Türkiyenin kalkınmasında tarıma mı sanayiye mi ağırlık verilmelidir?,Bir ülkenin kalkınmasında tarıma mı sanayiye mi ağırlık verilmelidir

KALKINMA POLİTİKALARIMIZ VE TARIMIN ÖNEMİ
Türkiye olanaklar bulduğunda hızla kalkınmayı gerçekleştirebilecek insan kalitesine ve doğal kaynaklara sahiptir. Balkan ya da Ortadoğu ülkeleri dahil, gelişmekte olan ülkelerden farklı özelliklere sahiptir. Dünya nüfusunun yakın gelecekte sıkıntıya gireceği temel gıda ürünleri ihtiyacını karşılama potansiyeline sahip olan birkaç ülkeden biridir. Ancak, hem finansman sıkıntısı, hem siyasal istikrarsızlıklar ve hem de ileriyi teknolojiyi yakalayamaması gibi nedenlerden dolayı istenilen kalkınma düzeyine erişememiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye ekonomisinde kamunun ağırlığı ve kamu yatırımları söz konusu idi. Her türlü olanaksızlığa rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ellili yıllara kadar gelişmesini, sanayi, tarım ve altyapı yatırımlarını hiç dış borcu olmadan gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğundan kalan borcunu da batılı ülkelere tamamen ödemiştir. Ellili yıllardan, çok partili hayata geçildikten sonra özel sektörün gelişmesi yönünde adımlar atıldığını ve dış borcun yükseldiğini görmekteyiz. Altmışlı yıllarda ekonomide planlı kalkınma dönemi başladı. Buna paralel olarak özel sektörün gelişimi hızlandı. Bu dönemde ekonomik gelişim ithal ikamesine dayanıyordu. Yetmişli yıllarda dünya ekonomisinde petrol krizleri yaşanırken Türkiye’de bundan payını fazlası ile aldı. Yatırımlar dururken, işsizlik ve yoksulluk arttı, ihracat en düşük seviyesine indi, siyasal krizler birbirini izledi. Türkiye ekonomisinde en önemli kırılma noktaları; ikinci dünya savaşı yıllarında , dünya petrol krizinde ( 1973) ve doksanlı yıllarda yaşanmıştır. Seksenli yıllara kadar ekonomide istihdam, ihracat, hammadde ve milli gelire katkıları açısından en önemli sektör tarım olmuştur. 
Türkiye’de seksen ihtilalinden sonra, serbest piyasa ekonomisine geçişi amaçlayan 24 Ocak (1980) kararları uygulanmaya başladı. İthal ikamesi politikaları terkedilirken, rekabet (piyasa) ekonomisine geçildi. İthalat büyük ölçüde serbest bırakılıp, cari işlemler açığını önleyecek ihracat artışı için, ihracata büyük teşvikler getirildi. Böylece, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ihracata dayalı kalkınma dönemi başladı. Ayrıca, özelleştirmelere (KİT’lerin ve İDT’lerinin) hız verilerek, kamunun ekonomideki payı düşmeye başladı. Siyasal ve ekonomik istikrara bağlı olarak yabacı sermaye de geldi. Sanayileşmede artış hızı yükseldi.
Eskiden kalkınma politikaları ağır sanayi hamleleri ile özdeşleşirdi. Özellikle seksenli yıllardan sonra hi-teknoloji denilen software, bilişim sektörleri günümüzde ülkelerin büyüme politikalarında ilk sıraya yükselmiştir. Türkiye’ninde hem devlet, hem de özel sektör yatırımlarında buna çok önem vermesi gerekmektedir. Özellikle rekabet ekonomisinde ilk buluş (new product) büyük avantajlar ve kazançlar sağlar. Sanayi olsun, tarım ve gıda sektörlerinde olsun, yeni ürünler üretmeliyiz. Ayrıca, Japonya, Güneykore, Hindistan gibi ülkeler ilk buluşu takip ederek, benzerini kendi ülkelerinde geliştirerek kalkınmalarını sağlayabilmişlerdir. İlk ürünü geliştirerek, yeni tasarımlarla, yeni ürünlerle büyük ekonomik kazançlar sağlamışlardır. Bu aşamada ar-ge çalışmaları ve yatırımları önem taşımaktadır.Bu ülkelerin cari işlemler dengesi bu dönemde ihracatlarının fazla olması nedeniyle fazlalık vermiştir. Bu fazlalığı da Pasifik bölgesinde yatırıma çevirmiş, ekonomide sürdürülebilirliği yakalamışlardır. Ülkemizde ise cari işlemler dengesi hep açık vermektedir.Bu sürekli olmamalıdır, yoksa ihracat ve yabancı sermaye ne kadar artarsa artsın, ekonomide sürdürülebilirlik sağlanamayacaktır. 
Ülkemizde ekonomik kalkınmanın gerçekleşmemesinin temel nedeni ise, siyasi iktidarların keyfine göre değişmeyecek, sağlam temellere dayalı, projesi, planı hazırlanmış bir kalkınma politikasının yıllardır oluşturulmamasıdır. Örneğin, günümüzde artık çimento, pamuk, makine satarak kalkınmayı sağlayamayız. Dünya pazarlarında ileri teknoloji ürünleri ile ya da markalı ve orijinal ürünlerle yer alabiliriz. Buna dayalı kalkınma politikalarına ağırlık vermeliyiz. 
Tarımsal kalkınma da ihmal edilmemelidir. Günümüzde yetmiş milyon nüfusumuzun tüm gıda ihtiyacını karşılamak için ithalat yapmak durumunda kalsak, milli gelirimizin en az üçte birini harcamamız gerekir. Gıdamızı kendimiz ürettiğimiz ve gelişmiş ülkelerdeki gıda fiyatlarına göre, çok düşük fiyatla sağladığımız için ekonomimizde, ekonomik yorum ve eleştirilerde, tarımın ve gıda sanayinin önemi ihmal edilmektedir. Avrupa’daki gıda fiyatları ülkemizde geçerli olsaydı, asgari ücretin bugünkü düzeyinin beş misli olması gerekirdi. Gerçi, asgari ücretin bugün ülkemizde en az iki misli olması gerçeği, başka bir ekonomik sorunumuzdur. Tarım sektöründe gen teknolojisinin ve ıslah çalışmalarının önemi çok büyüktür. Hollanda, ABD ve İsrail gibi ülkelerin teknolojilerini yakalamayı hedeflemeliyiz. Hollanda’nın sadece bitkisel tohum ihracatı, Türkiye’nin toplam tarımsal ihracatından fazladır. Ayrıca, gıda sanayinde ihracat özendirilmeli, yatırımlar artmalı, böylece tarımın ekonomiye katkısı arttırılmalıdır. Organik tarım geliştirilmelidir. 
Ülkemizde ar-ge çalışmalarına ve teknoparklara daha çok eğinilmelidir. Uludağ Üniversitesi’nde kurulu teknopark bu açıdan öncü kuruluşlar arasındadır. Burada üniversite ve sanayi işbirliği ile önemli projeler gerçekleştirilmekte, ülke kalkınmasına büyük destek sağlanmaktadır. Özellikle özel sektör ülkemizdeki bilim ve teknoloji gelişiminde artık sorumluluk almalıdır. Devletin desteği sürmeli, ancak çağın gerisinde kalmamak için özel sektör hızla teknoloji alanında yatırımlar yapmalıdır.
Dünya’daki kültür (tarımı yapılan) bitkilerinin %90’ının anavatanı Mezopotamya, Kafkasya ve Anadolu bölgeleridir. Türkiye günümüzde Dünya’nın en zengin bitkisel gen kaynaklarına sahiptir. Bu nedenle ülkemizde hızla yabancı, Dünya devi tohum ve gıda şirketlerinin yatırımı artmaktadır. Bu ilgiyi ne devlet, nede özel sektörümüzde görmekteyiz. Çünkü devletimiz bugüne kadar uzun vadeli, projeleri açıklanmış özel sektörü yönlendirici ne kalkınma, ne de tarım politikası ortaya koymuştur. 
Tamamen borç sermayesine dayanarak bir ülke kalkınmayı sağlayamaz. Ekonomi tarihinde böyle bir kalkınma modeli yoktur.En nihayetinde yabancı sermaye ülkenize sizin doğal kaynaklarınızı ve ucuz işgücünüzü kullanmak için gelir. Ancak, bu sermayeden de optimum faydalanmak için ülkedeki bilim ve teknoloji düzeyinin geliştirilmesi, ayrıca özel sektörün bu konuda daha fazla yatırım yapması, üniversitelerle işbirliğini artırması gerekmektedir. Kalkınma politikamızın temelinde başta tarımsal üretim olmak üzere, bütün sektörlerde tam kapasiteli üretimi sağlayacak bir ekonomik model bulunmalıdır.

Toplar direkten döndü,Gaziosmanpaşa cehenneme döndü!..

Türkiye Kupası'nın ilk maçını  kendi evinde oynayan Gaziosmanpaşa,Bayrampaşa'ya 0-1 mağlup oldu,üstelik Gaziosmanpaşa'nın direkten dönen 2,çizgiden çıkan 2 pozisyonu var..Maça taraftar ve hakem damgasını vurdu.110 Dakika susmayan taraftar son 10 dakika maçı izlemeye başlamıştı ki hakemin kararları taraftarı çıldırttı..Bayrampaşa taraftarı Gaziosmanpaşa deplasmanına gelmemesine rağmen (TFF Kararıdır) onlarca çevikkuvvet oradaydı..

Fotoğraflara bakınca akıla tek bir soru geliyor : Maç seyircisiz oynanıyorsa,bu kadar çevik kuvvet neden?
                                                                     













Aşık Veysel kimdir, hayatı ve eserleri hakkında bilgi verir misiniz?

Âşık Veysel asıl adı: Veysel Şatıroğlu d. 25 Ekim 1894, Şarkışla, Sivas - ö. 21 Mart 1973), Türk halk ozanı.
Sivas ili Şarkışla ilçesinin Sivrialan köyünde çiftçi bir ailenin çocuğu olarak doğan Âşık Veysel, 7 yaşında geçirdiği çiçek hastalığı sonucunda sol gözünü, bir talihsizlik sonucuyla da sağ gözünü kaybetti. Babasının, Âşık Veysel'e oyalanması için aldığı sazla önce başka ozanların türkülerini çalmaya başladı, 1933 yılında tanıştığı Ahmet Kutsi Tecer'in teşvikleriyle kendi sözlerini yazıp söylemeye başladı.
Âşık geleneğinin son büyük temsilcilerinden olan Âşık Veysel, bir dönem yurdu dolaşarak Köy Enstitüleri'nde saz hocalığı yaptı. 1970'li yıllarda Hümeyra, Fikret Kızılok, Esin Afşar gibi bazı müzisyenler Âşık Veysel'in deyişlerini düzenleyerek yaygınlaşmasını sağladı. Şarkışla'da her yıl adına şenlikler yapılır.
Eserlerinde Türkçesi yalındır. Dili ustalıkla kullanır. Yöntemi gösterişsiz ve nerdeyse kusursuzdur. Yaşama sevinciyle hüzün, iyimserlikle umutsuzluk şiirlerinde iç içeydi. Doğa, toplumsal olaylar, din ve siyasete ince eleştiriler yönelttiği şiirleri de var. Şiirleri, Deyişler (1944) , Sazımdan Sesler (1950) , Dostlar Beni Hatırlasın (1970) isimli kitaplarında toplandı. Ölümünden sonra Bütün Şiirleri (1984) adıyla eserleri tekrar yayınlandı.

veysel kimdir veysel satiroglu hayati veysel satiroglu hayati ozet veysel satiroglu hayati ve eserleri veysel satiroglu kimdir veysel satiroglunun hayati 

Edebiyat öğretmeni olma koşulları nedir?

Türk Dili ve Edebiyatı TS-2 puan türüyle öğrenci almaktadır. Meslek lisesi olduğunuz için Türk Dili ve Edebiyatı bölümünü seçerseniz: alandışı tercih yapmış olursunuz. Bu yüzden de puanınız düşer. Sözel öğrencilerinin girebilecekleri bölüm sayısı sınırlı olduğundan ilk 15000 içerisinde olmalısınız. Tarih, coğrafya ve edebiyat derslerine çok çalışmalısınız.

edebiyat ogretmeni nedir edebiyat ogretmeni olma sartlari edebiyat ogretmeni olmak edebiyat ogretmeni olmak icin edebiyat ogretmeni olmanin sartlari turkce ogretmeni olmanin sartlari