Heyelan olmaması için alınacak tedbirler nelerdir?

Sel ve Heyelan Önlemleri


Rizede 11-12 Kasımdaki sel ve heyelanda 8 kişi öldü, 2 kişi kayboldu, 19 ev yıkıldı, 223 ev de boşaltıldı. Trabzon Jeoloji ve Jeofizik Odası Mühendisleri Odası sel ve heyelanlara karşı alınacak acil önlemleri açıkladı.



Trabzon Jeoloji Mühendisleri Odası Başkanı Tuncay Özarman, heyelan bölgelerine gitti ve inceledi. Özarman'ın olayla ilgili gözlemleri ve alınacak önlemleri şöyle:
Gözlemlere dayanan durum
* Bölgemizde birkaç gün devam eden yağmur sonrasında meydana gelen sel ve toprak kayması sonucu can ve mal kaybı büyük oldu.
* Artık yağışlar sonrası bilanço yerine alınması gereken önlemleri konuşmalıyız. Yeni felaketleri önlemek için tedbirleri önceden almamız gerekiyor. Bölgemizde bu konuda çalışmalar yapılmış, ancak gerektiği gibi devam ettirilmemiş veya sonuçlandırılmamıştır. Bazıları da öneri olarak kalmıştır.
* Doğu Karadeniz Bölgesi ülkemizin en yağışlı bölgesidir. Bu nedenle de sel ve heyelanlar sıkça olmaktadır.
* Bölgemizde insan-doğa ilişkilerinde doğaya yapılan bilinçsiz fiziki müdahaleler doğal dengeyi değiştirmektedir. Doğal yamaçlar herhangi bir müdahale olmadığı sürece dengededir.
Nedenler
* Heyelanların meydana gelmesine etkili bir faktör akarsuların yamaç topuklarını oymasıdır. Bunun sonucu vadi yamaçlarında heyelanlar meydana gelmektedir.Önlem alınması için heyelan bölgesinin yer üstü ve yer altı zemin karakterleri bilinmelidir.
* Bölgenin zemin özellikleri dikkate alınmadan yerel yönetimler tarafından verilen yoğun yapılaşma kararları;
* Belediyelerin sınırları dışındaki kontrolsüz yerleşimler,
* Hiçbir mühendislik imar kuralları dikkate alınmadan dere yataklarının daraltılması,
* Son yıllarda hızla gelişme gösteren sanayi tesislerinin, koruma tedbirleri alınmadan akarsu yataklarına yakın taşkın sahası içinde kurulması,
* Dere yataklarından bilinçsiz ve kontrolsüz malzeme alınması,
* Yüksek eğimlerde yerleşim ve değişik amaçlı kazılar yapılması, bölgede sel ve heyelanların meydana gelmesine neden olmaktadır.
Önlemler
* Her türlü yapılaşma için jeolojik-jeoteknik ve hidrojeolik çalışmalar zorunlu hale getirilmelidir.
* Doğu Karadeniz Bölgesi'nin potansiyel heyelan haritalarının tamamlanması gerekmektedir. Bu haritalar yerleşim alt yapı kararlarının alınmasında önemli olmaktadır
Jeofizik Odası'nın önerileri
Jeofizik Mühendisleri Odası Doğu Karadeniz İlleri Bölge Başkanı Nurettin Tandoğan doğal afetler karşısında can ve mal kaybını önlemek için alınması gereken önlemleri şöyle sıraladı:
1- Yapılaşma öncesi yer araştırması (zemin etüdü) mutlaka yaptırılmalıdır. Zemin etüdü yapılmadan yapı projelendirilmemeli ve inşaatlara ruhsat verilmemelidir.
2- Doğu Karadeniz Bölgesi'ndeki tüm dere yatakları taşkın koruma projeleri ile ıslah edilmelidir. Bununla ilgili Devlet su İşlerii'ne ( DSİ) ayrılan ödenekler artırılmalıdır.
3- Gerekli ıslah projeleri tamamlanmadan, dere yatakları ve çevresinde yapılaşmaya izin verilmemelidir.
4- Doğu Karadeniz Bölgesi'nin tamamı Afet Kararnamesi kapsamına alınmalıdır.
5- Heyelan ve sel riski taşıyan yerlerde yapılaşmaya asla izin verilmemelidir.
6- Köy yolu güzergahları gelişigüzel değil, ilgili teknik elemanlar (jeoloji-jeofizik- inşaat mühendisleri) tarafından bir ekip çalışması ile belirlenmelidir.
7- Dere yataklarından gelişigüzel kum-çakıl alımı durdurulmadır.
8- Yağışlı havalarda vatandaşlarımız, arazilerini sık sık kontrol etmeli bir değişiklik gördükleri zaman Bayındırlık İskan Müdürlüğü Afet İşleri yetkililerine haber vermelidir.
11-12 Kasım 2001 bilançosu:
Rize'nin Pazar, Fındıklı, Çayeli, Güneysu, Ardeşen, Çamlıhemşin, İkizdere ve Hemşin ileçeleri ile Artvin'in bazı ilçelerinde bir gecede metrekareye 171 kilogramlık yağmur düşmüştü.
* Ölenler: Halil Kuru, Emine Kaçali, Gülcan Altaş, Zekeriya Korkut, Yusuf Kesici, İdris Tolon, Muradiye Tolon, Yaşar Çiftçi.
* Yaralılar: Mustafa Döne.
* Kayıp: Kadir Çiftçi, Hasan Ataseven.
* Kapalı yol: 91 köy yolu ulaşıma kapandı.
* Hasar: 27 ev yıkıldı, 223 ev boşaltıldı, 19 hayvan telef oldu, 110 köy ve mahallede hasar 15 trilyon lira.
* Haberleşme: 36 yerleşim birimiyle iletişim kesildi.
* Enerji: 44 köyde elektrik kesildi.
* Su: 16 köy ve mahallenin suyu kesildi.
Geçmiş yıllardakiler
* 19-20 Temmuz 1990 Gümüşhane, Giresun ve Trabzon'u etkisine alan ortalama 5 saat süreli yağış şehir ve kırsal alanlarda su taşkınlarına sebep olmuş, birçok insanın ölümüne yol açmış, trilyonlarca lira zarara neden olmuştu. Zarar gören tesislerin yenisinin yapılması da uzun süre almıştı.
* 1991 yılında Trabzon-Maçka-Çatak'ta yine onlarca insanımız ölmüş, evler yıkılmıştı.
* 7-8 Ağustos 1998 tarihleri arasında yoğun şiddetli yağışlar sonucu Trabzon'a bağlı Beşköy beldesi, taşkın ve heyelan sonucunda neredeyse haritadan silinmiş, birçok insan ölmüş, birçok bina yıkılmıştı.(YÖ/NA)

Habil ile Kabil'in öyküsü nedir?

Habil ve Kabil

Kabil'in Habil'i ölüme götürüşü, James Tissot'un tablosu.Kabil (Musevi kaynaklarında Kain, Kayn, Kayin) ile Habil (Musevi kaynaklarında Hevel), Tevrat'ta, Kur'an'da ve hadislerde anlatılan kişilerden. Kabil, Âdem ve Havva'nın ilk oğlu, Habil ise ikinci oğludur. Kabil'in, kardeşi Habil'i öldürdüğüne ve tarihteki ilk katil olduğuna inanılır.
Musevi ve Hıristiyan kaynaklarında Habil ve Kabil
Çiftçi olan Kabil, Allah'a'ya buğday ve meyve adar. Çoban olan kardeşi Habil ise bir koyun kurban eder. Allah Kabil'in adağını reddeder, Habil'inkini kabul eder.

Kabil buna çok kızar ve kıskançlık içinde Habil'i öldürür. Allah Kabil'e kardeşinin nerede olduğunu sorunca "Ben kardeşimin bekçisi miyim?" diye cevap verir. Habil'in kanı yerden bağırır. Bunu duyan Allah, Kabil'i lanetler ve durmadan yeryüzünü dolaşmaya mahkûm eder. Kabil, tanrıya yalvarır ve diğer insanların kendini öldüreceklerini söyler. Bunun üzerine Allah, Kabil'e diğer insanların onu öldürmesine engel olacak bir iz yapar ve şöyle buyurur:

"Her kim Kabil'i öldürürse, intikam yedi kat fazlasıyla onun üzerine olsun"

Bunun üzerine Kabil dünyayı dolaşmak üzere yola çıkar. Çocukları olur ve bir şehir kurarak oğlu Hakok'un adını verir (Tekvin, 5:17). Bazı kaynaklara göre bahsi geçen bu şehir Urfa'dır.

Kabil'i kardeşini öldürmeye iten güdüler
Bazı yorumculara göre Habil'in adağı sürüsünün ilk doğan kuzularından ve en besililerinden olduğu halde, Kabil'in adağı olan meyve ve tahıl, özenle seçilip hazırlanmış değildi. Yahudi Tevrat yorumcusu Rashi'ye göre Tanrının Kabil'in adağını geri çevirmesinin nedeni, Kabil'i bütünüyle reddetmesi değil, bir dahaki sefere daha dikkatli olması için uyarmaktı.

Diğer yandan Yeni Ahit'te Habil adağını inancının göstergesi olarak sunarken (İbraniler, 11:4), Kabil'inkinin, onda zaten var olan kötülüğün yansıması olduğu ima edilir (Yuhanna I, 3:12).

Tevrat'ın Tekvin kısmında cinayetin nedeni basitçe, "Habil'in Tanrı'nın favorisi olduğunu düşünen Kabil'in kıskançlığı" olarak anlatılsa da bazı yorumculara göre durum bundan ibaret değildir. Eski Ahit'in Aramice çevirilerine göre Habil ve Kabil'in birer ikiz kız kardeşi vardı ve birbirlerinin kardeşiyle evlenmeleri istenmişti. Kabil'in ikizi, Habil'inkinden daha güzel olduğu için Kabil bu değiştirmeyi kabul etmedi.

Mormonlara ve İsa Toplumu'na göre ise Kabil'i kardeşini öldürmeye iten güdü Musa'nın Kitabı'nda belirtildiği üzere yine kıskançlıktır ancak bu kıskançlığın nedeni Habil'in sahip olduğu hayvan sürüsüdür.

Habil'in ölümü
Tevrat'ta sadece Kabil'in Habil'i öldürdüğü söylenir. Eski Ahit'in Aramice tefsirlerinde ise kardeşlerin dövüştüğü, daha güçlü olan Habil'in yendiği ancak ağabeyinin hayatını bağışladığı belirtilir. Buna rağmen Kabil, Habil farkında değilken saldırmış ve onu öldürmüştür. Cinayet metodu her kaynakta farklılık göstermekle beraber, en yaygın olan inanışlar Kabil'in cinayeti taşla, sopayla veya boğarak işlediği yönündedir. Ortaçağda ortaya atılan bazı iddialara göre ise cinayet sabanla işlenmiştir.

Hıristiyanlıkta zaman zaman İsa ve Habil'in ölümleri karşılaştırılmıştır. Matta İncili'ne göre (23:35) İsa, Habil için salih (iyi, doğru) sıfatını kullanır. Bununla birlikte İsa'nın havarileri tarafından yazılan mektupta "(İsa'nın) akan kanının Habil'inkinden daha iyi şeyler söylediği" belirtilmektedir (İbraniler, 12:24), zira İsa'nın kanı merhamet dilerken Habil'inki intikam dilemiş ve Kabil'in lanetlenerek işaretlenmesine neden olmuştur.


Âdem ve Havva'nın, Habil'in cesedini bulması, William Blake'in tablosu. Habil'in mezarı [değiştir]
Eski Ahit'in Aramice tefsirlerine göre mezar yeri "sonsuza kadar ıssız kalmakla" lanetlenmiş olsa da daha sonraki dönemlere ait Musevi kaynaklarında mezarın Şam'da olduğu iddia edilir.

İslami kaynaklarda Habil ve Kabil
Kur'an'da Kabil ve Habil'den Maide suresinde bahsedilir. Kabil ve Habil'in adı Kur'an'da geçmez ancak diğer İslami kaynaklarda Kabil ve Habil olarak adlandırılır.

Kabil'i kardeşini öldürmeye iten güdüler
Habil ve ağabeyi Allah'a birer kurban sunmuşlardı. Kabil, kendi kurbanı Allah tarafından kabul edilmediği için kardeşini öldürmeye karar verdi (Maide Suresi, 27-32).

İbni İshak tarafından rivayet edilen ve sahih olmayan bir İslam hadisine göre ise Habil ve Kabil'in birer ikiz kız kardeşi vardı ve birbirlerinin kardeşiyle evlenmeleri istenmişti. Kabil'in ikizi, Habil'inkinden daha güzel olduğu için Kabil bu değiştirmeyi kabul etmedi..

Habil'in ölümü
Kabil Habil'e onu öldüreceğini söylediğinde, Habil, Allah'tan korktuğunu söyleyerek karşı koymadı ve ağabeyine el kaldırmadı. Ancak Kabil'in cehennem ateşinde yanmasını diledi. Bazı liberal İslami akımlara göre Habil pasifizmin ve şiddet karşıtlığının ilk savunucusudur. Daha sonra ağabeyi, Habil'i öldürdü ve yeryüzündeki ilk cinayeti işlemiş oldu (Tirmizi, 2812). Kur'an'da cinayetin ne şekilde işlendiğine dair bir açıklama yoktur.

Habil'in gömülmesi
Allah Habil'in cesedini nasıl gömeceğini göstermek üzere bir karga gönderdi. Yeri eşeleyen kargayı gören Kabil, kargadan bile aciz olduğunun farkına vararak yaptığından pişmanlık duydu (Maide Suresi, 27-32).

Konu ile ilgili ayet ve hadisler
"Onlara Âdem'in iki oğlunun olayını doğru olarak anlat. İkisi birer kurban sunmuşlardı. Birinin kurbanı kabul edilmiş, diğerininki kabul edilmemişti. Kendisininki kabul edilmeyen 'And olsun, seni öldüreceğim' deyince, kardeşi 'Allah yalnız saygılı olanlarınkini kabul eder' cevabını vermişti. 'Eğer, öldürmek için bana el kaldırırsan bile, ben öldürmek için sana elimi kaldırmam, doğrusu ben dünyaların Rabbi Allah'tan korkarım.'
'Ben, hem benim ve hem de senin günahınla dönüp ateşliklerden olasın, isterim. Bu, haksızların cezasıdır.' Bunun üzerine bencilliği kendisini kardeşini öldürmeye götürdü de kardeşini öldürdü. Böylece kaybedenlerden oldu. Allah, kardeşinin cesedini nasıl örteceğini ona göstermek üzere, yeri eşeleyen bir karga gönderdi. O 'Bana yazıklar olsun! Kardeşimin ayıbını örtmek için bu kargadan da mı aciz oldum?' dedi de, böylece yaptığına pişmanlık duyanlardan oldu." (Mâide Suresi, 27-32)

Kabil ve Habil ile ilgili tek sahih hadiste, yine isim verilmemekte ve böylece her asır ve her dönemde kabil olayının benzerlerinin olabileceği anlatılmaya çalışılmaktadır:

"Zulümle öldürülmüş hiç kimse yoktur ki, onun kanında Âdem'in ilk oğluna bir pay düşmesin. Çünkü adam öldürenlerin ilki odur." (Tirmizi, 2812)

Böylesine kötü birşeyi daha önce yapmadığı için, Allah onu lanetlemek yerine, cinayetleri engellemek için bir kanun koyar:

"Kim, - bir cana karşılık veya yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya karşılık olmaksızın (haksız yere)- bir cana kıyarsa, bütün insanları öldürmüş gibi olur. Her kim bir canı kurtarırsa, bütün insanlığı kurtarmış gibi olur." (Mâide Suresi, 32)

Tefsir ve siyer (peygamber biyografisi) kitapları ile sahih olmayan hadislerde konuyla ilgili daha çok ayrıntı ile birlikte Âdem'in ilk oğlu olarak Kabil'in adı verilmektedir. Bu anlatılanlar, büyük ölçüde Tevrat'ta bildirilenlere uymaktadır.

Madeni para ne zaman, nerede ve neden bulunmuştur?

para, insanlar her eşya satın alınacağında bir diğer eşyasını kaybedeceği için biz buna değişik bir şey verilen ve bu şekilde alışveriş yapalım demişler ve parayı icat etmişler...

Türkiye'de önemli delta ovaları, körfez ve koy isimleri nelerdir, nerede bulunurlar?

  • Ülkemizdeki Delta Ovaları

    TÜRKİYE’NİN OVALARI
    OVA:Vadilerle parçalanmamış çevrelerine göre alçakta olan geniş düzlüklere ova denir. Ülkemizde ovalar iki gruba ayrılır. Kıyılarda delta ovaları ve iç kesimlerdeki ovalar.
    1-KIYI OVALARI:Kıyı ovaların oluşmasında akarsuların taşıdığı alüvyonların miktarı, kıyılardaki akıntı ve dalga faaliyetleri ve kıyıların derinliği etkili olmuştur.
    Bafra Ovası: Kızılırmak oluşturmuştur. Çok verimli bir ovadır. Deltada kıyı gölleri bulunur. En büyüğü Balık gölüdür.
    Çarşamba Ovası: Yeşilırmak’ın taşıdığı alüvyonlarla oluşmuştur.
    Sakarya Ovası: Delta ovasında ziyade bir taban seviyesi ovası özelliği taşır.
    Meriç Deltası: Küçük bir oluk içende oluşmuş olup Meriç nehrinin getirdiği alüvyonlarla meydana gelmiştir.
    Gediz Ovası: Gediz nehri oluşturmuştur. İzmir Körfezi’nin dolma tehlikesi durumunda nehrin yatağı değiştirilmiştir.
    Küçük Menderes Ovası: Faylanma sonucu çöken sahalara zamanla alüvyonların dolmasıyla oluşmuştur.
    Büyük Menderes Ovası: Büyük Menderes ırmağının getirdiği alüvyonla oluşmuştur. Ovada Çamiçi gölü yer almaktadır.
    Çukurova: Seyhan ve Ceyhan nehri oluşturmuştur. Türkiye’nin en büyük delta ovasıdır.
    2-İÇ BÖLGELERDEKİ OVALAR:iç bölgelerdeki ovalarımızın büyük bir bölümü, tektonik çanaklar içinde göl ve akarsu depolarının birikmesi sonucu meydana gelmiştir. İç bölgelerde yer alan ovalar, fay kuşaklarındaki çöküntü sahaları boyunca görülür.
    Doğu Anadolu Fay Kuşağındaki Ovalar:
    Muş ovası:karasu ve Murat nehirleri, menderesler çizerek akarlar
    Bingöl ovası, Murat nehri tarafından oluşturulmuştur.
    Elazığ ve Uluova: Bu ovalar bir yerleşme ve tarım alanıdır.
    Antakya-K.Maraş Ovası: Nur Dağı doğusunda bir graben içinde yer alır.
    Amik ovası: Asi nehrinin oluşturduğu bir çöküntü ovasıdır.
    Kuzeydoğu Anadolu’da çökme sonucu oluşmuş olukların içerisinde geniş ovalar bulunur. Bunlar:
    Göle ovası: Daha çok çayır ve bataklıklar yaygındır.
    Ardahan ovası: Ovayı, Kura nehri sular.
    Erzurum ovası: Türkiye’nin en yüksek ovalarından biridir (2000m)
    Pasinler-Horasan Ovası: Aras nehrinin oluşturduğu bir ovadır.
    Iğdır ovası: Etrafı dağlarla çevrilidir. Yüksekliği azdır. Sebze meyve ve yetiştirilir.
    Kuzey Anadolu Fay Kuşağındaki Ovaları
    Bu kuşak üzerinde doğu da Erzincan ile batıda İzmit Körfezi arasında Suşehri, Erbaa, Niksar, Taşova, Ladik Merzifon, Suluova ,Tosya, Kargı, Kurşunlu, Çerkeş, Vezirköprü, Taşköprü, Bolu, Düzce, Adapazarı ve Sapanca olukları bulun ur.
    İç Anadolu ovaları: İç Anadolu’da eski bir göl tabanı durumunda bulunan ve Türkiye’nin en büyük ovası olan Konya Ovası önemli yer kaplar.
    Akşehir-Eber Ovası: Kuzeyde Emirdağları ile güneyde Sultan Dağları arasında bitişik halde bulunur. Bu ovalar üzerinde aynı zamanda göllerde bulunur. Ayrıca, Kayseri ve Develi ovaları ,Aksaray ovası, Ankara’da Akıncı ovası ve Çubuk ovası ve Eskişehir ovası bulunur.
    Güney Doğu Anadolu Ovaları:
    Türkiye’nin en büyük ovalarından biri olan ve Urfa’nın Suriye sınırında Altınbaşak, (Ceylanpınar) ovası bulunur. Ayrıca burada G.A.P kapsamında bulunan ovalar (Suruç, B. Antep, Klis) geniş yer kaplar.
    Batı Anadolu Ovaları: Denizden başlayarak 200m yüksekliği kadar ulaşan ve kuzeyden güneye sıralanan Bakırçay, Gediz, K. ve B. Menderes ovaları bulunur. Ayrıca iç kısımlarda Bornova, Simav, Sandıklı, Afyon, Bursa,İnegöl,Karacabey,ve Balıkesir, ovaları yer alır.

    OVALARIN ÖNEMİ :
    1-Ovalar tarım ürünlerinin yetiştirildiği çok sayıda yerleşmelerin bulunduğu ve ulaşımın kolaylıkla sağlandığı sahalardır.
    2-Ovalarımız önemli tarım sahalarıdır.
    3-Ovalarımız önemli kentlerin kurulduğu sahalardır.
    4-Ulaşım kolaylığı ve ucuz maliyetle konut ve sanayi tesisi inşaatı ovaları cazip hale getirmektedir.




    kaynak
A

  • Antalya Körfezi
E

  • Edremit Körfezi
  • Erdek Körfezi
G

  • Gemlik Körfezi
  • Gökova Körfezi
M

  • Mersin Körfezi
İ

  • İskenderun Körfezi
  • İzmir Körfezi

Fransa'nın giyim tarzı nasıldır?

Fransız Modası

Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.

15. yüzyılda erkeklerin gardrobuna yeni bir giysi eklendi. Bu bol kollu, omuzları ve göğsü oturtulmuş, geri kalan bölümleri dökümlü, manto gibi bir giysiydi. Giyilen şapkalar türbana benziyor, yan tarafından uzun bir eşarp sarkıtılıyordu. 1480'lerde "yırtmaç" modası çıktı. İçine giyilen görülsün diye, ceketlerin kolları dirsekten bir yırtmaçla açılıyor, böylece o dönemde moda olan işlemeli gömlekler ortaya çıkıyordu. Kadın modasında pek fazla değişiklik olmadı. 15. yüzyılda en büyük değişim giderek çok acayip biçimler alan saç modellerinde görüldü. Avrupa'da kilise kulesi gibi taranmış saçlara bile rastlanıyordu.

Kabarık Yakalar ve Çemberli Jüponlar

Yırtmaç modası 16. yüzyılda iyice yaygınlaştı. Pabuçlarda bile yırtmaç görülmeye başlandı. Erkek ceketleri nerdeyse yastık gibi doldurularak kaskatı bir duruma getiriliyordu. Uzun çorap modası yerini, kabarık durması için içi doldurulmuş, kısa pantolonlara bırakmıştı. Bunlarla gene uzun çorap giyiliyordu.
Ayakkabılar artık sivri burunlu değil, parmakları rahat ettirecek biçimde, ördek gagası gibi genişti. Kraliçe I. Elizabeth döneminin en belirgin modası boynun çevresinde giderek genişleyen ve büyüyen yakalardı. 1850'lere gelindiğinde yakalar o denli büyümüştü ki, güzel durması için tel geçirerek kolalamak gerekiyordu.
Kadın giysileri, 16. yüzyılda İspanyol etekler moda oluncaya kadar pek değişmedi. Gitgide genişleyen tel çemberlerden oluşan bir jüpon üzerine geniş bir etek giyiliyordu. Daha sonra kadınlar, Fransız modası olan, belin iki yanına asılı yastık gibi kabarıklıkların üzerine etek giymeye başladılar. 16. yüzyılın sonunda düşük yakalar moda oldu. 1610'larda ise başın hemen arkasında, yelpaze gibi dik duran yakalar ortaya çıktı.

17. yüzyıl boyunca moda her zamanki gibi sürekli değişti. Genelde sadelik değil, işlemeler, volanlar, danteller, fiyonklar, kurdeleler aranıyordu. Erkeklerde 1670'lerden sonra yelek ve ceketler moda oldu. Her ikisi de dize kadar geliyordu ve yakasızdı. Ceketlerin kollan düzdü. Devrik kol kapaklan vardı. Kol kapaklan, içindeki ipek gömleğin görünmesi için iliklenmezdi.

1620'lerden sonra külot pantolon moda oldu. 1650-70 yılları arasında giyilen külot pantolonlar öyle boldu ki, neredeyse eteklik sanılırdı. Daha sonra daralan bu pantolonların paçaları diz altından bir düğme ya da toka ile iîiklenirdi. Çoraplar ipekli olduğu için soğuk havalarda birkaç çifti üst üste giymek gerekirdi.
17. yüzyılın ilk yarısında tüylü, geniş kenarlı bir şapkayla, geniş konçlu çizmeler erkek giyimi için nerdeyse zorunluyken, yüzyılın sonuna doğru kenarları kıvrık küçük şapkalar ve küt burunlu, tokalı ayakkabılar giyilmeye başlandı.
Kadın giysileri hâlâ uzun ve geniş etekliydi. Ne var ki, çemberli jüponlar artık giyilmiyordu. Omuzları dışarda bırakan ve kombinezon denen dantelli iç çamaşırlarını kenarından gösterecek dekoltelikte giysiler giyiliyordu. Yüzyılın sonuna doğru çemberli jüponlar yeniden moda oldu. Elbisenin üzerine önden açık bir kaftan giyilirdi. Daha sonra bu kaftanın etekleri toplanarak arkaya bir kuyruk eklemek moda oldu.

Yüzyılın başında küt burunları ve kocaman fiyonklarıyla erkek ve kadın ayakkabıları birbirine benziyordu. 1650'den sonra burunlar sivrildi ve topuklar yükseldi. Pek uzun boylu olmayan Fransız Kralı XIV. Louis, topuklu pabuçlar giyerek erkekler için bu modanın öncülüğünü yaptı.

Erkekler de, kadınlar da ellerini sıcak tutmak için manşon kullanırlardı. Yüzlerine boyalarla makyaj yaparlar, solgun görünmek için siyah benler yapıştınrlardı.

Saten Giysiler

Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.

Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.

* 1700'lerde Fransız giyim eşyası. Kadınlar ilk önce bir iç gömleği (1) giyer, onun üzerine balen li bir korse (2) takarlardı. Kalçanın iki yanına konan küçük yastıkçıklar bir jüponun (4) üzerine geçirilmiş çemberdeki yerlerine yerleştirilirdi. Bunun üzerine uzun bir jüpon (5) giyilirdi. Bu jüponun önünde bazen kapitone bir parça olur ve giysinin (9) önünden görünürdü. Giysi ile aynı kumaştan bir göğüslük (3) takılırdı. Kollar fırfırlı ya da pilili olurdu. Gene kenarı fırfırlı bir şapka , yüksek ökçeli ayakkabılar ve bir yelpaze (7) ile giyim tamamlanırdı. Erkekler de süslenmekte kadınlardan geri kalmazdı, iç çamaşırları (12) ketenden ya da pazenden olurdu. Bol kollu bir gömlek (10), uzun çorap, dize kadar pantolon (13) giyerlerdi. Desenli, uzun ve dar bir yeleğin (11) üzerine yakalı ve kol kapakları süslü bir ceket (17) alınırdı. Çaprazlama takılan geniş bir kuşak çarpıcı bir görünüm yaratırdı. Peruk (14) giyim kuşamın önemli bir parçasıydı. Üç köşeli şapka kadar eldiven, baston (15) ve uzun dilli ayakkabılar (16) da giyimin kusursuz olması için gerekliydi.

18. yüzyılın başında erkek giysileri pek değişikliğe uğramadı. Ceketler ve yelekler hâlâ uzundu. Altına çorap ve külot pantolon giyiliyordu. 1750'den sonra ceketlerin önü kısalmaya başladı. Öyle ki, sonunda arkada "kuyruktan başka bir şey kalmadı. Bele kadar olan ceket önden sımsıkı iîiklenirdi. Yüzyılın başında ceketlerin yakası yoktu, ama 1760' tan sonra yaka gitgide büyüyerek kulaklara kadar yükseldi.
Erkek takım giysilerinde kadife, ipekli ya da saten kullanılır, renkler siyahtan açık maviye, büyük bir çeşitlilik gösterirdi. Botlar ve eskiden kırsal kesimde giyilen tozluklar, yüzyılın sonunda moda oldu. Erkekler omzu yarım pelerinli bol pardösüler giyer, baston, manşon ve enfiye kutusu taşırlardı.
Giyimi tamamlayan peruktu. 1750'lere kadar yaşlı erkekler uzun lüleli peruklar takarlardı. 1730'larda genç erkekler, arkasında bir örgüsü olan daha derli toplu peruklar kullandılar. Bazen de saçlarını arkada siyah bir torba içinde toplarlardı. Erkek eğer peruk takmıyorsa, peruk gibi görünmesi için saçını pudralardı.
18. yüzyılda kadın giyimi oldukça hızlı değişti. 1730'larda etek boyu bileğe yükseldi. Genellikle önden açık olan eteğin içinden kapitone satenden bir jüpon görünürdü. Eteklerin kubbe gibi durması için çember kullanılırdı. 1740'ların, kalçalarda kabarık, ön ve arkada düz olan etek modası, kadınları dar yerlerden geçerken yan yan yürümek zorunda bırakıyordu. 1770'lerin modasına göre, koskocaman bir etek perde gibi iple toplanarak, üç yerinden sarkıtılırdı.
Kadın giysileri dekolteydi ve arkadan şeritlerle sıkılırdı. Açık kare yakalar modaydı. Elbise üzerine giyilen kaftanları çoğunlukla önü açık, kolsuz, arka parçaları ise zengin dokumlu olurdu. Yüzyılın sonunda kadınlar bu ağır giysilerden rahatsız olmaya başladılar. Hafif muslinden geniş kuşaklı giysiler yapılmaya başlandı. Ata binerken ya da geziye gidecekleri zaman erkekler gibi giyindiler.
Kadın ayakkabıları saten ya da brokardan yapılır, tokalar ve fiyonklarla süslenirdi.
Deniz merakı 18. yüzyılda başladı. Yazar Fanny Burney, Kral III. George'un ve çevresindekilerin fanilalar, korseler ve üzerinde "Tanrı Kralı Korusun" yazılı saç bantlarıyla nasıl denize girdiklerini anlatır.

Yenidünya

Resmi gerçek boyutunda görmek için tıklayın.

Amerika'daki kolonilerde giyilenler başlangıçta Avrupa'dakilerin kopyasıydı. Ne var ki, yeni yerleşim yerleri ve yeni maceralar arayan ilk öncüler daha sonra başlı başına bir moda yarattılar. Yerliler'den hayvan derilerini sepilemeyi öğrendiler. Deriler, pamuk gibi yumuşak oluncaya kadar geriliyor, ıslatılıyor ve hamur gibi yoğruluyordu. Yerliler, beyazlara ayrıca bu derilerden pantolon ve mokasen benzeri şeylerin nasıl yapılacağını da öğrettiler. Bunların hiçbiri Eskidünya'da bilinmiyordu. Böylece Amerika'nın koşullarından doğan yeni bir moda ortaya çıktı.
Erkekler avlanırken baştan geçme bol bir gömlek giyerlerdi. Bu gömlek önden bağcıklarla kavuşturulur, boyu dizlere kadar iner, üzerine bir pelerin alınırdı. Pelerin ve gömleğin dikişleri deri püsküllerle süslü olurdu. Bazen de kürk parçalan süs işini görürdü.
Bu giysiler rüzgâra ve yağmura karşı iyi bir koruyucu olan güderiden yapılırdı. Avlanma giysileri için geyik derisi de kullanılır; bunlardan nakışlı gömlekler yapılırdı.
Avcılar tilki, ayı, sincap derilerinden kasketler ve kepler giyer, keplerin arkasına bir tilki ya da kurt kuyruğu iliştirirlerdi.
Kadınların giydikleri erkeklerinki kadar süslü değildi. El dokuması kaba kumaştan giysiler giyerlerdi. Bazen kentlerden dantel, kurdele gibi şeyler gelirdi. Onü dantelli, bol etekli giysilerinin üzerine bir şal alır, kötü havalarda bunu başlarına örterlerdi. Dayanıklı ayakkabılar ya da mokasenler giyerlerdi. Yazın ise yalınayak gezmeyi yeğlerlerdi. Sadelikleri saç biçimlerinde de kendini gösterir, saçlarını ya örer ya da topuz yaparlardı. Takı, yelpaze, fiyonk türünden süs eşyaları kullanmazlardı.
Daha sonra 18. yüzyılda zenginler arasında dantelli gömlekler, kravatlar, desenli yelekler ve rengârenk çoraplar moda oldu. Güneyli kadınların sahip oldukları brokarların ve ipeklilerin değerine paha biçilmezdi. Erkeklerin giyimleri de kadınlannki kadar masraflıydı. George Washington, son derece ağır kadife ve ipek takımlar giyerdi. Benjamin Franklin ise parlak renkli giysilerden hoşlanırdı.

19. Yüzyıl

19. yüzyılın başlarında giyimlerine düşkün erkekler, daha önce pek gözde olan ipekli ve saten kumaşlardan vazgeçerek güzel dikilmiş ve iyi oturtulmuş giysilere önem vermeye başladılar. 1830'larda, tozluk ve ayak bileklerinin üzerinde dar pantolonlar giyiliyordu. Sonradan, bugün de giyilen, klasik pantolon ortaya çıktı.
Ceket renkleri mavi, yeşil ya da kahverengi iken, pantolonlar çok daha açık renk, hatta beyaz oluyordu. Yüzyılın ortalarına doğru siyah redingotlar giyilmeye başlandı. Oysa pantolonlar değişik renklerde ya da ekose olabiliyordu. Pantolon ve ceketin aynı kumaştan yapıldığı takım giysiler ancak 1860'tan sonra giyilmeye başlandı.


19. yüzyılın sonlarında erkekler yakalık ve kravat takmaya başladılar. Bu gelenek zamanımızda da sürüyor. Erkeklerin resmi çağrılarda giydikleri beyaz ceket ve beyaz papyon ya da siyah smokin ve siyah frakla siyah papyon 1900'den beri hemen hiç değişmedi.
Erkek modası zaman içinde gitgide daha az değişikliğe uğrarken, son 150 yıl içinde kadın modası her yıl yenilendi. 19. yüzyılın başında kadınlar pamuklu ya da muslinden, beli yukarıda, geceliği andırır giysiler giyiyorlardı. Sonraları altına,bir tanesi at kılından olmak üzere, dört beş kat jüpon giyilerek eteklerin kabarık durması sağlandı.
1830'larda bel eski yerine inerek, kollar omza doğru kabartıldı, bunun adı "koyun budu" modasıydı. 1850'lerde jüpon giyilmesini gerektirmeyen telden bir kafes kullanıldı. Giysilerin kolları dar ve uzun, yakalan dikti. Kraliçe Victoria döneminin sona ermesiyle, sade, ayak bileğine kadar inen etekler giyilmeye başlandı. Koyun budu kollar geri geldi.
Mantolar, şallar, pelerinler çok çeşitlilik gösteriyordu. Büyük eteklerin üzerine manto giymek rahat olmadığından geniş şallar ve pelerinler kullanılırdı. Günümüz etek ceketin ya da tayyörün ilk biçimi 1860'larda ortaya çıkan "yürüyüş giysisi"ydi. ABD'de ve Avrupa'da kadın hakları mücadelesinin yükseldiği bu yıllarda, kadın giysilerinin daha rahat olması yolunda kampanyalar yürütüldü. Kadınlar spor yapmaya başladıktan sonra tenis ve bisiklet için özel giysiler giymeye başladılar. Mayolar, düğmeli bir bluz ve külot pantolondan oluşuyordu. Bazı cesur kadınlar kısa, şalvar türü şortlarla bisiklete binmeye başladı.
19. yüzyılın muslin elbiseleri ile sivri burunlu, topuksuz, ipekli kumaştan ayakkabılar giyilirdi. 1870'lerde kadifeden, düğmeli ve topuklu botlar moda oldu. Kadınlar 1820'lerde belden kuşaklı bol paçalı pantolonlar giymeye başladılar. Bundan 40 yıl sonra golf pantolon moda oldu.