Ekinoks Nedir? Ekinoks Tarihleri

Ekinoks, gökküresinde gök ekvataru ile tutulum düzleminin kesiştiği iki noktadan her birine denir. Yerin dönme ekseni tutulum düzlemi ile 23,5 derecelik bir eğim yaptığından, Güneşin yıllık hareketi sırasında, yılda iki kez gök ekvatoru ile tutulum düzlemi kesişir. Bunlardan biri Güneş Balıklar takımyıldızında olduğunda 21 Mart dolaylarında gerçekleşir. Öteki ise bundan tam 6 ay kadar sonra 23 Eylül tarihinde olur. Güneş bu tarihlerde iki kez tam olarak ufkun doğu noktasında doğar ve batı noktasında batar.
21 Martta gerçekleşene İlkbahar Ilımı yada Aries’in ilk noktası (Yaz Ekinoksu da denilir) adı verilir.
23 Eylüldekine ise Sonbahar Ilımı (Kış Ekinoksu) adı verilir.
İlkbahar ılımında, Güneş Ekvatorun güneyinden kuzeyine, Sonbahar Ilımında ise Ekvatorun Kuzeyinden Güneyine geçer. 21 Mart tarihi aynı zamanda Kuzey Yarımkürede ilkbaharın, güney yarımkürede ise Sonbaharın başlangıcı kabul edilir. 23 Eylülde bunun tersi olur. Ilım sözcüğünün latince kökeni olan ekinoks sözcüğü “eşit geceler” anlamındadır. Gündüz ve gece süresinin eşit olduğunu belirtmek için kullanılır.

anı (hatıra) türü özellikleri

Bir kişinin başından geçenleri veya gördüğü olayları kaleme aldığı esere anı bir başka deyişle hatıra denir. Anı, bir kimsenin yaşadığı veya tanık olduğu olay ve durumları gözlemlerinden, bilgilerinden yararlanarak anlattığı yazı türüdür. Bu tanımı kısaca şöyle ifade edebiliriz: Anı, yaşanmış olayları anlatan bir yazı türüdür.
Hatıra, edebiyat türleri arasında en çok kullanılan türlerden biridir. Diğer yazı türlerinde de görüldüğü gibi, anı da insanların yaşamlarını başkalarıyla paylaşma gereksiniminden meydana gelmiştir. Böylelikle insan, geçmişi çeşitli yönleriyle yeniden yaşamış olur.
Bilindiği üzere insanlar, zamanı üçe ayırmışlardır: Geçmiş, bugün ve gelecek. Yani “dün, bugün ve yarın. Geçmişi hatıralar, geleceği ise umutlar kapsar. Hatıraların da, umutların da yaşı, çağı ve zamanı olmaz. Anılar, insanların başından geçen olayların, durumların zihinde bırakmış olduğu kalıcı izlerdir. Anı yazarı, gücünü hafızasından, izlenimlerinden alır. Zaman zaman eserinde değerlendirmelere, yorumlara da yer verir.
Hatıra yazıları, samimiyet ve gerçeklik üzerine inşa edilir. Bunlara sahip olmayanlar okunmaz ve yaşamaz. Samimiyet ve gerçeklik zor bir iştir. Doğruluk, açık yüreklilik, açık sözlülük gibi birtakım özelliklere sahip olmayı gerektirir. Hatıra yazılarının okunmasını sağlayan ana etmenlerden biri de dildir. Yaşanılan ya da görülen bir olay ne kadar ilgi çekerse çeksin, dilin anlatım gücüyle desteklenmezse ilginçlik özelliğini kaybeder. Bu yüzden anı yazarının güçlü bir belleğe, gözlem gücüne, incelmiş bir dil zevkine ihtiyacı vardır.
Anı türü incelendiğinde, anı yazmanın nedenleri şöyle açıklanabilir:
1. Kişinin unutulup kaybolmasını istemediği bir gerçeği dile getirmek istemesi.
2. Yazma alışkanlığına sahip olmak.
3. Beraber yaşadığı insanların bazılarına duyduğu hayranlığı ifade etmesi.
4. Tarih ve toplum önünde hesaplaşmak, pişmanlıklarını anlatıp rahatlamak.
5. Gelecek nesillere uyarılarda bulunup onlara ders vermek.
Hatıralar, yalnızca belli kişilerin maceralarını anlatmakla kalmaz, ayrıca o kişilerin yaşadığı devrin toplumsal koşullarını, kültürel özelliklerini de yansıtır. Bu yüzden, anı türünde kaleme alınmış eserler, genellikle okuyuculara birçok tarihi olay hakkında bilgi verir.
Anı, topluma mal olmuş bireylerin geçmişinde olan olayları estetik bir biçimde ele almalarından meydana gelmiş bir yazı çeşididir. Anı, onu kaleme alanın mesleğine, kişilik özelliklerine göre siyasi, edebi, askeri ve sosyal niteliklere sahip olabilir. Bu çeşitlerin tümü de tarihin, sanatın ve eleştirinin birer köşesini aydınlatırlar

2. mahmut dönemi ve ıslahatları

TAHTA GEÇİŞİ
İyi bir eğitim görmüş olan III. Selim bu barış döneminden faydalanarak, devlet içinde, özellikle askerî alanda, ıslahatlar yapmak istiyordu. Bu maksatla, Nizâm-ı Cedit adı verilen ilk ıslahat hareketiyle, yeni bir ordu kurdu(1793). Yeniçeri Ocağı'nı kaldıramayacağını bildiğinden, öncelikle Nizâm-ı Cedid denilen bu orduyu batılı tarzda düzenleyip, başarısını kanıtlamak gerekliydi. Ancak bundan sonra Yeniçeri Ocağı lağvedilebilirdi. Fakat kendileri aleyhine ortaya çıkan gelişmelerden endişe duyan Yeniçeriler, bazı devlet adamlarını da yanlarına çekerek yeniliklere karşı çıktılar ve isyan ettiler. Üstelik bu arada Napolyon Bonapart, bir orduyla Mısır'ı işgale başlamıştı (1798). Osmanlılar, Rusya, İngiltere ve Sicilya'nın da menfaatlerine dokunan Fransız işgaline karşı harekete geçti. Ehramlar savaşıyla, Mısır'ı ele geçirip, kuzeye yönelen Bonapart, Akka'da Osmanlı savunmasını gedemedi (1799). Kuşatmayı kaldıran Napolyon geri dönerken, yerine bıraktığı ordu komutanları da mağlûp edildiler. Neticede Fransızlar Mısır'ı terk etmek zorunda kaldı(1801). Fransa'yı barışa zorlayan önemli bir sebeplerden birisi de, Akdeniz'de Rus ve Türk donanmalarının iş birliği yapmaları, İngiltere'nin Fransız savaş ve ticaret gemilerini taciz etmesiydi. Fransa'nın Akdeniz ve Orta Doğu'daki ticarî menfaatlerinin zedelenmesi onları barışa zorlamaktaydı.
1802'de imzalanan anlaşmayla Fransa bölgede yine ticaret yapma güvencesi almış ve kapitülâsyon hakkını elde etmiştir. Bu olayı bahane ederek Akdeniz'e inen Rus donanması, Osmanlı donanmasıyla birlikte Fransa'nın elindeki bazı adaları ele geçirmiş idi. Fakat halk, ebedî düşman olarak gördüğü Rusya ile iş birliği yapılmasına büyük tepki göstermiş ve bunun sonunda III. Selim'e ve ıslahatlarına karşı cephe genişlemişti. Üstelik Napolyon'un, Orta Doğu'da Araplara yönelik propagandasının da etkisiyle bölgede bazı isyanlar çıkmıştı. Böylece Bulgaristan ve Sırbistan'da çıkan isyanlara bir de Suriye'de ve Hicaz'da çıkan isyanlar eklenmiş oluyordu. Vehhabiler ayaklanarak, 1803-1804'te Mekke ve Medine'yi ele geçirmişlerdi. Osmanlıların tekrar Fransa ile yakınlaşmaları, İngiliz ve Rusları harekete geçirmiş ve sonunda Rusya Eflak ve Boğdan'ı işgal etmişti. Bu savaş sürerken Nizâm-ı Cedit'in Rumeli''ye de kaydırılmasından memnun olmayan isyancılar Şehzade Mustafa'nın tahrik ve teşvikiyle birleşerek İkinci Edirne Vaka’sı denilen büyük bir ayaklanma başlatmışlardı (1806). Neticede İstanbul'da patlak veren Kabakçı Mustafa İsyanı III. Selim'in sonunu hazırladı. Saraya giren isyancılar III. Selim'i tahttan indirerek yerine IV. Mustafa'yı tahta geçirdiler (29 Mayıs 1807). Nizâm-ı Cedid lağvedildi. Fakat III.Selim'e bağlı olan Rusçuk bayraktarı Mustafa, yenilik taraftarlarıyla birleşerek, karşı darbede bulundu. Amacı III. Selim'i yeniden tahta çıkarmaktı. IV. Mustafa'nın, sabık padişahı öldürttüğünün öğrenilmesi üzerine, kardeşi II.Mahmut başa geçirildi (28 Temmuz 1808).
Alemdar Mustafa Paşa sadareti üslenerek, III. Selim'in başlattığı ıslahatları devam ettirmeye çalıştı. Nizâm-ı Cedit'i,Sekbân-ı Cedit adı ile yeniden canlandırdı. Ancak ulemayı ve yeniçerileri memnun edemeyen Alemdar Mustafa Paşa, 1809'da çıkan bir isyanda öldü.
· Alemdar Mustafa Paşa, III.Selim’in tahttan indirilip öldürülmesini kabul edememiş ve isyan etmiştir.
· IV.Mustafa tahttan indirilmiş ve II.Mahmut tahta geçmiştir.
· Alemdar Mustafa Paşa, sadrazam olmuştur.
· Alemdar Mustafa Paşa Nizam-ı Cedid Ocağı’nın yerine Sekban-ı Cedid Ocağı’nı kurmuştur.
· Ayanlarla Sened-i İttifak imzalanmıştır (1808).
Not: Sened-i İttifak Osmanlı'da padişahın yetkilerini kısıtlayan ilk belgedir ve Osmanlı'da ilk demokratikleşme hareketidir. Bu yönüyle Magna Carta'ya (1215) benzer.


II.MAHMUT DÖNEMİ
II.Mahmut dönemini genel olarak ikiye ayırabiliriz.

Genel olarak II.Mahmut zamanında yapılan ıslahatları sıralayacak olursak;
İdari Alanda Yapılan Islahatlar
· Divan Teşkilatı kaldırılmış, yerine nazırlıklar kurulmuştur.
· Tımar sistemi kaldırılmıştır.
· Devlet memurlarına maaş bağlanmıştır.
· Memurlara fes, ceket ve pantolon giyme mecburiyeti getirilmiştir.
· Memurlar, dahiliye ve hariciye diye ikiye ayrılmıştır
· Memurların yargılanması için Dar-ı Şura-yı Bab-ı Ali adında bir mahkeme kurulmuştur.
· Müsadere sistemi kaldırılmış, mülkiyet hakkı tanınmıştır.
· Osmanlı'da ilk kez posta teşkilatı kurulmuştur.
· Askeri işleri düzenlemek amacıyla Askeri Şura oluşturulmuştur.
· İlk kez askeri amaçlı nüfus sayımı yapılmıştır.
· Taşra Teşkilatı eyalet, liva ve kazalar olarak düzenlenmiştir. İller, merkeze bağlanmıştır.
· Mahalle ve köylere muhtarlar atanmış, ayanların etkisi kırılmaya çalışılmıştır.
Askeri Alanda Yapılan Islahatlar
· Alemdar Mustafa Paşa, Nizam-ı Cedid Ocağı’nın yerine Sekban-ı Cedid Ocağı’nı kurmuştur.
· II.Mahmut, Sekban-ı Cedid Ocağı’nı kaldırmış, yerine Avrupa tarzında Eşkinci Ocağı’nı kurmuştur.
· II.Mahmut, halkın desteği ile Yeniçeri Ocağı’nı kaldırmıştır (1826). Bu olaya Vaka-i Hayriye denir. Böylece:
Islahatların önündeki en büyük engel kalkmıştır.
Halkta yeniçerilere karşı düşmanlık başlamıştır.
Yeniçeri mezarları tahrip edilmiştir.
Mehter yasaklanmıştır.
Padişah yönetime egemen olmuştur.
Yeniçeri Ocağı’nın yerine Avrupa tarzında Asakir-i Mansure-i Muhammediyye adı ile yeni bir ordu oluşturmuştur.
Ekonomi Alanında Yapılan Islahatlar
· Özel sektör teşvik edilmiştir.
· Yerli malı kullanılması teşvik edilmiştir.
· Müslüman tüccarlara gümrük kolaylığı sağlanmıştır.
· Balta Limanı antlaşması ile İngiltere ve Fransa’ya büyük ekonomik tavizler verilmiştir.

Eğitim - Kültür Alanında Yapılan Islahatlar
· İlköğretim zorunlu hale getirilmiştir.
· Avrupa tarzında eğitim verecek okullar açılmıştır (Mekteb-i Tıbbiye, Mekteb-i Adliye vb.).
· Avrupa’ya ilk kez öğrenciler gönderilmiştir.
· Takvim-i Vakayi adlı ilk resmi gazete çıkarılmıştır.
· Avrupa tarzı müzikler serbest bırakılmıştır.
· İlk kez karantina sistemi uygulanmıştır.
· Padişah, resmini devlet dairelerine astırmıştır.
· II.Mahmut yurdu tanımak için yurt gezilerine çıkmıştır.

II.MAHMUT DÖNEMİ (1808-1839)

SIRP İSYANI (1804)
Sebepleri:
1)- Fransız İhtilalinin Milliyetçilik, bağımsızlık ve hürriyet gibi fikirlerinin Sırplar üzerinde etkili olması
2)- Savaşların Sırbistan toprakları üzerinde geçmesi ve bu savaşlar sırasında Sırbistan'ın sık sık
el değiştirmesi
3)- Sırbistan'daki Yeniçerilerin olumsuz davranışları
4)- Rusya’nın kışkırtması
İsyan:
Bu sebeplerden dolayı 1804'de KARA YORGİ liderliğinde Sırplar ayaklandı.
NOT: Osmanlı Devletinde "Milliyetçilik" akımı neticesinde ayaklanan ilk topluluk SIRPLAR'dır.
Sırplarla İlgili Antlaşmalar:
1)- 1806-1812 Osmanlı Rus Savaşı sonucunda Ruslarla imzalanan BÜKREŞ ANTLAŞMASI'nda Sırplara bazı haklar verildi.
2)- 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda Ruslarla imzalanan EDİRNE ANTLAŞMASI'nda Sırplara özerklik verildi.
3)- 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı sonucunda imzalanan Ayestefanos ve BERLİN ANTLAŞMASI'nda Sırbistan bağımsızlığına kavuştu.

1806-1812 OSMANLI-RUS SAVAŞI:
Sebepler:
1)- Rusların Sırp isyanını desteklemesi ve Balkan Milletlerini kışkırtması.
2)- Rusya'nın Eflak-Boğdan'ı işgal etmesi.
Savaş:
* Rusların Eflak-Boğdan'ı işgal etmesi karşısında Fransa'nın etkisiyle Osmanlı Devleti Rusya'ya savaş ilan etti. Osmanlı-Fransız yakınlaşması karşısında İngiltere Rusya'nın yanında yer aldı.
* İngilizler Ruslara destek için donanmalarını İstanbul'a gönderdiler. İstanbul'a sadece denizden yapacakları bir saldırıyla başarılı olamayacaklarını anlayarak geri döndüler. Bu defa Mısır'a saldıran İngilizleri Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa püskürttü.
* Fransa 1807'de Rusya ile "Tilsit Antlaşmasını" imzalayarak, dostluk kurdu. Yalnız kalan Osmanlı Devleti İngiltere’ye yaklaştı. İngiltere ile " Çanakkale (Kale-i Sultaniye)" antlaşmasını imzaladı.
* Bu arada Ruslar Osmanlı topraklarında ilerliyordu.
* Avrupa'da siyasi ortam yeniden değişti. Fransa ile Rusya'nın arası yeniden açıldı. Rusya'ya silahlarını çeviren Fransa bu defa Osmanlı Devleti'nin yanında yer aldı. Fransa'ya güvenemeyen Osmanlı Devleti Rusya ile BÜKREŞ ANTLAŞMASINI imzalayarak savaşı sona erdirdi.
Sonuç:
Ruslarla BÜKREŞ ANTLAŞMASI imzalandı.(1812)
1)- İki devlet arasında Tuna nehri sınır olacak.
2)- Ruslar Beserabya hariç işgal ettiği yerleri geri verecek.
3)- Sırplara bazı haklar verilecekti.

YUNAN İSYANI
Sebepleri:
1)- Fransız ihtilalinin milliyetçilik, bağımsızlık gibi fikirlerinin etkisi
2)- Rusya'nın ve Avrupa Devletleri'nin kışkırtması
3)- 1804 de kurulan Etnik-i Eterya Cemiyeti'nin çalışmaları

İSYAN:
1821'de Mora'da başlayan isyan kısa sürede büyüdü. Osmanlı hükümeti Mısır Valisi Mehmet Ali Paşa'dan yardım istedi. M.Ali Paşa yardım karşılığında II.Mahmut'tan Mora ve Girit valiliklerinin kendisine verilmesini istedi. Osmanlı ve Mısır donanması isyanı bastırdı ve NAVARİN limanına çekildi. Ancak Yunan isyanının bastırılması Batılıların işine gelmedi. İngiltere, Fransa, Rusya ve Avusturya Osmanlı devleti'ne ültimatom vererek Yunanistan'a bağımsızlık verilmesini istediler. Bu istek reddedilince Osmanlı ve Mısır donanmasını NAVARİN de yaktılar. Rusya Osmanlı'ya savaş ilan etti.

NOT: Navarin olayı Osmanlı Donanmasının yaşadığı 4 felaketten biridir. Birincisi 1571 İnebahtı, İkincisi 1770 Çeşme, Üçüncüsü 1827 Navarin, Dördüncüsü 1853 Sinop’tur.

1828-1829 OSMANLI-RUS SAVAŞI
SEBEPLERİ:
1)- Ruslar'ın sıcak denizlere inmek istemesi
2)- Osmanlının Rusya'dan Navarin'de yakılan donanmanın zararını talep etmesi
3)- Osmanlı'nın Yunanlılar ve azınlıklarla ilgili Avrupa Devletlerinin ve Rusya'nın isteklerini reddetmesi.
SAVAŞ:
Bu sebeplerden Rusya’nın saldırısıyla savaş başladı. Ancak Osmanlı Devleti böyle bir savaşa hazır değildi.
ÇÜNKÜ:
1)- Donanması Navarin'de yakılmıştı.
2)- 1826'da Yeniçeri Ocağı kaldırılmış, ASAKİR-İ MANSURE-İ MUHAMMEDİYE ordusu yeni kurulmuştu.
3)- Yunan ayaklanmasından dolayı bütün Avrupa Osmanlının karşısındaydı.
SONUÇ:
Rusların ilerleyerek doğuda Erzurum'a, batıda Edirne'ye kadar gelmeleri üzerine Osmanlı devleti barış istedi. Rusya’yla EDİRNE ANTLAŞMASI imzalandı.(1829)
Maddeleri:
1)- Eflak-Boğdan ve Sırbistan’a özerklik verildi.
2)- Yunanistan bağımsız olacaktı.
3)- Rus ticaret gemileri boğazlardan geçebilecekti.
4)- Prut nehri sınır olacaktı.
5)- Osmanlı Devleti savaş tazminatı verecekti.
NOT: Osmanlı Devletinde bağımsızlığını elde eden ilk azınlık YUNANİSTAN'dır. Osmanlının Yunan isyanı ve Rus savaşıyla uğraşmasını fırsat bilen Fransa 1830' da CEZAYİR i işgal etti.
MISIR VALİSİ MEHMET ALİ PAŞA'NIN İSYANI (Denize düşen yılana sarılır.)
SEBEPLERİ:
1)- Yunan isyanının bastırılmasında II. Mahmut'a yardım eden Mısır valisi Kavalalı Mehmet Ali Paşa'ya vaat edilen yerlerin verilmemesi
2)- Mehmet Ali Paşa'nın Navarin olayından sonra padişahtan izin almadan ordu ve donanmasını geri çekmesi.
3)- 1828-1829 Osmanlı-Rus savaşında yardım istenildiği halde Mehmet Ali Paşa'nın yardım göndermemesi
İSYAN:
II.Mahmut Mehmet Ali Paşa'yı görevden almak için hazırlanırken Mehmet Ali Paşa'nın oğlu İbrahim Paşa, üzerine gönderilen padişah kuvvetlerini yenerek Konya'ya ilerledi. Bu zor durum karşısında padişah yabancı devletlerden yardım istedi. İngiltere ve Fransa bu isteğe kayıtsız kaldılar. II.Mahmut son çare olarak (denize düşen yılana sarılır diyerek) Rusya'dan yardım istedi. Bir Rus donanması İstanbul boğazını geçerek Büyükdere önlerine demirledi.Osmanlı Rus yakınlaşması İngiltere ve Fransa'yı telaşlandırdı. Hemen devreye girerek Mehmet Ali Paşa ya baskı yaptılar. Bunun üzerine Mehmet Ali Paşa ile II.Mahmut arasında KÜTAHYA ANTLAŞMASI imzalandı.(14 Mayıs 1833)
1)- Mehmet Ali Paşa'ya Mısır ve Girit valiliklerine ek olarak Suriye valiliği de verilecek.
2)- Oğlu İbrahim Paşa'ya da Cidde valiliğine ek olarak Adana Muhassıllığı (O bölgenin vergilerini toplama hakkı) verilecek.
NOT: Bu antlaşma Mısır sorununu geçici olarak çözmüş fakat iki tarafta bu anlaşmadan memnun olmamıştır. Kütahya antlaşmasına rağmen kendisini güvende hissetmeyen II.Mahmut Rusya’yla HÜNKAR İSKELESİ antlaşmasını imzalamıştır.(1833)
HÜNKAR İSKELESİ ANTLAŞMASI (8 Temmuz 1833)
1)-Osmanlı bir saldırıya uğrarsa Ruslar asker ve donanma gönderecek, ancak masrafları Osmanlı ödeyecek.
2)-Rusya bir saldırıya uğrarsa Osmanlı boğazları kapatacak. (İngiltere ve Fransa'ya karşı)
3)-Bu antlaşma 8 yıl sürecek.
ÖNEMİ:
1)-Rusya bu antlaşmayla boğazlar üzerinde büyük avantaj sağlayıp,Karadeniz’deki güvenliğini artırmış oldu.
2)-Bu antlaşmayla BOĞAZLAR MESELESİ ortaya çıkmıştır.
3)-Bu antlaşma Osmanlının boğazlar üzerindeki egemenlik haklarını TEK BAŞINA kullandığı son antlaşmadır
NOT: Osmanlı Devleti Mısır ve Boğazlar meselesinde İngiltere'nin desteğini kazanmak için İngiltere ile 1838 BALTA LİMANI Antlaşmasını imzalamıştır.Bu antlaşma ile İngiltere’ye çok geniş ekonomik haklar verilmiş, Osmanlı ülkesinde tekel sistemi ve iç gümrük yönetimi kaldırılmış böylece Osmanlı ekonomisinin çöküşü hızlanmıştır.
ÇIKLAMA: Kütahya antlaşması fazla uzun sürmedi. 1839'da Mehmet Ali Paşa bağımsızlığını ilan etti. Oğlu İbrahim Paşa üzerine gönderilen Osmanlı kuvvetlerini NİZİP'te yendi.İngiltere ve Fransa Hünkar İskelesi antlaşmasına dayanarak Rusya’nın boğazlara egemen olmasından çekindiklerinden hemen devreye girerek MISIR konusunda Londra'da uluslararası bir konferans düzenlendi.
NOT: Nizip yenilgisi haberi İstanbul'a gelmeden II. Mahmut ölmüş, yerine Abdülmecit padişah olmuştu.
-EK OLARAK-
II. MAHMUT DEVRİNE GENEL BAKIŞ
Otuzuncu Osmanlı sultanı. İslâm halifelerinin doksan beşincisidir. Osmanlı sultanlarından birinci Abdülhamid Hanın Nakş-i Dil sultandan olan oğlu olup, İstanbul'da 20 Temmuz 1786 târihinde doğdu. Şehzâdeliğinde iyi bir eğitim ve öğretim gördü. Yüksek din ve fen ilimlerini, devrin kıymetli âlimlerinden öğrendi. Amcası Üçüncü Selim Han onun yetişmesine çok itinâ göstererek, modern askeri ve teknik bilgileri ve devlet idâresini iyi bir şekilde öğrenmesini sağladı. Selim Han tahttan indirildikten sonra da yeğeni Mahmûd'la sık sık görüşerek, ona tavsiyelerde bulundu ve tahta çıktığı zaman dikkat etmesi gereken hususları bildirdi. 28 Temmuz 1808'de Alemdâr Mustafa paşanın Selim Hanı tekrar başa geçirmek üzere saraya girdiği sırada sâbık hâkânın âsiler tarafından şehit edilmesi üzerine Sultan Mahmûd, Osmanlı tahtına çıktı.
İkinci Mahmûd Han, Alemdâr Mustafa paşayı, veziriâzam tâyin edip, Kabakçı isyânından sonra ülkede pek çok hâdise çıkaran zorbaları yola getirmekle vazifelendirildi. Kabakçı Mustafa isyânında rol oynamış bulunan âsiler cezâlandırıldı. Fesat çıkaranlar İstanbul dışında ikâmete mecbur tutuldu. İstanbul'da otorite sağlamaya çalışırken, Rumeli ve Anadolu'nun birçok yerinde ve bilhassa Halep ve Bağdat'ta vâlilerin çıkardığı karışıklıklar devâm ediyordu. Cezâyir'in idâresini dayılar ele geçirmişti. Vehhâbiler Haremeyn'i zaptederek, hutbelerden padişahın adını kaldırmışlardı. Bu kötü gidişe, dur demek isteyen Sultan Mahmûd, Anadolu ve Rumeli vâlilerini İstanbul'a dâvet etti. Bu vâlilerin yeni sultan'a bağlılıklarını bildirmelerini istedi. Vâliler İstanbul'a gelip, Sultan Mahmûd Hana bağlılıklarını arz ettiler ve muhtemel âsilere karşı ittifak senedi imzâladılar. Diğer taraftan isyânlar neticesinde iyice bozulan yeniçeri ocağını yola getirmek için tâlim ve terbiye usûllerinin tekrar tatbik edilmesi istendiyse de, yeniçeriler bu icrâattan memnun olmadılar. 14 Ekim 1808'de Sekbân-ı Cedid adıyla modern bir ordu kurulmaya başlandı. Sekban-ı Cedid askeri, yeniçeriler ve taraftarları tarafından Nizâm-ı Cedid'in ihyâsı olarak kabul edildi. Veziriâzam Alemdâr Mustafa paşanın devlet adamlarına ve askerlere karşı tâvizsiz icrâatları, yeniçerileri harekete sevk etti. 14-15 Kasım gecesi meydana gelen büyük isyan sırasında Alemdâr Mustafa paşa öldürüldü. Mahmûd Han, yenilikleri durdurmak zorunda kaldı. İstanbul'daki hâdiselerin yatıştırılmasından sonra diğer iç ve dış meselelerin haline bakıldı. Arabistan'daki Vehhâbiler, Osmanlı Devletine ve Ehl-i sünnet Müslümanlara karşı siyâsi faâliyetlerden katliamlara varan tecâvüzlerde bulunuyorlardı. Bu arada, Vehhabilerin reisi Sü'ûd bin Abdülaziz, Hicaz'ı istilâya teşebbüs etti. Hac mevsiminde hacıların yollarını kesip, Müslümanlara işkenceleri ve İslâm dinine olan hakâretleri, dayanılmaz bir hâl aldığından, Halife İkinci Mahmûd Han, Mısır vâlisi Mehmed Ali paşaya fermân gönderip, Vehhabileri cezâlandırmasını emretti. Mehmed Ali paşa bir dizi harpten sonra mübârek beldeleri Vehhabilerden temizledi. Zafer haberine çok sevinen Mahmûd Han, Mısır vâlisi Mehmed Ali paşaya ihsanlarda bulundu.
Öte yandan Balkanlarda, Avrupa devletlerinin Osmanlı Devletinin birlik ve bütünlüğünü parçalamak gâyesiyle yaptırdıkları bölücü ve yıkıcı faaliyetler çok artmıştı. Sırplar Bükreş Antlaşması ile (28 Mayıs 1812) muhtâriyet kazanmalarına rağmen rahat durmuyorlardı. Osmanlı Devletine ödeyecekleri senelik vergiyi kestiler. Tam istiklal propagandaları ile kalelerdeki Osmanlı askerlerine saldırmaya başladılar. 1813 yılında, Sırplıları yola getirmek için Hurşid paşa seraskerliğinde sefer açıldı. Hurşid paşa Belgrad'a gelip, âsileri yola getirdi. Âsi Sırp lideri Kara Yorgi, esir düşmekten kurtulmak için, Avusturya'ya kaçtı. Belgrad ve Semendire kaleleri Osmanlılara tâbi oldu. Serasker Hurşid paşanın umûmi af ilan etmesiyle, Sırplıların silahları toplatıldı. Kara Yorgi'den sonra Sırplıların başına Miloş Obrenoviç geçti. Osmanlı Devletine sadâkatle hizmete devâm eden Miloş Obrenoviç, 1818'de Avusturya'dan dönen rakibi Kara Yorgi'yi öldürdü. 1829 yılında Sırbistan'a muhtâriyet verilmesine rağmen, yıllık vergi vermeyi ve dış işlerinde Osmanlılara bağlılığını devâm ettirdi. Arnavutluk'ta ise Tepedelenli Ali paşanın nüfusu sebebiyle Rumlar, Rusya'nın bütün teşvik ve yardımlarına rağmen isyana cesâret edemiyorlardı. Ancak Fenerli Rumlarla eskiden beri sıkı münâsebetlerde ve İngilizlerle gizli muhârebelerde bulunan Hâlet Efendinin hâince faâliyetleri ve özellikle Tepedelenli Ali paşayı bertaraf etmesi Yunanlılara ayaklanma fırsatı verdi. Etniki Eterya ve Fener'deki Rum Pâtrikhânesinin hedef tâyin ettiği isyân, 1820 yılında başlatıldı. 12 Şubat 1821'de Mora Yarımadasına yayıldı. Rum âsiler, yüzyıllardır hâkimiyeti altında yaşayıp, komşuluk hakkını dahi çiğneyerek, Müslüman ahâliye karşı katliamlara giriştiler. İsyan Atina, Tesalya ve Adalara da yayıldı. Katliamlarda 1500 Müslüman şehit edildi. Rus Çarının yâveri ve Etniki Eterya lideri Aleksandra İpsilanti, 6 Mart 1821'de Eflak'ta isyan çıkardı. İsyan bastırıldı. İkinci Mahmûd Han, asilere karşı yerinde ve zamanında tedbir aldı. Bölge ahâlisine silâh dağıttırdı. Bölgede isyanlarla alâkası görülenler cezâlandırıldı. İstanbul'daki Rum Patriği ve birkaç metropolit, isyanla alâkası görülerek asıldılar. Osmanlı Devletinin iç durumu ve Avrupa devletlerinin asilere devamlı yardım ve müdâhaleleri, isyânın bütünüyle bastırılamamasına sebep oldu. Mora'daki isyan büyüyerek Adalara ve Selânik'e kadar yayıldı. Bu durum üzerine sultan Mahmûd Mısır vâlisi Mehmed ali paşaya isyanı bastırmaya memur etti. Nitekim Kavalalı Mehmed Ali paşanın oğlu İbrâhim paşa kumandasında gönderdiği küçük, fakat disiplinli ve modern ordu, isyânı kısa sürede bastırmaya muvaffak oldu. (1825) Yunan isyânı sırasında yeniçeri ve sipâhilerin daha fazla bozulduğunu gören sultan Mahmûd Han, bu fesât yuvalarını ortadan kaldırmaya karar verdi. Yeniçerilerin artan tecâvüz ve zorbalıkları kamuoyuna da aleyhlerine çevirmişti. Pâdişah, Yunan isyânının bastırılmasıyla kavuşulan sulh devresinde önce, orduyu ıslâha girişti. Ancak askeri tâlim ve terbiyeye karşı çıkan yeniçeriler, isyân mânâsında kazan kaldırdılar. Buna karşılık sultan Mahmûd Han da sadrazam, şeyhülislâm ve devlet erkânını toplayarak yeniçerilerin artık hıyânette bulunduklarını, bu sebeple tedbir alınmasını belirtti. Âlimler, din ve devletin bekâsı için bu fesat yuvasının ortadan kaldırılmasını gerektiğini bildirdiler. Şeyhülislâmın fetvâsı ile sancak-ı şerif çıkarılarak, dinine ve padişahına bağlı olanların onun altına gelmesi ve mücâdeleye girişmesi istendi. Böylece eşine ilk defâ rastlanan bir olayla padişaha bağlı birlikler halkla bütünleşerek fitne ve fesat yuvası yeniçeri ve sipahi ocaklarını ortadan kaldırdılar. İstanbul'da âsi, ahlâksız, serseri temizliği yapılarak, yirmi binden ziyâdesi cezâlandırıldı. Yeniçeri ocağının kaldırılması hayırlı bir hâdise kabul edilerek Vak'a-i Hayriyye denildi. Kendilerini Bektâşi kabul eden yeniçerilerin ortadan kaldırılmasıyla, hurûfi olan sahte Bektâşi tekkeleri kapatılıp, babaları başka yerlere gönderildi. Asâkir-i Mansûre-i Muhammediyye adlı asker ocağı kurularak, devrin ihtiyaçlarına göre tâlim ve terbiye edilmesi, silâh verilmesi ve özel kıyâfet giydirilmesi kararlaştırıldı. Topçu, humbaracı ve lağımcı ocakları ıslâh edildi. Mekteb-i Bahriye açıldı. Eğitim ve öğretimi en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan hocalar getirildi.
Osmanlı Devletindeki bu süratli ve olumlu gelişme, Avrupa devletlerini harekete geçirdi. İngiliz ve Fransızlar, Osmanlı Devleti içerisindeki Mustafa Reşid paşa gibi adamlarını yardım vâdiyle kullanarak Rusya ile harbe sebebiyet verdirdikleri gibi, Mısır vâlisi Mehmed Ali paşayı da devletine karşı kışkırttılar. Mısır'da Mehmed ali paşanın hâkim olacağı bir devleti tanıyacağını bildiren İngiliz ve Fransızlar, onun güçlü ve disiplinli kuvvetlerini Osmanlılara karşı çevirmeyi başardılar. Mehmed ali paşa, oğlu İbrâhim paşa kumandasında, daha ordusu bütünüyle yeniden teşekkül etmemiş Osmanlı Devletinin Suriye eyâleti üzerine asker sevk etti. 1831-1832 yılındaki muhârebelerde, Mısır askeri, çokluğu ve intizamlı olması sebebi ile gâlip gelince, Osmanlılar Rusya'dan yardım istediler. Bu durum, İngiltere ve Fransa'yı telaşa düşürdü. Fransa'nın aracılığıyla 8 Nisan 1833 Kütahya Antlaşması imzâlandı. Antlaşmaya göre, Mehmed ali paşaya Mısır vâliliğine ilâveten Suriye, oğlu İbrâhim paşaya da Adana eyâleti muhassıllık olarak verildi. 8 Temmuz 1833'te Rusya ile savunma ve yardım esâsına dayanan Hünkâr İskelesi Antlaşması imzâlandı. 1839'da Mısır üzerine ordu sevk edildiyse de neticesi gelmeden İkinci Mahmûd Han İstanbul'da vefât etti ve Çemberlitaş'daki türbesine defnedildi. Sultan İkinci Mahmûd Han, Osmanlı Devletinin ilerlemesini, teknik sanâyide devrin seviyesine ulaşılmasını isteyen tedbirli, gayretli bir padişahtı. Devrindeki büyük hâdiseler karşısında aslâ ümitsizlik ve gevşeklik göstermedi. Gayreti sâyesinde devlet, Avrupa tarzında sistemli orduya sâhip oldu. Avrupa'da askerlik ve yeni silahların kullanılmasını öğrenmek için, talebe gönderdi. Askeri Tıbbiye ve Harbiye mekteplerini kurdu. Bu iki müessesenin eğitim ve öğretimini en üst seviyeye çıkarmak için Avrupa'dan hocalar ve mütehassıslar getirdi. Askeri Tıbbiye, Harbiye ve sivil yüksek okulların öğrenci ihtiyacını karşılamak için medrese ve mekteplere ilâveten sübyan mekteplerinin üstünde Rüştiyeler (ortaokul), devlet memurlarının yetiştirilmesi için de Mekteb-i Maârif-i Adli kuruldu. Ülkenin ihtiyaçlarını karşılamak, çeşitli sahâlarda mütehassıs eleman yetiştirmek için Avrupa'da çok sayıda öğrenci tahsil mecbûri hâle getirildi. Açılan okulların seviyesini yükseltmek için ve lüzumlu fen ve teknik bürosu kuruldu. Tekrar Avrupa devletlerinin şehirlerine konsolos gönderilmeye başlandı. 1 Ekim 1831 târihinde Takvim-i Vekâyi adlı gazete, Osmanlı Türkçesi ile ülke içinde çıkarılmaya başlandı. Fransızcası da ülkelere gönderildi. Avrupa ülkelerine gönderilen gazeteler ile Türkiye'nin propagandası yapılarak hâdiseler ve ıslâhatlar dünyâ kamuoyunda değerlendirmeye tâbi tutuldu. Avrupa basınında, Türkiye ve sultan Mahmûd hakkında neşredilen yayınlar takip edildi.
İkinci Mahmûd Han, hükümet teşkilâtı usulleri, kıyâfet nizamında yenilikler yaptı. Osmanlı Devlet teşkilâtındaki önceki müesseselerin yerine, sadrazama .baş Vekil (Başbakan); Defterdara Mâliye Nâzırı (Mâliye Bakanı); Reisü'l küttâba Hâriciye Nâzırı (Dışişleri Bakanı); sadrazam Kethüdâsına Dâhiliye Nâzırı (İçişleri Bakanı) denilmeye başlanıldı. Osmanlı Devletinde büyük bir yekün tutan vakıflar için Evkaf Nezâreti kuruldu. Hükûmet ve ahâlinin önemli meselelerinin görüşüldüğü Meclis-i Vâlâ-yı Ahkâm-ı Adliye; askeri işlerin görülüp, kararlaştırıldığı Dâr-ı Şûrâ-yı Askeri müessesesi kuruldu. Memurlar iç ve dış işlerde olmak üzere ikiye ayrılıp, maaşları, rütbe ve derecelerine göre bağlanarak, verilmeye başlanıldı. 1827'de Osmanlı Tıp Fakültesi kuruldu. 1838'de Karantina usûlünü vücûda getirdi. Posta müessesesini kurdu. Posta yollarının kurulmasına çalıştı. Üsküdar'dan İzmit'e kadar bir posta yolu yaptırdı. 1831 yılında kısmi nüfus sayımı yapıldı. Arabistan'dan asker alınmadığı için sayımdan hâriç tutuldu. Nüfus sayımında insan ve servet durumu ölçülmüş oldu. Dört milyon Hıristiyan’a karşılık sekiz milyon Müslüman ahâlinin sayımı yapıldı. Bölgelerdeki Hıristiyanların sayısı, devlete verilen cizye miktârını da ortaya çıkarmış oldu. İkinci Mahmûd Hanın ilmi fazla olup, dini, fenni, teknik, askeri, idâri ve sanat sahalarında kendisini çok iyi yetiştirmişti. Dindar, akıllı, zeki, çalışkan olup, gayret ve azim sâhibiydi. Şâirdi. Adli mahlasıyla şiir yazardı. İlim, sanat adamlarına ve eserlerine çok alâka gösterdi. Onlara kıymet verip, himâye ederdi. Ülkenin imârına, ilim, sanat, hayır ve sosyal müesseselerine önem veren İkinci Mahmûd Han, pek çok eser yaptırdı. Bâyezid Yangın Kulesini; Unkapanı ile Azapkapı arasındaki şimdi Unkapanı Köprüsü denilen Mahmûdiye Köprüsünü; Beylerbeyi ve Çırağan saraylarını; Tophâne'de Nusratiye, Bahçekapı'da Hidâyet, Üsküdar'da Adliye, Arnavutköy sâhilinde Tevfikiye câmilerini yaptırdı. Hazret-i Hâlid'in türbesini mükemmel tâmir ettirip, iyi bir hattat olduğundan sandukası pûşidesi üzerindeki yazıyı kendi el yazdığı ile yazdı. Yine güzel bir hüsnü hatla yazdığı Lefkoşe'de Selimiye Câmiinde asılıdır. Tophâne'de Kâdiri Câmii ve tekkesini tâmir ettirdi.
İkinci Mahmûd Han, 1820 senesinde Hücre-i saâdete hediye ettiği şamdanla birlikte gönderdiği aşağıdaki yazı, Osmanlı sultanlarının Resûllah'a olan hürmet ve muhabbetlerinin bir vesikasıdır.
Şamdan ihdâya eyledim cüret yâ Resûlallah!
Murâdım der-i ulyâya hizmet, yâ Resûlallah!
Değildir ravdaya şâyeste, destâviz-i nâçizim,
Kabûlünle kıl ihsân u inâyet, yâ Resûlallah!
Kimim var hazretinden gayrı, hâlim eyleyem i'lâm,
Cenâbındandır ihsân u mürüvvet, yâ Resûlallah!
Dahilek, el'emân, sad el- emân, dergâhına düştüm,
Terahhüm kıl, bana eyle şefâ'at yâ Resûlallah!
Dü- âlemde kıl istishâb bu Han Mahmûd-i Adliyi,
Senindir evvel ü âhırda devlet yâ Resûlallah!
Mısır, Yanha ve Mora gibi vilâyetlerin isyânı ve yeniçerilerin kazan kaldırmaları, yok edilmeleri ve Rus ordularının saldırmaları sırasında sultan Mahmûd Han, Mekke ve Medine'yi ancak tamir edebilmiş, kendisinden sonra oğlu Abdülmecid Han, bunları tezyin için şaşılacak bir himmet ve gayret göstermiştir.

3. selim ıslahatları

Avrupai tarzda “Nizam-ı Cedit Ocağı” adı ile bir ordu kurdu.
●III. Selim Nizam-ı Cedit Ocağı’nın ihtiyacını karşılamak için “İrad-ı Cedit” adıyla ayrı bir hazine kurdurdu.
●Kara ve Deniz Mühendishanesi geliştirlerek, Mühendishane-i Berr-i Hümayun ve Mühendishane-i Bahr-ı Hümayun adı verildi.
●Batıdaki bilim, teknik ve siyasi alandaki gelişmeleri takip edebilmek amacıyla Londra-Paris-Viyana-Berlin gibi merkezlerde daimi elçilikler kuruldu.
●Fransızca okullarda ilk kez yabancı dil olarak okutulmaya başlandı.
●Yerli malı kullanımı için çaba harcandı.
●İlk devlet matbaası kuruldu.
1806-1812 Osmanlı Rus Savaşı’nın devam ettiği bir sırada, Nizam-ı Cedit Ordusunun İstanbul’da olmamasını fırsat bilen bazı yeniçeriler, ıslahatların önemini kavrayamayan halk kitlesini de yanlarına alarak Kabakçı Mustafa önderliğinde ayaklandılar. İsyancılar Nizam-ı Cedit kışlalarına basarak ocağı dağıttılar. III. Selim’i tahttan indirerek yerine IV. Mustafa’yı padişah ilan ettiler.

piri reis kimdir ?

Osmanlı denizcisi, büyük kartoğraf ve coğrafyacı. Piri Reis; 1470’li yıllarda Gelibolu’da doğdu. Esas adı Muhittin Piri, babası Karamanlı Hacı Ali Mehmet’tir.Piri Reis; daha küçük yaşlarda iken, amcası ve ünlü denizci Kemal Reis’in yanında deniz seferlerine başladı. Kemal Reis tarafından iyi bir denizci olarak yetiştirildi. 1487-1493 yılları arasında, amcası ile Akdeniz’de korsanlık yaptıkları dönemde, Sicilya, Korsika, Fransa kıyılarına yapılan saldırılara katıldı. Gittiği yer ve limanı inceleyerek notlar almaya ve haritalar çizmeye başladı. 1494 yılında Venedik üzerine sefer hazırlığı yapmakta olan II. Beyazıt; Akdeniz’de korsanlık yapan denizcileri, Osmanlı Donanması’na katılmaya çağırınca, Kemal Reis ile birlikte Osmanlı Donanması’nın hizmetine girdi.
Piri Reis; Osmanlı-Venedik savaşında, ilk defa gemi kaptanlığı yaptı. Daha sonra; İnebahtı,Moton, Navarin, Midilli, Rodos gibi deniz seferlerinde bulundu. Her gittiği yerde notlar almaya ve haritalar çizmeye devam eden Piri Reis; 1511’de amcası Kemal Reis’in ölümü sonrası, denizciliğe ara vererek, kitaplar ve haritalar üzerinde çalıştı. Aldığı notlar ve haritalar ve öğrendikleri ile Dünya Haritası’nı çizdi. Bir müddet, Barbaros Kardeşlerin idaresi altında bazı seferlere çıktı ise de, yeniden Osmanlı Donanması’nın hizmetine girdi. Mısır Seferi’ne gemi komutanı olarak katıldı, Nil Irmağı’nı çizdi. İskenderiye’nin fethinde gösterdiği başarılar sonucu, padişahın övgüsüne mazhar olarak haritasını sundu. Sefer sonrası aldığı notları derleyerek Kitab-ı Bahriye’yi hazırladı. Sadrazam Pargalı İbrahim Paşa aracılığı ile, Kanuni Sultan Süleyman’a arzetti. 1528 yılında, ilkindekinden daha tefarruatlı olan ikinci haritasını çizdi. 1533 yılında Derya Sancak Bey’i oldu. Güney denizlerde Osmanlı için çalıştı. 1546’da Mısır Kaptanı ünvanını aldı. Umman ve Basra seferi sonunda, Mısır’daki yöneticiler tarafından, suçlayıcı ve olumsuz rapor hazırlanarak Kanuni’ye gönderildi. Kanuni Sultan Süleyman’ın fermanı ile 1554’te idam edildi.