Kitle iletişim araçları nelerdir?

Kitle iletişim araçları, genel bir tanımla "kitlesel bir boyutta ileti dağıtabilen araçlar" (ÖZKÖK, 1985:93) olarak tanımlanabilir.

Tarihî açıdan bakıldığında kitle iletişim araçları, tiyatro; gazete, kitap, dergi, broşür gibi yazılı basın; sinema, film, radyo, televizyon, plak, kaset, CD, bilgisayar gibi iletişim teknolojisindeki gelişmelerin ürünü olan araçlar, günümüze gelinceye değin hızlı bir gelişim göstermişlerdir.

Günümüzde toplumsal varoluşu gerçekleştirerek ortaklık yaratmak, bu varoluşu ve ortaklığı sürdürebilmek için kitle iletişimine; dolayısıyla kitle iletişim araçlarına ihtiyaç vardır. Çünkü kitle iletişim araçları, uzmanların ortak bir noktada birleştikleri üzere, sahip olduğu özellikleriyle alıcı kitlesi üzerinde yarattığı etki ve etkileşim süreci sonunda toplumsallaştırmayı gerçekleştirmeye muktedir araçlardır.

Kitle iletişim araçlarının özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:


Kitle iletişim araçları, sosyal statüsüne göre herhangi bir farklı yaklaşım oluşturmadan çok sayıda insana aynı iletiyi, aynı anda ulaştırabilmektedir.
Kitle iletişim araçları, yayınları ile belirli bir süreklilik ve düzenlilik (yayın periyodu) gösterir.
Kitle iletişim araçları, sürekli ve düzenli yayınları ile toplumda kendilerine karşı bir talebin oluşmasına neden olurlar; bu talep, zamanla alışkanlığa, hatta ihtiyaca dönüşür.
Kitle iletişim araçları ile aktarılan iletiler, belge niteliği ve değeri taşıdığı için inandırıcılık ve alıcıyı ikna etme özelliğini de kazanmaktadır.
Özellikle radyo ve televizyon, iletiyi olay anında aktarabilme özelliğine sahiptir.
Kitle iletişim araçları ile gerçekleşen iletişim sürecinde, geri besleme imkânı yoktur; bu nedenle, alıcının tepkisi anında ölçülememektedir.
Kitle iletişim araçlarının fonksiyonları üzerinde ilk kez duran LASWELL (1960), bilgi verme, ikna etme ve toplumsallaştırma fonksiyonlarından söz etmektedir. Charles WRIGHT (1961), kitle iletişim araçlarının bu fonksiyonlarına eğlendirme fonksiyonunu eklemiş; Kenneth BOULDING (1962) ise bu fonksiyonların yanı sıra, malları tanıtma fonksiyonunun önemini vurgulamıştır (AZİZ, 1982:2).

Aysel AZİZ (1982:2), William RIWERS ve Wilbur SCHRAMM’ın (1969) görüşlerine katılarak kitle iletişim araçlarının fonksiyonlarını;

"Haber verme, eğitme, eğlendirme,
Dış dünyayı görmemizi sağlama,
Kültürün toplumumuzdan, bizden sonraki toplumlara ve nesilden nesile geçişini sağlama,
Eşya ve hizmetlerin tanıtılmasına, satılmasına yardım etme,
Dışımızda oluşan fırsat ve çağrılara karşılık verme ile sosyal hareketlerde genel rızaya ulaşma arasında bağ kurmamıza yardım etme" olarak sınıflandırmıştır.
Kitle iletişim araçları, bu fonksiyonları gerçekleştirirken doğal olarak alıcı üzerinde de bir etki yaratır. İletişim, her şeyden önce bir bilgi alışverişidir. Bu alışverişten amaçlanan da anlamak, anlatmak, öğrenmek ve eğitim görmek ihtiyaçlarının giderilmesidir. Bu ihtiyaçların giderilmesi amacıyla başlatılan iletişim sürecinin sonunda yaşanan olgu, etkileme ve etkilenme; yani etkileşimdir.

Araştırmacılar, kitle iletişim araçlarının etki alanlarını;

"Fert, grup ya da örgüt düzeyinde etkilenme,
Sosyal kurum düzeyinde etkilenme,
Toplum düzeyinde etkilenme,
Kültür düzeyinde etkilenme" olarak gruplandırmaktadır.
Kitle iletişim araçlarının etkileri fert açısından ele alındığında ise;

"Bilgi ya da görüşü kapsayan etkiler,
Tavır ya da duyguyu kapsayan etkiler,
Davranış üzerine etkiler" olarak üç ana başlık altında inceleniyor.(USLUATA, 1994:84)
Kitle iletişim araçlarının etki türleri;

"Tavır ile düşünce değişiklikleri,
Ferdî ve toplu tepkiler,
Gündem belirleme,
Toplumsallaştırma,
Denetim,
Gerçeği tanımlama,
Egemen ideolojinin sürdürülmesi" olarak sınıflandırılmaktadır. (USLUATA, 1994:84)
Kuramcılar kitle iletişim araçlarının etkilerinin fert ve toplum açısından ne yönde olduğu konusunda ortak bir görüşe sahip değiller; konu ile ilgili tartışmalar, günümüzde de sürmektedir. Kimi araştırmacılar kitle iletişim araçlarının fert ve toplum açısından etkilerinin olumlu olduğunu savunurken kimi olumsuz olduğunu, kimileri ise sınırlı olduğunu savunmaktadırlar.

Araştırmacılar, hangi görüşü savunurlarsa savunsunlar sentez olarak ortaya çıkan ortak bir görüş var: Kitle iletişim araçları, bilgi, görüş ve düşüncelerin paylaşılmasını sağlayan; sosyal örgütlenmeyi güçlendiren; kamuoyu oluşturan; insanın anlama, anlatma, öğrenme ve eğitim görme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan; insan ilişkilerini değiştirip geliştiren; yeni davranış ve tutum kalıplarını, görüş ve düşünce akımlarını yaygınlaştıran en etkin iletişim araçlarıdır.
AZİZ, Aysel,Toplumsallaşma ve Kitlesel İletişim, Ankara, A.Ü.B.Y.Y.O. Yayınları, 1982, No:2., S: 2
ÖZKÖK, Ertuğrul,İletişim Kuramları Açısından Kitlelerin Çözülüşü, Ankara, Tan Yayınları, 1985, S: 93
USLUATA, Ayseli,İletişim, İstanbul, İletişim Yayınları, 1984, S: 84

Doğal afetlerle ilgili şiir, destan ve efsane var mı?

DEPREM HAFTASIYLA İLGİLİ ŞİİRLER


DEPREM

Deprem olur dört bir yanda
Enkaz altında kalır tüm insanlar
Pek üzücü bir olayda olsa
Razı olmalı tüm canlılar

Yasla eşyaları duvara
Düşmesin başımıza
Enkazda kalınca
Korur sivil savunma
Deprem anında
Çömelecek yerin olsun
Başını yaralama
Acını arttırma
Yararalanınca sarar yaranı
Zor durumda kalınca
Bundan biri enkazdır
Deprem olunca
Nerede olacağı bilinmez
Yolda veya okulda
Rastlar her zamanda
Sen hazırlıklı ol
Zorlukolmasın başımıza
Deprem anında
Calın yada malın gider
Enkaz altında
Deprem çantasını hazır tut
El fenerini unutma
Hele yemek önemlisi
İlk yardım çantasıda var
Enkaz ne demek derlerse
Acı gelir aklıma
Canın koybola bilir
Enkaz altında

İPEK YEYRAN



DEPREM

Gürültü kopar uzaktan,
Sular fışkırır topraktan.
İnsanlar yolu bulamaz,
Oluşan bir karanlıktan...

Bu bir depremin sesidir.
Bir canavar nefesidir...
Karanlık kaplar her yeri.
Bilmem kentin neresidir?

Anne ağlar, yavrum diye,
Çocuk ağlar, annem diye.
İnsanların hepsi şaşkın...
Bakamazsın bu sahneye.

Elimizden bir şey gelmez,
Bu felâket hiç sevilmez.
Bu sarsıntı yer küreden...
Daha önceden bilinmez.

Sağlam temel sağlam evler,
Sözüm size mimar beyler.
Sağlam yapın her binayı!
Yıkılmasın kentler, köyler!

Halkım hiç acı çekmesin,
Artık gözyaşı dökmesin!
Sağlam yapın her binayı,
Deprem bize kükremesin!

Çok üzgünüm acılardan,
Kurtulalım sancılardan...
Çığlıklara dönüp bakın,
Ders alalım buncalardan.

İbrahim ŞİMŞEK




DEPREMLE SELLE BİZİ TAŞAN TOPRAĞA KATMA

Pakistan harap olmuş gönül artık gülmüyor
Gönül mızrabı kırılmış artık oda artık çalmıyor
Bu kadar felaketten sonra Müslümanlar ders almıyor.
Depreme uygun teknolojik binalarda yapmıyor.
Depren senin dünya senin engellenmiyor
Müslümanları gafletten uyandır sen koru yarabbi
Yarabbi Müslümanlar gaflet içinde doğal afetinle yakma
Sahibimiz sensin doğal afetlerle bizi hesaba çekme.
Sen gafurur rahimsin bizi perişan edip yıkma
Depremle selle bizi taşan toprağan katma Allah'ım

Halil ÇOLAK 7.11.2005 Ankara



KONUT DEYİNCE

Konutumuz sağlam olsun,
Depremde hiç yıkılmasın.
Gece-gündüz neşe dolsun,
Kem gözlerle bakılmasın.

Konutumuz geniş olsun.
Eşyalara yer bulunsun.
Merdivenler dar gelirse,
Asansörden çıkış olsun.

Konutumuz temiz olsun,
Pencereler geniş olsun.
Her adaya güneş girsin,
Perdesinde korniş olsun.

Her durağa yakın olsun,
Mobilyamız takım olsun.
Gürültüden çok uzakta.
Konutumuz sakin olsun.

Aylık gelir dolgun olsun,
Kira, biraz uygun olsun.
Çarşılara gitmek zordur,
Manava da yıkın olsun.

Her köşede oyuncaklar,
Bahçesinde salıncaklar,
Mahallemizde çocuklar,
Benimle arkadaş olsun.

Bahçesinde çiçek açsın,
Ağacında kuşlar ötsün,
Komşularla hep birlikte,
Günlerimiz güzel geçsin.

İbrahim ŞİMŞEK



SAKAT

Kâr üstüne kâr
hırsıyla sırf,
kurulmuş kat kat...
Zemin sakat...
Bina sakat...
Bani sakat...

Fay hattının
insafına kalmış hayat...
Durum sakat...

(1 Aralık '99)
Muammer Erturan



VERİN ZAVALLILARA (DEPREM)

Depremde yıkılmış bir köy… Şu yanda bir çatının
Çürük direkleri dehşetle fırlamış,ötede
Çamur yığıntısına benzeyen bir zemin katının
Yıkık temelleri gözüküyor, uzakta bir ev
Yere doğru eğilmiş, hemen yıkılıp gidecek
Önünde bir kadın…Of artık istemem görmek!
Bu levha yüreğimin çarpması içinse yeter;

Tevfik FİKRET

Kültürümüzün Atatürk düşünceleri üzerindeki etkileri nedir?

Yine ATATÜRK; "Okumak, araştırmak, anlamak, görebilmek, görebildiğinden anlam çıkarmak, uyanık davranmak, düşünmek, zekayı terbiye etmektir" derken; yine insan enerjisiyle ve fakat doğanın ona sunulan iltifatıyla, Yaradan'ın tükenmez yardımıyla, yükselen, genişleyen insan zekası, hudutsuz kavrayış anlamında "insanım" diyen bir vasf-ı mahsustur"(yani özel niteliklerle bezenmiş insan) "İnsan, Hareket ve faaliyetin, yani dinamizmanın ifadesidir.Bu böyle olunca, Kültür İnsanlık vasfında, insan olabilmek için bir temel unsurdur. Kültür: doğanın yüksek verimi ile mutlu olmaktır. Bu ifadenin içinde çok şey saklıdır. Temizlik, saflık, yükseklik, insanlık ve buna paralel unsurlar...Bunların hepsi insanlık vasfıdır. İşte kültür kelimesini mastar şekline(yani eylemi yapan kelime) ********uzda, doğanın insana verdiği yüksek vasıfları kendi çocuklarına, torunlarına, geleceğine ve insanlığa vermesi demektir."
Kültürün insan ve toplum üzerindeki derin etkisini bilen ve ifade eden Büyük Önder Atatürk, "Türkiye Cumhuriyetinin Temeli Kültürdür" sözünü sıkça kullanmıştır. Ancak, o'na göre kültür tam anlamıyla ulusal olmak zorundadır. Çünkü ulusal davamızın gelişmesi ve devamı böyle bir kültür ile temin olunabilir" Zira, gelişi güzel, yabancı bir kültürün, körü körüne taklidi, bu yabancı kültürün yıkıcı tesirlerini gündeme getirebilir. Kültür zeminle orantılıdır. O zemin ulusun seciyesidir. Kültüre bu denli önem veren Atatürk, "Eğer Cumhurbaşkanı olmasaydım, Maarif Vekili olmayı tercih ederdim" demiştir. Atatürk, uygarlık kavramını da şöyle açıklamaktadır: "Bence uygarlığı harstan(kültürden) ayırmak güçtür ve gereksizdir. Nokta-yı nazarımı (görüşümü) izah için kültür nedir tarif edeyim. a) Bir insan cemiyetinin devlet hayatında, b) Fikir hayatında, yani ilimde, sosyolojide ve güzel sanatlarda, c)Ekonomik hayatta, yani ziraatta, zenaatta, ticarette, kara, deniz, hava taşımacılığında yapabileceği şeylerin toplamıdır. Ayrıca yüksek bir kültür sadece onun sahibi olan ulusa has kalmaz, diğer uluslara da tesirini gösterir.
Yine Atatürk'e göre; "Türkiye bir maymun değil ve hiçbir ulusu taklit etmeyecektir" O sadece özleşerek gelişecektir" (Atatürk'ün bu cümlesi; 29 Ekim 1930 da Türk Ocağında Amerikalı gazeteci Miss Ring'in "Türkiye'nin her bakımdan Amerikanlaşmasının düşünüldüğünü sorması üzerine verdiği cevaptır.)
Sonuç olarak Atatürk'ün kültür ve uygarlık konusundaki görüşleri doğrultusunda şunları söylemek mümkündür.
Her ulusun bir öz kültürü vardır. Bizim ulusumuz da asırlar süren bir tarihe, engin ve olumlu birikimlere sahip olduğundan, kültürü zengin ve yüksektir. Devletimizin temeli de ulusaldır. Ve kültürümüz, Dünya uygarlığının önemli bir ünitesidir. Dolayısıyla Türk kültür ve uygarlığını ayrı ayrı düşünmek mümkün değildir. Ancak; her ulusun özel ve kendine has kültür öğeleri vardır. Bu nedenle de uluslar var oldukça bu kendine has farklılıklar var olacaktır. Ancak bazı unsurlar vardır ki, uluslar arasında etkileşimi mümkün kılmaktadır. Bilim ve teknik bunun başında gelir. Çünkü pozitif bilimler ve teknoloji dünyanın her yerinde kullanılabilir. Örneğin; yer çekimi her yerde vardır, elektrik üretimi, tüketimi bir başka ulustan alındığında ulusal kültürü olumsuz etkilemez. TV ve uydu yayınları, internetler her ülkede aynı sistemle gerçekleştirilmektedir. ve ulusallık anlamında nötr'dür. Ancak güzel yanı ise; her kültür bu olumlu faydayı kendi temel prensipleri doğrultusunda alır ve kullanır. Örneğin; Modern inşaat ve mimarlık sistemleri evrensel bilgi kurumları olan her üniversitenin bilgi dağarcığındadır. Ancak, kültürlerin orijinalliği (kendine haslığı) nedeniyle o mimarlık bilgileri değişik ülke ve kültürlerde farklı teşhir salonları, kilise, havra, tapınak, külliye, cami, ev-köşk,saray vb. unsurlarda ayrı kültür eserlerini bina eder, yine her ulusun eğlencelerinde, kutlamalarında benzer müzik enstrümanları kullanılırsa da, yine ezgileri kendine özgüdür, yemek kültürleri farklıdır, şiirleri, nakışları, bezemeleri kendine özgüdür. Vb.
Bütün bunlara rağmen; Doğu-batı-kuzey-güney uygarlıklarından birinin, günlük hayatı kolaylaştıran teknik veya sosyal buluşu sınır tanımadan, hemen hemen anında sirküle edilir hale geldiğinden, pratik hayatta; dünya insanları birbirlerine benzen müşterekler edinmektedirler.
Bu anlamda da günümüzde global bir uygarlık süreci yaşamağa koşullandırıldığımızı söyleyebiliriz.

Regl döneminde saç boyamanın din açısından sakıncası var mıdır?

Saç boyamak zaten günah reglkende boyamak doğal olarak sakıncalı yani..

Saçının rengi açık olan veya saçı ağaran kimsenin bunu boyatmasının Islâm'a göre hükmünü şu şekilde belirlemek mümkündür İslam'ın çıkışından önce yahudi ve hıristiyanlar güzel görünme ve süslenmenin ALLAH'a kullukla bağdaşmayacağını düşünerek, saçı boyayıp rengini değiştirmekten kaçınırlardı Hz Peygamber, ashabına bağımsız bir kişilik kazandırmak için saçı ve sakalı kına veya başka bir boya maddesi ile boyayabileceklerini bildirdi Ebû Hüreyre (ra)'tan nakledilen bir hadiste şöyle buyurulur: "Yahudi ve Hıristiyanlar (saçlarını) boyamaz Siz onların aksini yapınız: yani saçlarınızı boyayınız" (Buhârî, Enbiyâ, 50; Libas, 67; Müslim, Libas, 80; Ebû Dâvud, Tereccül, 18; Nesâî, Zîne, 14) Ancak hadisteki emir bağlayıcı olmayıp mendupluk bildirir Nitekim uygulamada Hz Ebû Bekir, Ömer, Ali, Ka'b ve Enes (ranhüm) gibi bazı sahabeler saçlarını boyamamıştır

Diğer yandan kullanılacak boyada siyah renk tercih edilmemelidir Çünkü saç boyası genellikle yaşlı erkeklerin beyazlaşan saçları için söz konusu olur Siyah renk yaşlı kimseyi, olduğundan çok genç gösterir Bu durum kınalama veya boyayı amacından saptırabilir Nitekim Mekke'nin fethi günü Hz Ebû Bekr'in yaşlı babası Ebû Kuhâfe'nin saçlarının ağaç çiçekleri gibi beyazlaştığını gören Rasûlüllah (sas) şöyle buyurmuştur: "Bu beyaz saçı değiştiriniz ve siyahtan sakınınız" (bk Ebû Dâvud, Tereccül, 18; Nesâî, Zîne, 15; Ahmed b Hanbel, I,165, 356, II, 261, 499, III,160, 322) Ancak saçı beyazlaşan kimse genç olursa, onun siyaha boyamasında bir sakınca görülmemiştir Nitekim Sa'd b Ebî Vakkas, Ukbe b Âmir, Hasan, Hüseyin ve Cerîr gibi sahabelerin bu rengi tercih ettikleri nakledilmiştir (Yusuf el-Kardâvî, el-Halâl vel-Harâm fil-Islâm, Terc Mustafa Varlı, Ankara 1970, s 102, 103)

Boya malzemesi olarak ALLAH elçisi kınayı tavsiye etmiştir: "Saçın beyazlığını değiştirmek için kullandığınız şeylerin en iyisi kına ve keten bitkisidir" (Ebû Dâvud, Tereccül, 18; Tirmizî, Libâs, 20; Nesâî, Zîne, 16; Ibn Mâce, Libâs, 32; Ahmed b Hanbel, V, 147, 150, 154) Hz Enes b Mâlik, Hz Ebû Bekr'in saçlarını kına ve ketenle, Hz Ömer'in ise yalnız saf kına ile boyadığını nakletmiştir (el-Kardâvî, age, s 103)

Sonuç olarak erkek veya kadının beyazlaşan saçlarını sarı veya kızıl renge boyamaları müstehap görülmüş; siyaha boyamaları ise, sağlam görüşe göre, caiz görülmemiştir Ancak genç kimsenin siyah boya kullanmasında da bir sakınca yoktur Diğer yandan boya malzemesi olarak kına ve vesîme denilen, boya sanayinde kullanılan bir bitkinin tercih edilmesi tavsiye edilmiştir (Ibn Âbidîn, Reddül-Muhtâr, Terc Ahmed Davudoğlu, Istanbul 1982-1988, XV, 378, XVII, 314)

El, ayak veya başa sürülen kınanın katıolan malzemesi temizlendikten sonra deri veya saçlarda bıraktığı renk, suyun deriye nüfûzuna engel değildir Bu yüzden abdest veya gusle mani olmaz
(Ibn Âbidin, age, I, 224)
alıntı

Değişik şekillerde yazı yazmak için program var mı?

Crazy Text

Script'i uygulayabilmeniz için Windows Live Messenger ve Msn Plus kullanıyor olmanız gerekmektedir.

Script'i indirdikten sonra tıklayın, kendisi kurulacak ve Messenger Plus! menüsü içine yerleşecektir.

Script'i kurdugunuzda deaktif olacaktir. Aktif etmek icin herhangi bir konusma penceresi acip ctstart!yazip enterlayin. Devre disi birakmak icin ise ctstop! yazip enterlayin.



Bu script asagidaki resimde gördügünüz yazi tipini kullanabilmenizi saglayacaktir.



.
Eklenmiş Dosyalar | Download-İndir-Yükle
Dosya Türü: zip CrazyText_v0.3.zip (1.6 KB, 7982 gösterim)