Tanzimat döneminde yeni şiirin ilk temsilcisi olan Şinasi (1826-1871), Fransa’ya gitmeden önce klâsik kasideler yazmıştır. Fakat Fransa’dan döndükten sonra kasidede biçim açısından değişiklikler yapmış, ayrıca toplumsal kavramlara yer vermiştir. Artık şiirleri duygusallıktan yoksundur, akılcılık öne çıkmıştır. Bu yönüyle Şinasi Tanzimat’tan sonraki edebiyatımızda akılcılığın öncüsü olarak yerini almıştır.
Şinasi konuşulan Türkçe ile yeni bir şiir dili yaratmayı amaçlamışsa da bunda başarılı olamaz. Ancak bu konuda öncülük etmesiyle, batılı Türk edebiyatının oluşmasına katkılarıyla önem kazanmıştır.
Ziya Paşa (1829-1880); Tanzimatla birlikte gelen yeniliklere düşünce olarak bağlıdır. Ancak uygulamada eskiye bağlı olduğu görülür. Uzun manzum önsözünden dolayı 1874′te yayımladığı Harâbât adlı, antolojisi ile eski edebiyatın propagandasını yapmakla suçlanır. Gerçekten de hece ile yazdığı birkaç şiir bir yana bırakılırsa, Ziya Paşanın şiirleri biçim bakımından Divan nazmına bağlıdır.
Namık Kemal (1840-1888) ise yeniliğe hem düşünce yönüyle bağlıdır, hem de uygulama yönüyle. Edebiyatımızın batılılaşmasını yürekten savunmuş; bütün edebî türlerde eser vermiştir. “Toplum için sanat” anlayışıyla “özgürlük, vatan, yasa, hak, adalet, ahlâk” konularını işlemiştir. Şiirlerinde kimi zaman yeni, kimi zaman da biraz eski biçimleri kullanır. Vâveylâ, Hilâl-i Osmanî gibi kimi şiirlerinde dil, konuşma diline yaklaşmıştır.
Tanzimat’ın ikinci kuşağındaki şairler toplum için sanat formülünden vazgeçmiş; “sanat için sanat” anlayışına yönelmişlerdir. Bunda 1880′den sonra kendini iyiden iyiye gösteren romantizmin olduğu kadar, II. Abdülhamit yönetiminin baskıcı politik koşullarının da etkisi vardır.
Tanzimat şiirinin ikinci kuşağından önde gelen iki şairden biri Recaizâde Ekrem(1847-1914) dir. Ekrem bütün türlerde eser vermiştir. R. Ekrem, şiirin tek amacının güzellik olduğunu düşünür. Çünkü ona göre şiir ahlâka, mantığa uymak zorunda değildir. Ama ahlâka aykırı da olamaz. Güzel olan her şey şiirin konusunu oluşturabilir.
Şiiri bir bütün olarak gören R. Ekrem, hem içeriğe hem biçime büyük önem verir. Biçimde “müzeyyen” i, yani süslü olanı yeğler. Şiirin konuşma dilinden ayrı, kendine özgü bir dile sahip olduğunu öne sürer. Onun bu düşüncesi, ilerde Servet-i Fünün dilinin konuşma dilinden uzaklaşmasına yol açar.
Ancak Ekrem, kuramcı olarak öne sürdüklerini gerçekleştiremez. Bu nedenle edebiyat tarihine iyi bir sanatçı olarak değil, iyi bir kuramcı olarak geçer. Ekrem, divan nazmından vazgeçmese de yeni nazım biçimlerini dener. R. Ekrem’e göre ölçü (vezin) içeriğe uygun bir ahenkte olmalıdır. Başka bir deyişle, ölçünün müzik yönüyle değerlendirilmesi gerekir.
Ekrem’in izlediği başlıca konular aşk ve doğadır. Ayrıca kadın, Türk şiirinde gerçek değerini Ekrem ile bulur. Böylece Türk şiirine ilk kez aile yaşamı girmiş olur. Fransız romantiklerinin etkisi altında kalmıştır. Bu yüzden şiirleri melânkolik bir havadadır. Yaşadığı acılar da buna eklenince, ünlü bir mersiye (ağıt) şairi oldu. Şiirin yalnızca nazıma özgü olamıyacağı düşüncesiyle “mensur şiir” biçimini ortaya koydu.
Tanzimat’ın ikinci kuşağında yer alan Abdülhak Hamit Tarhan (1852-1937), batılılaşma hareketinde en önde giden şairlerdendir. Batı şiirinde gördüğü, Türk şiirinde olmayan özellikleri hemen uygulamaya geçmiştir.
A. Hamit’in en çok işlediği konular “aşk” ve “doğa” dır. Doğa, Divan şiiirinde bir motifken, Tanzimat’ın ilk kuşağında tasvir malmezesi olarak kullanılmıştır. Ancak Hamit için duygu ve düşünceye seslenen, psikolojik ögelerle bir araya getirilen önemli bir konu olmuştur.
Hamit’in şiirlerinde “ölüm” konusu geniş bir yer tutar. İlk eşi Fatma Hanım’ı yitirdikten sonra yazdığı Makber, Ölü, Hacle gibi şiirlerinde ölümün verdiği acıyı, ölüm ve öteki fizikötesi sorunlarla ilgili düşünceleri işler. Sonunda aklın evrenin gizlerini çözmede yetersiz olduğu sonucuna vararak, Tanrı’ya, dine bağlanır.
Onun şiirlerinde az da olsa toplumsal ögeler bulunur. Bunlar kimi toplumsal aksaklıklar (Garam, Bir Sefile’nin Hasbıhâli) ve vatanî duygular (İlhâm-ı Vatan)dır. Ancak onun hem fizikötesi düşünceleri, hem de toplumsal sorunlarla ilgili düşünceleri yansıtışı düzensizdir.
Tanzimat şiirinin özelliklerini şöyle özetleyebiliriz:
1. Tanzimat şiirinde söyleyişten çok fikirler ve yeni konular önem kazanmıştır.
2. Dilde sadeleşme fikri savunulmuş; fakat bunda başarılı olunamamıştır.
3. İlk dönem Tanzimat şiirinde gazel, kaside, terkib-i bent… gibi biçimler kullanılırken ikinci dönemde Fransız şiirinin etkisiyle yeni biçimler kullanılmıştır.
4. Her iki dönemde de aruz ölçüsü kullanılmış, hece ölçüsü denenmiştir. Nazım birimi beyittir.
5. Divan şiirindeki parça bütünlüğü yerine konu bütünlüğü esas alınmıştır.
6. İlk dönemde siyasal ve toplumsal sorunlar, ikinci dönemde bireysel ve duygusal konular işlenmiştir.
7. Birinci dönem şiiri dışa ikinci dönem şiiri içe dönüktür.
8. İlk dönem şiirindeki dil ikinci dönem şiirindeki dilden daha sadedir.
9. I. dönem şairleri divan şiirini eleştirerek yıkmaya çalışmış; II. dönem şairleri ise şiiri sanat açısından ele alıp divan şairleri gibi estetiğe önem vermişlerdir.
10. Fransız İhtilali’nin etkisiyle, özellikler ilk dönem şairlerinde, kanun, düzen, adalet, özgürlük,esaret, millet, vatan, bayrak gibi temalar işlenmiştir.