Karadeniz ikliminin bitki örtüsü nedir?

Karadeniz iklimi (Okyanusal İklim veya Ilıman Deniz İklimi) asıl olarak Kuzey Anadolu Dağları'nın Karadeniz’e bakan yamaçlarında görülür. Doğu Anadolu Bölgesi'nde ise bir tek Ardahan'ın Posof ilçesinde bu iklim görülür. Genel özellikleri şunlardır:
  • Her mevsim yağışlıdır.
  • Doğu Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 2000-2500 mm’dir.
  • Batı Karadeniz Bölümünde maksimum yağış sonbaharda, minimum yağış ilkbaharda düşer. Yıllık yağış miktarı 1000-1500 mm’dir.
  • Orta Karadeniz Bölümünde ise maksimum yağış kışın, minimum yağış yazın düşer. Yıllık yağış miktarı 800-1000 mm’dir.
  • Karadeniz ikliminin görüldüğü alanlarda kar yağışlı günlerin ortalaması 18 gündür.
  • Yıllık ortalama sıcaklık 13-15 °C’dir.
  • Ocak ayı ortalama sıcaklığı 6-7 °C’dir.
  • Temmuz ayı ortalama sıcaklığı 21-23 °C’dir.
  • Yıllık sıcaklık farkı 13-15 °C’dir.
  • Doğal bitki örtüsü ormandır. Yüksek alanlarda Alpin çayırlar görülür

Kare prizma nasıl çizilir?

Kare Prizma
Tabanı kare olan prizmalara kare prizma denir. Yan yüzü dört adet eş dikdörtgenden oluşur.



Hacim = a2 . hYanal Alan = 4 . a . h
Alan = 4.ah + 2.a2Cisim köşegeni : e = Öa2 + a2 + h2




Küp
Bütün ayrıtları birbirine eşit olan dik prizmaya küp denir. Tüm yüzeyleri kare dir.


Hacim = a3
Alan = 6a2
Kübün yüzey köşegenleri birbirine eşittir.
Yüzey köşegeni: f = aÖ2
Cisim köşegeni: e = aÖ3

Atatürk'ün bayrak sevgisiyle ilgili sözleri nelerdir?

Atatürk'ün İzmir'de yaşadığı bir olay ve örnek davranışı.

10 Eylül 1922. M.Kemal İzmir’dedir. Dinlenmesi için hazırlanan konağa girerken önüne serilmiş Yunan bayrağını görür.

Bu nedir ?”

“Yunan Bayrağı paşam. Bu eve yerleşen Yunan kralı Konstantin,bu taşlığa serilen Türk bayrağını çiğneyerek geçmişti.”

“O, hata etmiş. Ben bu hatayı tekrar edemem.

Bayrak, bir ulusun onurudur. Ne olursa olsun yerlere serilemez ve çiğnenemez.”

ATATÜRK VE BAYRAK





Ben diktatör değilim.
Benim kuvvetim olduğumu söylüyorlar. Evet bu doğrudur.
Benim isteyip de yapamayacağım bir şey yoktur. Çünkü ben zoraki ve insafsızca hareket etmesini bilmem. Ben kalpleri kırarak değil kazanarak hükmetmek isterim.
Millete efendilik yoktur. Ona hizmet etmek vardır.
Bu millete hizmet eden onun efendisi olur.

Bu ulusu ben değil içimizdeki ruh, damarımızdaki kan kurtarmıştır.
Sizler, yani yeni Türkiye'nin genç evlatları!
Yorulsanız dahi beni takip edeceksiniz...
Dinlenmemek üzere yürümeye karar verenler, asla ve asla yorulmazlar.
Türk Gençliği gayeye, bizim yüksek idealimize durmadan, yorulmadan yürüyecektir.
Memleketin ellide biri değil, her tarafı tahrip edilse, her tarafı ateşler içinde bırakılsa,
biz bu toprakların üstünde bir tepeye çıkacağız ve oradan savunma ile meşgul olacağız.
Ben icap ettiği zaman en büyük hediyem olmak üzere, Türk Milletine canımı vereceğim
Ben toprak büyütme meraklısı değilim. Barış bozma alışkanlığım yoktur.
Ancak sözleşmeye dayanan hakkimizin isteyicisiyim. Onu almazsam edemem.
Büyük meclisin kürsüsünden milletime söz verdim. Hatay'ı alacağım.
Milletim benim dediğime inanır. Sözümü yerine getirmezsem milletimin huzuruna çıkamam. Yerimde kalamam. Ben şimdiye kadar yenilmedim, Yenilmem.
Yenilirsem bir dakika yaşayamam
Ben düşündüklerimi, sevdiklerime olduğu gibi söylerim.
Aynı zamanda lüzumlu olmayan bir sözü kalbimde taşımak iktidarında olmayan bir adamım.
Çünkü ben bir halk adamıyım. Ben düşündüklerimi daima halkın huzurunda söylemeliyim. Yanlışım varsa, halk beni tekzip eder.
Fakat şimdiye kadar bu açık konuşmada halkın beni tekzip ettiğini görmedim
Benim için ordumuzun kıymetini ifadede ölçü şudur:
Türk ordusunun bir kıtası muadilinin behemehal mağlup eder,
iki mislini durdurur ve tespit eder.
Zafer, zafer benimdir diyebilenin,
muvaffakiyet, muvaffak olacağım diye başlayanın ve muvaffak oldum diyebilenindir.

Yorulmadan beni takip edeceğinizi söylüyorsunuz.
Benim sizden istediğim şey, yorulmamak değil, yorulduğunuz zaman da, durmadan yürümek,
yorulduğunuz dakikada da dinlenmeden beni takip etmektir.
Beni görmek demek ille de yüzümü görmek değildir.
Benim düşüncelerimi, benim duygularımı anlıyorsanız beni görüyorsunuz demektir

Destan, halk hikayesi, mesnevi, roman hangi dönemlerde ortaya çıkmıştır?

Hikaye türünün en eski örnekleri olan ve destandan modern hikayeye geçişi sağlayan anonim eserlerdir. Başka bir tanım yapacak olursak; Türk edebiyatı verimleri içinde 16.asırdan itibaren görülmeye başlanan, genellikle aşıklar tarafından nazım-nesir karışık bir ifade tarzı ile dinleyicilere karşı anlatılarak nesilden nesile intikal eden, yer yer masal ve destan özellikleri gösteren hikayelerdir.
DESTAN:İSLAMİYET ÖNCESİ DÖNEM
MESNEVİ: İSLAMİ DÖNEM
ROMAN:BATI ETKİSİNDE GELİŞEN TÜRK EDEBİYATI DÖNEMİ
HALK HİKAYESİ: Türk edebiyatı verimleri içinde 16.asırdan itibaren görülmeye başlanmış halk hikayesi

Destan (Farsça: داستان), milletlerin hayatında büyük yankılar uyandırmış (savaş, göç, istilâ gibi) tarihî olayların (yangın, salgın hastalık, sel, deprem gibi) toplumsal ve doğal olayların çağdan çağa aktarılmış, aktarılırken de hayal unsurlarıyla oluşmuş, süslenmiş, değiştirilmiş manzum söylenceleridir.
Destanlar, Araplar’da “esastır “, Batı’da “myth” olarak adlandırılır. Destanlar ikiye ayrılır; Yapay ve Doğal Destanlar. Yapay Destanlar: yazarı belli olan,daha yakın zamanda yazılan ve olağanüstü durumlara az yer veren bir destan türü iken, Doğal Destanlar: anonim( yazarı belli olmayan),ilkel dönemde yaşanmış olayları konu alan ve sözlü destan türüdür. Destanlar İslamiyet’in kabulünden önceki Türk Edebiyatı kategorisine aittirler. Ayrıca da çok uzun yazılardırlar. Destanlar 3 safhadan oluşur:
Halkın benliğinde iz bırakan olaylar ve bunda rol oynayan kahramanlar,
Olayın ağızdan ağıza aktarılması,
Yazıya daha sonradan geçirilmesidir.
Milletlerin toplumu derinden etkileyen, tarihi önem arz eden önemli olaylarını (doğal afetler, savaşlar, göç, yangın vb.) konu edinirler. Çoğu kez manzum olurlar. Tarih, etnografya, folklor gibi bilimler destanlardaki bilgilerden yararlanır.
Destanlar da masallar gibi Sözlü ve Yazılı olmak üzere ikiye ayrılır. a)Doğal Destanlar (İslamiyet öncesi ve islami dönem destanları-Sözlü Destanlar-Anonim) b)Yapay Destanlar (Örn. Nazım Hikmet ^ Kuvayı Milliye) Türk edebiyatında destanlar İslamiyet öncesi ve İslami dönem olmak üzere ikiye ayrılır. Bunlar doğal destanlardır.
Doğal Destanlar : Bu destanların çoğu destan döneminde yani İslamiyet öncesi dönemde ortaya çıkmıştır. Destan dönemi çok eski dönemlerde mitolojilerin ortaya çıktığı dönemdir. İnsanların evreni, yaradılışlarını, yaşanılan tüm doğa olaylarını sorguladıkları, adlandırmaya çalıştıkları dönemdir. (Örn. Yunan mitolojisindeki Zeus ve Afrodit gibi tanrı ve tanrıçaların ortaya çıkması bu dönemdedir.)
1-) Destanların temelinde çekirdek bir olay vardır. Bu olay gerçektir. Zaman içerisinde yaşanmış olan bu gerçek olay o millet tarafından; kimi zaman benzetmeler, kimi zaman abartmalar kullanılarak yaratılmıştır. 2-) Özellikle İslamiyet öncesi döneme kaynaklık ederler. 3-) Destanların dil ve anlatımı kimi zaman kahramanlara olağanüstü özellikler kazandırır, ifadeler açıktır. Uzun betimlemeler yer almaz. 4-) Sözlü ürünlerdir. Doğal destanların üç dönemi vardır : a) Ortaya çıkma b) Yayılış c) Derleme 5-) Destanlar manzum örneklerdir. Bu, akılda kalıcılığı ve sürekliliği sağlamak içindir. 6-) İslamiyet öncesi Türkler göçebe yaşam tarzı sürerlerdi. Atçılık ve avlanma onlar için önemlidir. Göktanrı inancı hakimdir. Tüm bu sosyal şartları aynı zamanda destanlarda görebiliriz. 7-) Destanlarda iki tip vardır : a) “Veli” tipi (yol gösteren, yaşlı pir kişi) b) “Alperen” tipi (savaşçı, cesur, korkusuz kişi) Özellikle bazı destanlarda, anlatılan bölüm hikaye, karşılıklı konuşmaların ve seslenmelerin olduğu bölüm nazımdır. Yani nazım ve nesir iç içedir. (Destanların aslı manzum örneklerdir)


Vikipedi

Türk edebiyatında roman 19. yüzyılda ortaya çıkan bir yazım türüdür

MESNEVİ: İSLAMİ DÖNEM

Masal ve destanlar sözlü edebiyat geleneğimize ait ürünlerdir. Yani henüz yazı kullanmadan önce ortaya çıkmışlardır. Günümüze ağızdan ağıza söylenerek, dilden dile aktarılarak gelmiştir.

Kitle iletişim araçları nelerdir?

Kitle iletişim araçları, genel bir tanımla "kitlesel bir boyutta ileti dağıtabilen araçlar" (ÖZKÖK, 1985:93) olarak tanımlanabilir.

Tarihî açıdan bakıldığında kitle iletişim araçları, tiyatro; gazete, kitap, dergi, broşür gibi yazılı basın; sinema, film, radyo, televizyon, plak, kaset, CD, bilgisayar gibi iletişim teknolojisindeki gelişmelerin ürünü olan araçlar, günümüze gelinceye değin hızlı bir gelişim göstermişlerdir.

Günümüzde toplumsal varoluşu gerçekleştirerek ortaklık yaratmak, bu varoluşu ve ortaklığı sürdürebilmek için kitle iletişimine; dolayısıyla kitle iletişim araçlarına ihtiyaç vardır. Çünkü kitle iletişim araçları, uzmanların ortak bir noktada birleştikleri üzere, sahip olduğu özellikleriyle alıcı kitlesi üzerinde yarattığı etki ve etkileşim süreci sonunda toplumsallaştırmayı gerçekleştirmeye muktedir araçlardır.

Kitle iletişim araçlarının özelliklerini şöyle sıralayabiliriz:


Kitle iletişim araçları, sosyal statüsüne göre herhangi bir farklı yaklaşım oluşturmadan çok sayıda insana aynı iletiyi, aynı anda ulaştırabilmektedir.
Kitle iletişim araçları, yayınları ile belirli bir süreklilik ve düzenlilik (yayın periyodu) gösterir.
Kitle iletişim araçları, sürekli ve düzenli yayınları ile toplumda kendilerine karşı bir talebin oluşmasına neden olurlar; bu talep, zamanla alışkanlığa, hatta ihtiyaca dönüşür.
Kitle iletişim araçları ile aktarılan iletiler, belge niteliği ve değeri taşıdığı için inandırıcılık ve alıcıyı ikna etme özelliğini de kazanmaktadır.
Özellikle radyo ve televizyon, iletiyi olay anında aktarabilme özelliğine sahiptir.
Kitle iletişim araçları ile gerçekleşen iletişim sürecinde, geri besleme imkânı yoktur; bu nedenle, alıcının tepkisi anında ölçülememektedir.
Kitle iletişim araçlarının fonksiyonları üzerinde ilk kez duran LASWELL (1960), bilgi verme, ikna etme ve toplumsallaştırma fonksiyonlarından söz etmektedir. Charles WRIGHT (1961), kitle iletişim araçlarının bu fonksiyonlarına eğlendirme fonksiyonunu eklemiş; Kenneth BOULDING (1962) ise bu fonksiyonların yanı sıra, malları tanıtma fonksiyonunun önemini vurgulamıştır (AZİZ, 1982:2).

Aysel AZİZ (1982:2), William RIWERS ve Wilbur SCHRAMM’ın (1969) görüşlerine katılarak kitle iletişim araçlarının fonksiyonlarını;

"Haber verme, eğitme, eğlendirme,
Dış dünyayı görmemizi sağlama,
Kültürün toplumumuzdan, bizden sonraki toplumlara ve nesilden nesile geçişini sağlama,
Eşya ve hizmetlerin tanıtılmasına, satılmasına yardım etme,
Dışımızda oluşan fırsat ve çağrılara karşılık verme ile sosyal hareketlerde genel rızaya ulaşma arasında bağ kurmamıza yardım etme" olarak sınıflandırmıştır.
Kitle iletişim araçları, bu fonksiyonları gerçekleştirirken doğal olarak alıcı üzerinde de bir etki yaratır. İletişim, her şeyden önce bir bilgi alışverişidir. Bu alışverişten amaçlanan da anlamak, anlatmak, öğrenmek ve eğitim görmek ihtiyaçlarının giderilmesidir. Bu ihtiyaçların giderilmesi amacıyla başlatılan iletişim sürecinin sonunda yaşanan olgu, etkileme ve etkilenme; yani etkileşimdir.

Araştırmacılar, kitle iletişim araçlarının etki alanlarını;

"Fert, grup ya da örgüt düzeyinde etkilenme,
Sosyal kurum düzeyinde etkilenme,
Toplum düzeyinde etkilenme,
Kültür düzeyinde etkilenme" olarak gruplandırmaktadır.
Kitle iletişim araçlarının etkileri fert açısından ele alındığında ise;

"Bilgi ya da görüşü kapsayan etkiler,
Tavır ya da duyguyu kapsayan etkiler,
Davranış üzerine etkiler" olarak üç ana başlık altında inceleniyor.(USLUATA, 1994:84)
Kitle iletişim araçlarının etki türleri;

"Tavır ile düşünce değişiklikleri,
Ferdî ve toplu tepkiler,
Gündem belirleme,
Toplumsallaştırma,
Denetim,
Gerçeği tanımlama,
Egemen ideolojinin sürdürülmesi" olarak sınıflandırılmaktadır. (USLUATA, 1994:84)
Kuramcılar kitle iletişim araçlarının etkilerinin fert ve toplum açısından ne yönde olduğu konusunda ortak bir görüşe sahip değiller; konu ile ilgili tartışmalar, günümüzde de sürmektedir. Kimi araştırmacılar kitle iletişim araçlarının fert ve toplum açısından etkilerinin olumlu olduğunu savunurken kimi olumsuz olduğunu, kimileri ise sınırlı olduğunu savunmaktadırlar.

Araştırmacılar, hangi görüşü savunurlarsa savunsunlar sentez olarak ortaya çıkan ortak bir görüş var: Kitle iletişim araçları, bilgi, görüş ve düşüncelerin paylaşılmasını sağlayan; sosyal örgütlenmeyi güçlendiren; kamuoyu oluşturan; insanın anlama, anlatma, öğrenme ve eğitim görme gibi temel ihtiyaçlarını karşılayan; insan ilişkilerini değiştirip geliştiren; yeni davranış ve tutum kalıplarını, görüş ve düşünce akımlarını yaygınlaştıran en etkin iletişim araçlarıdır.
AZİZ, Aysel,Toplumsallaşma ve Kitlesel İletişim, Ankara, A.Ü.B.Y.Y.O. Yayınları, 1982, No:2., S: 2
ÖZKÖK, Ertuğrul,İletişim Kuramları Açısından Kitlelerin Çözülüşü, Ankara, Tan Yayınları, 1985, S: 93
USLUATA, Ayseli,İletişim, İstanbul, İletişim Yayınları, 1984, S: 84