Av Mevsimi - Cem Yılmaz - Hayde Hayde,Cem Yılmaz - Hayde Hayde,cem yılmaz türkü,cem yılmaz hayde türküsü,hayde hayde türküsü sözleri

Hayde gidelum hayde
Dağa k'arayemişa
Elun nişanlisina
Ben nasil deyim hayde
Çiktum çami budadum
Endurdum yarisina
Boyle sevdami olur
Girsun yerun dibina

Sinir sıkışması nedir, nasıl tedavi edilir?

Ulnar Sinir Sıkışması

Dirseğinizi bir yere çarptığınızda tüm kolunuza yayılan bir elektriksel akım yada ağrı hissettiğinizde ulnar sinirinizi hissetmiş olursunuz. Ancak zaman zaman ulnar sinirin oluşturduğu bu tablo kalıcı olabildiği gibi ,elin parmaklarını ve el bileğini rahatsız eden bir tablo oluşturabilir. Ulnar sinir tüm kol boyunca uzanır ve dirseği ,el bileğini geçerek sonlanır. Elin küçük parmağı ve yüzük parmağının his duyusundan ,elin parmaklarının hareketinin bir bölümünden sorumludur. Dirseğin iç yanından mevcut olan eliniz ile de hissedebileceğiniz bir tünelden geçer. Dirseğin almış olduğu bir travmadan ulnar sinir etkilenecek olursa (dirsek kırıkları sonrası gibi) sinirde gelişen ödeme bağlı olarak sinir bu tünel içerisinde sıkışır. Bu tabloya kubital tünel sendromu yada ulnar sinir sıkışma sendromu adı verilir.

Bu durumun uzaması sonrasında sinirin üzerinde yer alan koruyucu myelin tabakası el bileği ve dirseğin hareketleri sonrasında sürtünmeye bağlı olarak aşınabilir. Bu sinir de kalıcı bir hasar oluşma ihtimali demektir. Burada elin kaslarında zayıflama kavanoz açma gibi hareketlerde zorlanma gibi şikayetler ortaya çıkar. Problem dirseği ilgilendiren bir patolojiden kaynaklansa da esas şikayetler sinirin etkili olduğu alan olan elde ve parmaklarda ortaya çıkar. Hem motor hem his duyusu ile ilgili sorunlar yaşanır.
* Dirseğin iç kısmında oluşan gerginlik hissi
* Özellikle geceleri oluşan elin küçük ve yüzük parmağında uyuşma hissi
* Araba kullanma veya telefonla konuşma gibi dirseğin uzun süre katlı pozisyonda kalması sonrasında uyuşmanın oluşması
* Müzikal bir instrumanı kullanırken yada elin parmaklarını ilgilendiren bir iş yapmada güçlük
* Kavrama yada ayıklama işleminde güçsüzlük hissi
* Tüm kolun iç yüzünde ağrı hissetme gibi şikayetler oluşabilir.
Bunlardan herhangi biri mevcut ise doktorunuza başvurun,erken tanı kolay tedavi seçeneklerini getirecektir.
Hastalığın tanısı koymada mevcut birçok yöntem mevcuttur. Hastadan alınan bilgi bunların en önemlisidir. Dirsek ile ilgili geçirilmiş bir sorununuz varsa doktorunuz sizden çeşitli röntgenler istiyebilir. Ayrıca elin, elbileğinin kaslarının ve sinirlerinin elektriksel yanıtını görmek üzere EMG istenebilir.
* Dirseğinin üzerine düşenler
* Dirsek hareketi ile ilgili işlerde çalışanlar (sekreterler, şöförler gibi)
* Diabetikler
* Artrit problemi olanlar veya troid problemi olanlar
* Alkolikler risk altında olan kişilerdir.
Cerrahi olmayan tedavi seçenekleri
* Dirseği olabildiğince düz tutarak sinirin sıkışmasını engellemek,
* Gögüs üzerinde kolların çaprazlaşmasını engellemek,
* Sık telefon görüşmeleri yapıyorsanız dirseği kullanmayacağınız bir sistem oluşturmak (megafonla konuşmak gibi)
* Çalışma masanızı ayarlayarak dirseğin kırılmış pozisyonda kalmasını engellemek,
* Geceleri kullanacağınız,kolun pozisyonunu ayarlayan ateller,
* Spor esnasında dirseği koruyan dirsekliklerin kullanımı
* Kortikosteroid enjeksiyonu (ödemi azaltmak üzere)
Cerrahi tedavi
Eğer konservatif tedavi ile kas güçsüzlüğü ortadan kaldırılamıyorsa yada ağrı şikayetleri sürüyorsa ileri tetkikler yapılarak cerrahi tedavi planlanmalıdır. Cerrahi de birçok yöntem mevcuttur, ancak en sık olarak anterior submuscular transpozisyon adı verilen sinirin geçtiği kemik tünelin arkasından önüne alınması olarak tarif edilebilecek işlem uygulanır. Cerrahi tedaviden sonra rehabilitasyon planlanarak elin gücünün tekrar kazanılması sağlanır.

Alt Ekstremİtede Tuzak Nöropatileri

SİYATİK SİNİRİN TUZAK NÖROPATİLERİ


Siyatik sinir L4-S3 spinal sinirlerinden orijin almaktadır. Siyatik sinir piriformis kasının altında büyük siyatik delikten çıkarak pelvisden ayrılır. İnferior gluteal sinir ve posterior femoral kutanöz sinir de piriformis kasının altında siyatik çentik boyunca siyatik sinir ile birlikte devam ederler. Piriformis kasının üstünden geçen tek sinir superior gluteal sinirdir. Siyatik sinir pelvisden siyatik çentik boyunca ayrılırken piriformis kası tarafından sıkıştırılabilir. İnferior gluteal ve posterior femoral kutanöz sinirde bu durumda genellikle etkilenir.

Siyatik sinir lateral (peroneal lifler) ve medial (tibial lifler) trunkuslardan oluşmuştur. Medial trunkus tibial siniri, lateral trunkus ise peroneal siniri meydana getirir. Kalça ekleminin arkasından geçerek uyluğa girer. Hamstring kaslarının hemen hemen tamamı ve aynı zamanda kısmen adduktor magnus kası medial trunkus tarafından innerve edilirken, yalnız biseps femoris kasının kısa başı lateral trunkustan dal alır. Siyatik sinirin duysal dalı yoktur.

Proksimal siyatik nöropatilerde lateral turunkusu yapan peroneal lifler her zaman daha fazla tutulma eğilimindedir. Lateral turunkus muhtemelen iki nedenle daha kolay yaralanır: a) lateral turunkus siyatik çentikte açılanma yapar ve esnekliği olmaksızın sımsıkı durur. b) medial turunkusa göre daha az konnektif doku içerir, daha büyüktür ve daha az fasikül içerir, bundan dolayı gerilmelere karşı esnekliği daha azdır.

Sinir pelvisten çıktıktan sonra priformis kası altından geçerken sıkışabilir, bu durum piriformis sendromu olarak adlandırılır. Piriformis sendromunda kalça ağrısı siyatik trasesi boyunca ayağa kadar yayılır. Hasta oturtulup dirence karşı abduksiyon ve dış rotasyon yaptırılması ağrı oluşturur. Düz bacak kaldırma testi pozitiftir.

Siyatik sinir kalça eklemi çevresinde yer aldığı için proksimaldeki siyatik nöropatilerin en sık nedeni travmadır. Kalça eklemine yapılan cerrahi girişimler ve protez operasyonları da siyatik sinir yaralanmalarına neden olabilir. Bir çalışmada total kalça artroplastilerinden sonra hastaların yaklaşık % 1’inde siyatik nöropati geliştiği bildirilmiştir. İntramuskular gluteal enjeksiyonlara bağlı olarak en sık ortaya çıkan komplikasyon siyatik nöropatidir.

Siyatik nöropati genellikle enjeksiyonlardan hemen sonra ortaya çıkar ve çoğunlukla ağrısızdır. Bu bölgede siyatik sinirin kompresyonuna bağlı siyatik sinir nöropatisi seyrektir, siyatik nöropati vakalarının yaklaşık % 25’inde rastlandığı bildirilmiştir. İlaçlara veya alkole bağlı olarak gelişen koma durumlarında sinir kompresyona uğruyabilir. Gluteal veya uylukta kompartman sendromu siyatik sinir nöropatisine yol açabilir. Kalça operasyonu, kırık, iğne biyopsisi, sert yüzeyde oturma, enjeksiyon sonrası nedbe dokusu ve hematom, pelvis içinde endometriozis ve yatakta uzun süreli immobilizasyon vb. nedenlerle siyatik sinir sıkışabilir. Popliteal fossada baker kisti siyatik sinirin daha altta sıkışmasına neden olabilir.

Siyatik nöropatili hastalarda en sık rastlanan şikayet güçsüzlüktür. Sinirin ağır lezyonunda hamstring kasları ile birlikte ve diz altındaki bütün kaslarda paralizi gelişir. Hissizlik veya parestezi şikayetlerine de sık olarak rastlanır ve hastaların çoğunda siyatik sinirin innervasyon alanı içinde dizestezik ağrı şikayeti vardır. Diz altında duyu kaybı vardır ve aşil refleksi sıklıkla alınamaz veya belirgin olarak hipoaktiftir. Gluteal kaslarda güçsüzlük olduğunda ya siyatik sinir ile birlikte gluteal sinirlerin etkilendiği ya da daha yukarı seviyede, pleksus veya sinir köklerinde bir patoloji olduğu düşünülmelidir. Özellikle crush yaralanmalarına ve kalça artroplastisine bağlı siyatik sinir tutulmalarına femoral ve obturator sinir hasarı da eşlik edebilir.

Siyatik sinirin travmatik lezyonlarının tanı ve değerlendirmesinde sinir iletim çalışmaları yararlı olabilir. Sinir iletim çalışması siyatik sinirin bir veya iki trunkusunuda etkileyen proksimalde yer alan bir lezyonu, sinir peroneal ve tibial sinir olarak ayrıldıktan sonra distalde meydana gelen bir lezyondan ayırmaya da yardımcı olabilir. Ekstensör dijitorum brevis, tibialis anterior veya abduktor hallusis kaslarından kayıt yapıldığında birleşik kas aksiyon potansiyeli amplitüdleri azalmış veya kaybolmuştur.

Sinir iletim hızları aksonal dejenerasyona bağlı olarak normal veya hafif yavaşlamıştır. Kompressif nöropatili bazı hastalarda segmental demiyelinizasyona bağlı olarak iletim hızlarının yavaşladığı tespit edilir. Sural veya peroneal superfisyal duyusal sinir aksiyon potansiyelleri çoğunlukla azalmış veya kaybolmuştur, ancak normal olarak kayıt edilmiş olması tanıyı ekarte etmez. Duyusal sinir aksiyon potansiyellerinin alınmış olması hastalarda lezyonun göreceli olarak hafif olduğunu akla getirebilir.

Siyatik sinirden innerve olan kaslarda iğne EMG’sinde genellikle akut veya kronik denervasyon bulgularına rastlanır. Yaralanmanın ciddiyetine ve zamanına bağlı olarak uzun süreli, büyük amplitüdlü, polifazik motor ünit potansiyelleri bulunabilir ve reinnervasyon izlenebilir.
PERONEAL SİNİRİN TUZAK NÖROPATİLERİ
Peroneal sinir L4, L5, S1 ve S2 köklerinin posterior divizyonundan oluşur ve popliteal fossa üzerinde siyatik sinirden ayrılır. Fossanın dış tarafı boyunca aşağıya inerken, sural sinir ile birleşen bir kutanöz dal ve bacağın ön dış yüzünde yer alan lateral kutanöz sinir ayrılır. Fibula boynunun çevresinde döner, superfisyal peroneal (muskulokutanöz) ve derin peroneal (anterior tibial) sinir olarak iki dala ayrılır. Superfisyal peroneal sinir bacağın dış kenarından aşağıya doğru iner, peroneus longus ve brevis kaslarını innerve eder, bacağın alt ön yüzünün ve ayak sırtının büyük kısmının duyusunu sağlar.

Derin peroneal sinir bacağın ön yüzünden aşağıya iner, ekstansör retinakulumun altından geçmeden önce tibialis anterior, ekstansör hallusis ve digitorum longus ve peroneus tertius kaslarının innervasyonunu, retinakulumu geçtikten sonra lateral terminal dalı ekstansör digitorum brevis kasının ve medial terminal dalı ise ayak sırtında birinci ve ikinci parmaklarının birleşme yerindeki küçük bir bölgenin duyusal innervasyonunu sağlar.

Peroneal sinir özellikle fibula başı ve boynu hizasında kompresyona ve direkt travmaya uğruyabilir. Total diz artroplastisi veya dize yapılan artroskopik bir girişim sonucu sinir hasarlanabilir. Alçılar, bacak ortezleri, yüksek botlar, sıkı çorap bağları, çoraplar ve bacak bacak üstüne atarak uzun süre oturma sonucu sinir bası altında kalabilir. Ayrıca anestezi sırasında hastanın uygunsuz pozisyonda yatırılması da sinirin basısına neden olabilir. Bu şekilde basıya bağlı felçlere özellikle zehirlenme, stupor veya koma nedeni ile yatan hastalarda daha sık olarak rastlanır.

Ayak bileğinin inversiyon yaralanmaları peroneal nöropatinin daha nadir görülen sebeplerindendir. Akut lateral kompartman sendromları atletik aktivite sonucu gelişebilir. Sinir biseps tendonu, gastroknemius lateral başı ile fibula başı arasında çömelme sırasında vücut ağırlığının kaslarda yarattığı kompresyon gücü ile sıkışabilir. Kilo kaybından sonra gelişen peroneal nöropati de tarif edilmiştir. Burada beslenme yetersizliği, ****bolik faktörler veya siniri çevreleyen koruyucu subkutanöz dokunun azalmasının olaya neden olduğu düşünülmektedir ve prognoz genellikle iyidir. Tümör veya kistlere bağlı olarak gelişen peroneal nöropatiler nadir de olsa rastlanmıştır. Peroneal nöropati diabetik hastalarda daha sıktır.

Peroneal sinir lezyonunda ayak sırtının ve bacağın ön yan yüzünün duyu kaybına eşlik eden, ayağın dorsifleksiyon, eversiyon ve ayak baş parmağı dorsifleksiyon kas gücünde zayıflık bulgularına rastlanır. Ağır lezyonlarda düşük ayak gelişir. Ayağın inversiyonunu sağlayan kas peroneal sinirden innerve olmadığı için ayağın inversiyonu normaldir. Bu durum peroneal sinir felci ile siyatik sinir veya lumbosakral kök lezyonları arasında klinik olarak ayırıcı tanı yapmaya yardımcı olur. Fibula boynu veya başı hizasında lokal olarak hassasiyet vardır.

Motor nöron hastalığı bazen düşük ayak ile birliktedir, ancak fasikulasyon varlığı, üst motor nöron defisitler ve duyunun korunmuş olması motor nöron hastalığını peroneal nöropatiden ayırır.

Peroneal sinirde parsiyel bir lezyon geliştiğinde klinik defisitler daha değişiktir. Bir çalışmada derin peroneal sinirden innerve olan kasların superfisyal peroneal sinirden innerve olan kaslardan daha fazla etkilenme eğiliminde oldukları bildirilmiştir, bazen bu durum yanlışlıkla derin peroneal nöropati olarak ifade edilir.

Bazen ekstansör digitorum brevis (EDB) kasının dış kısmının yarısı superfisyal peroneal sinirin dalı olan aksesuar derin peroneal sinir tarafından da innerve edilebilir. EDB aksesuar derin peroneal sinirin de volanter kontrolu altında olduğu için, bu hastalarda derin peroneal sinirin komplet lezyonu gözden kaçabilir.

Derin peroneal sinir anterior tibial kompartman içinde sıkışabilir. “ Anterior kompartman sendromu” olarak adlandırılan bu durumda kas ödemi derin peroneal sinirin tuzaklanmasına neden olur. Ödemin nedeni aşırı egzersiz, travma veya anterior tibial arterin oklüzyonu olabilir. Nörolojik hasarı azaltmak için acilen dekompresyon ameliyatının yapılması gerekir. Derin peroneal sinir ayak sırtında da sıkışabilir. Ağrıya, parestezik yakınmalara veya EDB kasında güçsüzlüğe neden olur, anterior tarsal tunel sendromu olarak isimlendirilir. Sinirin medial dalı ekstansör hallusis brevis tendonunun altında sıkışabilir ve baş parmak ile ikinci parmağın birleşim yerinde sadece duysal şikayetlere yol açar.

Superfisyal peroneal sinir aşırı aktivite veya travmaya bağlı olarak lateral (peroneal) kompartmanda tutulabilir. Hastalarda ayak sırtında ağrılı parestezik yakınmalar vardır. Klinik olarak lateral malleolün yaklaşık 10 cm üzerinde lokal hassasiyete ve duyu kaybına rastlanır.

L5 radikülopatisi, lumbosakral pleksusus lezyonu, siyatik sinirin kısmi lezyonları ve motor nöron hastalığı ayırıcı tanıya girer.

Diz bölgesinde sinirin sıkışmasının önlenmesi için hastanın uyarılması önemlidir. Hastaların büyük çoğunluğunda klinik tablo kendiliğinden düzelir. Düzelmeyen vakalarda cerrahi girişim endikasyonu vardır. Fibuler tünel içinde sinir serbestleştirilir. Dekompresyondan sonra motor fonksiyon % 87 olguda düzelmektedir. Anterior kompartman sendromunda acil girişim gereklidir. Fasyotomi ile hem kasın hem de sinirin iyileşmesi sağlanır.
TİBİAL SİNİRİN TUZAK NÖROPATİLERİ
Siyatik sinirin medial trunkusunun devamı olan tibial sinir popliteal fossa üzerinde siyatik sinirden ayrılır ve gastroknemius kasının iki başı arasından derinleşerek aşağıya iner. Gastroknemius, plantaris, soleus, popliteus, tibialis posterior, fleksör digitorum longus ve fleksör hallusis longus kaslarının innervasyonunu sağlar. Ayak bileğinde fleksör retinakulum altında tarsal tünel içinden geçer. Tarsal tünel içinde kalkaneal dal ile medial ve lateral plantar olmak üzere üç dala ayrılır.

Tibial sinirin popliteada sıkışması nadirdir, ancak Baker kisti, popliteal anevrizma veya tümör sinirin sıkışmasına neden olabilir. Bu nöropati ayağın plantar fleksör, invertör ve intrensek kaslarında güçsüzlük ile karakterizedir. Duyu kaybı ayak tabanındadır ve bazen sural sinir alanı içinde de olabilir. Aşil refleksi genellikle alınamaz. Tibial nöropatinin sakral radikülopati, pleksopati ve parsiyel siyatik nöropati ile ayırıcı tanısının yapılması gerekir. Kas güçsüzlüğünün dağılımı ve duyusal değişiklikler ayırıcı tanıya yardımcı olur. Tedavi altta yatan sebebe yöneliktir.

Tibial sinir veya dallarının fleksör retinakulum altında fibroossöz tünel içinde sıkışmasına tarsal tünel sendromu (TTS) denir. Ayak bileği ve/veya ayakta ağrı, ayak tabanında parestezik şikayetler ile karakterize bir durumdur. Motor bozukluk belirgin değildir ve nadiren parmak fleksörlerinde hafif kuvvetsizlik olabilir. Ayakta medial malleol arkasında tarsal tünel üzerine uygulanan basınç(tinel sign) ağrı ve paresteziye neden olabilir. Semptomlar aktivite ile artar, istirahatle azalır ve sıklıkla geceleri şikayetler daha şiddetlenir, bazen bacağa doğru yayılabilir.

İğne EMG’sinde ayağın intrensek kaslarında denervasyon bulgularına rastlanır. Olguların %90’ından fazlasında TTS’ u tanısını doğrulamak için seçilecek test sinir iletim çalışmasıdır . Sinir iletim çalışmasında ileti hızında yavaşlama ve distal latansta gecikme saptanır. Tibial sinirin proksimaldeki lezyonlarında rastlanan bulgulara zıt olarak, baldır kaslarının kas gücü normaldir ve aşil refleksi korunmuştur. Lokal steroid enjeksiyonlarına cevap alınamadığı, semptomların şiddetinin arttığı veya lokal yapısal anormallik olduğunda tedavisi için cerrahi dekompresyon gerekebilir.

FEMORAL SİNİR NÖROPATİSİ
Femoral sinir L2, L3 ve L4 köklerinden lif alarak retroperitoneal olarak pelvisi geçer ve inguinal ligamanın altından geçerek alt ekstremiteye girer. İliakus, sartorius, pektineus ve kuadriseps femoris kaslarını innerve eder. Femoral sinirden ayrılan duysal dallar uyluğun ön iç kısmının, safen sinir ise bacağın iç kısmının duyusunu sağlar.

Femoral sinir iliopsoas, pelvik veya retroperitoneal hematom, tümör veya travmaya bağlı olarak kompresyona uğrayabilir. Femoral nöropatiye diabetiklerde sık olarak rastlanır, ancak dikkatli bir muayene motor defisitlerin bu sinire ait bulgular ile sınırlı olmadığını ortaya koyar. Nöropati dizde boşalmaya neden olan kuadriseps kas gücünde azalma ve uyluk önünde, baldır iç yüzünde duysal yakınmalar ile karakterizedir. Bazen inguinal bölge veya iliak fossada lokalize bir ağrı olabilir.

Muayenede patella refleksi alınamıyabilir. Parsiyel lezyonlu olgularda örneğin sadece vastus lateralis kasını içeren sınırlı bir tutulma olabilir, genellikle duyu korunmuştur. Femoral nöropatiden şüphelenilen bir hastada muayenede kuadriseps, iliopsoas ve kalça adduktorları test edilmesi gereken en önemli kaslardır. İliopsoas kasındaki güçsüzlük üst lomber pleksus veya L2, L3 köklerinde etkilenmeyi işaret eder. Kalça adduktorlerindeki güçsüzlük de aynı şekilde lomber pleksopati veya L2, L3, L4 radikülopatiyi düşündürür.

Femoral ve safen sinir iletim çalışmaları femoral nöropatiden lomber radikülopatinin ayrılmasını sağlar. Kuadriseps kasında güçsüzlük ve atrofiye neden olan myopati, radikülopati veya myelopati ile ayırıcı tanı yapmak gerekir. Dikkatli bir klinik muayene ve elektrofizyolojik inceleme tanının doğrulanmasına yardımcı olacaktır.

LATERAL FEMORAL KUTANÖZ SİNİR NÖROPATİSİ
Lateral femoral kutanöz sinir L2 ve L3 spinal sinirlerinden orijin alır. Psoas kasının dış kenarından çıkarak iliak kası çaprazlar ve inguinal ligamanın lateralinde bir tünelden geçer. Saf duyusal bir sinirdir. Uyluğun ön yan bölümlerinin duyusunu sağlar. Tuzaklanma nedeni inguinal ligaman altından geçerken sinirin kıvrımlaşması ve basıya uğramasıdır. Dar giysiler, korseler, ortezler veya dayanarak çalışma basıya neden olabilir. Şişmanlık veya hamilelik nedeni ile lomber lordozu artmış kişilerde bu sinirin tuzak nöropatisine sık olarak rastlanır, kilo verilmesini takiben veya doğumdan sonra semptomlar düzelebilir.

Sinirin tuzak nöropatisi klinik olarak meraljia parestetika tablosunu ortaya çıkarır. Uyluk yan yüzünde uyuşma, parestezi ve ağrı şikayeti olur. Dokunma ile ağrı oluşabilir. Ayakta durmak ve uzun süre yürümek semptomları arttırabilir. Ayırıcı tanıda femoral nöropati ve L3 radikülopatisi düşünülmelidir. Kas güçsüzlüğünün olması, duyusal bulguların yaygınlığı ve refleks değişiklikleri femoral nöropatiyi düşündürür.

Lateral kutanöz femoral sinirin sinir iletim çalışmaları oldukça güçtür ve her zaman güvenilir sonuç vermiyebilir. Normal elektrofizyolojik bulgular diğer nöropatilerin ve radikülopatinin ayırıcı tanısında yardımcı olur. Bazı olgularda spontan iyileşme olur. Ağrının kontrolünde analjezikler kullanılır. Kilo verilmesi ve abdominal kasların kuvvetlendirilmesi yararlıdır. Kortikosteroid ve lokal anesteziklerin inguinal ligamanın lateral kısmından enjeksiyonu rahatlama sağlar. Semptomların tekrarlaması halinde fizik tedavi modaliteleri uygulanabilir. Yakınmaların devamı halinde nadiren dekompresyon operasyonu gerekli olabilir.

Meslek liseleri ve ticaret liselerinin taban puanları kaçtır?

2008 oks fen ve sosyal bilimler liselerinin taban puanlarını öğrenmek için TIKLAYIN.
2008 oks anadolu liseleri taban puanlarını öğrenmek için TIKLAYIN.
2008 oks erkek teknik liseleri taban puanlarını öğrenmek için TIKLAYIN.
2008 oks kız teknik liseleri taban puanlarını bilgisayarınıza indirmek için TIKLAYIN.
2008 oks ticaret ve turizm liseleri taban puanlarını bilgisayarınıza indirmek için TIKLAYIN.
2008 oks öğretmen yetiştirme ve eğitimi (anadolu öğretmen liseleri veya öğretmen okulları) liseleri taban puanlarını öğrenmek için TIKLAYIN.
2008 oks imam hatip liseleri din öğretimi liseleri taban puanlarını öğrenmek için TIKLAYIN.
2008 oks sağlık meslek liseleri taban puanlarını öğrenmek için TIKLAYIN.
2008 oks özel eğitim kurumları özel okullar liseleri taban puanlarını bilgisayarınıza indirmek için TIKLAYIN.

Atatürk'ün yurtdışına gönderdiği kişiler kimlerdir?



Arka sıra soldan sağa: Nüvit Arıcan, Necip Tolon, Emin Ünalan, Haşim Şensoy, Lütfullah Ulukan, Mustafa Bayram, Tahsin Önalp, Şükrü Topsakal. Oturanlar soldan sağa: Prof. Seyfettin Saraçoğlu, Adnan Erkmenol, Bedrettin Sarp, Suat Seyhun.


Atatürk'ün öğrencileri buluştu


Melis CALAPKULU



Atatürk'ün, Cumhuriyet'in ilk yıllarında eğitim almaları için yurtdışına gönderdiği yüzlerce öğrenciden çok azı hayatta. Çoğu 90'ını aşmış, Türkiye'de büyük başarılara imza atan bu öğrencilerden bir bölümü, yılda iki kez bir araya geliyor..

Türkiye'deki pek çok sorun eğitim eksikliğine bağlanır. "Eğitim şart!" der dururuz. Cumhuriyetin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk de eğitimin şart olduğuna inandı ve bu ülkenin gelişmesi, çağdaş medeniyet seviyesine ulaşması için bu konuda somut girişimlerde bulundu. Bu girişimlerden biri de, cumhuriyetin yeni kurulduğu yıllarda yetenekli bazı öğrencileri, eğitim için yurtdışına göndermesiydi. Milli Eğitim Bakanlığı, Maden Tetkik Arama Enstitüsü, Sümerbank gibi farklı kurum ve kuruluşların açtığı sınavları kazanan yetenekli öğrencilerden kimi mühendislik, kimi tıp eğitimi almaya gittiler yurtdışına.

KİTABA KONU OLDULAR

Çoğu Almanya'ya, bazıları da Fransa, İsviçre, Amerika gibi ülkelere gönderildi. Döndüklerinde, her biri branşında büyük başarılara imza attı. Bazıları eğitimci olup bilgilerini paylaştı, bazılarıysa modern Türkiye'nin inşaasında görev aldı. İlgilenenler için belirtelim, geçen yıl Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları'dan çıkan, Kansu Şarman'ın Türk Promethe'ler Cumhuriyet'in Öğrencileri Avrupa'da adlı kitabında, 'Cumhuriyet öğrencileri'nin tarihçesi ve bazı öğrencilerin yaşamları detaylarıyla yer alıyor. İşte o dönem, Atatürk'ün teşvikiyle yurtdışına okumaya giden bu yüzlerce öğrenciden bugün pek azı hayatta. Onların da çoğu 90'lı yaşlarını sürüyor. İçlerinden bazıları, tekstil mühendisi Nüvit Arıcan'ın çabalarıyla son beş yıldır, her 23 Nisan ve 10 Kasım'larda bir araya geliyor; hem geçmişi hem geleceği konuşuyor hem de Atatürk'ü yad ediyorlar. Nüvit Arıcan, "Biz Atatürk gençliğiyiz. Dürüst ve çalışkan bir topluluğun az sayıda kalan bir bölümüyüz. Buluşmalarımızda tabii ki ülkenin durumuyla ilgili günün havası eser ama genel olarak politika konuşmayız. Biz politik değil kültürel bir topluluğuz. Bizler artık bazı konuların içine, aktif olarak girecek yaşta değiliz," diyor.


AKŞAM


Keten Prenses adlı kullanıcıdan alıntı Mesajı Görüntüle
Atatürk'ün1927 yılında türk müzisyenleri yurt dışına gönderişini türk beşlileri diye adlandırılan bu grubun isimleri şunlardır.

Cemal Reşit Rey
Cemal Reşit Rey, ( 25 Ekim 190

4 Kudüs – 7 Ekim 1985 İstanbul ) Cumhuriyet tarihinin ilk kuşak bestecilerinden, Türk Beşleri grubunun bir üyesi, Onuncu Yıl Marşı, Lüküs Hayat opereti gibi ünlü eserlerin yaratıcısı.
Yaşamı
Çocukluğu ve Gençliği
Babasının Kudüs mutasarrıflığı görevinde bulunduğu sırada doğdu. Müziğe küçük yaşta annesinden aldığı piyano dersleriyle başlamıştır. Daha sonraları İstanbul'a yerleşen aile İkinci Meşrutiyet'ten sonra, siyasi sebeplerden 1913 yılında Paris'e göçmek zorunda kaldı. Dönemin kültür başkentinde müzik çalışmalarını piyanist Marguerite Long'la devam ettirdi. I. Dünya Savaşı'nın başlaması üzerine ailesiyle İsviçre'ye giden Cemal Reşit, Cenevre Konservatuvarı'nda eğitimini sürdürmüş ve bestecilikte ustalık sınıfına kadar yükselmiştir. Babasının Dahiliye Nezaretine atanmasıyla anayurda dönerler ancak burada ders aldığı hocasının seviyesini aştığından 1920'de yine tek başına Paris'e dönerek Marguerite Long'la eğitimine kaldığı yerden devam ederken, Paris Konservatuvar'ında Paul Laparra ile bestecilik, Gabriel Faure ile müzik estetiği, Henri Defosse ile orkestra şefliği çalışmıştır. Cumhuriyet'in ilanından kısa bir süre önce Paris Konservatuvarı'ından mezun oldu.
1923'de 19 yaşında Türkiye'ye dönerek, Dar-ül Elhan'da henüz açılmış Klasik Batı Müziği bölümünün aynı zamanda genç Türkiye Cumhuriyeti'nde klasik batı müziğinin kurucuları arasında yer almıştır.
Olgunluk Çağları
Ankara ve İstanbul radyolarında uzun yıllar görev yapan Rey, yurtdışında birkaç konser verdi. Çoksesli Türk müziğini geniş kitlelere yaymak amacıyla, Türk halk müziği ezgilerinden yararlanarak,1933 ve (1937) yıllarında gibi çok sevilen operetler besteledi. Bunların dışında konçertoları, senfonik şiirleri ve başka orkestra yapıtları da olan Rey, meşhur Onuncu Yıl Marşı ve Lüküs Hayat'ın da bestecisidir.
Son yılları ve ölümü
1970'lerde Cemal Reşit Rey, Haldun Dormen'in sahneye koyacağı bir müzikalin siparişini alır. Erol Günaydın'ın librettosunu yazdığı Yaygara büyük başarı kazanır. Ardından Uy Balon Dünya isimli ikinci bir müzikal yapılır ama aynı başarıyı yakalayamaz. 1980'lerde Rey iyice kendi dünyasına çekilir. 1985'de Lüküs Hayat 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir. Cemal Reşit Rey, gala gecesi için özel olarak hastaneden çıkarılır ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na getirilir. Eser yıllar sonra yine büyük bir başarı kazanır. Bundan kısa bir süre sonra İstanbul'da vefat eder.
Cemal Reşit Rey sarayla yakın ilişkileri olan, son Osmanlı ailelerinden birinin oğluydu. 25 Ekim 1904'te Kudüs'te doğdu. Babası Ahmet Reşit Bey, o dönemde Kudüs'e mutasarrıf olarak atanmıştı. Cemal Reşit'in müziğe yeteneği o yıllarda ortaya çıktı. Diğer çocuklar sokakta oynarken o bulduğu bir akordiyonu çalmaya ve ondan çıkan sesleri taklit etmeye çalışıyordu. Beş yaşındayken ailecek İstanbul'a geldiler. Burada bir yandan ilkokula giderken, bir yandan da piyano çalışmaya başlar. Galatasaray Lisesi'nde okumaya başladığı yıllarda babasının politik durumu nedeniyle 1913 yılında zorunlu olarak Paris'e taşınırlar. Burada özellikle Fransa Cumhurbaşkanı Raymond Poincare aileye sahip çıkar. Birinci Dünya Savaşı'nın başlamasına çok az zaman vardır ve Ahmet Reşit Bey ve ailesi dünyanın kültür başkenti Paris'te yaşamaya başlarlar.Cemal Reşit Bey daha çocuk yaşlarında Mahler'i orkestra yönetirken görecek, konservatuvarda onu müdür ve ünlü besteci Gabriel Faure dinleyecektir. Faure onu dinledikten sonra ünlü pedagog Marguerite Long'a telefon açar ve "Madam size bir Türk çocuğu gönderiyorum ve hiçbir şey söylemiyorum, kendiniz göreceksiniz" der. Sonra babasına dönerek "Oğlunuz hayatta müzikten başka hiçbir şey yapamaz" diye onun müzik dehasını hemen keşfeder. Debussy'nin öğrencisi, Ravel'in en yakın dostlarından ve eserlerini en iyi yorumlayan piyanistlerden biri olan Marguerite Long, 19 yaşına kadar hiç para almadan Cemal Reşit'in eğitimi ile yakından ilgilenecektir.
Ahmet Reşit Bey ve ailesi, savaş başlayınca Paris'te uzun süre kalamazlar. Cenevre'ye yerleşirler. Cemal Reşit eğitimine burada Cenevre Konservatuvarı'nda devam ederken, normal lise eğitimini de sürdürür. Konservatuvarın ustalık sınıfına kadar yükselir ancak 1919'da babası dahiliye nazırlığına atanınca İstanbul'a gelirler. Baba oğlunu hemen İstanbul'da bir piyano öğretmenine götürür. Ancak çocuğun piyano bilgisi öğretmeninkinden fazladır. Cemal Reşit bu kez tek başına Paris'e eğitime gönderilecek, tekrar Marguerite Long'la çalışmaya başlayacaktır. Konservatuvarda Gabriel Fauret'den müzik estetiği dersleri alır. Besteci, piyanist ve orkestra şefliği üzerinde eğitim görür. Daha okul yıllarında besteleriyle ilgi çekmeye başlar.
Cemal Reşit, cumhuriyetin ilanından iki ay önce Paris Konservatuvarından mezun olur. Bu arada İstanbul Belediyesi Darülelhan'a (ilk konservatuvar) batı müziği bölümü açılmasına karar verilir ve hoca olarak genç Cemal Reşit çağrılır. Bu onun için dünyanın en büyük mutluluğudur. Henüz 19 yaşındadır, onu Avrupa'da büyük bir kariyer beklemektedir ancak hocalarının tüm engellemelerine karşın İstanbul'a döner. Belki Batı'daki büyük kariyerini bırakmıştır ama, Cemal Reşit Rey Türkiye'de klasik müziğin kuruluşuna öncülük etmiş, pek çok öğrenci yetiştirmiş ve yaşamı boyunca müzik dünyasının hep bir numarasında yaşamıştır. Türkiye'ye döndükten sonra yaşamı boyunca artık kendi ülkesinden hiç ayrılmayacak, çeşitli orkestralar kurup, bunlarla yurt içi ve dışında konserler yönetecek, dünyanın en ünlü sanatçılarını şef olarak Türkiye'de ağarlayacak, Türkiye'de bir yandan klasik müziğin yaygınlaşması için çalışırken, öte yandan yazdığı operetlerle tiyatro dünyasında unutulmayacak eserlere imza atacaktır.
Cemal Reşit Rey'in yaşamı sürekli çalışarak, üreterek geçti. Ailesiyle birlikte oturdukları Nişantaşı'nda Şair Nigar Sokak'taki konukta anne babası, ağabeyi Ekrem Reşit, kız kardeşi Semine ve eşi Semih Argeşo ile birlikte yaşıyorlardı. Semih Argeşo Cemal Bey'in kurup yönettiği İstanbul Senfoni Orkestrası'nın baş kemancısıydı. Semine Hanım da orkestrada keman çalıyordu. Konakta hem ciddi klasik müzik çalışmaları yapılıyor, hem de ağabeyi Ekrem Reşit'le birlikte müzikaller üzerine çalışıyorlardı. Cemal Bey'in müzikalleri zevk almasının ötesinde yapacağı klasik müzik çalışmalarında özellikle yurt dışı konserlerinde değerlendirmek için para kazanmaya yönelik olarak da yaptığı oluyordu. Çünkü özellikle o yıllarda Türkiye'de klasik müzik yapmak bir misyoner gibi çalışmayı gerektiriyordu. Babasının ölümü, ardından Semine Hanım ve eşinin ayrı bir eve çıkarak konaktan ayrılmaları, Ekrem Reşit Bey'in ve 1962'de annesinin ölümü ile Cemal Bey'in konak yaşamı son buldu. Koca İstanbul'da tek başına kalmıştı. Yanında ağabeyine çok iyi baktığı için aile emektarı olan Rıfkı Ergün ve ailesiyle birlikte Serencebey'de bir apartman dairesine taşınır. Orkestradan emekli olan Cemal Bey, piyano dersleri vermekte, yine evi eski dostları ve öğrencileri ile dolup taşmaktadır ama artık o eski debdebeli günler geride kalmıştır. Bir zamanlar şık giysileri ile her yerde dikkat çeken Cemal Reşit Rey üzerinde eski kıyafetleri, mütevazı evi ile onu eskiden tanıyanların içlerini acıtmaktadır. Giderek Rıfkı Ergün'ün ailesini kendi ailesi gibi görmeye başlar. Hele içlerinde sağır dilsiz olan Melek'i özel bir ihtimamla büyütür.
1970'lerde Cemal Reşit Rey, Haldun Dormen'in sahneye koyacağı bir müzikalin siparişini alır. Ağabeyinin ölümünden sonra müzikal yazmamaya karar veren Rey, Erol Günaydın'ın yazacağı metinleri müzikleyebileceğini söyleyerek herkesi şaşırtır. Erol Günaydın'la kısa süre içinde çok iyi dost olurlar ve Yaygara 70 büyük başarı kazanır. Ardından Uy Balon Dünya isimli ikinci bir müzikal yapılır ama aynı başarıyı yakalayamaz. 1980'lerde Cemal Bey iyice kendi dünyasına çekilir. 1985'de Lüküs Hayat 51 yıl aradan sonra yine aynı sahnede İstanbul Şehir Tiyatrosu'nda sahnelenecektir. Cemal Bey, gala gecesi için özel olarak hastaneden çıkarılır ve Harbiye Muhsin Ertuğrul Tiyatrosu'na getirilir. Eser yıllar sonra yine büyük bir başarı kazanmıştır. Haldun Dormen ve Gencay Gürün onu alkışlar arasında sahneye çıkarırlar. Anlatılmaz derecede mutludur. Seyirci onu dakikalarca ayakta alkışlar. Bu onun son sahneye çıkışı olacaktır. Ertesi gün tekrar hastaneye yatırılır ve buradan ikinci çıkışında Edirnekapı'daki aile mezarlığına defnedilecektir.



Ulvi Cemal Erkin
, (d. 14 Mart 1906 – ö. 15 Eylül 1973), Türk klasik müzik bestecisi.
14 Mart 1906 tarihinde doğdu. Galatasaray Lisesi'ni bitirdikten sonra yetenekli gençler için açılan yarışmayı kazanarak Cezmi Rıfkı Erinç ve Ekrem Zeki Ün ile birlikte 1925'te devlet tarafından Paris Konservatuvarı'na gönderildi. Ayrıca, burada uzun yıllar Amerika’da kompozisyon öğretmenliği yapan ve ilk kadın orkestra şefi olarak da bilinen Nadia Boulanger ile “Ecole Normale Musique”’de kompozisyon çalışmıştır. 1930 senesinde Türkiye'ye geri dönerek Musiki Muallim Mektebi’nde piyano ve armoni öğretmenliğine başlamıştır.
Aynı sene Musiki Muallim Mektebi'nde öğretmen olarak göreve başladı. Aynı okulda öğretmen olan piyanist Ferhunde Remzi ile 29 Eylül 1932'de evlendi.
1943 Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin açtığı beste yarışmasının büyük ödülünü Ahmet Adnan Saygun ve Hasan Ferit Alnar'la paylaştı. Ulvi Cemal Erkin bu yarışmaya Köçekçe ve Piyano Konçertosu ile katılmış ve Piyano Konçertosu ödüle layık görülmüştür. Ulvi Cemal Erkin o dönemde verdiği bir mülakatta konçerto yazma fikrini kendisine ünlü piyanist Alfred Cortot'nun verdiği söylemiştir.
Bu piyano konçertosu aynı senenin 11 Mart'ında Riyaseti Cumhur Orkestrası tarafından şef Dr. Ernst Praetorius yönetiminde ve Ferhunde Erkin'in solistliğinde seslendirilmiştir. Dönemin Almanya büyükelçisi Franz von Papen'nin girişimleri ile 8 Ekim 1943 tarihinde bombardıman altındaki Berlin'de Berlin Şehir Orkestrası tarafından seslendirilmiştir. Berlin Şehir Orkestrası'nın Fritz Zaun yönetmiş, solist yine Ferhunde Erkin olmuştur.
Ulvi Cemal Erkin, 15 Eylül 1972 tarihinde geçirdiği kalp krizi sonucunda hayata veda etmiştir.
Ulvi Cemal Erkin, Palm Academique, Legion d'Honneur şövalye ve officiale nişanları ile ufficiale derecesinde İtalyan Cumhuriyet nişanını almıştır. 1971 senesinde devlet sanatçısı olan besteciye ölümünden sonra 1991 senesinde Sevda-Cenap And Müzik Vakfı tarafından onur altın madalyası verilmiştir. PTT de 1985 senesinde besteci adına bir pul çıkartmıştır.

Ulvi Cemal Erkin'in eserlerinden bazıları ve ilk çalınışları:
• 20.04.1946 1. Senfoni (bestecilerimizin senfonik alanda yazdığı ilk eser).
• Piyano için sonat.15 Ocak 1948’de eşi tarafından çalınmıştır.
• Keman konçertosu.2 Nisan 1948’de Ulvi Cemal Erkin yönetiminde Riyaseti Cumhur Filarmoni Orkestrası eşliğinde Licco Amar tarafından Devlet Opera ve Tiyatro Binası’nın açılış töreninde çalınmıştır.
• 2.nci Senfoni.2 Temmuz 1958’de Karl Oehring yönetiminde Münih Filarmoni Orkestrası tarafından Almanya’da seslendirildi.
• Keloğlan bale müziği.2 Haziran 1950. Koreografisinin Dame Ninet de Valois’nin üstlendiği, Erkin’in “5 damla piyano” eserinin orkestralaması.
• Altı prelüd.İlk defa 20 Kasım 1949’da Gülay Uğurtan’ın resitalinde çalınmıştır.
• 7 halk türküsüivan, Ah Hanifem, Çamdan Sakız Akıyor, Ayın Ondördü, Maya, Türkmeni, Bülbül.
• 15.12.1972 Şef Hikmet Şimşek yönetiminde Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası eşliğinde, bas Ayhan Baran tarafından “Ah hanifem, Çamdan Sakız Akıyor, Ayın Ondördü ve Divan” söylenmiştir. Türkülerin tamamı gene Ayhan Baran tarafından 6 Ocak 1978’de seslendirilmiştir.
• Konçertant Senfoni.1966’da yazıldı. 10 Kasım 1967’de Prof.Lessing tarafından yönetildi. Piyanoda Verda Erman vardı.
• Senfonik Bölüm (Büyük Orkestra için) 1968-1969’da yazılmıştır. 8 Ekim 1976’da Şef Perisson yönetiminde seslendirilmiştir.
1930’lu yılların başından itibaren Türkiye’nin kültürel değişim döneminde, hem eğitim hem de müzik alanında önemli roller oynayan Türk Beşleri’nden biri de Ulvi Cemal Erkin’dir. Türk makamlarına ait dizileri almış, ancak makamlara ait seyirler yerine farklı yürüyüşler ve melodik yapılar kullanarak asıl makamın önerdiğinden farklı renkler ve hisler yakalamıştır.
Alanındaki ilk ürünlerini Paris’te veren besteci, Türkiye’ye döndükten sonra da kompozisyon çalışmalarını sürdürür.
Eserleri
ŞAN VE ORKESTRA ESERLERİ
1. “Bülbül ve Ayın Ondördü”, soprano ve küçük orkestra için, 1932.
2. “Yedi Halk Şarkısı”, basbariton ve orkestra için, 1936 – 1939..
KORO ESERLERİ
1. “İki sesli Halk Şarkıları”, (On parça), 1936..
2. “Yedi Halk Türküsü”, Karma Koro İçin, 1943..
3. “On Halk Türküsü”, Karma Koro İçin, 1963..
4. “Yedi Halk Şarkısı”, Şan ve Piyano için, 1936..
ORKESTRA ESERLERİ
1. “İki Dans”, büyük orkestra için, 1930..
2. “Bayram”, büyük orkestra için, 1934..
3. “Köçekçeler” orkestra için rapsodi, 1943...
4. “1. Senfoni”, 1944 – 1946.
5. “2. Senfoni”, 1948 – 1951.
6. “Senfonik Bölüm”, büyük orkestra için, 1969.
7. “Senfonik Episodlar”, (yarım kaldı), 1970 – 1971.
KONÇERTOLARI
1. Piyano Konçertosu, 1942. İlk seslendirme Ferhunde Erkin.
2. Keman konçertosu, 1947.
SOLO ÇALGI VE ORKESTRA ESERLERİ
1. “Konçertino”, piyano ve orkestra için, 1932.
2. “Senfoni Konçertant”, piyano ve orkestra için, 1966.
ODA MÜZİKLERİ
1. “Yaylılar Dörtlüsü”, 1935 – 1936.
2. “Beşli”, piyano, iki keman, viyola ve viyolonsel, 1943.
3. “Sinfonietta”, yaylılar için, 1951 – 1959.
PİYANO ESERLERİ
1. “Beş Damla”, piyano için, çocuklar için yedi kolay parça, 1931.
2. “Duyuşlar”, piyano için on bir parça, 1937.
3. “Sonat”, piyano için, 1946.
4. “Altı Prelüd”, piyano için, 1965 – 1967.
KEMAN VE PİYANO ESERLERİ SAHNE YAPITLARI
1. “Ninni, Improvisation ve Zeybek Türküsü”, 1929 – 1932.
2. “Karagöz”, çocuk oyunu için müzik, 1940.
3. “Keloğlan”, bale müziği, 1950.
OPERA ÇEVİRİLERİ
1. Pietro Mascagni/Cavalleria Rusticana, (Erkin ve Fuat Turkay).
2. Georges Bizet/Carmen, (Erkin ve Akses).
3. Charles Gounod/Faust, (Erkin ve Akses).
4. Giuseppe Verdi/Aida, (Erkin ve Akses).
5. Gioacchino Rossini/Sevil Berberi, (Erkin ve Akses).
6. Giacoma Puccini/İl Tabarro,(Erkin ve Halil Bedii Yönetken).
7. Giuseppe Verdi/Othello, (Erkin ve Akses).
8. Richard Strauss/Salome, (Erkin ve Saadet İkesus).
9. Ludwig van Beethoven/Fidelio, (Erkin ve Akses).





Hasan Ferit Anlar
(1906-1978) dünya müzikçileri arasında “geleneksel” müzikten gelerek evrensel müziğe geçen ve bu alanda uluslararası başarılar elde etmiş Türk bestecilerindendir. Klasik Türk Müziği öğeleriyle Batı müziği tekniklerini bağdaştırma çalışmalarıyla tanınır.
Yaşamı [değiştir]
Küçük yaşta geleneksel sanat müziğine başlayan ve on dört yaşındayken İstanbul’da bir “kanun virtüozu” olarak ün yapan Alnar, ilk gençlik yıllarında özel olarak armoni, kontrpuan ve füg dersleri alarak yeteneğini çoksesli müzik alanına kaydırdı. 16 yaşındayken ilk bestesini yaptı. O yıllar İstanbul Sultanisi'nde (İstanbul Lisesi) okuyor, aynı zamanda geceleri, Darüt Talimi Musikisi topluluğuyla sahneye çıkıyordu. Yine o sıralar aynı toplulukla Berlin'e giderek Alman Polydor firması için birkaç plak doldurdu. Bu yolculuklarından birinde Berlin Yüksek Okul müdürü ve besteci Franz Schreker ile tanışan Alnar çok sesli bestelerinin Schreker'in ilgisini çektiğini görünce, bitirmek üzere olduğu İstanbul Mimarlık Akademisi'nden ayrıldı ve devlet bursuyla 1927'de Viyana'ya yerleşti. Viyana Devlet Müzik Akademisi'nin bestecilik bölümünde Joseph Marx'ın öğrencisi oldu, ardından Oswald Kabas ile orkestra şefliği çalıştı.
1932’de Türkiye’ye döndü ve İstanbul Şehir Tiyatrosu’nda orkestra şefliği, Belediye Konservatuarı’nda müzik tarihi hocalığı yaptı. 1936’da Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’na (Riyaset-i Cumhur Filarmoni Orkestrası) şef olarak atandı ve Ankara’da ilk opera temsilerini hazırladı. Cumhurbaşkanlığı Filarmoni Orkestrası’nın şefi Dr. Praetorius’un ani ölümü üzerine, orkestranın şefliğini 1946 yılında üstlenen Hasan Ferit Alnar, altı yıl boyunca sürdürdüğü bu görevi, sağlığının bozulması dolayısıyla bırakmış, bir süre sonra tekrar Viyana'ya yerleşip çeşitli orkestraları konuk şef olarak yönetmiştir. 1964 'te yurda döndükten sonra sanat yaşamını başkentte sürdürmüştür.
Yapıtlarında Klasik Türk müziği bilgisinden büyük ölçüe yararlanan Alnar’ın bu açıdan en çok dikkati çeken yapıtı, 1944-1951 yılları arasında bestelediği Kanun ve Yaylı Sazlar Orkestrası İçin Konçerto’dur. İlk kez 1958’de yaylı sazlar dörtlüsü eşliğinde Ferit Alnar tarafından Ankara’da seslendirilen yapıt, daha sonra Cem Mansur yönetimindeki orkestra eşliğinde Ruhi Ayangil tarafından uzunçalara kaydedildi. Bu konçertoyla, Türkiye’de ilk kez geleneksel bir çalgıyı “solo” olarak değerlendirmiştir.
Türk halk müziğine de ilgi gösteren Hasan Ferit Alnar, halk müziği gereçlerini örneğin “Prelüd ve iki Dans” adlı orkestra yapıtında kullanmıştır. Bestecinin en çok seslendirilen yapıtlarından bir başkası da "Viyolonsel Konçertosu"dur. Sanatçı, Türkiye’de çekilen tümüyle renkli ilk film olan Halıcı Kız’ın müziğini de bestelemiş ve kanunu kendisi seslendirmiştir. Klasik Türk Müziği alanındaki besteleri ise son dönemde sık sık seslendirilmeye başlamış ve kayıtları yayınlanmıştır.
Türk beşlerinin içinde yer alan Alnar, teksesli Türk Müziğinden yetişmiş olmasıyla ayrı bir yere sahiptir.
KANUN KONÇERTOSU
Ferid Alnar daha önce tasarladığı bu konçertoyu 1946 yılında Roma'da bulunduğu sıralarda yazmaya başlamış ve ertesi yıl Ankara'da tamamlamıştır. Kanun Konçertosu ilk defa 1951 yılında Viyana Radyosu'nda Viyana Senfoni Orkestrası işliğinde yayınlanmıştır. Alnar, daha sonraları konçertonun 3. bölümünü beğenmeyerek bu bölümü yeniden yazmıştır. İlk bölümü teması Giriftzen Asım Bey'in "Rast Peşrev"inden esintilidir. Kadansta kanun taksimi sergilendikten sonra,ana temanın tekrarlanmasıyla bölüm biter. İkinci bölüm kanun ve orkestranınm diyaloğunu saba makamının etkisinde mistik bir hava ile sürdürür. Hareketli üçüncü bölümde ana tema kanun ve orkestra tarafından birlikte işlenerek Rast Peşrevi'ne ulaşan çizgilerle sona erer.
Eser bestecisinin dışında Ruhi AYANGiL ( 1988, Ankara) ve Tahir Aydoğdu (1997,İstanbul,CRR Senfoni Ork.),2O-21 Kasım I998 Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası şef T.Strugala tarafından seslendirilmiştir.7 Aralık 1998'de de SCA Vakfı'nın düzenlediği ödül töreni ile 1998 yılı en büyük ödülü cumhurbaşkanımız tarafından Ferit Alnar'a verilmiş, bu ödül töreni sonrası konçerto Anadolu Yaylı Çalgılar Dörtlüsü ve Tahir Aydoğdu tarafından tekrar seslendirilmiştir. Aynca 26-27 Şubat I999'da İzmir Devlet Senfoni Orkestrası ile şef Hikmet ŞİMŞEK yönetiminde Kanun Konçertosu Tahir Aydoğdu'nun solistliğinde tekrar seslendirilmiştir.
Eserleri [değiştir]
ŞAN VE ORKESTRA ESERİ
“Üç Şarkı”, soprano ve orkestra için, 1948.
ORKESTRA ESERLERİ VE KONÇERTO
“Romantik Uvertür”, 1932. “Prelüd ve İki Dans”, 1935. “Türk Suiti”, 1936. “İstanbul, Orkestra Suiti”, 1937 – 1938. “Viyolonsel Konçertosu”, 1943. “Kanun Konçertosu” kanun ve yaylılar orkestrası için, 1944 – 1951.
ODA VE SAHNE MÜZİKLERİ
Trio, “Fantezi”, 1929. “Süit”, keman ve piyano için, 1930. Yaylılar Kuarteti, 1933. “Yalova Türküsü”, 1932. “Sarı Zeybek”, 1932. Goethe’nin “Faust”u üzerine müzik, 1944.
FİLM VE GELENEKSEL MÜZİK ESERLERİ
“İstanbul Sokakları”, 1931. (Film Müziği) “Namık Kemal”, 1949. (Film Müziği) “Halıcı kız”, 1953. (Film Müziği) “Kelebek Zabit”, tek sesli operet, 1922. “On Saz Semaisi”, 1926. “Bayati Araban Peşrev”, 1927. “Bayati Araban Saz Semaisi”, 1927. 'Segah Peşrev”, 1927. “Sözsüz Romans”…



Ahmet Adnan Saygun
Adnan Saygun, (Ahmed Adnan Saygun) (d. 7 Eylül 1907, İzmir – ö. 6 Ocak 1991, İstanbul). Klasik batı müziğinde yapıtlar vermiş bir Türk bağdarı, müzik eğitimcisi ve budun müzik bilimcisidir (etnomüzikolog). İlk Türk operasının bestecisi de olan Saygun, devlet sanatçısı ünvanını alan ilk sanatçıdır. Cumhuriyet Dönemi Türk musikisinin en çok seslendirilen eserlerinden Yunus Emre orotoyosu en önemli yapıtıdır.

Yaşamı [değiştir]
Önemli din bilginleri yetiştirmiş İzmirli köklü bir aileden gelen Adnan Saygun'un babası sonradan İzmir Milli Kütüphanesi'nin kurucuları arasında yer alacak olan Mahmut Celalettin Bey'dir.
Adnan Saygun, daha ilkokul yıllarında başladığı müzik çalışmalarına, sanat eğitimine ağırlık veren bir okul olan İzmir İttihat ve Terakki İdadisi 'nde, 13 yaşında İzmir'de İsmail Zühtü'den ders alarak sürdürdü. 1922 yılında Macar Tevfik Bey 'in öğrencisi oldu. 1925 yılında Fransız La Grande Encyclopedie'den müzikle ilgili makaleleri çevirerek birkaç ciltlik büyük bir 'Musiki Lugati' meydana getirdi. 1926 yılında İzmir Erkek Lisesi'nde bir süre müzik öğretmenliği yaptıktan sonra, 1928 yılında devlet bursuyla müzik eğitimi için Paris'e gönderilen Saygun, Opus I sıra numaralı Divertissement adlı orkestra eserini de öğrenciliği sırasında bu kentte yazmıştır. Saygun’un bu bestesi 1931 yılında Paris’teki bir beste yarışmasında ödül kazanmış, Paris ve Varşova 'da seslendirilmiştir. Eser böylece, 1925'de Cemal Reşit Rey 'in yine Paris'te seslendirilmiş bulunan iki eserinden sonra yurtdışında icra edilen üçüncü Türk orkestra eseri olmuştur.
Saygun, 1931'de Türkiye'ye dönüp bir süre müzik öğretmenliğinden sonra, 1934 yılında Cumhurbaşkanlığı Orkestrası bir yıl boyunca yönetti. CSO şefi olduğu dönemde devlet başkanı Atatürk 'ün talebiyle, Türkiye'yi ziyaret edecek olan İran Şahı şerefine ilk Türk operası olan op.9 Öz Soy Operasını bir ay gibi çok kısa bir sürede yazdı. Bu opera, Türk Milleti’nin doğuşunu, İran ve Türk milletlerinin kökü uzak tarihe dayanan kardeşliğini ifade etmekteydi.
Devlet konservatuvarlarında etnomüzikoloji bölümleri açılması yönünde çalışmalar yapmış, ancak bunlar Atatürk'ün desteğine rağmen maalesef ilgili kurumlarca hayata geçirilememiştir.
Saygun, 1934 yılında yine Atatürk'ün talebiyle Taşbebek operasnı besteledi. Bu operada yeni Cumhuriyet insanının doğuşunu anlattı.
Kulağındaki bir rahatsızlık nedeniyle tedavi için İstanbul'a giden Saygun, İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda öğretmenliğe geri döndü. Saygun, Yunus Emre Orotoryosu adlı ünlü yapıtının seslendirilişine kadar sürecek olan bir gözden düşme dönemine girmişti. Ankara'da yeni bir konservatuvar kurma çalışması vardı ne var ki bu çalışmalar Saygun'un savunduğu kültürel ulusallık fikrini değil, evrensel müzik anlayışını destekleyenler tarafından sürdürülmekteydi. Konservatuvar, bu iş için danışman olarak getirilen konservatuvar Paul Hindemith'in evrenselci müzik görüşleri doğrultusunda 1936 yılından kuruldu. Adnan Saygun ise 1936 yılında ülkemize gelen Macar besteci ve etnomüzikolog Bela Bartok a Anadolu gezisinde eşlik etmekteydi. Birlikte özellikle Osmaniye dolaylarından derledikleri türküleri notalaştırdılar. Çalışmaları, Bela Bartok’un Türkiye’deki Halk Müziği Araştırmaları başlıklı bir kitap haline getirilerek 1976 yılında Macar ilimler Akademisi tarafından İngilizce bastırılmıştır.
Saygun'un 1942'de tamamladığı Yunus Emre Oratoryosu 1946 yılında Ankara’da seslendirildi ve büyük başarı kazandı. En önemli eseri kabul edilen bu eser, daha sonra Paris'te ve 1958'de Birleşmiş Milletler kuruluş yıldönümü verilesiyle New York 'ta ünlü orkestra şefi Leopold Stokowski yönetiminde seslendirilmiştir. Bu eserle Saygun, çocukluğunda İzmir Kemeraltı Çarşısı'nın Dervişler Caddesi'nde bugün Anafartalar Caddesi Mevlevi dervişlerden duyduğu ezgileri Avrupa ve Amerika'ya, Birleşmiş Milletler çatısı altına, sonradan eserin çevrileceği 5 ayrı dile taşımış oluyordu.
Yunus Emreden sonra, Kerem, Köroğlu, Gilgameş gibi üç büyük opera, Atatürk’e ve Anadolu’ya Destan gibi koral eserler, 5 senfoni, çeşitli konçertolar, orkestra, koro, oda müziği eserleri, vokal ve enstrümantal parçalar, sayısız türkü derlemeleri, kitaplar, araştırmalar, makaleler yazdı. 1971'de yürürlüğe giren Devlet Sanatçılığı Kanunu çerçevesinde ilk Devlet Sanatçısı unvanı Adnan Saygun'a verilmiştir.
A. Adnan Saygun, bir konser için Ankara'ya gelen ancak ülkelerindenk Nazi baskısı nedeniyle geri dönmeyen Budapşete Kadın Orkestrası üyelerinden Macar asıllı Irén Szalai sonradan Nilüfer adını almıştır ile 1940 yılında evlenmiştir, çiftin çocuğu olmamıştır. Saygun, 6 Ocak 1991 tarihinde hayatını kaybetmiştir.
Orkestra, oda müziği, opera, bale, piyano üzerine birçok yapıtı olduğu gibi, etnomüzikoloji ile müzik egitimi konularında yayınları vardır. Çalışmaları ve diğer belgeleri Ankara ’da Bilkent Üniversitesi bünyesinde kurulan Ahmet Adnan Saygun Müzik Eğitim ve Araştırma Merkezinde bulunmaktadır.
Ahmed Adnan Saygun’un yapıtlarının seslendirme üzerindeki hakları SACEM’e aittir. Yayınlanan bir kısım yapıtlarının telif hakları Southern Music Publishing, New York ve Hamburg’taki Peer Musikverlag’a aittir.



Necil Kazım Akses
Yaşamı [değiştir]
Müziksever bir ailenin çocuğu olan Akses, küçük yaşta keman dersleri almaya başlamış, on dört yaşındayken, Mesut Cemil’in viyolonsel öğrencisi olmuştur. İlk beste denemesini de bu yıllarda viyolonsel için yazdığı bir parçayla yapmıştır. Lise öğrenimi sırasında bir yandan İstanbul Belediye Konservatuvarı’nda Cemal Reşit Rey’in armoni sınıfına devam eden Akses, liseyi bitirince kompozisyon öğrenimi için Viyana’ya gider. Viyana Müzik Akademisi’nde 1926 yılında başladığı bu eğitimi, Kleinecke’nin viyolonsel, Joseph Marx’ın armoni, kontrpuan ve füg öğrencisi olarak sürdürmüştür. Akademiyi bitirdikten sonra Prag Devlet Konservatuvarı’na geçen bestecimiz, burada Josef Suj ile kompozisyon, Alois Haba ile mikrotonlar üzerinde çalışmıştır.
1933 yılında Türkiye’ye dönen Akses, Ankara Devlet Konservatuvarı’nın kuruluş çalışmalarını yürüten Paul Hindemith’e yardımcı olmuş, konservatuvarın açılmasıyla kompozisyon öğretmenliğine getirilmiştir.
Necil Kazım Akses, yaratıcılığını 80 yaşından sonra da sürdürmüş, örneğin “5. Senfoni”sini bu dönemde yazmıştır. Onun “Ankara Kalesi” adlı senfonik şiiri, piyano için, “Minyatürler”, keman ve viyola konçertoları, orkestra için “Konçerto” ve “Ballad”ı, beş senfonisi ve yaylılar için dört değerli “Kuartet”i, başlıca yapıtları arasında sayılabilir.
Ankara’da uzun yıllar kompozisyon öğretmenliği yapan Akses, 1948 yılında kurucusu olduğu konservatuvarın müdürlüğüne, 1949 yılında Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğüne, 1954 yılında Bern, 1955 yılında Bonn Kültür Ataşeliğine atanmış, 1958 yılında Türkiye’ye dönünce Ankara Operası Müdürü olmuştur.
Necil Kazım Akses, çağımızın çeşitli kompozisyon tekniklerini ve stillerini yakından tanımıştır. Bülent Tarcan’a göre Akses’in yapıtları, “Yeni – Romantik” eğilimlerle Türk müziğinin birleşimidir. Besteci, büyük boyutlu yapıtları, zengin ve dolgun orkestralamanın, karışık ve yüklü bir üslubun adamıdır. Önder Kütahyalı’ya göre, yapıtları ilk dinleyişte dağınık bir izlenim bırakabilir. Uzun ve duygun cümleler, ana fikirlerin kesin çizgilerle belirlenmesinden kaçınma ve dolgun armoniler, bestecimizin başta gelen özellikleridir. Karanlık orkestra renkleriyle tonsuzluk izlenimi veren yoğun bir kromatizme de rastlanabilir. Son yapıtlarında belirli bir yumuşama ve aydınlık bir yazı görülmektedir. 1970 yılından sonra yazdığı yapıtlar, “Orkestra Konçertosu”nda ve “Bir Divandan Gazel”de görüldüğü gibi, aleotorik (rastlamsal) bir yaklaşımı sergiler. Necil Kazım Akses’in yapıtlarının seslendirme hakkı SACEM’indir.
Yaratıcı çalışmaları yurt dışında da yankılar uyandıran Necil Kazım Akses, başarıları dolayısıyla çeşitli ülkelerden madalyalar, ödüller almıştır.
Ödüller [değiştir]
1. 1957’de Almanya’nın birinci derece “Yaratıcı Hizmet Ödülü”
2. 1963’te, İtalya’nın “Cavalliere Officiale unvanı”,
3. 1973’te, İtalya’nın “Commendatore Madalyası”,
4. 1973’te Tunus’un “Habib Burgiba Sanat, Kültür Madalyası”
1971 yılında “Devlet Sanatçısı” unvanıyla onurlandırılan Necil Kazım Akses, 1981 yılında “Atatürk Sanat Armağanı”nı, 1992 yılında And Vakfı’nın “Onur Ödülü Altın Madalyası”nı almıştır.
Yapıtlar [değiştir]
Operalar [değiştir]
1. “Mete” tek perde, 1933.
2. ”Bayönder”, tek perde, 1934.
3. “Timur” (tamamlanmadı), 1956.
Şan ve Orkestra [değiştir]
1. “Şiir ve Müzik”, basbariton ve orkestra için, 1935.
2. “Senfonik Destan”, soprano, koro ve orkestra için, 1973.
3. “Solocular Geçiti”, soprano, mezzo-soprano, bariton, basbariton ve orkestra için, 1976.
Koro [değiştir]
1. “Çokseslendirilmiş Türküler”, 1938
2. “Konservatuvar Marşı”, (Erkin ile birlikte), 1940.
3. “Eşliksiz Koro Kompozisyonları”, 1947.
4. “On Türkü”, eşliksiz karma koro için, 1964.
5. “50. Yıl Marşı”, 1973.
6. “İstanbul’a Gönül Veren Ozanlar”, eşliksiz koro için, 1983.
Şan ve Piyano [değiştir]
1. “Portreler”, 1965.
2. “Şiirlerle Müzik”, 1975.
3. “Hayır mı, Evet mi”, 1988.
Orkestra [değiştir]
1. “Çiftetelli”, senfonik dans, 1940
2. “Ankara Kalesi”, senfonik şiir, 1942.
3. “Ballade”, büyük orkestra için, 1947.
4. “Eskilerden İki Dans”, 1960.
5. “1. Senfoni”, 1966.
6. “Itri’nin Nevakarı Üzerine Scherzo”, büyük orkestra için, 1970.
7. “Sesleniş”, 1973.
8. “2. Senfoni”, yaylılar için, 1978.
9. “3. Senfoni”, 1980.
10. “Orkestra Konçertosu”, 1976 – 1977.
11. “Barış için Savaş”, senfonik şiir, 1981.
12. “4. Senfoni” (Sinfonia Romanesca Fantasia), viyolonsel ve orkestra için, 1083 – 1984.
13. “5. Senfoni” (Atatürk Diyor ki), retorik senfoni, koro, çocuk korosu, tenor ve org için, 1988.
Konçerto Şiir, viyolonsel ve orkestra için, 1946. Keman Konçertosu, 1969. Viyola Konçertosu, 1977. Idyll, viyolonsel ve orkestra için, 1980.
Oda Müzikleri [değiştir]
1. “Allegro Feroce”, klarnet, saksafon ve piyano için, 1930.
2. “Poéme”, keman ve piyano için, 1930.
3. “Sonat”, flüt ve piyano için, 1933.
4. “Üç Şiir”, mezzo soprano ve yaylılar dörtlüsü için, 1933.
5. “Trio”, yaylılar için, 1945.
6. “1. Yaylılar Dörtlüsü”, 1946.
7. “2. Yaylılar Dörtlüsü”, 1971.
8. “3. Yaylılar Dörtlüsü”, 1979.
9. “4. Yaylılar Dörtlüsü”, 1990.
Solo çalgı için eserleri [değiştir]
1. “Prelüd ve Fügler”, piyano için, 1929.
2. “Beş Piyano Parçası”, 1930.
3. “Sonat”, piyano için, 1930.
4. “Minyatürler”, piyano için, 1936.
5. “Piyano için On Parça”, 1964.
6. “Capriccio”, viyola için, 1977.
7. “Hüzünlü Melodi”, viyola için, 1984.
Sahne Eserleri [değiştir]
1. “Antigone” için müzik, üflemeli çalgılar için, 1936.
2. “Kral Oedipus” için müzik, kadınlar korosu ve üflemeli çalgılar için, 1936.
3. “Jül Sezar”, için müzik, üflemeli çalgılar için, 1936.
Atatürk'ün eğitim için yurt dışına gönderdiği 5sanatçıdan sadece biri.