Kanda mikrop olması nedir, nasıl tedavi edilir?

Sepsis nedir?

Sepsis bir mikrobun kanda, vücut sıvılarında veya dokularda çoğalması sonucunda vücutta oluşan hastalık ve hasar halidir. Sepsis, bakteri, virus ve mantar gibi farklı mikrop türleri ile gelişebilir. Mikrop kan veya komşuluk yoluyla birden fazla organa yayılarak organların normal fonksiyonlarınıbozar, hastalık zamanında ve uygun şekilde tedavi edilmezse şok ve ölümle sonuçlanır.
Çocukluk yaş grubunda özellikle zamanından önce doğan veya doğum kilosu düşük bebeklerde, hastanede uzun süredir tedavi görmekte olanlarda, bağışıklık sistemini zayıflatan bir hastalığı olan bebek ve çocuklarda sepsis gelişmesi daha kolaydır. 

Etkenleri ve bulaşma yolları nedir? 

Sepsise neden olabilen mikroplar hasta bir insanın öksürük veya aksırık ile havaya yaydığı mikrop içeren damlacıkların sağlıklı kişinin solunum yolundan girmesiyle, temiz olmayan yiyeceklerin yenilmesi veya kirli suların içilmesiyle, kirli eller veya kan yoluyla bulaşabilir. Mikroplar bütünlüğü bozulmuş deriden de vücuda girebilir. Bazı tanı ve tedavi işlemleri (damara kateter takılması, solunum cihazı kullanımı, damardan beslenme gibi) de sepsise zemin hazırlayabilir. 

Hastalığın belirtileri nelerdir? 

Sepsisin belirtileri hastanın yaşına ve etkilenen organlara göre değişebilir. 
• Küçük bebeklerde ateş, vücut sıcaklığında düşüklük, iyi emmeme, huzursuzluk, uykuya meyil, konvülsiyon (havale geçirme), solunum güçlüğü, inleme, sarılık, karışişliği, karaciğer ve dalakta büyüme, kusma, şok ve kanamalar görülebilir. 
• Daha büyük çocuklarda da benzer şekilde kalp, akciğerler, böbrekler, karaciğer, beyin fonksiyonlarının bozulması ile ilişkili belirtiler, elektrolit ve hormon dengelerinde bozulma, kanamalar görülebilir. Hastanın kan basıncı şer, şok ve koma tablosu gelişir. 

Sepsis tanısı nasıl konulur? 

Sepsis acil tanı ve tedavi gerektirir. Kan, beyin-omurilik sıvısı, idrar gibi vücut sıvılarında mikrobun üretilmesi kesin sepsis tanısı koydurabilir. Ancak çoğu kez mikrop kanda ve diğer vücut sıvılarında üretilemez. Bu durumlarda mikrobun vücutta çoğaldığını dolaylı olarak gösteren kan testleri ve vücuttaki enfeksiyonun şiddetini gösteren kan tetkikleri kısmen yararlı olur. Ancak enfeksiyon ve sepsisin varlığını destekleyen bu tetkikler mikrobun cinsini gösteremez. Röntgen filmleri, ultrasonografi, bilgisayarlı tomografi gibi tetkikler ile de iltihap odağı saptanmaya çalışılır. 

Tedavide neler yapılır? 

Sepsis düşünülen hastaların hemen hastaneye yatırılmaları gerekir. Hastalığa yol açma olasılığı olan mikroplara karşı antibiyotikler veya diğer antimikrobiyal ilaçlarla hemen tedaviye başlanmalıdır. Hastanın sıvı-elektrolit ihtiyacının karşılanması, bilinç durumuna göre uygun beslenme yönteminin belirlenerek beslenmesinin devam ettirilmesi, solunumu yeterli değilse oksijen verilmesi veya solunum cihazına bağlanması gerekir. Şok durumunun erken saptanması ve gerektiğinde kalbi güçlendirici ilaçların kullanılması çok önemlidir. Konvülsiyonlar için antikonvülsif tedavi gerekir. Hastada kanamaya meyil veya kanama varsa kanamayı durdurmak veya kanda eksilen maddeleri yerine koymak için kan ve kan ürünleri kullanılmalıdır. 

Hastalık nasıl sonuçlanabilir? 

Sepsis etkenine ve hastanın bağışıklık sisteminin normal olup olmamasına bağlı olarak hastalık çok ciddi seyredebilir. Normal görevini yapamayan organ sayısı ikiden beşe çıktığında ölüm olasılığı %50’den %100’e çıkmaktadır.
Araştırmamda topladığım bilgiler ve kendi bilgilerim bu kadar..

Böbrek, üreter, üretra ve idrar kesesinin görevleri nedir?

Böbrekler 

Ana makale: Böbrek
Böbrekler, omurgalılarda bulunan fasulye biçiminde 2 tane boşaltım organlarıdır. 10 cm kadar olabilen böbrekler, boşaltım sisteminin bir bölümünü oluştururlar. Bu organlar, başta üre olmak üzere atıkları kandan süzer ve onları su ile birlikte idrar olarak boşaltırlar. Böbrekleri ve böbreklere etki eden hastalıkları inceleyen tıbbi dal nefrolojidir. Nefroloji, adını Yunanca "böbrek" anlamına gelen nephros sözcüğünden alır. Böbrek(ler) ile ilgili anlamında kullanılan renal sözcüğü ise Latince renalis sözcüğünden gelir. Böbreklerin içindeki süzme birimlerine nefron denir. Her böbrekte yaklaşık 1 milyon nefron bulunur.

Üreterler 

Üreterler, böbrek ile idrar torbası arasında bulunurlar. 25-30 cm uzunluğunda, 4-7 mm çapında, kas liflerinden oluşmuş boru şeklinde yapılardır. Böbreklerde oluşan idrar bu ince borucuklar vasıtasıyla idrar kesesine ulaşır. Ureter pars abdominalis ve pars pelvica olmak üzere iki kısımda incelenir. Üreterin üç yerde darlığı vardır. Birinci darlık başlangıç yerinde, ikinci darlık linea terminalis’i çaprazladığı yerde, üçüncü darlık da sidik kesesine girdiği yerdedir (en dar yeri burasıdır).

İdrar kesesi 

Ana makale: İdrar kesesi
İdrar kesesi yoğun kas liflerinden oluşmuş, idrarın depolandığı, genişleme özelliği bulunan torba biçiminde bir yapıdır. İdrar torbası dolduğunda kesenin duvarını oluşturan kas lifleri gerilerek idrara çıkma hissi uyandırır ve duvarındaki kasların kasılması ile idrar kesesi boşalır. Kadınlarda pelvis boşluğunun tabanında, erkeklerde rektumun önünde ve prostatın üzerindedir.

Üretra

İdrarın idrar torbasından alınarak, vücut dışına atıldığı son kanaldır. Kadınlarda 3-4 cm, erkeklerde yaklaşık 10 cm uzunluğundadır.

Hz. Muhammed'in çocukluğu hakkında bilgi verir misiniz?

571 yılında Mekke'de doğdu. Babası Abdullah bin Abdulmuttalib, annesi Medine'nin Hazreç kabilesinden Nennaceler'den Muhammed’i ondan önce Veheb bin Abdumenaf'ın kızı Amine'dir. Muhammed daha doğmadan babası öldü. Yetiştirilmesini dedesi Abdülmuttalib üzerine aldı ve torununa o zamana kadar kimseye verilmemiş olan "Muhammed" adını verdi. Muhammed o sıralarda Mekke'de bulunan Beni Sa’d kabilesinden Halime adlı bir kadına emanet edildi. Ebu Leheb’in cariyesi Süveybe emzirdi. Muhammed üç yaşına kadar annesi Amine’nin de gözetimiyle süt annesi Halime-i Sadiyye’nin yanında kaldı, daha sonra Mekke şehrine giderek kendi annesinin yanına döndü.

Muhammed altı yaşında iken annesi Amine ve bakıcısı Ümm-ü Eymen’le birlikte akrabalarını görmek için Medine’ye gittiler. Bir ay Medine’de kaldıktan sonra Mekke’ye dönüşte Ebva’ya (Cuhfe’den 37 km. uzak) ulaştıklarında annesi vefat edip orada defnedildi. Cariyeleri Ümmü Eymen onu Mekke’ye getirip dedesi Abdulmuttalib’e teslim etti.


Dedesi, yetiştirmesi için onu, oğlu Ebu Talip’e bıraktı. Ebu Talip ona çok iyi baktı. Yengesi de kendisine çok iyi davrandı; çocukları aç olsalar bile önce onu doyurdu. Muhammed “O, benim annem gibiydi” der.

Sağlık meslek lisesi bitirildiğinde olunan meslekler nelerdir?

Acil Tıp Teknisyenliği; 

Acil Tıp Teknisyenliği bölümünde; bireyi, aileyi, toplumu kazalardan koruyarak toplumun her kesimindeki kişilerin bedenen ruhen ve sosyal yönden kazaya uğraması halinde tıbbın gerektirdiği bilgi ve becerilerle onlara ilk yardım bakımı planlanması, uygulanması konularında teorik ve uygulamalı eğitim verilmektedir. 
Bu bölüm mezunları; özel ve resmi sağlık kurum ve kuruluşlarında "Acil Tıp Teknisyeni" ünvanı ile çalışırlar. Çalıştıkları alanlar; Yataklı Tedavi Kurumlarının Acil Servisleri, 112 Hızır Acil İstasyonu, 112 Komuta Kontrol Merkezleri, Özel Ambulans Hizmetleri vb. birimlerde görev alabilirler.


Cep telefonundan bilgisayara nasıl bağlantı yapabilirim?

Cep telefonunuzun USB Kablosu varmı? Eğer varsa onu bilgisayarınıza bağlayın. Zaten otomatik kullan açılacaktır ve telefonunuza bağlanmış olacaksınız. İstediğiniz işlemi bu şekilde yapabilirsiniz.


Telefonunuzun markanız Samsung ise ''samsung kies'' programı aracılığıyla bağlanabilirsiniz..

Pirinç nerede yetişir?

Dünya pirinç üretiminde ilk sırayı Çin, Hindistan, Bangladeş, Endonezya, Tayland alır. ABD, Vietnam, Brezilya, Filipinler de öbür önemli üreticilerdir. Üretilen yıllık pirinç miktarı 500 milyon ton'dur. Türkiye'de tahıl üretimine ayrılmış yaklaşık 14 milyon hektarlık tarım alanının 53 bin hektarında pirinç ekimi yapılır. Türkiye'de üretilen pirinç üretimi yaklaşık 165 bin ton'dur. Başlıca pirinç üretim alanları Marmara, Karadeniz ve Ege bölgelerindedir. En çok üretim yapılan iller ise başta Edirne olmak üzere, sırasıyla Çorum, Samsun, Sinop, İzmir, Manisa, Balıkesir ve Kastamonu'dur. Bazı yıllarda üretilen ürün, gereksinmemizi karşılamadığından, özellikle ABD, İtalya, Mısır, Pakistan ve Avusturalya'dan azımsanmayacak miktarda pirinç ithal edilmekte'dir. 


Namaz kılmak için gerekli temizlik koşulları nedir?

Hükmî Pislikten (Hadesten) Temizlik 

Temizlik bölümünde de gördüğümüz gibi hades, hükmî olan, yani varsayılan pislik, ya da manevî olan pislik demektir ki. cünüplük ve abdestsizlikten ibarettir. Buna göre âdeti ve lohusalığı biten ve cünüp olan mükellefin yıkanması, abdesti bulunmayanın da abdest alması, bunları yapamıyorsa teyemmüm etmesi gerekir. Namaza ancak böyle başlayabilir. 

Gerçek Pislikten (Necasetten) Temizlik 

Namaz kılanın hem vücudu ve elbisesinin, hem de namaz kılacağı yerin temiz olması demektir. Pis olan şeyler bölümünde kaba ve hafif sayılan pislikleri görmüş, onların ne kadarının namaza engel olacağını ve nasıl temizleneceklerini anlatmıştık. Oraya bakılmalı. Vücudundaki ya da elbisesindeki pisliği giderecek bir şey bulamayan kimse, namazını çıplak değil, pis olan elbise ile beraber kılar.

Şeytan ile ilgili atasözleri, deyimler nelerdir?

Şeytana uymak: Dinin emirleri dışına çıkmak, haram olan işlere bulaşmak, doğru yoldan ayrılmak.

Şeytan diyor ki!: “İçimden şu kötü işi yap, doğru yoldan ayrıl eğilimi geçip duruyor” anlamında kullanılır

Şeytan dürtmek: Durup dururken uygunsuz, kötü bir davranışta bulunmak.

Şeytan görsün yüzünü: “Onunla hiç görüşmek, bir arada bulunmak istemiyorum” anlamında kullanılır.

Şeytanın art bacağı: Çok afacan ve yaramaz (çocuk).

Şeytanın ayağını kırmak: 1. Aksiliği, uğursuzluğu yenmek. 2. Herhangi bir sebepten ötürü yapamadığı bir şey yapmak.

Şeytan kulağına kurşun: İyi bir durumdan, işten gidişten söz ederken “Aman nazar değmesin, Allah kötülerin şerrinden korusun, şeytandan uzak bulundursun.” anlamında kullanılır.

Şeytanın yattığı yeri bilmek: Çok kurnaz ve açıkgöz olmak; bilinmesi, hatırlanması güç şeyleri bilmek; pek çok şeyden haberdar olmak.

Şeytan ile ilgili ata sözleri ;


  • Şeytan adamı kandırır, ama suyunu ısıtıvermez.
  • Şeytanla kabak ekenin kabak başına patlar.
  • Şeytanla ortak buğday eken samanını alır.
  • Şeytanın dostluğu darağacına kadardır. acele işe şeytan karışır.

Adana'da hangi tarihi eserler vardır?

Yılan Kale:Misis ile Ceyhan arasında, ovaya hâkim bir tepe üzerindedir. İç Anadolu’dan gelip Gülek Boğazı yoluyla Adana, Misis, Payas ve Antakya’dan geçen tarihi istila ve kervan yolunun üzerinde bulunan kale, dağ kaleleri zincirinin ilk halkasıdır. Halk arasında “Şahmeran Kalesi” olarak da bilinen kalede Şeyh Meran adlı bir kişinin yılan yetiştirip terbiye ettiği söylentisi yaygındır

Dumlu Kalesi:Ceyhan’ın 17 km. kuzeybatısında Sağkaya bucağının Dumlu (Tumlu) köyünün batısında ve 75 m. kadar yükseklikteki sert kalkerli bir tepe üzerindedir. 12. yüzyılda yapıldığı sanılmaktadır. Çevresi 800 metredir. Sekiz burçludur. Ovaya bakan doğu köşesinde gözetleme kulesi bulunmaktadır. Tek kapısı doğuya bakmaktadır. Kale içerisinde yapı kalıntıları ve sarnıçlar yer almaktadır. Tepe etrafında kaya mezarları görülmektedir. 

Ramazanoğlu Medresesi: 1540 yılında yapılmış klasik Osmanlı medreseleri planındadır. 

Tepebağ Evleri:Eski Adana evleri, aynı adlı Tepebağ Höyüğü’nün üzerinde ve eteklerindedir. Tarihi sur içindeki Adana şehrinin yüzlerce yıllık kültürü burada saklıdır. Tepebağ Evleri’nin çoğu 18. yüzyılda yapılmıştır. 

Ramazanoğlu Konağı: Ramazanoğlu Halil Bey tarafından 1495 yılında yaptırılmıştır. Üç katlıdır. Kesme taştandır. Adana` nın ve Türkiye`nin en eski ev örneklerindendir. Ailenin oluşturduğu harem bölümü ayaktadır.Devlet işlerinin görüldüğü selamlık yıkılmıştır. Daha sonraki yıllarda tüccarların tuz pazarı kurması nedeniyle "Tuzhanı" adı verilmiştir. 

Hayriye Hanım Konağı: İlimizin Seyhan ilçesi Reşatbey Mahallesinde bulunmaktadır. 


Kurtkulağı Kervansarayı: Kurtkulağı Kervansarayı, Ceyhan’ın 12 km. güneydoğusunda Kurtkulağı beldesindedir. 17. yüzyıl sonunda Hüseyin Paşa tarafından eski Halep kervan yolu üzerinde yaptırılmıştır. Büyük kesme taşlarla yapılmıştır. 23.60x45.75 m. boyutlarındadır. 1.80x2.15 m’lik kalın ayaklar ve kemerlerle örtülü odalar sivri kemerli ikişer pencere ile aydınlanmaktadır. Kervansarayın hemen yanında, aynı döneme ait ilginç bir mimarisi olan tarihi cami bulunmaktadır.

Ramazanoğlu Çarşısı: Ramazanoğlu Halil Bey`in kurduğu yeni Adana şehrinin çekirdeğini oluşturmaktadır. 15.yy`da kurulan çarşı tarihi İpek Yolu üzerinde bulunan Adana`nın en canlı ticaret merkezi olmuştur. Halen bu önemini sürdürmektedir. Ramazanoğlu külliyesi içinde geniş bir alana yayılır. 16.yy.’ dan beri ticaret merkezidir.Osmanlı döneminde özel malların satıldığı kapan denilen üç tarafı çevrili, önü açık dükkanlar; atölyeler ve hanlar vardı. Bugün ise, iki bedesten, sadece portali ayakta kalmış Gön Hanı ve Çarşı Hamamı bulunmaktadır. 

Çarşı Hamamı: Ramazanoğlu Piri Bey tarafından 1529 yılında yaptırılmıştır. Soğukluk, sıcaklık bölümü ve halvet odalarıyla klasik Osmanlı hamam mimarisinin tipik örneklerindendir. Giriş kapısındaki taş işçiliği ilginçtir.

Büyük Saat Kulesi: Tarihi Ulu Cami Külliyesi içinde, 1882 yılında Vali Abidin Paşa tarafından yaptırılmıştır. Kesme taştan dikdörtgen kesitli 32 m. yükseklikte bir kuledir. Resmi dairelerin zamanlarını ve ezan vakitlerini göstermek için yapılmıştır. 

Taşköprü: Adana Müzesi’ndeki kitabede mimar Auxentios tarafından 4. yüzyılda yapıldığı yazılıdır. 319 m. uzunluğunda ve 13 m. yüksekliğinde olan köprü, yanlardan ortaya doğru büyüyen 21 yuvarlak kemerden ibarettir. Bunlardan ancak 14’ü sağlamdır. Ortadaki büyük kemerde iki aslan kabartması vardır.

Ulu Cami Ve Külliyesi:İldeki sivil mimari eserlerinin en önemlilerindendir. 1513 yılında Ramazanoğlu Halil Bey tarafından yapımı başlatılmış, 1541 yılında Halil Bey’in oğlu Piri Mehmet Paşa tarafından bitirilerek ibadete açılmıştır. Cami, Selçuklu, Memluk ve Osmanlı mimari özelliklerini taşır. 34.50x32.50 m. ölçülerinde dikdörtgen bir plan arz eden caminin kapısı Selçuklu mimari tarzında, minaresi Memluk stilindedir. Kapının üzerindeki konik çatı ve minaredeki taş kemerler bu çağın özelliklerini yansıtır. Kürsü beyaz mermer, mihrap ise siyah mermer ile çevrilidir. Mihrap duvarı 16. ve 17. yüzyıl İznik ve Kütahya çinileriyle kaplanmıştır. Gri çiniler 18. yüzyıla aittir ve sonraki restorasyon sırasında yerleştirilmiştir. Birbirine bağlı dört kolon, ibadet alanını ikiye böler. Caminin dış yüzeyinde ve giriş kapısında siyah beyaz taşlar kullanılmıştır. Bitişiğindeki türbe Ramazanoğlu ailesinindir. Türbede son derece sanatsal bir şekilde bitki motifleri ve çiniler kullanılmıştır. Caminin doğusundaki medrese bugün öğrenci yurdu olarak kullanılmaktadır.

Yağ Camii:Yağ Camii, önceleri “Eski Cami” adı ile anılıyorken, hemen yanında kurulu yağ çarşısı nedeniyle daha sonraları bu adı almıştır. 1501 yılında Ramazanoğlu Halil Bey’in emri ile kiliseden camiye çevrilmiş, günümüzdeki haline Piri Paşa tarafından yaptırılan eklemelerle kavuşmuştur. 

Yeni Camii: 1724 yılında yapılmış olup, Arap mimarisi tarzındadır. 


Bebekli Kilise:1880-90 yılları arasında yapılan kilisenin esas ismi Saint Paul’dür. Kilisenin tepesinde Meryem Ana’nın 2.5 metrelik tunç heykeli bulunmaktadır. Heykelin bebeğe benzemesi nedeniyle halk arasında Bebekli Kilise olarak bilinir. 

Anne ve babanın kan grubuna göre çocukları hangi kan grubundan olur?


Anne 0 Rh(+) Baba B RH(+)

Annenin kan grubu homozigot karakter sıfır olduğunu göre anneyi 00 olarak alırız.
Babanın kan grubu homozigot da olabilir heterozigotta yani baba ya BB ya da B0 olabilir. 

Şimdi bu iki karakterin kan grubu göz önüne alınarak çaprazlamasını yapalım.

1)- Önce babanın homozigot olduğunu düşünelim.

00xBB

B0 B0 B0 B0

2)- Şimdi ise babanın heterozigot olduğunu düşünelim.

00xB0

B0 00 B0 00

Yukarıda görüldüğü gibi bu bireylerden kan grubu göz önüne alınarak iki farklı genotipte birey oluşuyor. 
Bu iki bireyden doğacak çocuğun kan grubu ya 0'dır ya da B'dir.


Şimdi de Rh faktörü açısından bu iki bireyi inceleyelim.

Anne de baba da Rh faktötü bakımından pozitif.
Ancak Rh(+) olmak heterozigotta(Rr) olabilir, homozigotta (rr) olabilir.

Annenin homozigot babanın heterozigot olduğu durumu incelersek ve Annenin heterozigot babanın homozigot olduğu durumu incelersek: (İki durumda aynı sonuçları vericektir. Bu yüzden birlikte inceleyebiliriz.)

RRxRr

RR Rr RR Rr

Annenin ve babanın ikisininde homozigot olduğu durumu incelersek :

RRxRR

RR RR RR RR


Annenin ve babanın ikisininde heterozigot olduğu durumu incelersek :

RrxRr

RR Rr Rr rr

Görüldüğü gibi Rh faktörü açısından bu iki bireyi incelediğimizde üç farklı genotipte ve iki farklı fenotipte birey oluşmaktadır.
RR Rr rr
Yani bu iki bireyden doğacak çocuk Rh(+) veya RH(-) olabilir.

Nüfus dağılımını etkileyen beşeri faktörler nelerdir?

Türkiye'de nüfusun farklı dağılışında etkili olan faktörler şunlardır:
1. Fiziki Faktörler a. İklim özellikleri: Ülkemizde nüfusun yoğun olduğu yerlerin, genelde kıyı bölgeler olmasında ılıman iklimin büyük etkisi vardır. Kurak ve kışları aşırı soğuk geçen yerlerde nüfus fazla yoğun değildir. b. Yerşekilleri: Ülkemizde yüksek ve engebeli yerlerde nüfus azdır. Doğu Anadolu Bölgesi, Taşeli platosu, Menteşe yöresi gibi yerler bunlara örnek verilebilir. c. Toprak özellikleri: Verimli toprakların bulunduğu alanlar (Çukurova, Gediz, B. Menderes) nüfusça kalabalık iken, Tuz Gölü çevresi gibi yerlerde verimsiz topraklar bulunduğundan nüfus çok azdır. 2. Beşeri Faktörler a. Sanayileşme: Bütün Dünya'da olduğu gibi Türkiye'de de, sanayileşmenin arttığı yerlerde nüfus yoğunluğu artmıştır. İstanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, Adana ve İzmir buna örnektir. b. Tarım: Tarımın geliştiği yerler yoğun nüfusludur. Çukurova, Gediz, Bafra ve Çarşamba ovaları çevresi gibi. c. Yeraltı kaynakları: Madenlerin veya enerji kaynaklarının işletilmesinde yoğun nüfusa ihtiyaç olduğundan, bu alanlarda da nüfus fazladır. Zonguldak, Soma, Elbistan buna örnektir. d. Turizm: Ülkemizde, Ege ve Akdeniz kıyılarındaki merkezlerde turizmden dolayı nüfus yoğunlaşmıştır. e. Ulaşım: Ulaşım yolları kavşağında bulunan illerimizin nüfusu artmıştır. Eskişehir, Ankara, Kayseri, İstanbul gibi illerin gelişmesinde, ulaşım yolları üzerinde bulunmaları da etkili olmuştur.

Bir ülkenin nüfus dağılımında fiziki faktörler daha etkiliyse, o ülke sanayileşmemiştir ve daha çok ta-nm ve hayvancılıkla geçimini temin etmektedir.

Nüfus dağılımında beşeri ve ekonomik faktörler daha çok etkiliyse, o ülke sanayileşmiş ve gelişmiş ülke demektir. 


Türkiye Nüfus Dağılım Haritası da; En kalabalık yerlerin; Trabzon, Samsun, Zonguldak, istanbul, İzmit, Adapazarı, Bursa, İzmir, Aydın, Adana, İçel, Hatay, Ankara ve Gaziantep olduğu görülür. En seyrek nüfuslu yerlerin; Sinop, Kastamonu, Artvin, Gümüşhane, Kırklareli, Çanakkale, Muğla, Kütahya, Burdur, Sivas, ve Doğu Anadolu'da Elazığ, Malatya dışındaki iller olduğu görülür. 
Türkiye'de Yerleşme : İnsanların, çok farklı türdeki konutlarda, yaşamlarını toplu ya da dağınık şekilde sürdürmelerine yerleşme denir.

Yerleşmeyi etkileyen faktörler 
1. iklim Yerleşmeyi etkileyen en önemli faktördür. Dünya'da Orta kuşak karalarında iklim şartları uygun olduğundan, nüfus fazla iken çöllerde, kutup bölgelerinde bataklıklarda ve yüksek dağlık alanlarda, iklim şartları uygun olmadığından, nüfus çok azdır. Yine, Ekvatoral bölgede O -1000 m yükseltiler arasında, aşırı nemli ve bunaltıcı bir iklim etkili olduğundan, Amazon ile Kongo havzalarında da nüfus azdır. 2. Yeryüzü şekilleri

Dağlık, çok engebeli ve yüksek sahalar, yerleşmelerin kurulmasını ve gelişmesini önemli ölçüde engellemektedir. Buna karşılık düz ovalık alanlarda tarım, ulaşım, sanayi faaliyetleri daha çok geliştiğinden nüfus fazladır. Doğu Anadolu ve Karadeniz bölgelerinde nüfus yoğunluğunun az, Marmara ve Ege bölgelerinde fazla olması buna örnektir. 
3. Toprak Verimsiz toprakların bulunduğu yerler, nüfusça tenha iken (Tuz Gölü çevresi), verimli toprakların bulunduğu yerler nüfusça zengindir. (Çukurova ve Ege ovaları gibi) 4. Ekonomik Kaynaklar

Ekonomik kaynakların fazla olduğu, sanayi, ticaret faaliyetlerinin yoğun olduğu, maden ve enerji kaynaklarının çok bulunduğu yerlerde nüfus yoğunluğu artmaktadır. Ülkemizde Marmara Bölgesi ile Zonguldak, Karabük, Ereğli, Batman gibi merkezlerin nüfusça yoğun olmaları ekonomik kaynakların çok olmasındandır. Ekonomik kaynakların yetersiz olduğu bölgelerde, halk geçimini temin etmek için göç etmekte ve nüfusları azalmaktadır.

Kulak kepçesinin görevi nedir?

Kulak Kepçesinin Görevi Nedir? 

Kulak kepçesi sesleri toplamaya ve yönlendirmeye yarar. Kulak kepçesinin içindeki kıvrımlar sesi yönlendirmek için gerekli en uygun akustik düzene sahiptir. Kulak kepçesinin "konka" adı verilen kısmı bir tür megafon görevini yapar ve ses dalgalarını dış kulak yolunda yoğunlaştırır. Bu şekilde ses dalgalarının şiddeti yaklaşık 17 desibel arttırılır.