İngilizler 22 Şubat 1919'da Maraş'ı ve 24 Mart 1919'da Urfa'yı yine aynı uydurma bahanelerle işgal ettiler. Her girdikleri yerde Ermenilerle yakın ilişki kurup Türklere karşı onur kırıcı, zalimce işlemler yaptılar. Türk halkının ileri gelenleri asılsız suçlamalarla tutuklanarak sürgün ediliyor ve böylece, başsız kalan halkın direnmeyeceği zan ediliyordu.
Özellikle Ermenilerin taşkınlıklarının ve Türklere yaptıkları kötülüklerin tepkilerine karşı önlemlerini ve baskılarını çoğalttılar. Diğer yandan Diyarbakır bölgesinde de sürekli olarak zararlı propagandalar yapıyorlardı. Bu yörede Kürtçülük hareketini destekleyip İngiliz-Fransız güdümünde Kürdistan kurmak istiyorlardı. Bu sebeple bazı aşiretleri elde etmişlerdi. İngiliz Binbaşısı Nowel bu yöredeki Kürtçülük hareketlerini destekliyor, örgütlüyor, para yardımı yapıyor ve bağımsızlık vaatleriyle aldatıyordu.
Fransızlar ise 21 Ocak 1919'da, Mersin Osmaniye ve Adana'yı işgale başladılar. Onların gelişiyle birlikte Ermeniler taşkınlıklara başladılar. Fransızlar burada Ermeni nüfusunun çoğalması için Ermenilerin gelmesini teşvik ettiler. Adana yöresinde jandarma birliklerini düzenlemek bahanesiyle jandarma birliklerini Ermenilerden kurdular. Ermenilerin her çeşit kötülüğüne göz yumarken Türklerin ileri gelenlerini görev başından uzaklaştırdılar. Önemli komutanlarını halkı kışkırtıyor iddiaları ile Suriye'deki esir kamplarına gönderdiler. Bu haksızlıklar karşısında halk çeşitli yerlerde silaha sarılarak Ermenilere ve Fransızlara karşı canını, namusunu ve malını korumaya başladı. Bu olaylar üzerine bir Amerikan soruşturma kurulu Adana'ya gelerek çeşitli ırk ve dinlere mensup ileri gelenlere Adana'nın idaresi hakkında fikirlerini sordu. Amerika, bölgenin kendi mandasında kalmasını istediyse de Kongre buna yanaşmadı. Burada nüfusun çoğunluğunu Türkler oluşturuyordu. Ermeniler ise ancak % 20 kadardılar.
İngiltere ve Fransa Orta Doğu konusunda 15 Eylül 1919 tarihinde aralarında yeni bir antlaşma yaptılar ve Orta Doğu'yu "Manda" sistemi ile paylaştılar. Buna göre Irak ve Filistin İngiliz Mandasına, Suriye ve Lübnan Fransız mandasına bırakıldı. Dolayısıyla Antep, Maraş, Urfa Fransa'ya kalıyordu. Bu antlaşmaların sonunda İngilizler, 29 Ekim 1919 da Kilis'i, 30 Ekim'de Maraş'ı ve Urfa'yı ve 5 Kasım 1919'da da Antep'i Fransızlara devrettiler Fransızlar bu şehirlere geldikleri günden itibaren Türklere karşı baskı ve şiddete başvurdular. Ermenilerden kurdukları birlikleri de beraberlerinde getirerek, onların her çeşit kötülüğü yapmalarına göz yumdular. Yöreyi işgal eden Fransız komutan Türk halka bir bildiri yayınladı. Bu bildirinin hükümleri Fransızların nasıl bir tutum içinde olduklarını yorum yapmaya gerek bırakmayacak bir biçimde ortaya koyuyordu:
1- Ne için taşıdığını tahkikata bile lüzum görmeksizin üzerlerinde revolver bulunan bir adamın kurşuna dizilmesi
2- Kargaşalık çıktığında ölen veya yaralanan Fransız askerine karşılık, yerli halktan iki adamın kurşuna dizilmesi ve bunların kur'a ile seçilmesi
3- Bir evden silah atılırsa yakılması
4- Osmanlı Hükümeti memurlarının böyle bir durum ortaya çıkmasında idare haklarının ve hakimiyetlerinin iskatı ve sokaklarının mitralyöz, bomba ve gazlı mermilerle ateş altına alınması.
Antep'te Türk bayrakları indirtilerek yerlerine Fransız bayrakları çekildi. Türk kadınlarının çarşaflarının yırtılması, yüzlerinin zorla açılması gibi çirkin olaylar yaratan işgal kuvvetleri, direnen Türkleri de öldürüyorlardı. Ermenilerin taşkınlıklarının olayları büyüteceğini gören Fransızlar, Ermeni taburunun yerine Cezayir taburunu getirdilerse de artık durum değişmedi. Türk Ulusu'nun sabrı taştı.
Kuva-Yı Milliye'nin Kuruluşu
M. Kemal Paşa'nın Anadolu'ya geçmesinden sonra, 8 Ağustos 1919'da yayınlanan bir bildiri ile, memleketi haksız yere işgal eden İtilaf Devletleri'ne karşı, Türk bağımsızlığını korumak için, ulusal kuvvetlerin kurulması ulusun kendi iradesiyle egemenliğine sahip çıkması duyuruldu. Ulusal sınırlar içinde vatan bir bütündür ilkesi ile yeni Türk vatanının sınırları belirtilmeye çalışılıyordu. Sivas Kongresi tüm ülkeyi bir inanç ve otorite altında toplarken, Güney Cephesi de Ali Fuat Paşa'nın komutasına verildi. Daha sonra 29 Haziran 1920'de cephe, İran sınırından Fırat Nehri'ne kadar Elcezire Cephesi ve Fırat'tan Antalya'ya kadar Adana Cephesi Komutanlıkları olarak ikiye bölündü.
Fransızların bu bölgeyi işgal etmesi üzerine her yerde halkın girişimiyle ulusal birlikler kurulmaya ve düşmana karşı silahlı mücadeleye başlandı. Sivas Kongresi'nden sonra da bu kuvvetlerin başına M. Kemal Paşa tarafından komutanlar atandı. Topçu Kemal Bey "Doğan" takma adıyla, piyade yüzbaşısı Osman Bey "Tufan" takma adıyla, yüzbaşı Ratip Bey "Sinan Paşa" takma adıyla Adana Cephesi'nde büyük hizmetler yaptılar. Güney Kuva-yı Milliyesi, gerçek anlamda bir halk hareketiydi. Eşkıya, çeteler ve zorbalar Kuva-yı Milliye'ye katılmadılar. Kuva-yı Milliye yalnız vatanseverlik ve Türklük duygusuna dayanıyordu.
Fransızlara karşı Suriye'de kurulan Arap Ulusal Hareketi, Türkiye'nin güney cephesinin yükünü hafifletti. Fransızlar hem Suriye'de hem de Güney Doğu Anadolu'da savaşmak zorunda kaldılar. M. Kemal Türk-Arap işbirliğini sağlamak, Fansızlara karşı birlikte savaşılmasını teşvik ettiyse de Faysal buna yanaşmadı. Fakat yine de Türkiye ile anlaşmak isteyenler vardı. Özellikle, daha önce Türk ordusunda yetişmiş olan Arap subaylar Türkiye ile işbirliğinden yanaydılar. Bu ilişki Fransızları çok endişelendiriyordu .
Güney Cephesi'nde Kuva-yı Milliye'nin kurulmasından sonra Fransızlara karşı şu savaşlar yapıldı.
1- Maraş Savunması : 20 Ocak-10 Şubat 1920
2- Urfa Savunması : 9 Şubat-11 Nisan 1920
3- Antep Savunması : 1 Nisan 1920-8 Şubat 1921
4- Adana Savunması : 21 Ocak 1920-20 Ekim 1921
Maraş Savunması
İşgal ettikleri Güney Anadolu şehirlerinde Ermenilerle birlikte Türk halkına karşı zulüm yapan ve onur kırıcı davranışlarda bulunan Fransızlar, Türk Ulusu'nun er geç ayaklanacağını bildikleri için daha Ocak 1920 başından itibaren Maraş'a yeni birlikler getirmeye başladılar. Bu kuvvetler Türk saldırılarıyla yıpratılmaya başlandı. Fakat Fransızların yolları üzerinde Türk köylerinde ırza tecavüze kadar varan saldırıları Türk halkını topluca direnişe itti. 20 Ocak 1920 tarihinde Maraş'ın ileri gelenlerini tutuklamaya ve hükümet binasını işgale başlayan Fransız birliklerine halk ateş açtı ve onları geri püskürttü. Fransız birlikleri şehri yoğun top ateşine tuttular. Fransız ve Ermeniler tarafından bir kale gibi korunan ve cephanelik haline getirilmiş olan kilise, 200 Türk mücahidinin saldırısı ile ele geçti.
Maraş'ta silahlı halk direnişinin başlaması üzerine M. Kemal Paşa 24 Ocak tarihinde bir bildiri yayınlayarak, Suriye'de bulunan Arap direniş kuvvetleri ile Türk direniş gücünün birlikte hareket ederek Fransızları iki ateş arasına alıp ezebileceğini belirtti. Kuva-yı Milliye komutanlarından, Fransızlara, Türk topraklarını terk etmeleri için bir nota vermelerini istedi. Bu bölgede, Adana dahil 10.000 Fransız askeri bulunuyordu. Fransızların yeni kuvvetler getirmesi olasılığına karşı da gerilla savaşı yapılmasını ve Kolordu'ya da Fransızlara karşı savunması için gereken emir verildi. Yeni kuvvetler getiren Fransızlar karşısında Türk direnişi, bütün şiddetiyle yılmadan sürdü. Maraş halkı ellerinde yeterli silah, cephane, yiyecek ve ilaç olmadığı için, soğuk kış şartlarında en modern silahlarla donatılmış Fransız birlikleri karşısında son güçlerini kullanıyorlardı. Fakat Fransızların da durumu iyi değildi. Güneyde Araplar da Fransızlara saldırmaya başlamışlardı. Bir aşiret de Fransızlara doğru ilerliyordu. Türk ulusal kuvvetleri de 8-9 Şubat'ta Urfa'ya girdi. Fransızlar, İngilizler aracılığı ile M. Kemal Paşa'ya başvurarak isteklerini öğrenmek istediler. M. Kemal Paşa, Heyet-i Temsiliye adına verdiği yanıtta, her şeyden önce Fransızların Kilikya, Maraş, Antep ve Urfa'yı boşaltmaları gerektiğini bildirdi. Diğer yandan da 11 Şubat'ta, Adana, Pozantı ve Maraş'taki ulusal kuvvetlere taarruz emrini verdi. Bütün yöredeki Türk halkının Fransızlara karşı ayaklanmasını ve Fransızların Türk topraklarını terke zorlamasını istedi. Fransızlar da bu sırada Maraş'ı terke karar Yerdiler. 10-11 Şubat 1920'de Maraş'tan ayrılan Fransız birlikleri İslahiye'ye doğru kaçtılar. Yolda Türk saldırılarına uğrayan Fransızlar 200 kayıp daha verdiler. Maraş savaşında Fransız kayıpları küçümsenmeyecek kadar çok oldu. Bu yenilgi Fransızların moralini çok bozdu.
Urfa Savunması
Ocak 1919'da Urfa'yı işgal eden İngilizler Ekim ayında şehri Fransızlara terk ettiler. Bütün yörede olduğu gibi, Fransızlar işgal ettikleri Urfa'da da Ermenilere dayanarak Türk halkına karşı onur kırıcı davranışlara başladılar. Ermenilerin intikam duygularıyla yaptıkları bütün taşkınlıklara göz yumdular. 800 yıl önce Haçlı Seferleri sırasında bu şehirde bir süre kaldıkları için tarihi hakları olduğunu ileri sürmeye başladılar. Resmi binaları işgal ve ileri gelenleri keyfi bir şekilde tutukladılar. Bu durum Urfa halkının ulusal duygularını kamçıladı. 29 Aralık 1919'da buraya atanan Yüzbaşı Ali Saip (Ursavaş), M. Kemal'in emriyle Fransızları buradan çıkarmak için çalışmaya başladı. Diğer yandan Urfa'nın güneyindeki aşiretler Maraş'a yardım için demiryolu üzerinde sabotaja ve Urfa'da bulunan Fransız ve Ermenilere saldırmak için hazırlıklara başlamışlardı.
Namık Bey takma adıyla çalışan Ali Saip Bey, 3.000 kişilik bir kuvvet toplamayı başardı. Bu ulusal kuvvetler 7 Şubat 1920'da Urfa'daki Fransız Komutanlığı'na bir ültimatom vererek, şehrin 24 saat içinde boşaltılmasını istediler. Fransız komutan verdiği yanıtta, aşiretlerin düşmanı olmadığını, Suriye'de bulunan General Gourad'a yazıldığını ve onun emrinin gelmesine kadar beklenmesini rica etti. Fakat Türk kuvvetlerinin beklemeye tahammülü yoktu. Urfa'ya giren Türk kuvvetleri, 8-9 Şubat gecesi buradaki Ermenilerle desteklenmiş 560 kişilik Fransız birliğini Gureba Hastanesi'nde kuşattı. Bir süre taraflar ateş açmadılar. 9 Şubat'ta silahlı çatışma başladı. Fransızlar şehri terk etmeyi ret ettiler. İngilizler bütün tarihi gerçeklere gözlerini kapatıp, 19 Şubat'ta Osmanlı Hükümeti'ne baskı yaparak, yaptıkları seferleri İstanbul'un Türklerde kalmasına karar verildiği bir sırada, Güney'de Ermenilere karşı katliama girişildiğini ileri sürüp, bu olaylardan (Urfa, Maraş halkının vatan savunması) vazgeçilmesini, Yunanlılara karşı yapılan saldırıların da durdurulmasını istediler. Harbiye Nezareti aynı gün Kolordulara çatışma yapılmamasını bildirdi. İngilizler batı kamuoyunda Güney Doğu'da Türk halkının direnişini, Müslümanların Ermenileri katlettikleri şeklinde duyuruyorlardı. Oysa Fransız ve Ermeniler Maraş'ta, Türk halkını kadın ve çocuk demeden katlediyorlardı. İstanbul Hükümeti İngilizlerin oyunlarını anlamadığı için, İstanbul'un Osmanlılara bırakılmasını büyük bir kazanç zannederek M. Kemal Paşa'nın örgütlenme hareketinden vaz geçmesini ve Kuva-yı Milliye hareketinin durdurulmasını istedi.
M. Kemal 11 Şubat'ta verdiği yanıtta Türk Ulusu'nun hakları verilinceye kadar silahların bırakılmayacağını Kuva-yı Milliye'yi durdurabilmek için Fransızların Adana'yı terk etmeleri gerektiğini bildirdi. Fakat bu sırada Urfa direnişi de zayıflamaya başladı. Bazı Urfalılar M. Kemal Paşa'ya başvurarak(l9 Mart 1920) Kolordunun hemen yardıma gelmesini, halkın direniş gücünün tükendiğini bildirdiler. M. Kemal Paşa, 13. Kolordu'ya gereken emrin verildiğini, Fransızların da çok zor durumda olduğunu belirterek, direnmenin sürdürülmesini istedi. Kolordu Urfa'ya gereken yardımı yapmadığı halde, Fransızların direnme gücü kalmadığı için, 10 Nisan 1920'de silah ve cephaneleriyle Urfa'yı terk ettiler. Bu savaşta 250 ölü ve 163 yaralı vermişler, yani kuvvetlerinin yarısını yitirmişlerdi. Fransızlar Maraş yenilgisinden sonra Urfa'da da yenildikleri için moralleri iyice bozuldu. Bu durum Arap direnişçilerine de moral veriyordu. Fransızlar Urfa'ya yeniden saldırmayı düşündüler. Fakat 13. Kolordu'nun savunma önlemlerini almasından sonra vaz geçtiler.
Antep Savunması Ve Adana Savaşı
Fransızlar, Antep'i İngilizlerden devraldıktan sonra, Ermenilerin taşkınlıklarına seyirci kaldılar ve köylerde ırza tecavüz olaylarına kadar varan, can, mal ve namus güvenliğini ortadan kaldıran davranışlarda bulundular. Bu durum üzerine,köylüler ve ulusal kuvvetler Çatalmazı Boğazı'nda Fransızlara saldırarak bir çoğunu öldürdüler. Fransızlar bölgeyi elde tutmak için yeni kuvvetler getirmeye başladılar. Antep'te Anadolu ve Rumeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti'nin bir şubesi açıldı. Üsteğmen Salih "Şahin" takma adıyla Kuva-yı Milliye Komutanlığı'na getirildi. Ulusal Kuvvetler Antep'e ilerleyen 1.000 kişilik bir Fransız birliğini yendiler.
Antep'te sıkışan Fransızlar ise yardım istediler. Bunun üzerine üç piyade alayı, 200 süvari, bir top bataryası, dört tank, ağır ve hafif makineli tüfeklerle donatılmış bir Fransız kuvveti Antep'e, doğru yola çıktı. Şahin, emrindeki zayıf kuvvetlerle, bunlara saldırdı, sonuna kadar savaşarak, Fransızların süngüleri altında şehit oldu. Ulusal kuvvetler saldırılarını durdurmadılar. Fransızlara her yerde saldırdılar. Ancak bu kuvvetler bir komuta altında değildiler. Bu sebeple Kılıç Ali Bey, Mustafa Kemal'in emriyle Antep'e gelerek Kuva-yı Milliye Komutanlığı'nı üstüne aldı. Antep halkı 1 Nisan 1920 tarihinde Fransız ve Ermenilere karşı ayaklandı. Fransızlar çok üstün kuvvetlerle Antep'e saldırdılar, yoğun top ateşine tuttular. Kılıç Ali Bey Fransızların isteklerini ret ederek savaşı sürdürdü. 19 Nisan'da ulusal kuvvetler Mağarabaşı Savaşı'nda büyük başarı elde ettiler. Fransızlar Antep saldırısına son vermedikleri için çarpışmalar sürdü.
Adana yöresinde de aynı sıralarda olaylar başladı. 1918 sonunda Adana işgal edilmiş ve hemen arkasından Ermeni akını başlamıştı. Fransızlarla birlikte gelen Ermeniler şehirde yağma, öldürme, tecavüz olaylarıyla dehşet yarattılar. Türk bayrakları yırtılarak Fransız ve Ermeni bayrakları çekildi. Polis Müdürlüğü'ne bir Ermeni getirildi, Bundan sonra Ermenilerin baskıları daha da arttı. Temmuz 1919'da Adanalıların büyük kısmı Toroslara doğru göçe başladı. Kuva-yı Milliye bundan sonra Fransızlara durmadan saldırarak, rahat vermedi. Toroslar'dan devamlı gelen saldırılar karşısında Gülek Boğazı'nı elde tutmak isteyen Fransızlar Pozantı'ya Binbaşı Menil komutasında bir tabur gönderdiler. Fakat Kuva-yı Milliye kendisini sıkıştırdığı için Menil Pozantı'da kapalı kaldı. Mnil'e yardıma gelen Fransızlar top, makineli tüfek kullanarak, yoldaki köyleri yakarak ve esirleri öldürerek ilerlemeye başladılar. Kuva-yı Milliye'nin direnişi üzerine Tarsus'a doğru çekilen 3.000 kişilik Fransız kuvveti Binbaşı Menil'e yardım edemedi. Takviye alan Fransızlar 19 Mayıs 1920'de 5.000 kişilik bir kuvvetle yeniden saldırıya geçtiler.
Fakat bir avuç milis kuvvet karşısında başarılı olamadılar. Menil'e yardım gönderemeyeceğini bildiren Fransız komutanı, Menil'in yarma hareketi ile kurtulmasını önerdi. Türk kuvvetlerinin çemberini yaran Menil, yolunu kaybedince, Panzinçukuru Köyü'nden zor ve para kullanarak Hatice adında bir kadınla Kumcu Veli'yi kılavuz olarak aldı. Fakat Hatice kurtulmayı başardı ve köylülere durumu bildirdi. Sünedir Boğazı'nda pusuya düşürülen Fransızlar 28 Mayıs'ta bir avuç köylüye (bu kuvvetleri büyük bir askeri güç sanmışlardı) teslim oldular. Teslim oldukları köylülerden insanca muamele gördüler, yaptıkları Zulme rağmen kendilerine yiyecek verildi.
Geçici Ateşkes (Silah Bırakışması)
Antep savunması ve Adana Savaşları sürerken , Fransızlar Maraş ve Urfa'da yenilmişlerdi. Türk direnişinin bu kadar sert olması karşısında Fransızlar, M. Kemal Paşa'ya başvurarak ateşkes istediler. 30 Mayıs'tan itibaren taraflar arasında ateşkese karar verildi. Pozantı ve Kozan'ı boşaltıp, Antep içindeki kuvvetlerini de şehir dışına çıkardılar. M. Kemal Paşa Fransızların yöreyi boşaltmasını istedi, fakat Paris'ten bu konuda yetki almadıklarını belirttikleri için bu gerçekleşmedi.
M. Kemal Paşa Fransızların ateşkes isteğini kabul etmekle, Ankara'da kurulan T.B.M.M.'nin varlığını Fransızlara kabul ettiriyordu. Fransızlar artık Osmanlı Devleti yerine, muhatap olarak T.B.M.M.'ne başvuruyorlardı. Fakat Fransızlar ateşkes konusundaki sözlerine sadık kalmadılar. Ermenilerin saldırganlıklarına seyirci kaldılar. M. Kemal Paşa Fransız komutanına olayları duyurarak dikkatini çekti. M. Kemal Paşa, Güney Cephesi'ndeki Kolordulara gönderdiği yazıda, Fransızların esirlerini kurtarmak ve yeni bir saldırı amacıyla hazırlıklarına zaman kazanmak için ateşkes yapmış olduklarının anlaşıldığını ve esirlerin bırakılmamasını bildirdi. Fransızların Zonguldak ve Ereğli'yi işgal etmeleri üzerine M. Kemal Paşa 18-19 Haziran 1920'de ateşkesi bozdu. Bu sırada Ermeniler Kilikya'da bağımsızlık ilan edip, M. Kemal'e bir nota gönderip, yörenin boşaltılmasını istediler. M. Kemal Paşa ise bu arada cepheyi yeniden düzenlemişti.
Ermenilerin Türklere karşı katliamı karşısında İran Konsolosu olayı protesto etti. Fakat Fransızlar Ermeni Lejyonunu Adana'ya girmesine, izin verdiler. Adana'ya giren Ermeniler Türk evlerini yakmaya başladılar. Türk çeteleri de bundan sonra saldırılarını çoğalttılar. Tarsus'ta bulunan Fransızlar yenilerek çekildiler.
Pozantı Kongresi (5 Ağustos 1920)
Kuva-yı Milliye'nin önemli bir yeri olan Pozantı'da bir kongre yapılmasına karar verilmesi üzerine M. Kemal Paşa, Fevzi Paşa ve arkadaşlarıyla Pozantı'ya gelerek 5 Ağustos'ta kongreye katıldı. B.M.M. adına cepheleri gezdiğini belirten M. Kemal Paşa, "Mücahit orduların öncüsü, bütün İslam aleminin göz bebeği ve bütün Anadolu için bir vatanseverlik örneği olan Adana Vilayeti halkı ile görüşmekten büyük bir memnunluk duyduğunu." söyleyerek Kuva-yı Milliye'ye büyük güven ve moral verdi. Adana yöresindeki savaşlar Ankara Anlaşması'na kadar sürdü.
Antep Savaşı Gelişiyor
10 Ağustos 1920'de Sevr'in kabulü Fransızların Antep'ten vazgeçmediklerini gösteriyordu. Bu sırada Antep ulusal kuvvetlerinin başına Şefik Özdemir Bey geçti, ulusal kuvvetlerin direnişi daha da arttı. 11 Ağustos'ta Fransızlar büyük yardım alarak Antep'e yeniden saldırmaya başladılar. Antep'e bir ültimatom vererek iki saat içinde teslim olmasını, silahların terkini, 1.500.000 altın tazminat vermelerini istediler. Türk topraklarını işgal ve tahrip, katliam yapan Fransızların bu isteği eşkıyanın fidye istemesinden farksızdı. Antep bu isteği sert bir şekilde ret etti. Fransızlar bu sefer, daha yumuşak bir öneride bulundular. Teslim olunduğu takdirde şehrin yine Türk görevlilerce yönetileceğini bildirip "Vatansever kisvesine bürünen entrikacılara." uyulmamasını istediler. Mutasarrıf Fransızları oyalayıp zaman kazanmak istediyse de, Fransız komutan akşama kadar teslim olunmasında ısrar etti. Ermeniler de şehri tehdit ediyorlardı. Teslim olma istekleri ret edilince Fransızlar şehri yine top ateşine tuttular.
Diğer yandan Türk kuvvetleri Haçin'de Ermenileri kuşattı ve uzun çatışmalardan sonra 15-16 Ekim'de Haçin Türklerin eline geçti. Fransızlar bu olaydan sonra Antep'e yeni kuvvetler gönderdiler. General Goubeau, Antep'in Fransız mandasına bırakıldığını belirterek teslim olmasını istedi. İsteği ret edilince de 5 Aralık'tan itibaren şehir yeniden top ateşine tutuldu. Fransızlar, Alman ordularına karşı Verdön Şehri'nin savunmasının örneğini Antep'te görüyorlardı. Antep Şehri kadın, çocuk, yaşlısıyla ve çok az bir ulusal kuvvetle, bıçak, taş, sopa, balta, av tüfeği gibi basit silahlarla, 15.000 kişilik, modern silahlarla donatılmış Fransız ordusuna karşı kahramanca savaştı. Açlık ve cephanesizlik yüzünden Antep, on aylık bir direnmeden sonra 9 Şubat 1921'de teslim oldu. Antep'in bu kahramanlık örneği olan direnişi karşısında T.B.M.M. "Gazilik" unvanını verdi ve şehrin adı "Gazi Antep" oldu.
Güney Doğu Anadolu'daki Türk direnişi Fransızları çok şaşırttı. Türklerin bu kadar sert direneceğini beklemiyorlardı. Çanakkale'de Türklerle savaşırken bir kolunu kaybetmiş olan General Gourad, "Şövalye ruhlu hasımlar." dediği Türklerin bu direnişi karşısında zor durumda kaldı. Çatışmalarda ve soğuktan ölen Ermeni tedhişçileri katledilmiş gibi gösteren Fransız basını, bu sert Türk direnişinin sorumluğunu, bu yöreyi daha önce işgal etmiş bulunan ve halkın elindeki silahları toplamamakla suçladıkları İngilizlere yüklüyordu. Fakat basın Ermenilerin kullanılmasının hata olduğunu ve olayların çıkmasında Ermenilerin sorumluluğunu artık anlamaya da başladı. Diğer yandan Fransız askerlerinin öldürülmesi, yeni bir savaş başladı endişeleriyle kamuoyunun tepkisine de yol açtı. Hükümete eleştiriler yönelmeye başladı. Yunanistan'da 1920 sonunda Venizelos'un iktidardan düşmesi üzerine Fransız kamuoyu, Kilikya yöresinde Türk-Fransız savaşının, İngiliz-Yunan yükünü hafifletmek için bir tuzak olduğu kanısına vardı. Eğer Kilikya'da barış sağlanırsa, M. Kemal'in batıya daha kolay saldırıp, Fransızların sevmediği Yunan liderlerine akla karayı seçtireceği düşüncesi, Fransız kamuoyunda güç kazandı. Bu cephedeki savaşlar ve Türk` direnişi Fransa'yı şiddetle sarstığı ve Suriye mandasını da tehlikeye soktuğu için, Türkiye ile barış isteklerini arttırdı. Fakat Türk-Fransız görüşmeleri 11. İnönü ve Eskişehir-Kütahya Savaşları dolayısıyla ertelendi.
0 Yorum var "Güney Cephesinde Maraş ve Urfa'nın Kurtarılması ve Antep Savunması- "
Yorum Gönder