Sevdalinka Kitap Özeti,Ayşe Kulin - Sevdalinka

Bu kitap, Osmanlı öncesinde dini nedenlerle Haçlı Orduları tarafından, Birinci ve İkinci dünya Savaşları sonrasında ve 1992 Savaşı’nda ise Sırplar ve Hırvatlar tarafından sürekli soykırıma tabi tutulan ama asla yok edilemeyen Boşnak halkının acılarını,Türk halkına biraz olsun tanıtabilmek amacıyla yazılmıştır.
          Roman, savaş öncesinde Tito’nun kurduğu altı federe devletten oluşan Yugoslavya Federatif Cumhuriyeti’nde, aşırı milliyetçiliği azdırarak savaşı tırmandıran ve sonuçta Yugoslavya’yı alevler içinde bırakan günleri anlatıyor, savaşın ilk üç yılında yaşananları okura aktarıyor.
          Kitapta yazılan olaylar belgesel nitelikli, tarihi ve siyasi kişilerin dışındaki karakterler kurgudur.

ÖZETİ:

               
         Sevdalinka,belgesel nitelikli bir romandır. Boşnakların tarihteki rolü, Bosna Savaşı ve öncesinde gelişen olaylar kronolojik bir sıra takip edilmeksizin roman kurgusu içinde anlatılmaktadır.
         Roman kahramanı, Nimeta, bir inşaat mühendisi ile evli ve iki çocuk annesidir. Bosna Televizyonu’nda haber görevlisi olarak çalışmaktadır. Mesleği gereği, Bosna Savaşının başlamasına kadar ülke içinde meydana gelen olayları yerinde gözlemler. Bu görevlerden birinde Zagreb’de çalışan gazeteci Stefan ile tanışır. Kısa zamanda ilişkileri aşka dönüşür. Nimeta , ailesi ve Stefan arasında bir tercih yapma zorunluluğu karşısında kendi içinde psikolojik bir savaş vermektedir. Aynı günlerde ülke içerisinde de mevcut düzen yavaş yavaş bozulmakta , Yugoslavya Federasyonu muhtemel bir iç savaşa doğru ilerlemektedir. Daha net bir ifade ile , Sırbistan , “Büyük Sırbistan” arzusuyla federasyonu sonu meçhul lakin muhakkak kan ve acı dolu bir savaşa ; faturasını Boşnaklar’ın çok ağır ödeyeceği kanlı bir savaşa sürüklemektedir.
          Savaş sırasında  Bosna’da yaşananlar olaylar göz göre göre yapılan bir soykırımın apaçık delilleri ve medeniyetin temsilcisi olan Avrupanın gerçek yüzünü tüm dünyaya bir kez dahagöstermesidir. Kitapta yapılan birkaç tasvirde hissedilenler  şöyle anlatılmaktadır;
         Postane binasının yanı sıra Milli Tiyatro,Hukuk Fakültesi ve civardaki binalar da yanıyor,yeni patlamalarla bu ateş dansına eşlik ediyorlardı.Rüzgarda uçuşan kızıl saçlar gibi savrulan alevleriyle har har yanıyorlardı.Yandıkça,kırmızı bir fona çizilmiş,simsiyah iskeletlere dönüşüyorlardı.
         Nimeta,taş kesilmiş,geçmişini seyrediyordu alazların ötesinde.Çocuklugu,gençligi,anıları,sevinçleri,kederleri incelip uzayarak,bükülerek alevlerin arasında göğe yükseliyor,Saraybosna külleriyle birlikte sağa sola savruluyordu.

ANA FİKRİ:

         İnsanlar arasında ırk,dil,din yüzünden yaşanan kavgalar sona ermeli ve insanlar bir arada yaşamayı öğrenmelidir.Yurtta Sulh,Cihanda Sulh düsturunun insanların mutlulugu için ne kadar vazgeçilmez oldugu anlasılmalıdır.

Deniz Gezmiş Kimdir?,Deniz Gezmiş'in hayatı,Deniz Gezmiş

1965'den sonra Türkiye'de gelişen gençlik hareketinin en önemli önderlerinden ve Türkiye Halk Kurtuluş Ordusu (THKO)'nun kurucu ve yöneticilerinden Deniz Gezmiş, 24 Şubat 1947'de Ankara'nın Ayaş ilçesinde doğdu. Öğretmen bir ailenin çocuğu olması sebebiyle ilk ve ortaöğrenimini Sivas'da, liseyi İstanbul'da okudu. Gezmiş, henüz lise öğrencisiyken sol düşünceyle tanıştı ve kendini dönemin eylemleri içinde buldu. 1965'de Türkiye İşçi Partisi (TİP)'nin Üsküdar ilçesine üye oldu. İlk kez 31 Ağustos 1966'da Ankara'dan İstanbul'a yürüyen Çorum Belediyesi temizlik isçilerinin Taksim Anıtı'na çelenk koymaları sırasında isçileri destekleyen ve Türk-İş yöneticilerini protesto eden gösteri sırasında gözaltına alındı. 7 Kasım 1966'da İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine girdi. Ardından 19 Ocak 1967'de Türkiye Milli Talebe Federasyonu (TMTF) binasının yedd-i emine verilmesi sırasında çıkan olaylarda yakalandı ve bir gün sonra iki arkadaşıyla çıkarıldığı mahkeme tarafından serbest bırakıldı. 22 Kasım 1967'de öğrenci örgütlerinin düzenlediği Kıbrıs Mitingi sırasında Aşık İhsani ile birlikte ABD bayrağını yaktıkları gerekçesi ile gözaltına alınıp daha sonra serbest bırakılan Deniz Gezmiş, Hukuk Fakültesi'nde birlikte okuduğu arkadaşlarıyla birlikte 30 Ocak 1968'de Devrimci Hukuklular Örgütünü kurdu. 7 Mart 1968'de İÜ Fen Fakültesi konferans salonunda düzenlenen AIESEC genel kurul toplantısında konuşma yapan Devlet Bakanı Seyfi Öztürk'ü protesto ettiği için tutuklandı. 2 Mayıs'a kadar tutuklu kalan Gezmiş, 30 Mayıs'ta 6. Filo'yu protesto ettiği için yargılandı ve beraat etti. Öğrenci eylemleri içinde etkinliği giderek artan Deniz Gezmiş, 12 Haziran 1968'de İstanbul Üniversitesi'nin işgal edilmesinde önderlik etti. İşgal Konseyi adına İÜ Senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı; öğrenci haklarının elde edilip işgalin sona erdirilmesinde etkili oldu. İşgalden kısa bir süre sonra İstanbul'a gelen 6. Filo'yu protesto eylemlerinde yer alan Gezmiş, 30 Temmuz'da bu eylemlerden dolayı tutuklandı ve 20 Eylül'de serbest bırakıldı.

TİP içinde yoğunlaşarak, ayrılıklara ve tartışmalara yol açan ideolojik sorunlarda Milli Demokratik Devrim (MDD) görüşünü benimseyen Deniz Gezmiş, bu görüşün özellikle devrimci öğrenciler arasında yayılmasında etkili oldu. Ekim 1968'de eylemlerde birlikte olduğu Cihan Alptekin, Mustafa İlker Gürkan, Mustafa Lütfi Kıyıcı, Cevat Ercişli, M. Mehdi Beşpınar, Selahattin Okur, Saim Kurul ve Ömer Erim Süerkan'la birlikte Devrimci Öğrenci Birliği (DÖB)'ni kurdu. 1 Kasım 1968'de TMGT (Türkiye Milli Gençlik Teşkilatı) , AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi. Ardından 28 Kasım 1968'de ABD büyükelçisi Kommer'in gelişi sırasında Yeşilköy Havaalanı'nda düzenlenen protesto gösterileri nedeniyle tutuklandı ve bir süre sonra serbest bırakıldı.

İstanbul Üniversitesi'nde sağcı güçlerin 16 Mart 1969'da girişmiş olduğu hareketlere öğrenci kitlesiyle birlikte karşı koyan Gezmiş, bu eylemi gerekçe gösterilerek 19 Mart'ta yeniden tutuklanarak 3 Nisan'a kadar hapis yattı. Ardından 31 Mayıs 1969'da İÜ Hukuk Fakültesi öğrencilerinin, reform tasarısının gerçekleşmemesini protesto için giriştikleri işgale önderlik etti. Üniversitenin kapatılıp, polise teslim edilmesi nedeniyle çıkan çatışmalarda yaralandı. Hakkında gıyabi tutuklama kararı olmasına rağmen hastaneden kaçan Gezmiş, Haziran'ın sonunda Filistin'e gitti. Filistin'e gitmeden önce 23 Haziran 1969'da TMGT'nin topladığı 1. Devrimci Milliyetçi Gençlik Kurultayı'na kendisi gibi haklarında tutuklama kararı olan FKF Genel Başkanı Yusuf Küpeli ile birlikte bir mücadele programı gönderdi. Eylül'e kadar Filistin'de gerilla kamplarında kalan Deniz Gezmiş,1 Eylül 1969'da, 10 Haziran'da "üniversiteyi işgal" ettiği gerekçesiyle Hukuk Fakültesi'nden ihraç edildi. Hakkında tutuklama kararının olduğu bu dönemde gazetecilere gizlendiği yerden demeçler verdi. 23 Eylül 1969'da Hukuk Fakültesi'nde olduğu sırada haber verilen polislerin de fakülteye gelmesi üzerine teslim olan Gezmiş, 25 Kasım'da serbest bırakıldı. Ancak Yıldız Devlet ve Mühendislik Akademisi'nde Battal Mehetoğlu'nun sağcılar tarafından öldürülmesinden sonra okulda yapılan aramada, ele geçirilen dürbünlü bir tüfeğin Gezmiş'e ait olduğu öne sürülerek hakkında yeniden tutuklama kararı alındı. 20 Aralık 1969'da yakalanan Gezmiş, kendisiyle birlikte tutuklanan Cihan Alptekin'le birlikte 18 Eylül 1970'e kadar tutuklu kaldı. Bundan sonra öğrenci eylemlerinden uzaklaşarak, mücadelesini değişik alanlarda sürdürdü. Sinan Cemgil ve Hüseyin İnan'la birlikte THKO'yu kurdu. 11 Ocak 1971'de THKO adına Ankara İş Bankası Emek Şubesi'nin soygununu gerçekleştirenler arasında yeraldı. 4 Mart 1971'de dört ABD'li erin Balgat'taki Tuslog Tesisleri'nden kaçırılması eyleminde de bulundu. Kaçırılan erler daha sonra serbest bırakıldı



Yakalanışı ve İdamı 
12 Mart darbesinin ilk günlerinde Yusuf Aslan ile birlikte Sivas'a gitmekte iken motorsikletleri bozulur. Bir ihbar sonucu polislerin gelmesi üzerine çıkan çatışmada Yusuf Aslan ile birbirlerini kaybederler. Yusuf Arslan o esnada Deniz Gezmiş ise 16 Kasım 1971 salı günü Sivas'ın Gemerek ilçesinde yakalandı ve Kayseri'ye getirildi. Buradan Ankara'ya götürüldü ve zamanının İçişleri Bakanı Haldun Menteşoğlu'nun makamına götürüldü.

Mahkeme 16 Temmuz 1971 günü Altındağ Veteriner Okulu binası'nda Tuğgeneral Ali Elverdi başkanlığında Ankara Sıkıyönetim Komutanlığı 1 nolu Mahkemesi'nde başladı ve 9 Ekim 1971 günü bitti. Deniz ve arkadaşları 16 Temmuz 1971'de başlayan THKO-1 Davası'nda TCK'nin 146. maddesini ihlal ettiği gerekçesiyle, 9 Ekim 1971'de idam cezasına çarptırıldı.

Yusuf Aslan ve Hüseyin İnan ile birlikte 6 Mayıs 1972 tarihinde Ankara Merkez Kapalı Cezaevi'nde idam edildi.

İdam edilmeden önce son isteğinin Rodrigo'nun Aranjuez konçertosunu (muhtemelen Adagio'sunu) dinlemek ve bir bardak demli çay içmek olduğu söylenir, ama bu isteğinin yerine getirilmediği bilinmektedir. İdam kemendi boynundan geçirilirken de, hücresinden alınıp apar topar darağacına götürülürken giymesine izin verilmeyen botlarının askerlere bırakılmamasını, ailesinden birinin almasını istediğini belirtmişti. Son sözleri: "Yaşasın tam bağımsız Türkiye! Yaşasın Marksizm-Leninizm! Yaşasın Türk ve Kürt halklarının kardeşliği!! Yaşasın işçiler, köylüler! Kahrolsun Emperyalizm!" oldu.


Ses belgeleri ve mahkeme savunmasından bölümler

* "...Biz hiçbir zaman bütün çabamıza rağmen Türkiye'nin bağımsızlığını temin edemedik. Bugüne kadar da bu özlem içinde kaldık."

* "...Öteden beri arz etmiş olduğum gibi, bu ülkede Anayasayı en fazla savunanlar bizleriz. Anayasayı ihlal edenlerse ortadadır. Anayasanın uygulanmasını isteyen gene bizleriz. Anayasayı uygulamayan yavuz kimselerse hâlâ ortadadır. Ve yine o kişiler bizim kellemizi istemektedirler..."

* "...Yaptıklarımızın haklı olduğuna inanıyorum. Halen de bu inancı taşıyorum. Türkiye'nin bağımsızlığından başka bir şey istemedim ve bu sebeple Amerikan emperyalizmine ve işbirlikçilerine karşı mücadele verdik. Bundan dolayı ölümden korkmuyoruz. Onu ancak işbirlikçiler düşünsün ve ancak onlar kendi canının telaşına düşsün. Ve ben 24 yaşındayken kendimi Türkiye'nin bağımsızlığına armağan etmekten onur duyuyorum."

* "Kısaca; Amerikan emperyalizmi yurdumuzda var oldukça bu talan devam edecektir. Türkiyenin kalkınması için tek ve zorunlu şart Amerikanın yurttan atılmasıdır. Hem Amerika, hem kalkınma olmaz. Kalkınma toplumsal bir sorundur. Türkiyede Amerika var oldukça, toplum kalkınamayacak, fakat büyük zenginler, komisyoncular ve uşaklar olacaktır. Amerika yurdumuzda var oldukça, kalkınma değil, tam tersine açlık ve sefalet var olacaktır."

* ...Fikir özgürlüğünü ve anayasayı paravan yapanlar önceleri Atatürkçü geçinirken,onun fikir ve şahsiyetinide küçük görmeye başladılar şeklinde ve sadece Mustafa Kemal tarafını beğeniyorlardı şeklinde bir cümle mevcuttu.Bunu kesin olarak reddediyorum, asla kabul etmiyorum.Diğer yurtseverler de bunu kabul etmez,bu kasten tahrif edilmek isteniyor,gerçekler örtülmek isteniyor.Bu cümle art niyetle hazırlanmıştır.Bu memlekette Mustafa Kemal'e gerçekten sahip çıkanlar varsa onlar da bizleriz.


Ölmeden önce ailesine yazdığı mektup 

Baba, mektup elinize geçtiğinde aranızdan ayrılıyorum. Ben ne kadar üzülmeyin dersem yine de üzüleceğinizi biliyorum.Fakat bu durumu metanetle karşılamanızı istiyorum, insanlar doğar, büyür, yaşar, ölürler, önemli olan çok fazla yaşamak değil, yaşadığı süre içinde fazla şeyler yapabilmektir. Bu nedenle ben erken gitmeyi normal karşılıyorum. Ve kaldı ki benden evvel giden arkadaşlarım hiçbir zaman ölüm karşısında tereddüt etmemişlerdir. Benim de düşmeyeceğimden şüphen olmasın, oğlun, ölüm karşısında aciz ve çaresiz kalmış değildir, o bu yola bilerek girdi ve sonunun bu olduğunu biliyordu. Seninle düşüncelerimiz ayrı ama beni anlayacağını tahmin ediyorum. Sadece senin değil Türkiye'de yaşayan Kürt ve Türk halklarının da anlayacağına inanıyorum. Cenazem için gerekli talimatları avukatlarıma verdim. Ayrıca savcıya da bildireceğim. Ankara'da 1969'da ölen arkadaşım Taylan Özgür'ün yanına gömülmek istiyorum. Onun için cenazemi İstanbul'a götürmeye kalkma, annemi teselli etmek sana düşüyor, kitaplarımı küçük kardeşime bırakıyorum. Kendisine özellikle tembih et. Onun bilim adamı olmasını istiyorum, bilimle uğraşsın ve unutmasın ki bilimle uğraşmak da bir yerde insanlığa hizmettir, son anda yaptıklarımdan hiç pişmanlık duymadığımı belirtir, seni, annemi, ağabeyimi ve kardeşimi devrimciliğin olanca ateşi ile kucaklarım. Oğlun Deniz Gezmiş.

Eylemler 

1. İstanbul Üniversitesi'nin 12 Haziran 1968'de işgal edilmesine önderlik etti. İşgal konseyi adına üniversite senatosu ile Baltalimanı'nda yapılan görüşmelere katılan öğrenci heyetinin içinde yer aldı.
2. 1 Kasım 1968'de TMGT, AÜTB, ODTÜÖB ve DÖB'ün başlattığı Samsun'dan Ankara'ya Mustafa Kemal Yürüyüşü'nü düzenledi.




deniz gezmiş nerde yakalandı, deniz gezmişe yazılan sözler, deniz gezmişe yazılmış şiir, deniz gezmişin yazdığı şiir, deniz gezmiş sevgilisine sözleri, nerde kendini bilmez sözleri, deniz gezmiş e yazılmış şiirler, deniz gezmiş nerede dogdu, deniz gezmiş gemeregin neresinde yakalandı, deniz gezmişe yazılan şiirler, deniz gezmiş adına yazılan yazılar, deniz gezmişden sonra olanlar, deniz gezmiş nasıl yakalandı, deniz gezmiş nasıl yakalandı video, denız gezmıse yazılmıs sıırler, cihan alptekin nerde kendini bilmez çocuklar video, sivas olaylarında ölenler için yazılan şiirler, deniz gezmışe yazılan sozler, deniz gezmiş için yazılan sözler, deniz gezmiş ankarada nerde yatıyor, deniz gezmiş e yazılan şiirler, deniz gezmiş şiirleri, deniz gezmiş yazılan sözler, deniz gezmis ve arkadaslarina yazilan siirler, deniz gezmiş için yazılan şiirler,

Bir Ölünün Defteri-Kitap Özeti,Bir Ölünün Defteri


1.KİTABIN KONUSU:
  Osman Vecdi adında bir kişinin halasının kızına aşık olması fakat bunu açıklayamaması ve halasının kızının Vecdi’nin en samimi arkadaşına aşık olup onunla evlenmesi.
2.KİTABIN ÖZETİ:
  Abdulvahit Hüsamettin,evli ve iki çocuk babasıdır.Çok sevdiği bir çocukluk arkadaşı vardır:Osman Vecdi.İlk kez Galatasaray Lisesi’nde tanışmışlardır.
Vecdi,bir hastalıktan dolayı ölmek üzereyken arkadaşı Hüsamettin’e onun suçlu olduğunu ve ona bir defter bıraktığını söyler ve son nefesini verir.
Hüsamettin defteri okumaya başlar:
Vecdi,annesini kaybettiğini hayatının ilk önemli olayı olarak anlatır.Annesi öldüğünde,babası onu Beylerbeyi’ndeki halasının evine bırakır.
Vecdi halasının kızı Nigar ile oyunlar oynayarak kendisini avutur.Galatasaray Lisesi’ne başladığında babasından bir mektup alır.Doktor Yarbay olan babası,uzak bir yere tayin olduğu için artık Vecdi yalnız kalmıştır.Bu sırada Hüsam ile tanışır.O da kimsesizdir.Onu halasının evine götürmeye başlar.Okul bittiğinde Vecdi’nin Tıbbiye’ye gitme kararıyla dalga geçen Nigar,Vecdi’nin kendisine kin duymasına sebep olmuştur.
Hüsamettin tatile gittiğinde,Vecdi halasıyla ciddi bir konuşma yapar.Halası Vecdi’ye Nigar ile evlenmesini teklif eder.
Kısa süre içinde,Vecdi Nigar’a aşık olduğunu anlar.Vecdi yazarlığı sevmez ama Nigar yazar olmuştur.Vecdi,Hüsamettin’e düşman olduğunu Nesim-i Havadis gazetesi okuduğunda anlar.Nigar’ın şiir yazıyor olması,Vecdi’yi çok sinirlendirmektedir.
Aşkını itiraf edemeyen,karşılık bulamayacağından korkanVecdi çok acı çeker.Halası,Hüsamettin’in Nigar’ı sevdiğinden baştan beri haberdardır fakat Vecdi bunu bilmemektedir.En sonunda Nigar,Hüsamettin’I sevdiğini Vecdi^ye söyler.Vecdi ve Hüsamettin,Beylerbeyi’ndeki köşke,Vecdi’nin annesinin öldüğü eve taşınırlar.Eşyaları taşırken Vecdi’nin karakalem resimleri ortaya çıkar.Hüsamettin,Nigar’ın resmini tanır fakat Vecdi kağıtları kitaplığın en üst rafına fırlatır.
Birkaç gün sonra Vecdi,Nigar’ın resminin kaybolduğunu görür.Bundan sonra Hüsamettin’in Nigar ile evlenmek istediğini Nigar’a ve halasına söyler.Vecdi Hüsamettin’e bıraktığı defteri bu günlerde yazmaya başlar.Nigar ve Hüsamettin evlenir.Vecdi 1912’de savaşa gider,sol kolunu kaybeder.İstanbul’a geri döndüğünde evdekiler acı haberi alır,Nigar Vecdi için ağlar.Bundan sonra hergün iki saat Nigar’ın evinde kelmaya başlayan Vecdi,yağışlı bir akşam hasta olur,ateşi çıkar ve o akşam Hüsamettin’in kollarında ölür.

 3.KİTABIN ANA FİKRİ:
Hayat o kadar büyüktür ki umtlarımızı ve hayallerimizi bir tek sevgiye,bir tek aşka bağlayamayız.Böyle bir hareket tarzı bize kendi ölümümüzü yakınlaştırır.

Doğu Ekspresinde Cinayet-Kitap Özeti,Doğu Ekspresinde Cinayet


1)KİTABIN KONUSU:
Trende yaşanan bir cinayetin çözebilmek için Hercule Poirot’un karşılaştığı zorluklar anlatılmaktadır

2)KİTABIN ÖZETİ :
Cinayete kurban olan kişi, Bay Rachett adıyla anılmaktadır. Ve daha sonra gerçek adının Cassetti olduğu ortaya çıkacaktır. Kendisinin öldürüleceğinin farkına varmış ve korunması için aynı trende bulunan dedektif Poirot’a yirmibin dolar teklif etmiş, fakat Bay Poirot adamın tehlikeli biri olabileceğini dedektiflik içgüdüsünün de yardımıyla sezinleyerek kabul etmemiştir.
Cassetti’nin öldürülme sebebi, daha önce çocuk kaçırma olaylarına karışmış olmasıdır. En son ise Amerika’nın tanınmış ailelerinden Armstrong’ların kızını kaçırmış ve fidye istemiş, daha sonra ise de çocuğu öldürmüştür.
Cinayetin aydınlatılma işini Ekspresin müdürlerinden olan Bay Bouc, Poirat’a teklif eder, o da bunu kabul eder ve ipuçlarını o anda trende bulunan doktoru da yanlarına alarak, üçü araştırmaya başlarlar. Cinayeti ortaya çıkarabilecek dört ipucu bulunur;
Bunlar bir kondüktör elbisesi düğmesi, bir pipo temizleyici, üzerinde H harfi bulunan değerli bir mendil ve cinayetin saatini bulmalarına yardımcı olabilecek 01:15’i gösteren durmuş saat, doktor da yaptığı incelemeler sonucunda cinayetin 00:00 ile 02:00 arasında işlenmiş olduğunu ortaya koyar.
Şimdi bir de trende bulunan yolculara göz atalım: Albay Arbuthnot Hindistan’daki görevini bitirerek İngiltere’ye dönmekte, daha sonra aralarında bir ilişki anlaşılan Mary Debenham ise, 25 yaşlarında mürebbiyelik yapan biridir. Mac Queen Rachett’in sekreteri, Prenses Natalia Dragomiroff, yaşlı, soğukkanlı ve son derece çirkin olmasına rağmen güçlü bir kişiliğe sahiptir. Caroline Hubbard, hep kızından bahseden orta yaşlı geveze bir kadın, Masterman ise Rachett’ın uşağıdır. Michel yıllardan beri aynı hatta çalışan kondüktördür. Trende seyahat eden 13 yolcudan diğer altısının isimleri ise, Greta Ohlsson, Kont ve Kontes Andrenyi, Cyrus Hardman, Foscarelli, ve Hildegarde Schmidt’tir.
Delilleri incelemeye ve tanıkları dinlemeye başlayan üçlü, ipuçlarını yavaş yavaş çözerek sonuca ulaşmaya başlarlar. Bu süreçte İstanbul Calais vagonundaki yolcuları tek tek sorgular, cinayetin işlendiği gece koridorlarda gezen kırmızı kimonolu bir kadın saptanır. Cinayeti iki kişinin işlediği kanısına varırlar. Bunun sebebi cesedin üzerindeki bıçak yaralarının fasılalarla açıldığıdır. Tariflere göre cinayeti işleyen esmer, kısa boylu, zayıf ve ince kadın sesli biridir. Bu da cinayeti biri kadın biri erkek iki kişinin işlediği kanısını ortaya koyar.
Cesette on iki adet yara bulunmakta, vagondaki tek pipo içicisinin Albay Arbuthnot olduğu anlaşılır. Düğmelerin bulunduğu üniformayı ise sadece kondüktör giymektedir. Trende H harfiyle başlayan isme sahip biri de bulunmamakta, tüm kapıları kilitli olan trene dışarıdan yolcu binmediğine göre, katil vagonun içerisindedir. İçerideki on üç kişiden biridir ama hangisi?
Kitabın bundan sonraki bölümleri daha da ilginç ve sürükleyicidir. Hercule Poirot hemen her yolcunun bu cinayeti işleyebileceği ihtimaline karşın olanca titizliğiyle onları dinlemeye devam eder. Her birinin cinayeti nasıl ve ne amaçla yapabileceklerini kurgular; ancak hiçbirinin bu işi yapmamış olduklarına dair veriler de mevcuttur. Dışarıdan biri de vagona binmediğine göre bu cinayeti kim planlanmış ve yapmıştır?
Kitap oldukça ilginç ve akla gelmeyecek bir biçimde sonlanır. Poirot ince zekası sayesinde cinayeti çözmüş, en son vagondaki tüm yolcuları yemek salonuna toplar ve cinayeti açıklar. İki ihtimal vardır, birincisini salondakilere anlattığında yolcular bunu fazla inandırıcı bulmaz. İkinci ihtimal ise doğru senaryodur. Fakat bu da yolculardan hiçbirinin işine gelmez.Birinci ihtimalin tüm yolcular, dedektif, ekspresin müdürü ve doktor tarafından kabul edilmiş olmasının sebebi budur.
3)KİTABIN ANAFİKRİ:Her zaman gerçekler doğru olanı ya da olması gerekeni ortaya koymaz veya bazı işler öyle olması gerekriği için öyle olmuştur.

Esrarlı Ada-Jules Verne-Kitap Özeti

8 Mart 1865 yılında Pasifik Okyanusu’nda bir hortum garip uğultularla devam etmektedir.Bu hortumun içinde top gibi bir balon vardır.Balonun içinde beş kişi vardır.Balon denize çok yakındır.Bu yüzden yolcular ceplerindeki altın paralara varıncaya dek herşeyi denize atarlar.Yolcular en sonunda balonun sepetini atmaya karar verirler.Bunun sonucunda balon yelken gibi rüzgarın etkisiyle yükselmeye başlar ve yolcuları bir adaya çıkarır.Balonda beş kişi olan yolcular adada dört kişilerdir.Mühendis Smith ve onun köpeği olan Top kaybolmuştur.
1865 yılının şubat ayında Amerikan iç savaşı devam etmektedir.Kuzeyli General Grant, Richmont kentini kurtarmak isterken bir çok subayı ile düşmanın eline esir olarak düşmüştür.Bu insanlar yardım almak için bu balona binmişlerdir.Ancak hortum bu insanları bu ıssız adaya düşürmüştür.Yolculardan biri Yüzbaşı Cyrus Smith’tir.Mühendis ve bilim adamıdır.Yolculardan diğeri New York Herald gazetesinde muhabirlik yapan Gideon Spilet’tir.Cyrus Smith yanındaki zenci uşağının özgürlüğünü bağışlamıştır.Ancak zenci uşak olan Nebukadnazar efendisini yalnız bırakmamıştır.Diğer bir yolcu ise iyi bir denizci olan Pencroff’tur.
Adaya ayak basan yolculardan denizci olan Pencroff hemen bir ada üzerinde olduklarını anlamıştır.Yolcular mühendisi arama işini geç olduğu için ertesi güne bırakmışlardır.Ertesi gün Nebukadnazar efendisini büyük bir umutla arar.Arkasında ise Pencroff, Spilet ve Herbert gelir.Ancak hiç kimseyi bulamazlar.
Arama bittikten sonra Pencroff’un bulduğu granit kayalardan oluşan mağarayı barınak olarak kullanırlar.
Ertesi gün yolcular havlama sesiyle uyanırlar.Bu duydukları ses Top’un sesidir.Hemen sesin geldiği yöne doğru giderler ve orada Top’u ve Cyrus Smith’i buldular.Ertesi gün kendini toplayıp ayağa kalkar ve daha sonra hep beraber adayı incelerler.Yapılan incelemelerden sonra Cyrus Smith uzun süre daha bu adada kalacaklarını söyler.Yolcular bu adaya Lincoln adını verirler.
Yolcular büyük bir beceriklilik sonucunda bıçak, fırın, körük, demir,çelik ve çelik baltalar yaparlar.
Bir gece Pencroff’un yiyeceğinin içinden bir kurşun çıkar ve çok şaşırırlar.Bunun sonucunda Smith bu adaya insan uğradığını düşünür.
Bir gün yiyecek bulma işinden dönenler barınaklarında birilerinin olduğunu anlarlar.Barınağa bakarlar ve bir çok maymun görürler.Maymunların hepsi kaçar ancak bir tanesini kaçmayı başaramaz.Yolcular bu maymunu eğitmeye karar verirler.
Bir gün Mühendis Smith ****tans yapar ve bulundukların yerin enlemini ve boylamını ölçer.Bulundukları yer 153 derece doğu ve 37 derece güney paraleli üzerindedir.Ancak atlasta bu ölçülerde bir yerin olmadığını görürler.Bu ölçülere en yakın olan yer Tabor Adası’dır.
Uzun bir süredir uğraştıkları gemiyi en sonunda yaparlar ve geminin adını “Uğurlar Olsun” koyarlar.
Bir gün denizde bir şişe bulurlar.Şişede “kazaya uğradım…Tabor Adası…153 derece boylam…37 derece güney enlemi” yazıyordur.Yolcular bu kazazedeyi bulmaya karar verirler.
Ertesi gün Pencroff, Herbert ve Spilet yla çıkarlar.Tabor Adası’nda kazazedeyi bulurlar ve kazazedeyi kendi adalarına getirirler.Adam adını Ayrton olduğunu söyler ve sözlerine şöyle devam eder:
-20 Aralık 1854 yılında İskoçyalı Lord Glenervan “Duncan” adlı buharlı gemisiyle Avustralya önlerine demir attı.Gemide Fransız coğrafya bilgini, lordun karısı,İngiliz ordusundan bir yüzbaşı ve Kaptan Grant’ın çocukları olan bir genç kız ve çocuk vardı.Bir gün üzerinde boylamı yazmayan ancak enlemi 37 derece olan bir mesaj buldular.İşte gemi Kaptan Grant’ı aramak için Avustralya’ya gelmişti.Lord ve arkadaşları bir çiftliğe geldi.Ben bu çiftlikte çalışır gibi yapıyordum.Gerçek amacımız ise birer haydut olan arkadaşlarımızla çiftliği yağmalamaktı.Lord’a Kaptan Grant’ın tayfalarında olduğumu söyledim ve gemide ayaklanma çıkardım.Daha sonra Duncan’ı ele geçirmek istedim.Duncan’ın kaptanına lordun ağzından bir mektup yazdırdım.Daha sonra gerçek kimliğim anlaşılınca Melbourne’ye gelip mektubu Kaptan Austin’e verdim.Ancak Fransız coğrafya bilgini mektubu yanlış yazdı ve böylece ben de yakalandın.Lord, Kaptan Grant hakkında bütün bildiklerimi anlatmamı istedi.Ona karşılık ben de beni yalnız bir adaya bırakmalarını istedim.Lord, sözünde durdu ve Tabor Adası’na bıraktı.Şans eseri Kaptan Grant ve iki denizciyle bu adada karşılaştık.
Bir gün adaya gelen korsanlar Ayrton’ı kaçırırlar ve adanın her yerini yakarlar.Bu sırada incelemede olan yolculara bir not gelir ve Ayrton’ı ararlar ve onu bir kulübede bulurlar.Korsanlar ise ölürler.Ayrton’ın korsanların nasıl öldüğüne bir anlam veremez.
Bir sabah dağın zirvesinden beyaz dumanların yükseldiğini görürler.Smith, “yanardağ faaliyetini gösterecek” der.Mühendis teller yardımı ile bir telgraf yapar ve telgraftan “çabuk çiftliğe gelin” diye bir mesaj gelir.Yolcular hep birlikte çiftliğe giderler.Dev bir mağaranın içine girerler.Kayığa binip bir gemiye yaklaşmışlardır.
Geminin içine giren yolculardan Mühendis Smith:
-Kaptan Nemo!Bizi çağırmıştınız işte geldik.
-Demek adımı biliyorsun
-Sadece bu kadar da değil.Geminizin adı da Natilus.
Kaptan Nemo sinsi bir hastalığın pençesi altındaydı.Kaptan Nemo öyküsünü anlatır ve sonra “Eee!..şimdi söyleyin bakalım benim hakkımda ne düşünüyorsunuz?” der ve ölür.
Dışarı çıktıktan sonra Smith yanardağın faaliyete geçeceğini söyler.Ertesi gün yanardağda büyük bir patlama olur.Tam patlama sırasında Ayrton Duncan gemisini görür.Duncan gemisi Kaptan Grant’ın oğlu Robert’ın yönetimindeydi.Kaptan Robert Kaptan Nemo’nun büyük bir fedakarlık yaparak Tabor Adası’na bir mesaj bıralır.Robert da bu mesaja göre bu adaya gelir ve bütün yolcuları alıp Amerika’ya geri getirir.
Amerika’ya gelen yolcular burada da birbirlerinden ayrılmazlar.
Geniş bir çiftlik alarak burada çalışırlar.Spilet de “Yeni Lincoln Postası”adıyla yeni bir gazete çıkarır.
Bu yolcular kalan hayatlarına böyle güzel bir macera eklemiş oldular.
3)Kişiler:
General Grant, Cyrus Smith, Gideon Spilet, Nebukadnazar, Pencroff, Herbert, Ayrton, Kaptan Nemo, Robert,Top
4)Ana düşünce:
Bazı kişiler sevdikleri kişiler için bir çok engeller aşarlar.Bazen ise bu engelleri aşmak için bir çok kayıp verirler.
Ancak bu kayıplar bu kişileri hiç etkilemez.Çünkü o kişiler bu iyilikleri kayıp vereceklerini bildikleri halde yapmışlardır.
5)Yapıtın dili:Türkçe
6)Genel Yargı:Her türlü şekilde engeller aşılabilir ve o engellerden doğan sonuçlara katlanılabilir.