Can Yücel - Dörtnala Gelip


Dört nala gelip Uzakasya'dan
Akdeniz'e bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim.

Türkeş ise ilk dizeyi
Dört nala gelip ORTAASYA'dan
diye okumuştu...
Vay açıkgöz vay! Bu memleket senin ha!...

NON PASARAN!
NAH GEÇERSİN!..

MENDERES'İ KİM ASTI?
Çok tarihsel bir soru
Ne Türkeş, ne İnönü, ne Gürsel astı
Menderes'i CIYAR astı
Moskova yolunda
O bildiğimiz televizyon dizisinde

Can Yücel - Vaziyet-i Umumi

 
benim halim memleketin hali
üç gündür kabızım, dışarı çıkamıyorum
ne geğiriyor ne osurabiliyorum
içim gırtlağıma kadar bok
her zamanki gündelikçi kadın iki kız yollamış yerine, acı şeyler
etrafımda dolanıp duruyorlar
zaten başım dönüyor
yemekten içmekten kesildim
boyuna lagman yaptırıyorum, götüme fitil sokuyorum
bunlar yetmezmiş gibi disarida
sokak insaati yeniden basladı
matkaplar gırla
kendimi intihar edecegim bir gun...

Can Yücel - Yaprak Dökümü

 
Sararıp dökülmeden önce kızaran yapraklar ki onlar
Şan verdiler ortalığa bütün bir sonbahar

Mevsim dönüp de yeniden yeşermeğe başlayınca rüzgar
Çıplaklığında o atın yine onlar koşacaklar
O çocuklar
O yapraklar
O şarabi eşkiyalar

Onlar da olmasa benim gayrı kimim var?

can yücel istemek de güzel

 
Bu günlerde herkes gitmek istiyor
Küçük bir sahil kasabasina
Bir baska ülkeye, daglara, uzaklara...

Hayatindan memnun olan yok.
Kiminle konussam ayni sey...
Herseyi, herkesi birakip gitme istegi.

Öyle "yanina almak istedigi üç sey" falan yok.
Bir kendisi
Bu yeter zaten.
Herseyi, herkesi götürdün demektir..
Keske kendini birakip gidebilse insan.
Ama olmuyor.

Hani kendimizden raziyiz diyelim, öteki de olmuyor.
Yani herseyi yüzüstü birakmak göze alinmiyor.

Böyle gidiyoruz iste.
Bir yanimiz "kalk gidelim",
öbür yanimiz "otur" diyor.

"Otur" diyen kazaniyor.
O yan kalabalik zira...
is, Güç, sorumluluk, çoluk çocuk, aile,
Güvende olma dugusu...
En kötüsü aliskanlik
Aliskanligin verdigi rahatlik,
Monotonlugun dogurdugu bikkinligi yeniyor.
Kaliyoruz...
Kus olup uçmak isterken, agaç olup kök saliyoruz.

Evlenmeler...
Bir çocuk daha dogurmalar...
Borçlara girmeler...
isi büyütmeler...
Bir köpek bile bizi uçmaktan alikoyabiliyor.

Misal ben...
Kapidaki Rex'i birakip gidemiyorum.
Degil busehirden gitmek,
iki sokak öteye tasinamiyorum.
Alip götürsem gelmez ki...
Bütün sokagim köpegim oldugunun farkinda
Herkes onu o herkesi seviyor.
Hangi birimizle gitsin?

"Sirtinda yumurta küfesi olmak" diye bir deyim vardir;
Evet, sirtimizda yumurta küfesi var hepimizin
Kendi imalatimiz küfeler.

Ama egreti de yasanmaz ki bu dünyada.
Ölüm var zira.
Ölüme inat tutunmak lazim.

Barik ufak kaçislar yapabilsek.
Var tabi yapanlar, ama az
Sadece kaymak tabakasi
Hepmiz kaçabilsek...
Bütçe, zama, keyif... Denk olsa.
Gün içinde mesela...
Küçücük gitmeler yapabilsek.

Ne mümkün
Sabah 9, aksam 18
Sonra baska mecburiyetler
* kaldik.
Sirf yeme, içme, barinmanin bedeli
Bu kadar agir olmamali.

Hayatta kalabilmek için bir ömür veriyoruz.
Bir ömür karsiligi, bir ömür yani.
Ne saçma...
Bahar midir bizi bu hale getiren?
Galiba.

Ben her bahar asik olmam ama
Her bahar gitmek isterim.
Gittigim olmadi hiç.
Ama olsun... istemek de güzel

Bir Yudum İnsan - Can Yücel

 
O, hayatta en çok babasını sevdi. Çağın en güzel gözlü maarif müfettişi Hasan Âli Yücel'i yani. Şimdi Can Yücel'in mısralarını sakınmadığı şiirlerinin, sözünü esirgemediği yaşamının ayrıntılarında dolaşmanın zamanı... Londra'daki üniversite yıllarından Kore'deki askerî birliğe, cezaevi koğuşlarından Datça'nın uçsuz bucaksız gök mavisi sularına uzanan bir yolculuğa çıkmanın zamanı... Üstelik, o güzelim Can Yücel şiirleri ile.. 'Ben bir aşk değirmeniyim' diye başlayan, 'Kıçımın fosforuyla aydınlanın siz artık' diye biten şiirlerle hem de... 'Özrü kabahatinden Özürlü' başlıklı şiiriyle başlasın yolculuğumuz: (Kitabın Girişinden)