-Rıdvan Keskin


''Bu kız bana sittin sene bakmaz'' cümlesiyle başlamıştı Ahmet'in Hande'ye olan sevgisi. Tanışmalarına sebep, klasik gerçekleştirilen arkadaş toplantılarıdır. Yine bir buluşmada tanımıştı Ahmet hayati rakibini. Hande o gece mekana İpek ve İzel'in kolunda ağlayarak girmişti. Ahmet'in Hande'ye aşık olduğunu İzel biliyordu sadece, aşık olduğu için yakın arkadaşlık dahi kuramamıştı handeyle ve şimdi handeye nasıl olduğunu soramaması, daha önce yakınlaşmak için iki cümle dahi kuramamasından kaynaklanıyordu, o kadar samimi olamamışlardı yani. Sadece sustu Ahmet, yine sustu diyelim... Suskun bir şekilde geçen gecenin sessizliğini gecenin ilerleyen saatlerinde mekana Sühan'ın gelişi bozmuştu. Sühan'ı gören Hande daha çok ağlamaya başlamıştı ve Sühan Hande'yi kolundan tutarak bir hışımla dışarıya çıkarıp arabaya bindirmişti. Ahmet bir şey yapamadı, çünkü herkes biliyordu Hande ile Sühan'ın ilişkisini. O geceden sonra yapılan hiç bir arkadaş toplantısına da gelemedi zaten Hande ve en yakın arkadaşları dahi haber alamamıştı ondan uzun bir süre. Ağlamaklı geçen geceden 2 ay sonra Hande'nin evleneceğini duydu Ahmet, İzel getirmişti bu yıkıcı haberi ona. Sühan fazla davetli istemediğini söylemişti Hande'ye fakat, Hande tüm arkadaş ortamını çağırmıştı.

O düğüne gitti Ahmet, gitti ve gördü Hande'nin mutluluk tablosunu. Sühan masraftan kaçmamıştı, az davetliye çok para harcamıştı. Bu kadar şans kimde olabilirdi ki? Sevdiği kadının evlenmesini görecek kadar şanslıydı Ahmet. Bu mutlu aile tablosuna daha fazla dayanamadı ve terk etti Ahmet düğün salonunu. Nimet Abi'nin yanına gitmeye karar verdi. Nimet Abi, deniz kıyısında küçük sandalı olan bir adam, balıkçılıkla yürütüyor kendisini, karısı daha kırkında boşamış bunu, o da dertli yani... Ahmet Düğün Çıkışı Nimet Abi'nin yanına gitti ve şu konuşmalar geçti aralarında:

-Evlendi abi, Hande bu gece evlendi ve ben buna şahit oldum.

+Oynadın mı bari? (Bir sigara yakar Nimet Abi)

-Oynadı abi, her şeye rağmen mis gibi oynadı. Yine gülüyordu yüzü ve ben bugün yine aşık oldum ona, başka bir kadına.

+Olur öyle arada sırada Ahmet, arada sırada olur ve hep bizim gibi çok sevenlere olur. Bak, Feride boşadı beni kırkımda, şimdi ne yapıyor? Kendinden 10 yaş büyük herifle yatıp kalkıyor. Neden? Çünkü onun parası var. Neden beni terk etti? Çünkü ben iki balık tutarsam karnımız doyar, gerisi hep fiyasko. Anlayacağın yani Ahmet, kendi çıkarlarına göre hareket eden insanlar, onları çıkarlarıyla seven insanları öldürüyor, ama farkında değiller.

-Değişmez mi abi bu kural? Biz ne zaman güleceğiz?

+Değişmiyor Ahmet, başkasına da satamıyoruz ki namert şeyi. Bize gelişi bu anlayacağın.

-Zararına satıyoruz yani resmen abi?

''Bence artık kapatalım dükkanları Ahmet?'' dedi Nimet Abi, aldı nevalesini ve sahildeki yıkıntısına gitti. Yalnızdı Ahmet, her zaman olduğu gibi. Yemin etmişti Ahmet bir daha aşık olmamak için ve tuttu o sözünü, 2 sene yalnız kaldı, eski arkadaşlarıyla dahi kesmişti irtibatını. Onları görmek umuduyla gitti yine her zaman ki mekana tam 2 sene sonra. İzel'i gördü, dertleşti. İzel'in ona itiraf etmesi gereken bir şeyler vardı; Ahmet'in Hande'ye olan aşkını, bizzat Hande'ye söylemesi gibi... Hande bunu bile bile evlenmişti o adamla ve ayrıldıklarını söyledi. Hande'nin bir kız çocuğuna sahip olduğunu ve bu kız çocuğuyla ortada kaldığını öğrenmişti Ahmet. Apar topar çıktı mekandan İzel'den Hande'nin yaşadığı yeri öğrenir öğrenmez. Hepi topu 30 kilometre, Ahmet'e sorsanız 100-200'dür. İlk defa bu kadar sıkıntılı bir yolculuktu bu. Kafayı karıştıran sorular, altmışın üzerine çıkmayan araba ibresi! Hande'nin ailesi neden sahip çıkmamıştı da ortada kalmıştı Hande? O mutlu mesut düğün tablosunun aksine neden boşanmış olabilirlerdi? Bir sürü hikaye kurdu aklında ve Hande'nin yaşadığı evin önündeydi sonunda Ahmet. Kapıyı çaldı, ilk defa gördüğü bir kadın ve kucağında nereden baksanız 2-3 yaşlarında küçük bir kız çocuğu vardı karşısında. Hande'nin orada oturup oturmadığını sordu ve sokağın başındaki okulun karşısında duran, küçük pastanede çalıştığını öğrendi. Pastane, küçük ama iş yapan bir yerdi, öğleden sonra öğrencilerin uğradığı klasik mekanlardan sayılabilirdi. Bir büyük camı vardı ve camda ''Toprak Pastane'' yazıyordu. Her gördüğü şeyden bir mana çıkarmaya çalışıyordu Ahmet, Toprak kimdi? Hande neden burada çalışıyor? O kadın kimdi? O çocuk Hande'nin kızı mıydı? Saniye de soru üretmek yerine pastaye girmeye karar verdi.

Karşısında Hande vardı artık, onca katettiği yola değmişti bu -ki Ahmet dünya turuna bile çıkmaya hazırdı Hande için, o ayrı mesele- İkisinin de yüzlerinde şaşkınlıkla karışık bir gülümseme oldu, ''Merhaba'' dedi Ahmet ve şöyle devam ettiler:

-Ahmet?

+Nasılsın Hande?

-Ne o? Neden buradasın? Hesap mı soracaksın yoksa? Öğrendin mi ne halde olduğumu? Haberin var mı yani her şeyden?

+Sakin ol. Haberimin olduğu tek şey, benim sana olan duygularımı biliyor olman ve boşandığın, boşanmanın yanında bir küçük kız çocuğuna sahip olduğun.

-Biliyorum evet, boşandım doğrudur ve 3 ay sonra 3 yaşına girecek bir kızımla yaşıyorum bir de bu pastaneyi ortak olarak açtığım, burada tanış olduğum Neriman var. Ortada kaldığımı düşünmüyorum, sonuçta Toprak benim kızım. Ortada kalmak ağır kaçıyor, mutlu olacağımıza inanıyorum ben.

Toprak! Şimdiden bulmuştu bir sorusunun cevabını Ahmet ama aklını karıştıran olay Toprak'ın 3 yaşına girecek olmasıydı, bir dil sürçmesinden mi ibaretti bu, yoksa bundan 2 sene önce o gece ağlama sebebi miydi?

+Şey, iyi ama. Toprak, kızın... Nasıl olurda 3 yaşında olur? Ben tam iki senedir yalnızım.

Ayakta konuşmaya bir son vermek akıllarına geldi, pastanenin en köşesindeki masaya geçtiler ve Ahmet'ten onu dinlemesini istemişti Hande. O geceye döndü ve tüm gerçekleri söyledi Ahmet'e. O gece aslında 2 aylık hamile olduğunu öğrendiği için ağladığını, ani evlilik kararına bu sebeple karar verdiklerini söyledi. Aslında Ahmet'e karşılık vereceğini, kendisinin de Ahmet'e boş olmadığını ve mecburiyetten olan bir evliliğin 2 sene sürmesinin bile bir mucize olduğundan bahsetti. Ahmet'e bakacak yüzünün olmadığını, eğer olsaydı Ahmet'le konuşmak için onun yanına gidebileceğinden bahsetti. Aralarında bir şey olmasa dahi, Ahmet'in ona sahip çıkacağından emindi, emin olamadığı durum sadece yüzüne nasıl bakıp, bakamayacağıydı. Şimdi karşısında Ahmet vardı, ''Şimdi'' diye devam edecekti Hande, kesti sözünü Ahmet, iki üç cümleyi dahi zor kurdu:

-Şimdi! Sen, senelerdir çıkmayan 20'lik diş, saatler boyunca bitmeyen 70'lik, 90'lık bir adamın 40 yıllık aşkı, güzel bir kız çocuğuna, bensiz, annesin... Yani sen
özetlenemeyecek bir hikaye, içimde bir uhdesin...

Bundan hala olabileceği anlamını çıkardı Hande. Ortada kalmak umurunda değildi zaten, ancak Ahmet bu durumu süslemişti sanki. Ahmet tüm gerçekleri bildiği halde kabul etmişti yine Hande'yi...

    ''ve sanırım var herkesin hayatında bir Sühan. Ve biraz Ahmet herkes; Hande'sine kavuşmuş olmasa dahi.''

-Rıdvan Keskin

Paylaş

0 Yorum var "-Rıdvan Keskin"

Yorum Gönder