Yanma ve oksitlenme olayını açıklayan bilim insanı kimdir?

Antoine-Laurent de Lavoisier


Flogiston Teorem

Lavoisier bilim dünyasında en başta yanma olayına ilişkin geliştirdiği yeni kuramıyla ün kazanır. Ne ki, simya devrimini oluşturmada başka önemli çalışmaları da vardır. Ayrıca, deneylerinde, özellikle ölçme işleminde gösterdiği olağanüstü duyarlılık, kendisini izleyen yeni kuşak araştırmacılar için özenilen bir örnek olmuştur. Kimya dili; mantıksal düzen ve kuramsal açıklama yönlerinden bilimsel kimliğini Lavoisier'e borçludur. Tüm bu çalışmalarında ona büyük desteği eşi sağlar: deney şekillerini çizer, yabancı dillerden kaynak çeviriler yapar, makale ve kitaplarını yayıma hazırlar.
Lavoisier araştırmalarına başladığında, kimyada Antik Yunanlıların maddeye ilişkin dört element (toprak, su, ateş ve hava) öğretisinin yanı sıra yanmaya ilişkin flogiston kuramı geçerliydi. Bilindiği gibi, bir tahta ya da bez parçası yandığında duman ve alev çıkar, yanan nesne bir miktar kül bırakarak yok olur.

That,than,these kelimelerininin cümle içinde kullanımı,That,than,these ile örnek cümleler

THIS, THAT, THESE, THOSE


1.İşlev
İşaret zamirleri this bu, that şu, these bunlar, thoseşunlar , konuşmacının nesne veya insanla olan münasebetini bildirirler.
This (singular) and these (plural) nesne veya insanın konuşmacıya yakın olduğunu bildirir. That (singular tekil) and those (plural çoğul) nesne veya insanın konuşmacıya uzak olduğunu bildirir. Bu fiziksel yakınlık ya da uzaklık olabilir. Örneğin:
Who owns that house? (uzak) Şu evin sahibi kim?
Is
 this John's house? (yakın) Bu John'un evi mi?
Ya da bu psikolojik bir uzaklık da olabilir. Örneğin:
That's nothing to do with me.. (uzak) Benimle hiçbir alakası yokThis is a nice surprise! (yakın) Bu ne güzel bir sürpriz!
2.Kullanım
a) Before the noun. (İsimden önce)
b) Before the word 'one'. ('one' kelimesinden önce)
c) Before an adjective + noun. (Sıfat + isimden önce)
d) Alone when the noun is 'understood'. (İsim önceden biliniyor ve anlaşılıyorsa tek başına kullanılabilir.)
Örnekler:
a)This car looks cleaner than that one.b) This old world keeps turning round
c) Do you remember 
that wonderful day in June?
d) I'll never forget 
this.


That,than,these kelimelerininin cümle içinde kullanımı,That,than,these ile örnek cümleler,That,than,these içeren cümleler

Yerleşimi etkileyen faktörler nelerdir?Yerleşimi etkileyen faktörler

Yerleşme kavramı geniş anlamıyla yerleşilebilir ve yerleşilen alanların tamamını kapsamaktadır.Bu alanlara ÖKÜMEN denir.
Bu alanlardan kutuplara gidildikçe yerleşim alanlarına rastlanmamaktadır.Ökümen alanların dikey sınırı ise Tropikal kuşakta 3500-4000 metredir.Bu değer kutuplara gidildikçe azalmaktadır.
Yeryüzünde yerleşmeyi etkileyen faktörleri doğal ve beşeri olarak iki grupta inceleyebiliriz.

A.DOĞAL FAKTÖRLER

1.Kara ve denizlerin dağılımı
2.İklim
3.Yeryüzü şekilleri
4.Verimli tarım alanları
5.Akarsu havzaları
6.Maden havzaları

1.Kara ve denizlerin dağılımı
Yeryüzünde kara yüzeylerinin 13,5 milyon km2 sini Antarktika buz kıtası oluşturur.
Bu alanda sadece bilimsel ve askeri amaçlı üsler bulunur.Bunun dışında kalan 136 milyon km2 lik kara yüzeyleri yerleşim alanı olarak kabul edilir.Yeryüzünde yerleşim alanını sınırlandıran en büyük engel denizlerdir.Su yüzeyleri Dünya alanının %71'ini kaplar.Bu alanlar yerleşim alanlarını en fazla daraltan alanlardır.

Dünyada yerleşmelerin Kuzey Yarımkürede daha fazla olmasında karaların daha fazla yer kaplaması iklim şartlarının iyi olması etkili olmuştur.
Güney yarımkürenin orta kuşağı karaların en az olduğu kuşaktır.Bu yüzden Güney Yarımkürede yerleşmeler azdır 

2.İklim Şartları


İklim şartlarının elverişli olduğu,dört mevsimin belirgin olarak yaşandığı orta kuşakta yerleşmeler daha fazladır.

Tropikal kuşakta alçak kesimler çok sıcak ve nemliliğin fazla olmasından dolayı yerleşmeye uygun değildir.
Bu kuşakta yüksek kesimlerde iklim şartları daha elverişli olduğundan yerleşmeye daha uygundur.

Sıcaklığın çok düşük olduğu alanlarda oluşan buzullar yerleşim alanlarını sınırlandırır.
Sıcaklığın yüksek olduğu çöl alanlarında da yerleşme yok denecek kadar azdır.

3.Yeryüzü şekilleri
Yerşekillerinin engebeli ve dağlık olduğu alanlarda yerleşmeler azdır.

Dağlık engebeli alanlarda ulaşım imkanları da gelişmediğinden az nüfusludur.
Amerika kıtasında Kayalık ve And Dağları,Avrupa'da Alp Dağları,ülkemizde Toros lar ve Kuzey Anadolu Dağları,Asya'da Himalaya Dağları yerleşme alanı sınırlandıran önemli yükseltilerdirçYerşekilleri,iklim şartlarını ve tarım alanlarının dağılımını da belirlediğinden yerşekillerinin sade,iklim şartlarının elverişli olduğu alanlarda yerleşmeler daha fazladır.Örneğin,Doğu Anadolu Bölgesinde yükseltinin fazla olması,yerşekillerinin engebeli olması,tarım alanlarının az olmasından dolayı yerleşmeler azdır.

4.Verimli Tarım Alanları
Dünya üzerinde yerleşmelerin en fazla toplandığı alanlar verimli tarım alanlarıdır.Alüvyonların biriktirildiği ovalar ve delta ovalarının bulunduğu,suyun kolay temin edilebildiği alanlar önemli yerleşim alanlarını oluşturur.Volkanik arazilerde toprak mineral bakımından zengin ve verim fazla olduğundn volkanik tehlikeler olsa da yerleşmelerin fazla olduğu alanlardır.

Akarsu hazvalarında verimli tarım alanlarının olması,tarımın gelişmesini etkileyerek yerleşmelerin bu alanlarda artmasına sebep olmuştur.Bu genellemeye Ekvatoral kuşak akarsuları(Amazon,Kongo)ve Kutup kuşağı akarsuları uymaz.
Ekvatoral bölgede yüksek nem ve sıcaklıktan,kutuplarda ise düşük sıcaklıktan dolayı yerleşmeler azdır.
Yerleşmelerin çok olduğu akarsu havzalarına;Avrupa'da Ren,Afrika'da Nil,Asya'da İndus,Ganj,Asya'da Fırat-Dicle,Amerikada Misisipi nehirleri örnek olarak verilebilir.

Konuşma metninde olması gereken özellikler nelerdir?


-Konuşma, konuya yeni ve özgün bir yaklaşım getirmelidir. Panel, açık oturum gibi çok konuşmacının yer aldığı bir toplantıda konuşuluyorsa, bir öncekinin söylediklerini aynen tekrar etmemeye dikkat edilmeli, paylaşılan görüşlerde ayrıntılara dikkat çekilmelidir.
- Konu belirli bir ana düşünce çevresinde toplanmalıdır.
- Neden-sonuç, soru-yanıt, sav(iddia)-kanıt ilişkisi gözetilmelidir.
- İnandırıcılık esas alınmalıdır. Bunun için sav, kanıtlara, tanıklara, belgelere dayandırılmalıdır.
- Tekrarlardan, konuyu dağıtacak sapmalardan kaçınılmalı; konuşma süresince odak nokta gözden kaçırılmamalıdır.
- Konuşmacı konusuna hakim, alanında bilgili bir kişi olduğunu dinleyicisine hissettirmelidir.
- Konuşmaya yapıcı, güveni bir hava hakim olmalıdır.
- Uzun cümlelerden kaçınılmalı; anlaşılır, kısa cümleler kurulmalıdır.
- Soyut ifadeler, aşırı teknik terimler kullanılmamalıdır.
- Kitap ifadelerinden, yapmacıklıktan, “edebiyat parçalamaktan” uzak durulmalıdır.
- Topluluğu galeyana getirecek, çatışma ve kargaşa yaratacak üsluptan sakınılmalıdır.
Doğal, rahat, sakin bir tavırla konuşulmalıdır.
- Konunun ilgi çekiciözgün yanları vurgulanmalıdır.
- Tekdüzelikten kaçınılmalı, konu ilginç örneklerle renklendirilmelidir.
- Konuşma sırasında görsel, işitsel, yazılı araçlar etkin ve işlevsel bir şekilde kullanılmalı, dinleyicinin dikkati uyanık tutulmalıdır.
- Ne tür bir konuşma yapılacağına bağlı olarak konuşma süresi 15 dakika ile 60 dakika arasında tutulmalı, süre aşılmamalıdır. Süre iyi ve doğru kullanılmalıdır.
- Dinleyicilere soru sorma şansı ve zamanı tanınmalıdır.
- Jest ve mimiklere dikkat edilmelidir.
- Vurgu ve tonlama hatalarından kaçınılmalıdır.
- Diksiyon ve telaffuz hataları yapılmamalıdır.
- Açık, düzgün, sağlam bir Türkçeyle topluluğa hitap edilmelidir.
- Yazım ve noktalama kurallarına uygun bir konuşma metni hazırlanmalıdır. Böylelikle konuşmadaki vurgu ve duraklar belirlenmelidir.

Evrende oluşan fiziksel yasalar nelerdir?


Fiziksel yasalara örnekler:

Suyun kaldırma kuvveti, suyun buharlaşması, hava basıncı, yerçekimi vb. konular fiziksel yasalarla ilgilidir. Örneğin; “Su deniz seviyesinde ve belli bir basınç altında 100 C derecede kaynar”,”Isıtılan metaller genleşir”, Serbest bırakılan cisimleri düşme hızı, ağırlıkları ile doğru orantılıdır.” gibi yasalar fiziksel yasalardır.

Evrende meydana gelen hangi olaylar fiziksel yasaların sonucudur?

Yağmurun yağması, gecenin ve gündüzün, mevsim ve yılların oluşması, ısınan suyun buharlaşması gibi olaylar Allah'ın koyduğu fiziksel yasaların bir sonucudur.

Düzgün Olmayan Cisimlerin Hacimleri Nasıl Ölçülür?

Düzgün geometrik yapıda olmayan katı cisimlerin hacimleri, dereceli kaplardaki sıvılardan yararlanılarak bulunur.Bu tür cisimler tamamen sıvı dolu olan bir kaba batırıldığında, sıvıda erimemek şartıyla hacmi kadar hacimde sıvı taşırır. Eğer cisim tamamen batmıyorsa, taşan sıvının hacmi batan kısmın hamine eşit olur.Tamamen dolu olmayan dereceli kaptaki sıvıya bir cisim atılırsa, cismin hacmine eşit hacimde sıvıyı yer değiştirir.Eğer katı bir cisim sıvı içine atıldığında çözünüyorsa, cismin gerçek hacmini bulamayız. Çünkü, cismin katı haldeki hacmi ile sıvı haldeki hacmi eşit olmadığı gibi, katı içinde hava boşlukları olabilir ve eridiğinde hava çıkar ve hacim azalır.Dereceli kapta bulunan kuru kumun üzerine su döküldüğünde, karışımın hacmi, su ve kumun ayrı ayrı hacimlerinin toplamından daha küçük olur. Bunun nedeni, kum tanecikleri arasında hava boşluğu olması ve suyun bu boşlukları doldurmasıdır. Buna göre, kumun gerçek hacmi, karışımın hacminden suyun hacmi çıkarılarak bulunur.


''Sanatsız kalan bir ulusun hayat damarlarından biri kopmuş demektir'' Sözünün açıklaması


Bir insan topluluğunu millet yapan en önemli nitelik, bireyler arasındaki dil, din, tarih, amaç ve kültür bırliğidir. İnsanlar bunları paylaştıkları ölçüde kendilerini içinde yaşadıkları toplumun bir parçası olarak görürler. İnsanları birbirlerine hem gönülden, hem zihinden bağlarlar. İşte ait olma duygusu dediğimiz şey böyle oluşur. Ortak kültür sayesinde bu duygu gelişir, güçlenir. Ortak kültür, bir milletin örf ve adetleri, destanları, sözlü ve yazılı edebiyatı ile sanatçının toplamı olarak ortaya çıkar. Kanımca Atatürk'ün söylediği cümle içindeki "sanat" sözcüğü, genel anlamda kullanılmıştır. Yani büyük olasılıkla kültür kavramı kastedilmektedir. Ama yine de, özellikle sanat boyutunu ele alacak olursak bir ulusun varlığını sürdürmek için ihtiyaç duyduğu en önemli besinin sanat olduğunu söyleyebiliriz.
Sanat, insanları yaratıcılığa ve üretkenliğe teşvik eder. Ortaya çıkan sanat yapıtları bir yandan o ulusun yaratıcılığını temsil ederken; bir yandan da ulusal gurur vesilesi olurlar. Ayrıca sanat, toplumsal olayları yorumlamak için farklı bir bakış açısı sunmaktadır. Bu açı çok daha toleranslı ve özgürlükçüdür. Sanat katı kurallar tanımadığı için değişime ve gelişime hep açık olmuştur. Dolayısıyla milletlerin tarih içinde geçirdikleri evrim, büyük ölçüde sanat sayesinde olmuştur. 16. yy'da yaşanan Rönesansın etkilerinin günümüze kadar uzandığını söylemeye gerek var mı?
İşte büyük Atatürk'ün sözlerinden çıkan anlam budur. Milletler sanatla, kültürle, edebiyatla beslenemezlerse yaşayamazlar. Kuruyup yok olurlar.

Mustafa Kemal’in Alman komutanın taarruz planını beğenmediği için istifa ettiği cephe hangisidir?

Çanakkale Cephesi;

Daha başlangıçtan beri Osmanlı Devleti ordusunun Alman subayların emrine verilmesine karşı çıkmış olan Mustafa Kemal, hemen her fırsatta bu durumu Savaş Bakanlığı'na yazmıştı.Çanakkale Cephesi'nde Liman von Sanders'in yaptığı savaş planını beğenmemişti. Enver Paşa'ya yolladığı yazıda, düşmanın karaya asker çıkarırken, zayıf bulunduğu bir sırada saldırarak karaya çıkmasının engellenebileceğini, oysa Sanders'in planının düşmanın karaya çıktıktan sonra durdurulmasına dayandığını, bunun da bizim aleyhimize sonuçlanacağını belirtti ve orduya Enver Paşa'nın kendisinin komuta etmesini istedi. 

Makale Örnekleri-Kısa Makale Yazıları Örnekleri

Kalbin Emeği

Dua kalbin emeğidir. Kalpten gelen arzuları ifade eder. Ancak insanın bu arzuların üzerinde bir gücü yoktur. İnsan öyle bir şekilde yaratılmıştır ki insan tam olarak ne aradığını ya da gerçek niyetinin ne olduğunu bilmez. Dolayısıyla dualarının önem teşkil eden doğasını da anlayamamaktadır. 
Buna karşılık, dua kitaplarında yazanlar aslında kişinin istemesi gerekenleri öğrenmesini anlatan şeylerdir. Eğer kişi kendisi üzerinde çalışırsa ve arzu ve düşüncelerini kontrol edip yönlendirme yolunda çalışırsa, dua kitaplarını yazan insanların arzu ve talep seviyelerine yükselir. Dua kitapları maneviyatı edinmiş insanlar tarafından binlerce yıl önce yazılmıştır. 
Kişinin dua kitaplarını yazan kişiler ile arzularını uyumlu hale getirebilmesi için birkaç hazırlık safhasından geçmesi gereklidir. Kişi kötülüğün doğasını ve nelere sebep olduğunu anlaması gerekir, şöyle ki, insanın doğası gereği egoist bir eğilimi olduğudur. Kişi egoizminin (benliğinin) kötülüğün kaynağı olduğunu anlamalıdır. Hatta dahası, bunların hepsinin ruhun en derin noktasında edinilmesi ve fark edilmesi gerekmektedir. 
 

Sanat metinleriyle öğretici metinler arasındaki farklar - Edebiy

öğretici metinler:
1-okuyucuya bilgi verme amacı vardır
2-kurgu değildir gerçekler dile getirilir
3-açıklayıcı anlatım türüyle kaleme alınır
4-sade bir dille yazılır,üslup kaygısı yoktur
5-sanat kaygısı taşımaz
6-dil göndergesel işlevde kullanılır

sanatsal metinler :
1-okuyucuya estetik zevk vermek amacıyla yazılır
2-okuyucuda merak uyandırır
3-dil snatsaldır,üslup kaygısı vardır
4-öyküleyici ve betimleyici analtım türüyle kaleme alınır
5-bilgilendirme amacı yoktur
6-kişi,zaman,mekan,tarih değiştirilebilir
7-olaylar gerçek yada kurmacadır

1. Dünya Savaşı'nda Çanakkale Cephesi hakkında bilgi

Arıburnu Cephesi - Çanakkale Cephesi: Arıburnu Cephesi’nde 25 Nisan 1915 sabahı çıkartma yapan Anzak Kolordusu örtü kuvvetleri, sahildeki Osmanlı gözetleme postalarını atarak bir köprübaşı oluşturmuşlardır. Sahile çıkan örtü kuvveti üç koldan sırtlara ilerlemiştir. Sırtlardaki Osmanlı direnişi, ileri harekâtı yeryer engelliyor, genel olarak geciktiriyordu ama sahili tehdit edecek bir harekât gösteremiyordu. Buna karşın sırtlarda yer yer süren çatışmalarda Anzak kayıplar artmakta, sahile yağan takviye talepleri karşısında çıkan tüm birlikler derhal ateş hattına gönderilmektedir, sahilde ihtiyat tutulamamaktadır. Anzak mevzilerine taarruza girişmiştir. Bu taarruzla Anzak birlikleri sırtın batı yamaçlarına çekilmişlerdir. Ordu ihtiyatındaki 19. Tümen komutanı Kurmay Yarbay Mustafa Kemal çıkarma başladığı sıralarda 57. Alay ve bir topçu bataryasıyla Conk Bayırı’na hareket etmişti. Karargahta, 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa’ya (Albay Mehmet Esat Bülkat Bey’e) kararını anlatmıştır. Esat Paşa, bu kararı onaylamış, Albay Halil Sami Bey’in 27. Alay’ını da yarbayın komutası altına vermiştir. Esasen 19. Tümen, ordu ihtiyatıdır, ancak Mareşal Sanders’le halen temas kurulamamış olması nedeniyle Esat Paşa harekâtın yapılması için çekimser kalmış,bunun üzerine Yarbay Mustafa Kemal Bey kendi inisiyatifini kullanarak tümenini ileri harekâta dahil olmak üzere Kılıçbayır yönüne intikal ettirmiştir.Taarruzun 5. Ordu Komutanı Mareşal Sanders'in Yarbay Mustafa Kemal Bey'in öngörülerinden,kendiliğinden hareket etmesinden ve 19.Tümen'in bu harekâta katılmasından haberi olmamıştır. Bu arada Kılıçbayır yönüne sevk edilen Avustralya birlikleri, bölgeye ulaşır ulaşmaz muharebeye sürülmektedir. Çünkü Osmanlıların sırtlardan aşağı akıp cephe hattını kırmaları an meselesi olarak görünmektedir. 19. Tümen’e bağlı dört alayın bölgeye intikali ardından Osmanlı Arıburnu Kuvvetleri Yarbay Mustafa Kemal Bey emriyle saat 15:30 dolaylarında yeniden bu kez toplu olarak taarruza geçmişlerdir. General Hamilton anılarında şöyle anlatır. “Gebe dağlar Osmanlı doğurmakta devam ediyor. Bizim mevzilerimizin en yüksek ve en merkezi yerine birbirini kovalayan dalgalar halinde yükleniyorlar.” Bu taarruzun sonucunda Kılıçbayır’ın iki yanından gelişen Osmanlı taarruzları karşısında Kılıçbayır ve hemen güneybatısındaki Cesaret tepe kesin olarak Osmanlıların eline geçmiştir. Düztepe’nin alınması, Osmanlı birliklerine Kılıçbayır üstünden Anzak sahiline geniş bir taarruz hattı açmıştı ama, Osmanlıların zaten ellerindeki az bir kuvvetle yaptıkları bu taarruzu sürdürecek kuvvetleri yoktur. Anzak cephesindeki bu gedik, savaş boyunca kalmıştır. Harekâtın ilk gününde karaya çıkartılan asker sayısı 15.000’dir. Yaklaşık 2.000’i ölü olmak üzere kayıplar 3.500’dür. Gece yarısına doğru Anzak Kolordusu Komutanı Birdwood, emrindeki her iki tümen komutanın da tahliyeden yana olduklarını, kendisinin de bu görüşü paylaştığını General Hamilton’a bildirmiştir. Anzak ordusu gün boyu süren çatışmalardan dolayı bitkindir, moral düşüktür, birlikler halen dağınıktır. Gün boyu süren Osmanlı taarruzları, Anzak cephesinin kuzey batı kesimindeki sırtta (Kılıçbayır) bir gedik oluşturmuştu. Bu gedik, Ancak çıkarma bölgesi için ağır bir tehdit oluşturmaktaydı. Gece boyu takviye alan Osmanlı kuvvetlerinin etkin bir topçu desteğiyle sabah girişecekleri bir karşı taarruza kesin gözüyle bakılmaktadır. Ordunun bu haliyle bu saldırıyı göğüsleyemeyeceğinden, sahilde imha edileceğinden korkulmaktadır. Amiral Thursby ise tahliyenin çok fazla kayba neden olacağını, pozisyonu korumanın daha iyi olacağı görüşündedir. General Hamilton, sahilde kalınarak direnilmesine karar vermiştir. Takviye olarak bölgeye gönderilen İngiliz 9. Kolordusu’nun Suvla Koyu’na çıkartma yaptığı 5-6 Ağustos gecesi, bir Anzak tümeni gece yürüyüşüne geçmiştir. Hedefleri, Kocaçimen Tepesi – Besim Tepe – Conk Bayırı hattıdır. Sarı Bayır Harekâtı olarak bilinen harekâtta Anzak birlikleri sırtlara kadar yaklaşabilmiş ama sırtları alamamıştır. Muharebelerin yoğunluğu Conk Bayırı bölgesinde olmuş, Conk Bayırı Muharebesi 9 Ağustos 1915 tarihine kadar sürmüştür. Kurmay Albay Mustafa Kemal’in 10 Ağustos sabahı başlattığı taarruz ile Anzak kuvvetleri sırtlardan çekilmek zorunda kalmışlardır. Suvla Koyu’nda İngiliz 9. Kolordusu’nun ikinci genel taarruzuyla aynı gün 21 Ağustos’da Anzak birliklerinin sonuçsuz Bomba Tepe taarruzu, Çanakkale Savaşı’nın son muharebesi olmuştur. Taarruzun sonunda 3. Kolordu Komutanı Esat Paşa'da Yarbay Mustafa Kemal Yarbay Mustafa Kemal Bey'in komuta yeteneğini takdir ederek 19. Tümen'in bu hareketini 5.Ordu Komutanı Mareşal Sanders'e bildirmiştir.Mareşal Liman Von Sanders genel durumu inceleyerek 19. Tümen Komutanı Yarbay Mustafa Kemal Bey'in sıradan bir kurmay olmadığına müşahade etmiştir.Yarbay Mustafa Kemal Bey'in bu öngörüsü ve taarruzun başarıya ulaşmasındaki payı Osmanlı Ordusunda başarılı bir kurmay olarak anılmasını sağlayacak,Mustafa Kemal Bey'in askeri dehasının ortaya çıktığı bir savaş olacaktır. Kaynak: http://www.msxlabs.org/forum/soru-cevap/314502-1-dunya-savasinda-canakkale-cephesi-hakkinda-bilgi-verir-misiniz.html#ixzz2C1mfvXQ3

Medyanın topluma ve kültüre etkileri nelerdir?


Medyanın Toplum Üzerindeki Etkisi
Son yarım asırda gerçekleşen teknolojik gelişmeler, insanların kullanımına açık olan iletişim araçlarının neredeyse tümünü etkilemiştir. Evrim geçirerek gelişen iletişim araçlarının yanına yenileri de eklenmiş ve bunlar “yaşamımızı kolaylaştırmaları” adına iyiden iyiye hayatımıza yerleşmişlerdir.

Şu sıralar sıkça duyduğumuz bir kelime de : Medya.

Peki nedir bu medya? Medya denildiğinde aklımıza neler gelir? Televizyon, radyo, gazete, dergi, internet ve türevleri. Özetle birebir iletişim içine girilen araçlardır bunlar ve Kitlesel İletişim Araçları diye adlandırılırlar. Biz de bu yazı boyunca Medya kavramı yerine Kitlesel İletişim Araçları kavramını kullanacağız.

Kitlesel iletişim araçlarının en etkini ve en yaygını tartışmasız televizyondur ve biz de düşünce ve tezlerimizi bu araç üzerine kurmaya çalışacağız.

Neden radyo, gazete veya internet değil de televizyon? Birincisi; düşük-orta-yüksek gelire sahip her ailenin evinde neredeyse bir televizyon bulunmaktadır ve elde edilmesi çok kolay hale gelmiştir. İkincisi; radyo gibi sadece işitsel veya gazete gibi sadece çizgisel-görsel bir iletişim aracı değildir. Televizyon, mesajını verirken hem sesin hem de hareketli görüntünün gücünden yararlanır ve etkileyiciliği çok yüksektir. ( İnternet için belki ileride çok daha fazla söz söylemek mümkün olacaktır ama şu an için, kısıtlı bir kitlenin ulaşabildiği ve azda olsa uzmanlık isteyen bir araç olduğu için, televizyon kadar yaygın ve kullanılır durumda değildir. Fakat bir süre sonra televizyona alternatif olacağı göz ardı edilemez bir gerçektir. )

Düşüncemizi her ne kadar televizyon üzerine kursak bile kitlesel iletişim araçların hepsi özünde ortak bir amaç gütmektedir. Dolayısıyla hem burada yazılanlar değerinden bir şey kaybetmeyecektir hem de ,konuyu kısıtlamak, ayrıntılı bir inceleme ve eleştiri yapabilmek adına yararlı olacaktır kanaatindeyim.

Bunlardan habercilik işlevi, kitle iletişim araçlarının temel ve en bilinen işlevidir. Bu işlev bilgi aktarma işlevi olarak da değerlendirilebilir. Gazetelerin sayfalarında, radyoların ve televizyonların haber saatlerinde verdikleri bilgiler bu işlevin bir göstergesidir.

Toplumsallaştırma işlevi ise, günümüzün heterojen yapılı toplumlarında bireylerin bir arada yaşamalarının sağlanabilmesi için toplumsal değerlerin yani kültürün, yayınlar aracılığı ile alıcılara iletilmesidir.

Toplumsallaştırma işlevine bağlı olarak kitle iletişim araçları toplumun amaçlarını belirterek çeşitli değerleri canlı tutar, yüceltir ve motivasyon işlevini gerçekleştirir. Bağımsızlık, özgürlük, insan hakları gibi değerler buna örnek verilebilir.

Tartışma-diyalog işlevi, kitle iletişim araçlarının gerek ulusal gerekse uluslar arası düzeyde toplumun çıkarlarını, bu çıkarlar doğrultusunda hareket edilip edilmediğini gösterir. Diğer bir deyişle, kamu oyu oluşturma işlevi görür. Bu işlevi ile toplumda güçlü kişilere karşı eleştiri rolünü oynar.

Eğitim işlevi, toplumsallaştırma işlevi ile bağlantılıdır. Topluma yeni üyeler kazandırma, bunları toplumun kültürel değerleri ile eğitme bu işlev içerisindedir. Böylelikle okulların tek bilgi kaynağı olma özelliği de azalır.

Bir toplum sanatsal ve kültürel yapıtlarını kitle iletişim araçları ile yaymak suretiyle bunları korur. Böylelikle de kültürel geliştirme işlevi yerine getirilir.

Kitle iletişim araçlarının bir diğer işlevi ise eğlendirmedir. İnsanları, evlerine yorgun geldiklerinde rahatlatmak, dinlendirmek için çeşitli yayınlar sunarlar. Bunların içeriği televizyonda spor, eğlence, magazin programları olabileceği gibi radyolarda da şiir, yarışma vb. yayınlar olabilir.

Kitle iletişim araçlarının bütünleştirme işlevi, toplumsallaştırma, eğitim, kültürel geliştirme işlevleriyle paralellik gösterir. Bu işlevi ile, birey ve grupların birbirlerini tanımalarına, farklı kültürler arasındaki çatışmaları hafifletmeye yardımcı olur


Türk Dil ve Türk Tarih kurumlarının tarihi ve kuruluş amaçları nedir?

Türk Tarih Kurumu'nun amacı:


İlk adı "Türk Tarihini Tetkik Cemiyeti'dir" ve bu isimden de anlaşılacağı gibi TTK'nun amacı;
Türk Tarih Kurumu'nun amacı Türk tarihini ve Türkiye tarihini ve bunlarla ilgili konuları, Türklerin medeniyete hizmetlerini, ilmî yoldan incelemek, araştırmak, tanıtmak, yaymak ve yayınlar yapmak, bunlara dayanarak da Türk tarihini ve Türkiye tarihini yazmaktır. (ttk.org.tr)

Türk Dil Kurumu'nun amacı:

İlk adı "Türk Dilini Tetkik Cemiyeti'dir" ve bu isimden anlaşılacağı gibi TDK'nun amacı;
Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymaktır. Bunu; Türk dili üzerinde araştırmalar yapmak, yaptırmak; ve Türk dilinin güncel sorunlarıyla ilgilenerek çözüm yolları bulmak olarak maddeleştirmişlerdir. (tdk.gov.tr)

Anayasa - Madde 134 :

Atatürkçü düşünceyi, Atatürk ilke ve inkılâplarını, Türk kültürünü, Türk tarihini ve Türk dilini bilimsel yoldan araştırmak, tanıtmak ve yaymak amacıyla; Atatürk'ün manevî himayelerinde, Cumhurbaşkanının gözetim ve desteğinde, Başbakanlığa bağlı; Atatürk Araştırma Merkezi, Türk Dil Kurumu, Türk Tarih Kurumu ve Atatürk Kültür Merkezinden oluşan, kamu tüzelkişiliğine sahip "Atatürk Kültür, Dil ve Tarih Yüksek Kurumu" kurulur.

Çocuk hakları ne zaman kabul edilmiştir?

Çocuk hakları, kanunen veya ahlâki olarak dünya üzerindeki tüm çocukların doğuştan sahip olduğu; eğitim, sağlık, barınma; fiziksel, psikolojik veya cinsel sömürüye karşı korunma gibi haklarının hepsini birden tanımlamakta kullanılan evrensel kavramdır.
Çocuk hakları, insan hakları kavramının içinde ele alınması gereken bir konudur. Bugün, dünyanın birçok yerinde varolan insan hakları ihlalleri, çocuk boyutunda daha geniş kapsamlı ve büyüyerek, müdahale edilmesi daha zor bir şekilde yer almaktadır. Uluslararası Af Örgütü'nün belirttiğine göre; az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde, emek sömürüsü, pornografi, şiddet, yasadışılık gibi olumsuz etkenlerin dahilinde, çocuk hakları ihlalleri daha büyük boyutlarda olmaktadır.
Çocukların erişkinlerden farklı fiziksel, fizyolojik, davranış ve psikolojik özellikleri olduğu, sürekli büyüme ve gelişme gösterdiği bilincinin yerleşmesi, çocukların bakımının bir toplum sorunu olduğu ve bilimsel yaklaşımlarla herkesin bu sorumluluğu yüklenmesi gerektiği düşüncesi, Cenevre Çocuk Hakları Bildirisi ile şekillenmiştir. Günümüzde çocuk hakları ile ilgili olan uluslararası belge 20 Kasım 1989 tarihinde Birleşmiş Milletler tarafından kabul edilen ve 193 ülke tarafından onaylanmış olan Birleşmiş Milletler Çocuk Haklarına Dair Sözleşmedir.



10.sınıf coğrafya göller konu anlatım,Coğrafya Göller ve Setler Konu Anlatım

Göller başlıca ikiye ayrılır,bunlar ;

DOĞAL GÖLLER ve YAPAY GÖLLER (Baraj Gölleri)'dir..

Doğal göller;

Teknotik Göller: Yer kabuğundaki kırılma,kıvrılma alanlarında yer altı sularının yüzeye çıkması,yağmur ve kar sularının birikmesi veya bir akarsu sularının iletilmesi sonucunda oluşan göllerdir.

Karstik Göller: Karsik arazilerdeki mağara tavanlarının çökmesiyle veya alanın kendi kendine çözünmesi ve çökmesi sonucu oluşan göllerdir. Dolin

Buzul: Buzul aşındırmasıyla oluşan çukurlardaki suların birikmesiyle veya dağın eteklerinde bulunan çukurun eriyen buzul suları ile dolmasıyla oluşur.

Volkanik: Volkanik arazilerde patlamadan sonra oluşan çukurun su ile dolması ile oluşur.

Set: Bir tarafı açık çanakların önünün doğalbir engelle kapanmasıyla oluşur.

Kıyılı set gölleri: Kıyı kordonlarının önünün dalga biriktirmesiyle oluşan setler ile meydana gelen göllerdir.

Alüvyal set : Akarsuların taşıdığı malzemelerin akarsuyun taşıma gücünün azaldığı yerde birikmesiyle akarsuyun önünün önü tıkanır ve alüvyal setler oluşur.

Volkanik set : Volkandan çıkan malzemelerin bir akarsuyun önünü tıkamasıyla biriken suların oluşturduğu göllerdir.

Heyelan set: Aşırı yağışlar nedeniyle dağın yamacından kopan malzemelerin akarsu önünü tıkaması sonucu biriken suların oluşturduğu göllerdir..


Kayaç oluşumları,Kayaç ve Kayaç Çeşitleri

Kayaç oluşumları üçe ayrılır bunlar ;


  • Püskürük: İç püskürük , Dış püskürük
  • Tortul: Fiziksel (kumtaşı,kil,çakıl),Kimyasal (alçıtaşı,kil),Organik (kömür,petrol)
  • Başkalaşım: 
Kayaç oluşumları,Kayaç ve Kayaç Çeşitleri,Kayaç oluşumlarına örnek,Kayaç oluşumu konu anlatım

Teknoloji ve Tasarım Nedir?,Teknoloji Nedir?,Tasarım Nedir?

Teknoloji Nedir ? 

Aşağıda teknolojinin ne olduğunu tam karşılamaya çalışan bazı tanımlar yer almaktadır; bazıları bu tanımlamaları özellikle eğitim açısından ele almaktadır.

1. Teknoloji, insanın bilimi kullanarak doğaya üstünlük kurmak için tasarladığı rasyonel bir disiplindir (Simon, 1983, s.173 ).

2. Teknoloji somut ve deneysel anlamda temel olarak teknik yönden yeterli küçük bir grubun örgütlü bir hiyerarşi yardımıyla bütünün geri kalanı (insanlar, olaylar, makineler vb. ) üzerinde denetimi sağlamasıdır (McDermott, 1981, s.142 ).

3. Öğretim teknolojileri tarihi konusunda önemli bir isim olan Paul Saetller teknolojiyi şöyle tanımlamaktadır: "Teknoloji (Latince texere fiilinden türetilmiştir; örmek, oluşturmak (construct ) anlamına gelir ) birçoklarının düşündüğü gibi makine kullanmak değildir. Teknoloji, bilimin uygulamalı bir sanat dalı haline dönüşmesidir. Uygulamalı sanat terimi Fransız sosyolog Jackques Ellul tarafından kullanılmış ve kısaca technique olarak isimlendirilmiştir. O, teknolojiyi bir technique uyarınca yapılmış bir makine olarak görmüş ve bu technique'nin ancak küçük bir bölümünün makine tarafından ifade edilebildiğinden bahsetmiştir. Belirli bir teknik sayesinde sadece makinenin değil, bu makineye ait öğretimsel uygulamalarında gerçekleştirilebileceğinden söz etmiştir. Sonuç olarak davranış bilimi ile öğretim teknolojileri arasındaki ilişki, doğal bilimlerle mühendislik teknolojisi arasındaki ya da biyoloji ile sağlık teknolojisi arasındaki ilişkiyle benzer hatta aynıdır" (Saettler, 1968, ss. 5-6 ).

4. Ünlü bir eğitim teknoloğu olan James Finn teknolojiyi tanımlarken şöyle demektedir: "Makine kullanımının yanı sıra teknoloji, sistemler, işlemler, yönetim ve kontrol mekanizmalarıyla hem insandan hem de eşyadan kaynaklanan sorunlara, bu sorunların zorluk derecesine, teknik çözüm olasılıklarına, ve ekonomik değerlerine uygun çözüm üretebilmek için bir bakış açısıdır" (Finn, 1960, s.10 ).

5. Bilim ve teknolojinin farklılığını belirtmek için ilk nükleer denizaltıyı yapan ve serbest bir eğitim eleştirmeni olan Amiral Hyman Rickover şöyle söylüyor: "Bilim ve teknoloji birbirine karıştırılmamalıdır. Bilim doğadaki görüngülerin (fenomenlerin ) gözlenerek, zaten var olan doğru ve gerçeklerin ortaya çıkarılması ve bu gözlemler sonucunda elde edilen verilerin düzenlenerek gerçeklerin ve bunlar arasındaki ilişkilerin ortaya konulduğu teorilerin oluşturulmasıdır. Teknoloji asla bilim için bir otorite olamaz. Teknoloji insan aklını ve vücudunu güçlendirmek, üstün kılmak için geliştirilecek aletler, teknikler, ve yöntemler üzerinde durur. Bilimsel yöntem insan faktörünün tamamen dışlanmasını gerektirir, şöyle ki; gerçeği arayan kimse, kendinin ya da diğer insanların hoşlanacağı veya sevmeyeceği şeylerle, popülist değerlerle ve herhangi bir çıkar uğruna çalışmaz. Diğer yandan teknoloji fikir (bilim ) değil de hareket olduğundan, eğer insani değerler göz ardı edilirse tamamıyla tehlikeli bir sonuca da yol açabilir (Knezevich & Eye, 1970, s.17 ).

Tasarım Nedir?

Kelime kök olarak ; “Tasar” kelimesinden türer açılımı düşünmek planlamak anlamında. ‘tasarlamak’ ,

‘tasarım’ ; fikri şekil olarak ortaya sunma anlamında
- dış kaynaklarda geçen tanımı ise -
Design sözcüğü Latince kökenli 'designare'den türemiştir; anlamı 'bir şeye işaret etmektir'.

Etimolojik anlamda, uzakta olan bir şey işaret edilebilir; piktoral anlamda 'de-sign' birden fazla şeyin olduğu ortamda, yalnızca tek bir şeyi işaret edebilir.

Ruhani anlamda ise 'aklın gözü' betimlemesiyle; sözcüğün yoğun bir arınmadan geçtiği hissedilir.

Tasarlamak sözcüğü ile de; işaretlemek, iz bırakmak, not etmek, altını çizmek, damga vurmak, özgün olmak, biricik ve tek olmak, belirginleştirmek, ayrıştırmak eylemleri vurgulanıyor. 

İlahi Kadın - Rıdvan Keskin,Selim Akman

TWİTTER SAYFAMIZ
  • Eğer gideceksen hiç gelme! -Rıdvan Keskin
  • Öyle bir terk edilirsiniz ki sanki dokuz köyden kovulmuş sanırsınız... -SelimAkman
  • Gece gece aklıma geliyorsun..Evin Barkın yok mu senin?! -Rıdvan KESKİN
  • Gel artık sevgilim,/ Akşam ezanı çoktan okundu. -SelimAkman
  • Çocuktur çok ağlar,/ Üzme onu emi?/ Yumruk kadar zaten,/ Ağlatma onu tamam mı?/ Çocukluk yapar aşık olur sonra../ -SelimAkman
  • Bu pazarlar boşuna yaratılmış olamaz (hâşa)..Bir pazar sabahı geri gelirsin belki? -Rıdvan Keskin
  • Sert artık mevsim./ Sigaralar çok acı./ İhanetine de sağlık sevgilim./ Buna da şükür... -SelimAkman 
  • Bir musluktan dakikada kaç damla dökülür bilemem ama döktüğüm gözyaşlarımla tahmin edebilirim. -SelimAkman
  • Eski eski olmasına da.. Herkesden yeni gibi. Adı üstünde nede olsa ; Eski Sevgili'm'. -Rıdvan Keskin
  • Kulağım çınlıyor,Yine kime ''Seni seviyorum'' dedin? -Rıdvan K.
  • Şimdi ' Elif ' gibi yalnızım./ Şayet gitmeseydin ' Şedde ' olabilirdik. -SelimAkman
  • Beklemek... / Kahrolası sekiz harf. -SelimAkman
  • Gidişin film gibiydi. / Gözleri dolduran cinsinden.. -SelimAkman
  • Öp artık dudaklarımdan ! / Uçuşsun tüm kelebekler. -SelimAkman
  • Seni sorduklarında hep S-övüyorum. -SelimAkman
  • 1 evren, 8 gezegen, 204 ülke, 804 ada, 7 deniz ve 7 milyar insan. Benim derdim ne sanıyorsun " Sen " ? -SelimAkman
  • "Ben"i unuturum,"Sen"i unuturum da..Peki ya biz? Onu kim unutacak? -Rıdvan Keskin
  • Beni soracak olursan..Hâlâ seviyorum! -Rıdvan Keskin
  • Üfleseler yıkılacaktın, bense hayrına içime çektim seni. Bundandır sana hasta oluşum. -SelimAkman
  • Tanrı oku derken canımı kastetmemişti Roz Maria -Selim Akman
  • Benim anlayamadığım / Neden herkes sana benziyor? -Rıdvan Keskin
  • Bak bu gecede yalnız değilim,her şarkıda bir sen var artık.. -Rıdvan Keskin
  • Buralar çok karanlık/ yine hasretim bu gece ay yüzüne.. -SelimAkman
  • Yalan söyleme artık./ Mumlar çoktan öldü yatsıda. -SelimAkman
  • Her yol sana çıkıyorsa,Ben ne yapayım yani? -RK
  • Buğulu bir cama kalp çiziyorum şimdi / Adını yazıyorum içine / Bir zaman sonra yok oluyor / Cam bile biliyor./ Kalpsizsin işte.. -SelimAkman
  • Erkeklerin ağlaması için gözlerine toz kaçması gerekmez. Sevdiği bir kadının terkedişi onun için tozdan ötedir.. -Rıdvan Keskin
  • Sahilim çok bu gece./ Her bankta bir ben. -SelimAkman
  • Sol yanımı sızlattın yine / Kalp öpenlerin çok olsun.. -Rk.
  • Elimde mendil, gözlerimde yaş var./ İnat etme gel ağlayalım beraber.../ -SelimAkman
  • Bu pazarlar boşuna yaratılmış olamaz (hâşa)..Bir pazar günü gelirsin belki? -Rıdvan Keskin
  • İmkanımız yoktu./ Bizde imkansızı sevdik. -SelimAkman
  • Sevebildiğin kadar sev beni,/ Elinden ne gelirse kafi.. -Rıdvan Keskin
  • İstanbul sevilir sevilmesinede havası sen kokar diye korkuyorum..Ya her nefeste ''SEN'' dolarsan içime? Bundandır sıkıntım. -Rıdvan Keskin
  • Hayat çok hırsız.Bazılarımızın hayallerini çaldı,bazılarımızın umudunu.. -SelimAkman
  • Her yalanın bir gerçeklik payı var. "Seni Seviyorum" Büyük yalan.. -Rıdvan Keskin
  • ''Sen hiç eksik olma'' Dedi kadın..Kendisinin de bir gün eksiklere karışacağından hiç söz etmemişti. -Rıdvan KESKİN
  • İlahi Kadın ; adlı kitap iki gencin tek hayali olup henüz yazım aşamasındadır..Destekleriniz için teşekkürler.
  • İlahi kadın,sen adamı öldürürsün..
  • Bazen çok yalnızlaşıyorum./ Saçmalamaya başlıyorum yine./ Mesela; ev telefonundan, cep telefonumu arıyorum.../ -SelimAkman
  • He birde ''Gitmek'' diye birşey çıkardın başımıza..Ne gerek var otur oturduğun yerde! -RK
  • Öyle bir iç çektin ki,/ Kül olup döküldüm sanki.. -SelimAkman
  • Aklımdan gider misin? Düşünmem gereken konular var.. -Rıdvan Keskin
  • Öyle bir geliyorsun ki aklıma,kıskanmamak elde değil. -Rıdvan KESKİN
  • Ne zaman el ele tutuşmuş çift görsem,/ Boynumu bükerdim. -SelimAkman
  • ..Mektup yaz bana,/Kokusuz olsun kağıt./Mümkünse bağrına bas,/Ben gibi çeker kokunu.../ -SelimAkman
  • ...Terk etmeyi bile beceremiyorsun / Gideceksen adam gibi git!
  • Öyle bir git ki,/ Bu şehir ayakta alkışlasın seni.../ -SelimAkman
  • Bize uğramadı hiç,aşk hep tesadüfleri sevdi.. -Rıdvan Keskin
  • Seni sorduklarında hep,/ S'övüyorum. -SelimAkman
YAZILAR VE SÖZLER RIDVAN KESKİN & SELİM AKMAN'A AİTTİR..KAYNAK VEYA YAZAR İSMİ BELİRTMEDEN PAYLAŞILMASI YASAKTIR..

https://twitter.com/ilahikadin www.twitter.com/ridkes www.twitter.com/ak_mansel

Türkiyenin kalkınmasında tarıma mı sanayiye mi ağırlık verilmelidir?,Bir ülkenin kalkınmasında tarıma mı sanayiye mi ağırlık verilmelidir

KALKINMA POLİTİKALARIMIZ VE TARIMIN ÖNEMİ
Türkiye olanaklar bulduğunda hızla kalkınmayı gerçekleştirebilecek insan kalitesine ve doğal kaynaklara sahiptir. Balkan ya da Ortadoğu ülkeleri dahil, gelişmekte olan ülkelerden farklı özelliklere sahiptir. Dünya nüfusunun yakın gelecekte sıkıntıya gireceği temel gıda ürünleri ihtiyacını karşılama potansiyeline sahip olan birkaç ülkeden biridir. Ancak, hem finansman sıkıntısı, hem siyasal istikrarsızlıklar ve hem de ileriyi teknolojiyi yakalayamaması gibi nedenlerden dolayı istenilen kalkınma düzeyine erişememiştir.
Cumhuriyetin ilk yıllarında Türkiye ekonomisinde kamunun ağırlığı ve kamu yatırımları söz konusu idi. Her türlü olanaksızlığa rağmen Türkiye Cumhuriyeti Devleti ellili yıllara kadar gelişmesini, sanayi, tarım ve altyapı yatırımlarını hiç dış borcu olmadan gerçekleştirmiştir. Ayrıca, Osmanlı İmparatorluğundan kalan borcunu da batılı ülkelere tamamen ödemiştir. Ellili yıllardan, çok partili hayata geçildikten sonra özel sektörün gelişmesi yönünde adımlar atıldığını ve dış borcun yükseldiğini görmekteyiz. Altmışlı yıllarda ekonomide planlı kalkınma dönemi başladı. Buna paralel olarak özel sektörün gelişimi hızlandı. Bu dönemde ekonomik gelişim ithal ikamesine dayanıyordu. Yetmişli yıllarda dünya ekonomisinde petrol krizleri yaşanırken Türkiye’de bundan payını fazlası ile aldı. Yatırımlar dururken, işsizlik ve yoksulluk arttı, ihracat en düşük seviyesine indi, siyasal krizler birbirini izledi. Türkiye ekonomisinde en önemli kırılma noktaları; ikinci dünya savaşı yıllarında , dünya petrol krizinde ( 1973) ve doksanlı yıllarda yaşanmıştır. Seksenli yıllara kadar ekonomide istihdam, ihracat, hammadde ve milli gelire katkıları açısından en önemli sektör tarım olmuştur. 
Türkiye’de seksen ihtilalinden sonra, serbest piyasa ekonomisine geçişi amaçlayan 24 Ocak (1980) kararları uygulanmaya başladı. İthal ikamesi politikaları terkedilirken, rekabet (piyasa) ekonomisine geçildi. İthalat büyük ölçüde serbest bırakılıp, cari işlemler açığını önleyecek ihracat artışı için, ihracata büyük teşvikler getirildi. Böylece, gelişmiş ülkelerde olduğu gibi, ihracata dayalı kalkınma dönemi başladı. Ayrıca, özelleştirmelere (KİT’lerin ve İDT’lerinin) hız verilerek, kamunun ekonomideki payı düşmeye başladı. Siyasal ve ekonomik istikrara bağlı olarak yabacı sermaye de geldi. Sanayileşmede artış hızı yükseldi.
Eskiden kalkınma politikaları ağır sanayi hamleleri ile özdeşleşirdi. Özellikle seksenli yıllardan sonra hi-teknoloji denilen software, bilişim sektörleri günümüzde ülkelerin büyüme politikalarında ilk sıraya yükselmiştir. Türkiye’ninde hem devlet, hem de özel sektör yatırımlarında buna çok önem vermesi gerekmektedir. Özellikle rekabet ekonomisinde ilk buluş (new product) büyük avantajlar ve kazançlar sağlar. Sanayi olsun, tarım ve gıda sektörlerinde olsun, yeni ürünler üretmeliyiz. Ayrıca, Japonya, Güneykore, Hindistan gibi ülkeler ilk buluşu takip ederek, benzerini kendi ülkelerinde geliştirerek kalkınmalarını sağlayabilmişlerdir. İlk ürünü geliştirerek, yeni tasarımlarla, yeni ürünlerle büyük ekonomik kazançlar sağlamışlardır. Bu aşamada ar-ge çalışmaları ve yatırımları önem taşımaktadır.Bu ülkelerin cari işlemler dengesi bu dönemde ihracatlarının fazla olması nedeniyle fazlalık vermiştir. Bu fazlalığı da Pasifik bölgesinde yatırıma çevirmiş, ekonomide sürdürülebilirliği yakalamışlardır. Ülkemizde ise cari işlemler dengesi hep açık vermektedir.Bu sürekli olmamalıdır, yoksa ihracat ve yabancı sermaye ne kadar artarsa artsın, ekonomide sürdürülebilirlik sağlanamayacaktır. 
Ülkemizde ekonomik kalkınmanın gerçekleşmemesinin temel nedeni ise, siyasi iktidarların keyfine göre değişmeyecek, sağlam temellere dayalı, projesi, planı hazırlanmış bir kalkınma politikasının yıllardır oluşturulmamasıdır. Örneğin, günümüzde artık çimento, pamuk, makine satarak kalkınmayı sağlayamayız. Dünya pazarlarında ileri teknoloji ürünleri ile ya da markalı ve orijinal ürünlerle yer alabiliriz. Buna dayalı kalkınma politikalarına ağırlık vermeliyiz. 
Tarımsal kalkınma da ihmal edilmemelidir. Günümüzde yetmiş milyon nüfusumuzun tüm gıda ihtiyacını karşılamak için ithalat yapmak durumunda kalsak, milli gelirimizin en az üçte birini harcamamız gerekir. Gıdamızı kendimiz ürettiğimiz ve gelişmiş ülkelerdeki gıda fiyatlarına göre, çok düşük fiyatla sağladığımız için ekonomimizde, ekonomik yorum ve eleştirilerde, tarımın ve gıda sanayinin önemi ihmal edilmektedir. Avrupa’daki gıda fiyatları ülkemizde geçerli olsaydı, asgari ücretin bugünkü düzeyinin beş misli olması gerekirdi. Gerçi, asgari ücretin bugün ülkemizde en az iki misli olması gerçeği, başka bir ekonomik sorunumuzdur. Tarım sektöründe gen teknolojisinin ve ıslah çalışmalarının önemi çok büyüktür. Hollanda, ABD ve İsrail gibi ülkelerin teknolojilerini yakalamayı hedeflemeliyiz. Hollanda’nın sadece bitkisel tohum ihracatı, Türkiye’nin toplam tarımsal ihracatından fazladır. Ayrıca, gıda sanayinde ihracat özendirilmeli, yatırımlar artmalı, böylece tarımın ekonomiye katkısı arttırılmalıdır. Organik tarım geliştirilmelidir. 
Ülkemizde ar-ge çalışmalarına ve teknoparklara daha çok eğinilmelidir. Uludağ Üniversitesi’nde kurulu teknopark bu açıdan öncü kuruluşlar arasındadır. Burada üniversite ve sanayi işbirliği ile önemli projeler gerçekleştirilmekte, ülke kalkınmasına büyük destek sağlanmaktadır. Özellikle özel sektör ülkemizdeki bilim ve teknoloji gelişiminde artık sorumluluk almalıdır. Devletin desteği sürmeli, ancak çağın gerisinde kalmamak için özel sektör hızla teknoloji alanında yatırımlar yapmalıdır.
Dünya’daki kültür (tarımı yapılan) bitkilerinin %90’ının anavatanı Mezopotamya, Kafkasya ve Anadolu bölgeleridir. Türkiye günümüzde Dünya’nın en zengin bitkisel gen kaynaklarına sahiptir. Bu nedenle ülkemizde hızla yabancı, Dünya devi tohum ve gıda şirketlerinin yatırımı artmaktadır. Bu ilgiyi ne devlet, nede özel sektörümüzde görmekteyiz. Çünkü devletimiz bugüne kadar uzun vadeli, projeleri açıklanmış özel sektörü yönlendirici ne kalkınma, ne de tarım politikası ortaya koymuştur. 
Tamamen borç sermayesine dayanarak bir ülke kalkınmayı sağlayamaz. Ekonomi tarihinde böyle bir kalkınma modeli yoktur.En nihayetinde yabancı sermaye ülkenize sizin doğal kaynaklarınızı ve ucuz işgücünüzü kullanmak için gelir. Ancak, bu sermayeden de optimum faydalanmak için ülkedeki bilim ve teknoloji düzeyinin geliştirilmesi, ayrıca özel sektörün bu konuda daha fazla yatırım yapması, üniversitelerle işbirliğini artırması gerekmektedir. Kalkınma politikamızın temelinde başta tarımsal üretim olmak üzere, bütün sektörlerde tam kapasiteli üretimi sağlayacak bir ekonomik model bulunmalıdır.

Toplar direkten döndü,Gaziosmanpaşa cehenneme döndü!..

Türkiye Kupası'nın ilk maçını  kendi evinde oynayan Gaziosmanpaşa,Bayrampaşa'ya 0-1 mağlup oldu,üstelik Gaziosmanpaşa'nın direkten dönen 2,çizgiden çıkan 2 pozisyonu var..Maça taraftar ve hakem damgasını vurdu.110 Dakika susmayan taraftar son 10 dakika maçı izlemeye başlamıştı ki hakemin kararları taraftarı çıldırttı..Bayrampaşa taraftarı Gaziosmanpaşa deplasmanına gelmemesine rağmen (TFF Kararıdır) onlarca çevikkuvvet oradaydı..

Fotoğraflara bakınca akıla tek bir soru geliyor : Maç seyircisiz oynanıyorsa,bu kadar çevik kuvvet neden?