İskender’in eğitimi ile aşağı yukarı üç yıl uğraştı. İskender'in Asya seferine çıkması üzerine de Atina’ya gidip burada kendi okulunu kurdu. Bu okul, bilimsel ilgilerinin çokyanlılığı, öğretimindeki disiplini, planlı araştırma ve çalışmalarıyla az zamanda Akademia’yı gölgede bırakmış, İlkçağın bundan sonraki bu gibi bilim ocaklarına örnek olmuştur. Aristoteles, felsefi konuşma ve tartışmaları, Platon gibi oturarak değil de bir yukarı bir aşağı gezinerek yaptığı için, bu okula Peripatos (Gezinenler) adı da verilir.
İskender’in ölümünden sona Atina’da Makedonya’ya karşı kımıldamalar başlayınca, Makedonya sarayı ile olan yakın ilgileri dolayısıyla güç durumda kaldı. Nitekim hemen dinsizlikle suçlandırılmış, Sokrates’in başına gelene uğramamak için, Khalkis’e gitmiş, burada bir yıl sonra bir mide hastalığından 62 yaşında iken ölmüştür.
Yapıtları
Daha Akademia’da çalışırken geniş bir okuyucu kütlesi için kendisinin yayımladığı, çoğu diyalog biçiminde ve Platon felsefesi çerçevesinde kalan, bir iki parçası günümüze kadar gelmiş olan yapıtları ilk araştırmalarıdır. Mantık üzerine yazıları öteden beri Organon (alet) adı altında toplanmıştır. Organon deniyor, çünkü bunlar yöntem sorununu, dolayısıyla bilimsel bilgiye götüren aleti incelerler. Aristoteles’in en büyük başarısı da bilimsel çalışmayı yöntemleştirmesidir. Bu konuda yazdıkları şunlardır: Kategoriai (Katogoriler), Peri hermeneias (Önerme üzerine), Analytika I (Tasım üzerine), Analytika II (Tanıtlama, tanım, sınıflama ve bilginin üzerine), Topika ( Dialektik tasımlar üzerine) Peri sophistikon elegkhon (Sofistlerin yanlış çıkarımları üzerine), Metaphysika (Metafizik), Physika (Fizik), Peri psykhe (Ruh üzerine). Ahlak konusunda, Aristoteles’in olduğu ileri sürülen üç yapıt var: Ethika Nikomakheia (Nikomakhos Ahlakı). Devlet felsefesi ile ilgili yapıtları: Politika, Politeia Athenaion (Atinalıların devleti), Rhetorika (Hitabet), Poetika (Sanat öğretisi).
Her ele aldığı soruyu sistematik olarak inceler; bunun için, ilkin, ele alınan konu ile ilgili olguları ve bu konu üzerinde daha önce söylenmiş olanları bir araya toplar; bundan sonra, bu olgulara dayanarak kendi anlayışını temellendirmeye ve kendisinden önce ileri sürülmüş olan teorileri eleştirmeye çalışır. Onun asıl büyüklüğü de bu sistemli çalışmasındadır.
Aristoteles’ten önceki felsefede ilkin doğa, sonra insanla ilgili pratik sorunlar araştırılmış, Platon bunlara bir de dialektik’i (idea öğretisi, metafizik) katmıştı. Böylece beliren üç sorun alanının başına, Aristoteles şimdi yeni bir bilimi koyar: mantık (Logike). Ona göre, bu üç alanda incelemelere girişmeden önce, bilimin ne olduğu ve yapısı üzerinde bir araştırma, bilimsel düşüncenin formları ve kanunları üzerinde bir öğreti gerektir. Aristoteles bu başlangıç denemelerini mantığında bir sistem halinde işleyip geliştirmiştir. Bundan dolayı ona “mantığın kurucusu” denir.
Aristoteles’in mantığının göz önünde bulundurduğu ilk şey, yöntem sorunudur. Nasıl hitabet karşımızdakini ikna etmek sanatını öğretiyorsa, mantık da bilimsel araştırmanın ve tanıtlamanın tekniğini öğretecektir.
Aristoteles’e göre, ancak bir önerme (protasis, propositio) doğru ya da yanlıştır, dolayısıyla bilgi ancak önermelerle kurulur. Bir önermede de hep iki şey vardır: Önerme ya iki kavramın birleştirilmesi ve ayırt edilmesidir, ya da bir deyidir. Buradan Aristoteles kategoriler öğretisine varmıştır. Aristoteles için söz, düşünülenin bir simgesi, bir işaretidir. Ama kategoriler, düşüncenin formları olarak, aynı zamanda varlığın da formlarıdır: çünkü nasıl sözler düşüncenin işaretleri ise, düşünceler de var olanın yansılarıdır, benzerleridir: çünkü düşüncenin doğru olması demek, var olana uygun olması demektir.
Aristoteles’in mantığı kendi içinde kapalı bir sistemdir. Burada, soyut düşüncenin çok yüksek bir aşamasıyla karşı karşıyayız. Bu soyut kavramlar kurma yeteneğini, Aristoteles bilginin her alanında göstermiştir. Kurduğu kavramların sağlam, açık ve tutarlı olmaları yüzünden Aristoteles, iki bin yıl boyunca felsefenin büyük ustası sayılmıştır. Kendisi aynı zamanda bilim dilinin de yaratıcısıdır; bugünkü bilimsel kavramlarımızın, terimlerimizin birçoğu onun formüllerinden çıkmıştır.
Aristoteles, metafiziğinde Yunan felsefesinin bir ana –sorununu, “görünüşlerin –fenomenlerin –değişen çokluğu arkasında birliği olan, kalan bir varlık olmalıdır” problemini, sözü geçen soyutlayıcı düşüncesiyle ele almış ve onu gelişme kavramıyla çözmüştür. Aristoteles için “gerçek varlık”, fenomenlerin içinde gelişen özdür (ousia, essentia). Bu anlayışı ile Aristoteles, artık fenomenlerden ayrı, ikinci üstün bir dünya kabul etmez; nesnelerin kavram halinde bilinen varlığı, fenomenlerin dışında ayrı bir gerçek değildir, fenomenlerin içinde kendini gerçekleştiren öz’dür; öz (ousia), “hep olmuş olan varlıktır”; öz, kendi biçimlenmelerinin biricik dayanağıdır, ancak bu biçimlenmelerinde “gerçek” bir şeydir, bütün fenomenler de öz’ün gerçekleşmeleridir.
Ağırlık merkezini oluş (genesis) kavramında bulan Aristoteles felsefesinin, kendisinden önceki felsefelerden başlıca bir ayrılığı da, ereklik (teleologie) kavramını esas olarak almasıdır.
Aristoteles’e göre, var olan, form kazanmış olan maddedir. Ama madde ile form arasındaki ilinti rölatiftir: Daha aşağısına göre form olabilen aynı şey, daha yukarıdakine göre maddedir. Örneğin tuğla toprak için form, ama ev için maddedir. Bu anlayışla gelişme kavramı, nesnelerin değer bakımından düzenlenmelerinin ilkesi oluyor.
Felsefenin bütün alanları gibi, doğa öğretisi de Aristoteles’in metafiziğine dayanır. Madde (salt olabilirlik, dynamis) hareket ettirilen şeydir, kendisi kendiliğinden hareket edemez. Salt form ise hareket ettirendir. Bu ikisi arasında da –salt madde ile salt form arasında –bütün varlıklar yer alırlar. Bunlar, hareket bakımından hem etkin, hem edilgendirler. İşte nesnelerin bu bütününe Aristoteles physis (doğa ya da evren) der.
0 Yorum var "Aristoteles Kimdir?"
Yorum Gönder