bu bölümün yoğun nüfuslanmasında, endüstri faaliyetleri ile Ankara'nın başkent olması önemli rol oynar. Konya ve Tuz Gölü civarları nüfus yoğunluğunun az olduğu yerlerdir.






bolge nufuslari, marmara bolgesi nufus dagilimi, marmara bolgesinin nufus dagilimi, nufus dagilimi, nufusun bolgelere gore dagilimi,

Yolculuk esnasında yolcuların uyması gereken kurallar nelerdir?

1-yolculuk esnasında aykta durulmamalıdır
2-yolculuk esnasınde konuşulmamalı ve araç içinde birşeyler yenimemelidir
3-şoför konuşturulmamalıdır
4-otobüslerde "duracak"düğmesine sık sık basılmamalıdır
5-arabanın arka bagajına binmemek gerekir
Bunları ben söyledim arkadaşlar bu site halen bir cevap vermedi





yayalarin uymasi gereken kurallar, yolcu kurallari, yolcularin uymasi gereken kurallar, yolculuk kurallari, yolcunun uymasi gereken kurallar,