1.
Ahmet 4 yaşındaydı. Oyuncaklarını evine gelen arkadaşları ile paylaşmak istemiyordu. Hatta hiç oynamadığı bir oyuncağını bir arkadaşı eline alsa, hemen onun elinden kapıyor ve geri ona vermiyordu. Birisi bir oyuncağını alsa hemen ağlamaya başlıyordu. Üstelik Ahmet, babası her sabah işe gittiğinde onun peşinden de ağlıyordu. Anne babası ne yaptıysa oğullarının bu ağlamalarına bir çare bulamadı. Sonunda onu bir pedagoga götürmeye karar verdiler.
2.
Anaokulu öğretmenlerine yönelik düzenlenen bir eğitimdeyiz. Tüm öğretmenlerden cep telefonlarını masaların üzerine çıkarmalarını istedim. Herkes çıkardı. Dedim ki:
- Şimdi içinizden bir tanesinin telefonunu alacağım ve yeminle söylüyorum ki bir daha ona geri vermeyeceğim. Bu gerçeği bilerek telefonunu masada bırakmak isteyen bıraksın. Diğerleri telefonlarını alabilirler.
Bu cümlelerden sonra öğretmenler, ciddiyetimi test ettiler. Gerçekten telefonu alıp geri vermeyeceğimi anlayınca çoğu telefonlarını geri çekiyorlar. Telefonunu masada bırakan birkaç kişinin telefonunu elime alıp uzun uzun inceledim. Kimin telefonunu elime alıp incelediysem o kişinin içi cız ettiğini yüzlerinden okuyabildim. Adeta üzgün gözlerle bana bakıp “Alma telefonumu” diye terennüm ediyorlardı.
3.
Size bir soru: Çok sevdiğiniz onunla beraber yaşadığınız biri dış kapıya yönelse ve birden “Ben gidiyorum” dese ne hissedersiniz? Üstelik nereye gittiğini bilmediğini ve ne zaman geleceğini de kestiremediğini söylese. Önüne geçer, onu durdurmak için elinizden geleni yapardınız değil mi? Sevdiğiniz, kapıdan bu belirsizlikler içinde çıkacak olsa belki de ardından ağlardınız.
4.
İnsan, sahiplendiği, kendisine ait olduğunu düşündüğü ve de sevdiği bir nesnenin ya da kişinin sürekliliğini ister. Elde ettiği lezzetin devamını bekler. Bu, insanın süreklilik, sonsuzluk ve beka arzusudur. Sahip olduğu güzellikleri yitirmek istemez insan. Lezzetler hiç bitmesin, güzellikler solmasın, yeniler eskimesin arzu eder. Bu nedenle sürekliliğe zarar veren durumlara ve kişilere karşı şiddetli tepki gösterir.
İkinci bölümde bahsettiğim öğretmenlerin, telefonlarını geri çekmeleri aslında sürekliliğin zedelenmesinden kaynaklanıyordu. Çünkü ben telefonlarını aldığımda telefon onların ellerinden çıkacak bir daha gelmeyecekti. Üçüncü bölümde, sevdiğimizin aniden gidivermesi bizi rahatsız etmişti. Çünkü biz onun sürekli bizimle kalmasını istiyorduk. Kısacası bizler insanlar olarak süreklilik istiyoruz. Birisi sürekliliğimizi sarstığında kızıp üzülüyoruz.
5.
İlk bölümde Ahmet oyuncağının bir başka arkadaşı tarafından alınmasına karşı çıkıyordu. Çünkü Ahmet, o oyuncağın sürekli kendisinin olmasını istiyordu. Ahmet’te gelecek, geçmiş gibi kavramlar henüz yerleşmediği için Ahmet anlık düşünüyordu. O an için oyuncağının elden çıkmasını “Sürekli elimden çıkacak” şeklinde algılıyordu. Ağlaması ve tepkisi bu yüzdendi. Babasının o gün için evden çıkmasını sürekli evden çıkmak olarak düşünüyor ve bu nedenle üzülüp ağlıyordu.
Evet, çocuklar birçok nedenle ağlar. Bu ağlamalardan bir kısmı, belki önemli bir kısmı süreklilik arzularının zedelenmesidir. Oyuncağı elinden alınan çocuk hemen kıskanç ve paylaşmayı bilmez olarak nitelendirilemeyeceği gibi babası kapıdan çıkarken ağlayan çocuk da baba bağımlısı olarak düşünülemez. En önemlisi de, bu iki nedenden dolayı ağlayan çocuğa kızılamaz. Çünkü o yaratılışından gelen en doğal isteğini savunmaktadır ki bu istek süreklilik isteğidir.
0 Yorum var "Çocuklar neden ağlarlar, biliyor musunuz?"
Yorum Gönder