... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
... etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

Kişisel temizlik nasıl yapılır?,Kişisel temizlik nedir?

Kişisel temizlik ne demek? Bu bazı dimağlarda halen belirsiz bir soru olabilir. Kişisel temizlik, bir bakış açısıdır. İnsan sokağa çıktığında “ohh tertemizim” diyorsa o, kişisel temizdir. Ama yok “amanın halkıma bak, tertemiz” diyorsa; o, toplumsal temizdir. ben bugün burada yepyeni bir stil deneyeceğim. Kişisel temizliği dönerek anlatacağım. Uzak doğu’dan gelen ve bir felsefesi olan arkadaşlar; “sit tayt” canlarım.
Yıkanma
Yıkanma? Hadi bakalım.. ehhm.. evet doğru duydunuz?! Yıkanmayın. Neden derseniz.. ıhhm. Ne gerek var yani. Yıkanmayın, rüzgarlı havada falan zaten toz moz uçar gider. Hızlıca bir koştunuz mu ooh ter falan da buhar olur.. Yok yav.. bu iş yıkanmadan olmaz.
Yıkanma
Arkadaşlar deminki karışıklık için özür diliyorum, başlıktaki emir kipi değilmiş. Bafomet uyardı sağ olsun. Evet, yıkanma çok önemli bir hadisedir.
Temizliğin en etkilisi duş altına sabunlanmaktır. Evinizde duş tertibatı yoksa, banyoya girmek durumundaysanız, ecnebilerin yaptığı gibi küveti doldurup içinde kalmayın. Bu derinizin ****.
Vücudu keselemek faydalıdır ama sert kese ve sert lif kullanılmamalı iş tadında bırakılmalıdır. Yoksa bu işlem, derinizin yüzülmesini, çatlamaya müsait hale gelmesini, kuruduktan sonra kavlanmasını hızlandırır, yeşil sahalarda görmek istemediğimiz hareketlere zemin hazırlar. Buna duş altında “keseci sıtayl”, duştan çıkınca ise; “sıhhatler olsun” denir.
Sert temizlik malzemelerinden kaçınmak da bir diğer önemli husustur. En yumuşak türü tercih ediniz. Misal üçüncü tür. Sabunsuz temizlik malzemeleri kullanmak cilde cila olacaktır, gerek şampuan olsun gerek bebe sabunları olsun.
Cinsel organınızı unuttunuz mu? Bakın o da size “beni de temizle” der gibi bakıyor. Bu en titizlik gerektiren kısımdır. Öncelikle makatınız ile vajinanızın temizliğini aynı anda yapmamalısınız. İki işi aynı anda yapmak felaketle sonuçlanabilir. Kaynım merdiven çıkarken sakız çiğnemeye çalıştığı için düşüp ölmüştü. Neyse bu acı günleri geride bırakalım ve işin civcivli kısmına gelelim;
Vajina (ismi onu ilk keşfeden Salvador Galip Vagina’dan gelmektedir.)
Bu bölgeyi hepiniz tanırsınız muhtemelen ama hatırlamayanlar için şarkısından küçük bir kuple seslendireceğim; “dı dım dırı dırı dım dım, dı dım dırı dırı dım; vajina! dı dım dırı dırı dım dım, dı dım dırı dırı dım; vajina!”
Evet, sabun ve sabunlu su, vajinaya intikal etmesi istenmeyen sonuçlara neden olabilir. Bu nedenle o bölgede sabunu çevirerek değil, öne-arkaya zarif el hareketleriyle sürmek daha uygun olur. Kerata kid’de de bu hareket “cilala-parlat” olarak yer almıştır. Vajina’nın derisi çok narin olduğu için sabunla tahriş olabilir ki bu da yanma ve/veya kabarma gibi sonuçlara yol açar. Hanginiz istersiniz ki böyle bir şeyi? Evet? Duyamıyorum?
Vücut kokularıyla baş edebilme usulü
Şimdi yurdumuzun çeşitli bölgelerinden mektuplar alıyorum. Burada bir tanesini yayınlayıp, huzurunuzda cevaplamak isterim;
sevgili siplintır usta,
Dün geceyi unutamıyorum. Hala bacaklarım titriyor. Bu arada annem bugün mutfak tezgahının halini gördü..
Pardon yanlış mektubu yayınladım.
sayın siplintır usta,
Ben san fransisko’dan bir okurunuzum. Bilirsiniz buralarda sokaklar çok yokuş. Semt pazarından alış veriş yapıp eve gelmek bazen seneler sürüyor. Ee haliyle yokuş in çık terliyorum, vücudumdan istenmeyen kokular yükseliyor. Yok mu şöyle 7/24 bir şeyler? Ha usta’m? Gör şu bizim deo işini?
Gördüğünüz gibi okurumuz manyak. Ama adam ayırmıyor manyaklar da terler diyoruz ve cevabımıza geçiyoruz;

“sevgili deli san fransisko’lu
Terleme vücudun serinleme mekanizmasının bir sonucudur. Cilt üzerinde buharlaşan su, serinlemenizi temin eder. Terin kendisi aslında kokmaz; kokuyu kir ve pislik içindeki bakterilerin parçalanması meydana getirir ki bu doğal bir olaydır. Kitabımda da belirtmiştim. İşin ilginç yanı bu karşı cinsi kendine çeken bir işlev de üstlenmiştir hayvanlık tarihinde. Ama biz düşünen hayvanlar artık bundan rahatsız oluyoruz çoğu zaman.sıcak havalarda aciip ve çekilmez bir içerik kazanan bu kokuyu önlemek için kimi zaman günü gününe yapılan temizlik bile yeterli olmaz. O vakit koş koş banyoya koş, ter önleyici ve deo’ya baş vur. Yetmezse ikisini birden kullan ama gözünü seveyim tonik içeren ürünler kullanma, incinmesin terleyen bölgelerin. Baktın olmuyor san fransisko’dan taşın. Gel buraya, çok nezih akıl hastanelerimiz var. Hijyen hijyen kokuyorlar yeminle. “
Peki ya koltuk altı temizliği?
“En fazla kokan bölgelerden biri de koltuk altıdır, doğru. Neden, çünkü bir kere orada oluşan ter farklı bir özellik taşır ve koltuk altının yapısı adın da anlaşılacağı üzere hava almaya pek de müsait bir yer değildir. İşe koltuk altı tüylerinizi kesmekle başlamalısınız, bir diğer çözüm ise “depolatory krem” diye seslenilen tüy dökücü kremlerden birini yanınıza çağırmak ve ona durumu anlatmak olabilir. Zira tüyler teri içeride tutar ve uçmasına engel olurlar. Ee ter bu uçamazsa ne olacak, kokar tabi. Oraya iki gün seni koysam sen bile kokarsın y...”
He bu arada;
“tüyleri aldıktan sonra hemen deo kullanman da doğru olmaz. Çünkü çatlamış kesilmiş bölgeler mikrop kapıp iltihap oluşturabilir. Buna san fransisko’da “çıban” güney dakota’da “aman” denir.”
Vajina sprey ve deodorantları ne alemde?
Vajina doğal yollarla kendini temizleyen bir organdır. Hatta ona bu yüzden “pusi” denir. Bilindiği üzere kediler kendi temizliğini kendi başlarına yaparlar. Bu kimyasal dengeyi bozmak doğru olmaz.hiçbir zaman vajina spreyi kullanmamalısınız, bu gereksizdir dahası tehlikeli olabilir. Bunların içerdikleri anti-septikler, içeride hassa bir denge teşkil eden asitlerin , mayaların, bir takım hayati basillerin ilişkilerini bozacak, vajinanın sağlığı için istenen şartları sekteye uğratabilecektir. Aman diyeyim. Bu işin sonu normal olmayan salgılara kadar gidebilir ki bu yolla ortamlarda marjinal olamazsınız bence. İtici olursunuz daha çok.
Ayak deodorantlarını severim ama?
Bu konudan muzdarip olan varsa, pudraları ve spreyleri sağ ayak, sol ayak farkı gözetmeden kullanabilir.fakat yine de en temizi ayakları sık sık yıkamaktır, temiz çorap giymektir. Havadar olması için uzun süre kullanılmaktan parmak uçları açılmış çorapları tercih edebilir ve gününüzün kalan kısmını, birinin evine misafir olmamak umuduyla geçirebilirsiniz.
Deri ve sentetik ayakkabıları tercih ederseniz kokudan daha az şikayetçi olduğunuz görecek ve elimi öpmeye geleceksiniz. Buna uzay fiziğinde “tilki-kürkçü dükkanı ilişkisi” denir. Sıcaklarda sandal’ı veya kut’u tercih edebilirsiniz. müzikal kimlik iyidir.

Yan anlam, terim, anlam ve deyim ne anlama gelir?

Sözcükte AnlamSözcük Nedir?

Sözcük: Bir kavram birimidir. Bir varlığın, bir nesnenin ya da bir durumun zihinde canlanabilmesi için onu karşılayan bir gösterimdir.
Sözcüklerin Anlam Açılımları
Temel Anlam : İlk Anlam (Temel Anlam)
Bir sözcük söylendiğinde aklımıza ilk gelen, kavrayışımızda ilk uyandırdığı anlamdır. Kısacası, bir sözcüğün biçimlenmesinde, kuruluşunda esas olan anlamdır. Örnek :
* Boğazımda bir yanma var. (Temel Anlam)
* Şişenin boğazı kırılmış.
* Çanakkale Boğazı'nda müthiş bir tipiye yakalandık.
* Babam yedi boğaza bakmaya çalışıyordu.
* Ali, boğazına düşkün bir çocuktur.
Bir sözcüğe temel anlamının dışında yeni yeni anlamlar yükledikçe anlamının da derece derece soyutlaştığı görülür. Örnek :
* Törende, Kurdeleyi köyün muhtarı kesti. (Somut temel anlam)
* Patates doğrarken parmağını kesti (Somut yan anlam)
* Oyun kağıdını ortadan kesti. (Somut yan anlam)
* Onunla olan bütün ilişkisini kesti. (Soyut mecaz anlam)
Bir sözcük tek başına kullanıldığında temel anlamını korur. Ancak cümle içinde temel anlamından uzaklaşabilir. Örnek :
"Kaçmak" sözcüğünün temel anlamı "bir yerden gizlice ve çabucak uzaklaşmak"tır.
* "Ben çalışmaktan hiçbir zaman kaçmam." cümlesinde temel anlamından uzaklaşmıştır.
Sözcüklerin Temel Anlamlarıyla İlgili Dikkat Edilecek Noktalar :
Temel anlamı somut olan sözcükler, öncelikle somut ve mecaz anlamlar kazanır. Örnek :
"ateş" sözcüğü, temel anlamıyla düşünüldüğünde "bir nesnenin etrafa ısı ve ışık yayarak yanması" biçiminde açıklanabilir, temel anlamı somuttur.
* Gençler, kumsalda büyük bir ateş yakmışlardı. (Temel anlam)
* Hastanın ateşi sabaha kadar düşmüştü. (Somut yan anlam)
* Şu yağan kar bile yüreğimdeki ateşi söndüremez. (Soyut mecaz anlam)

Yan Anlam :
Sözcüklerin ilk konuluş anlamına bağlı olarak zaman içinde kazandıkları yeni anlamlardır. Bu anlama, kullanılış anlamı ya da yan anlam adı verilir. Örnek :
* Çocuk kapıyı sessizce açtı. (açmak : Bir şeyi kapalı durumdan kurtarmak.)
* Gömleğinin düğmelerini yarıya kadar açtı. (açmak : Sarılmış, katlanmış, örtülmüş, buruşmuş
veya iliklenmiş olan şeyleri bu durumdan kurtarmak.)
* Okulun karşısına bir büfe daha açtı.(açmak : Bir kuruluş, bir işyerini işler duruma getirmek.)
* Annem çok güzel baklava açar. (açmak : Kalın bir nesneyi yayarak ince duruma getirmek.)
* Komşumuz tıkanan lavaboyu açtı. (açmak : Tıkalı bir şeyi, bu durumdan kurtarmak.)
Sözcüklerin Yan Anlamlarıyla İlgili Dikkat Edilecek Noktalar :
* Her sözcüğün genel olarak tek temel anlamı varken, birden çok yan anlamı olabilir.
* Bir sözcük, temel ya da yan anlamı verecek biçimde kullanıldığında gerçek anlamıyla kullanılmış olur. O halde gerçek anlam, hem temel hem de yan anlamı kapsayan genel bir addır.
* Yan anlamların bir bölümü mecazsız, somut anlam taşırken (ölü yan anlam) bir bölümü de mecazlı, soyut anlam taşır.
Mecaz Anlam :
Sözcüklerin cümle, dize veya deyim içine girdiklerinde, gerçek anlamlarından tamamen sıyrılarak başka bir sözcük ya da kavram yerine kullanılmasıyla kazandığı anlama mecaz (değişmece) anlam denir. Mecaz anlam, Sözcüğün sürekli olmayan, kullanım içinde geçici olarak üstlendiği anlamdır. Örnek :
* Müşteriden para sızdırmak için elinden geleni yapardı.
* Satıcının o ince ve tiz sesi kulaklarımızda patlıyordu.
* Bugünlerde havasından yanına varılmıyor.
* Bu hayırsız evlat için insan kendisini ateşe atar mı?

Dil, Tarih ve Coğrafya Fakültesi'nin amaçları nelerdir?

DTCF Kuruluş Amacı:

Fakültenin kuruluşunu öngören 2795 sayılı yasanın gerekçesinde ise iki ayrı gereksinme vurgulanmıştı:
  • "Başkentte, bir yönden Türk kültürünü bilgi yöntemi ile işleyecek bir inceleme ve araştırma kurumu; öte yandan ortaöğretim kurumlarımıza, ulusal dil ve tarihimizin bilimsel ve en yeni anlayışlarına göre hazırlanmış öğretmen yetiştirmek..."
Böylece, 9 Ocak 1936'da Mustafa Kemal'in de katıldığı büyük bir törenle açılan Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi, bilimsel araştırmalar yapma ve yaymanın dışında. Tarih Kurumu ile Dil Kurumu'nun çalışmalarını da bir arada değerlendirip senteze varmaya da çalışacaktı.

Uygur ve Göktürk devletlerinin sınırlarının farklılık ve benzerlikleri nedir?

Çin kaynaklarında haesoqq, Vei-ho, Hui-ho, Hueu-hu, Wei-wu vb. şekilde görülen Uygur adının anlamı 974'te yazılan Çince bir eserde "şahin süratiyle dolaşan ve hücum eden" şeklinde açıklanmaktadır. Fakat bunun bir yakıştırma olduğu bellidir. Etimolojik olarak Uygur adının "uy (takip etmek)+gur" (Salgur gibi)tarzında ortaya çıktığı ileri sürülmüş ise de, o tarihlerde kullanılan Türkçe'de de "takip etmek" manasındaki eylem kökünün "ud-" biçiminde olduğu antitezinden hareketle sözcüğün "oy (oymak,baskı yapmak) + gur" ve kuvvetli bir olasılıkla "uy (akraba, müttefik)+ gur" şeklinde türediği savunulmaktadır. Nitekim tarihsel süreçte ortaya çıkan "On Uygur" federatif adının "On Müttefik" manasına kullanılmış olma olasılığı tarihsel gerçeklik açısından ağır basar. Uygur adıyla ilgili bir diğer sorunsal ise İslam kaynaklarında her zaman ve Çin kaynaklarında bazen kendilerine verilen Tokuz Oğuz/Dokuz Oğuz adının kökeni ve ne şekilde ortaya çıktığıdır. Aslında Uygurlardan ayrı bir budun (boylar birliği) olan Dokuz Oğuzlar Göktürk siyasi otoritesinin dayandığı topluluk idi. Bu anlamda ayrı bir etnik yapı oluşturmayıp bizatihi Türk budununu oluşturan boylara verilen isimdi. Zaten Çin kaynaklarında kendilerinden "Türklerin dokuz kabilesi", Göktürkler'den ise "dokuz kabilenin Türkleri" diye bahsedilmesi bu özdeşliği ortaya koymaktadır. İşte bu Dokuz Oğuz boylarına, başka bir deyişle dokuz adet Oğuz boyuna, -dokuz oymaktan oluşan- Uygur boyunun eklenmesiyle "On-Uygur" denilen siyasal birlik ortaya çıkmıştır ve böylece Uygur adı ile Dokuz Oğuz adı birlikte ve bazen karıştırılarak kullanıla gelmiştir.

Göktürkler veya Kök-Türkler (Çince: 突厥 pinyin: Tūjué; 552—744), Orta Asya ve Çin'de yaşamış Türk toplumu. Göktürkler inanç ve düşünce yapılarına göre Göktanrı (Tanrı veya Tengri) tarafından devlet kurma görevinin kendilerine verildiğine inanır ve bu doğrultuda hareket ederlerdi. Bu yüzden kendilerini Göktürk olarak tanımlamışlardır.Gök rengi yani Mavi kutsaldı.Yine ibadetler göğe en yakın yerlerde,yükseklerde yapılırdı. Bugün halen Anadoludaki Türkmenler belli kutlamalar için (hıdırellez vs) yüksek dağlara,tepelere çıkmaktadırlar..Türk adı ilk kez Göktürkler dönemine ait Orhun Yazıtları'nda geçmektedir.
"Türk" adını siyasi olarak kullanan ilk Türk devletidir. Devletin ilk önderi Bumin Kağan'dır. Bumin Kağan'ın kardeşi İstemi Kağan ülkenin batı kanadını yönetirdi. Göktürkler komşuları olan Çin, Sasani (İran) ve Bizans İmparatorluğu ile askeri, siyasi ve ekonomik ilişkiler kurdular. Doğu Göktürk Kağanlığı 630 yılında, Batı Göktürk Kağanlığı ise 659 yılında Çin yönetimi altına girdiler.

İyonyalılarda yönetim şekli nasıldır?

İyonya Şehir Devletlerini önce krallar, asillerin kurmuş olduğu oligarşiler (iktidarın bir grubun veya bir ailenin ya da bir sınıfın elinde bulunması), sonradan da demokratik hükümetler yönetmiştir.
- Şehir devletleri halinde yaşamışlardır. Bu nedenle merkezi bir devlet yoktu.

İyonya'da Siyasi Yapı
Siyasal yapılanmaları bağımsız şehir devleti şeklinde idi. Şehir devletlerinin temsilcileri "Panionion" adlı kutsal alanda (halen Kuşadası'na bağlı Güzelçamlı'da) dini ve siyasi amaçlar için dönemsel olarak toplanmakla birlikte, hiçbir zaman ortak bir siyasi yapıda bir araya gelmediler.Hiç bir zaman bir araya gelmedikleri için ortak karar aldıkları bir yerde yoktur.Tüm Karadeniz, Kuzey Ege, Güney İtalya ve Sicilya sahillerinde çok sayıda koloni kurarak Akdeniz havzasındaki ticari üstünlüklerini geliştirdiler. Amasra, Sinop, Trabzon, Batum, Kefe, Varna, Enez, Napoli, Sirakuza, Marsilya, Nis gibi birçok kent ilk kez İyonyalılar tarafından kolonize edildi.
İyon şehir devletlerinin başında en eski dönemde krallar bulunuyordu. MÖ 7. yüzyılda halkın seçtiği kişiler, meclislerin yardımı ile şehirleri yönetmeye başladılar. 6. yüzyılda seçim yoluyla iktidarı ele geçiren güçlü yöneticiler tiranlık düzenini kurdular.

Kota sorgulaması nasıl yapılır?

ADSL kotası nasıl ölçülür?

şimdi bende internet var ttnet ama kota ölçer programda az gösteriyor internette çok gösteriyor
yardım cı olurmusnuz ?

http://www2.ttnet.com.tr/adsl-kota-sorgulama/login_sso.asp

Buğday nerede yetişir?

TAHILLAR
Ekili-dikili alanlar içinde en geniş alanı olan, en çok yetiştirilen ürünler tahıllarıdır.Topraklarımızın %70’i tahıl tarımına ayrılmıştır.
UYARI:Tahıl ekim alanlarının geniş olmasının temel nedeni:Ülkemizin büyük bölümünde yaz kuraklığı yaşanması ve yeterince sulama yapılmamasıdır.
A-BUĞDAY:Büyüme döneminde nem, olgunlaşma döneminde sıcak ve kurak iklim ister.Bu nedenle Her mevsim yağışlı olan Karadeniz kıyılarında ve Doğu Anadolu’nun düşük sıcaklığa sahip yüksek yerlerinde üretimi yapılamaz.
*Doğu Anadolu’da yazlar kısa sürdüğü için yazlık , diğer bölgelerde kışlık ekim yapılır.
*Üretimde İç Anadolu, Marmara, Akdeniz, Güneydoğu Anadolu
Not: 1950 yılından sonra tahıl üretiminde artış meydana gelmesinin nedeni tarımda makineleşmedir
Not: İhraç ürünlerimiz içinde yer almamasının nedeni nüfusumuzun fazla olmasıdır

B-ARPA:Tahıl üretiminde 2. sırada yer alır.Buğdayın ekildiği her yerde ekilir. Yetişme ve olgunlaşma dönemi buğdaydan kısadır.
*İç Anadolu ve Doğu Anadolu en fazla buğday üreten bölgelerdir.
Not: Sıcağa ve soğuğa, buğdaya göre daha dayanıklı olduğu için Doğu Anadolu’nun yüksek kesimlerinde de üretilir
Not: Hayvan yemi ve bira sanayinde kullanıldığı için üretimi yaygınlaşmıştır
Not: Her mevsimi yağışlı Karadenizin kıyı kesiminde yetişmez
Not: Orta Doğu ülkeleri ile bira sanayi gelişmiş ülkelere ihraç edilir
C-MISIR:Fazla su ve sıcaklık ister. Karadeniz Bölgesinde her mevsim yağışlı olduğu için sulamadan doğal yetişir.
*Ülkemizde en fazla Akdeniz ve Karadeniz’de yetişir.daha sonra Marmara ve Ege’de yetiştirilir.İç bölgelerde üretimi az ve sulanabilen alanlarda yetişir
*Karadeniz Bölgesinde buğdayın yerini mısır almıştır
Not: Karadeniz Bölgesi’nde mısır üretimi fazla olmasına rağmen bölge ticaretinde önemli olmamasının nedeni, Halkın temel besin kaynağı olmasından dolayı üretilenin bölge içinde tüketilmesidir
Not:Mısırdan yemeklik yağ üretilmeye başlandıktan sonra üretimi yaygınlaşmıştır.
D-PİRİNÇ: Sıcak ve nemli bir iklim ister Yetişmek için en fazla suya ihtiyaç duyan tahıldır.Daha çok akarsu vadi tabanlarındaki düzlüklerde yetişir
*Karadeniz(orta ve Batı Karadeniz), Marmara (Ergene),Akdeniz(Amik Ovası) yetiştirilir.
Not:Ülkemizde ekim alanı geniş olmasına rağmen ekim alanları dar ve dağınıktır.Nedeni Ekiminin devlet kontrolünde olmasıdır (sıtma hastalığına neden olan sivri sineklerin üreme alanı olduğu için
E-ÇAVDAR ve YULAF:verimi düşük topraklarda yetiştirilebilir.Düşük sıcaklığa dayanıklıdır.Hayvan yemi ve alkol sanayinde kullanılır.
2-BAKLAGİLLER
*Olgunlaşma döneminde sıcaklık ve az nem ister.
Not:Toprağı azot bakımından zenginleştirdiği için diğer bitkilerle dönüşümlü ekilir.Üretim dünya ortalamasının üzerindedir
A-MERCİMEK:Nem ihtiyacı çok azdır.En çok Güneydoğu Anadolu bölgesinde yetişir.2. sırada İç Anadolu yer alır
B-NOHUT: İç Anadolu,Akdeniz, İç Batı Anadolu, Güneydoğu Anadolu’da yetiştirilir
C-FASULYE: Üretimi sulama ve neme bağlıdır. İç Anadolu, Karadeniz, Akdeniz
D-BAKLA: Seracılığın gelişmesine bağlı olarak Akdeniz ve Ege Bölgelerinde en fazla yetiştirilir
3-SANAYİ BİTKİLERİ:
Endüstride hammadde olarak kullanılan tarım ürünleridir(gıda, ilaç, kağıt, dokuma,kimya vb.)
*Tahıllardan sonra ekim alanı en geniş olan bitkilerdir.
*Doğu ve Güneydoğu Anadolu’nun sınırlı bölgeleri hariç her bölgemizde yaygın ekim alanları vardır.
Not:Türkiye’de sanayinin gelişmesiyle son yıllarda sanayi bitkileri ekim alanları ve türleri artmıştır.

A-TÜTÜN:Sigara sanayinin hammaddesidir.Kıraç arazide iyi yetişir.Çimlenme ve büyüme döneminde bol su, olgunlaşma döneminde sıcak ve güneşli iklim ister.Kumlu, hafif eğimli, geçirgen toprak kalitesini artırır.
*Ege(%63),Karadeniz(%20), Marmara(%13) Bölgeleri üretimin büyük kısmını karşılar.
*Bunun dışında Bitlis, Siirt,Gaziantep ve Malatya’da üretilir.
*Türkiye tütün üretiminde dünyada altıncıdır.
UYARI:. Tütünde kaliteyi korumak amacıyla ekim alanı ve üretimi devlet kontrolünde yapılır.
UYARI:Devlet kontrolünde üretimi yapıldığı için üretimde dalgalanmalar olmaz
B-PAMUK:Dokuma sanayinin hammaddesidir.Çekirdeklerinden (Çiğit) yağ elde edilir
*Yaz mevsiminin sıcak ve kurak geçtiği sulama imkanlarının bulunduğu bölgelerde yetişir.
Not:İç Anadolu ve Doğu Anadolu’nun yüksek yerlerinde düşük sıcaklıktan dolayı pamuk tarımı yapılmaz.
Not: Karadeniz Bölgesi’nde yaz kuraklığı olmadığı için pamuk tarımı yapılamaz.
*En çok Ege(Büyük Menderes ovası), Akdeniz (Çukurova)Bölgelerinde yetişir.Ayrıca GDA,Marmara, Doğu Anadolu(Elazığ,Malatya,Iğdır) yetişir.
*İhracatta ilk sıralarda yer alır.
UYARI: GAP ile sulamanın artması pamuk üretim alanının genişlemesine ve üretim artışına neden olmuştur.
UYARI: Hasat döneminde pamuk ekim bölgeleri geçici göç alır.
C-ŞEKERPANCARI:Yetişme döneminde bol nem, olgunlaşma döneminde fazla yağış istemez.(Bu nedenle Doğu Karadeniz kıyılarında fazla yetişmez).Şekerpancarı tarımı büyük ölçüde insan emeğine dayanır.
*Şekerpancarı daha çok iç bölgelerimizde üretilir.İç Anadolu Üretimin yarıya yakınını karşılar.II.Karadeniz,III. Sırada Marmara Bölgesi yer alır.
*Sulama yetersizliğinden dolayı Güneydoğu Anadolu’da ekim alanı yaygın değildir.
UYARI:Kıyı bölgelerimizdeki ovalar ekonomik değeri yüksek tarım ürünlerine ayrıldığı için Şekerpancarı tarımı yapılmaz.
UYARI:Şekerpancarı hasattan sonra hemen işlenmesi gerektiği ve uzun mesafeler taşıma giderini artırdığı için ekim alanları şeker fabrikalarına yakındır.Bu nedenle şekerpancarının coğrafi dağılışı şeker fabrikalarının coğrafi dağılışına paralellik gösterir.
UYARI:Küspesi hayvan yemi olarak kullanıldığı için besi ve ahır hayvancılığı şeker fabrikaları çevresinde yoğunlaşmıştır.
D-HAŞHAŞ,KETEN ve KENEVİR(Kendir),ANASON:
*Haşhaş Tohumlarından elde edilen yağ yemeklik ve yağ sanayinde kullanılır.İlaç sanayinde kullanılır.
*Afyon,Burdur;Denizli,Isparta,Uşak,Kütahya,Konya’da yetiştirilir
UYARI:Her türlü toprak ve iklim şartlarında yetişmesine rağmen uyuşturucu yapımında kullanıldığı için ekimi devlet kontrolünde yapılır.
-Kenevir, halat, urgan ve çuval yapımında kullanılır
*Kastamonu,İzmir,Samsun,Urfa, Çorum ve Yozgat
*Taşköprü’de kenevir lifi işleme fabrikası vardır.Üretimde Karadeniz Bölgesi ilk sırada yer alır.
UYARI: Tohumlarından uyuşturucu elde edildiği için ekimi ve üretimi devlet kontrolünde yapılır.
-Keten: Lifleri dokumacılıkta, tohumları bezir yağı üretiminde kullanılır.
*Batı Karadeniz(Sinop-Kastamonu),Marmara (Kocaeli çevresi) nde en fazla üretilir.
UYARI: Ekimi devlet kontrolünde yapılır
-Anason:hamur işlerin et yemeklerinde kullanılır.Rakı sanayinin hammaddesidir.
*Burdur başta olmak üzere Denizli,Muğla,Antalya’da yetiştirilir.
4-YAĞ BİTKİLERİ
Zeytin,ayçiçeği,haşhaş,soya fasulyesi,keten-kenevir,Pamuk(çiğit,susam
A-AYÇİÇEĞİ:En önemli yağ bitkisidir.hayvan yemi ve çerez olarak kullanılır.Büyüme döneminde su, olgunlaşma döneminde bol güneş ister.
*Üretimde Marmara(Ergene Havzası) ilk sırada yer alır.Orta Karadeniz,İç Anadolu ve Ege’de yetiştirilir.
B-SOYA FASULYESİ:Yağ bitkisidir.Unu hayvan yemi olarak kullanılır.
Akdeniz(Çukurova)Ege, Orta ve Doğu Karadeniz.

C-YERFISTIĞI: Sıcak iklim bitkisidir.Yağ ve çerez bitkisidir.Üretimin %90’ını Akdeniz Bölgesi karşılar.
D-ZEYTİN:Kışları ılık ve yağışlı, yazları sıcak ve kurak olan Akdeniz ikliminde yetişir.Bu nedenle don olayının görüldüğü iç bölgelerde yetişemez
*En çok üretim yapılan bölge Ege’dir(Edremit,Aydın).(yağ sanayi)
*Güney Marmara kıyılarında(Bursa-Gemlik( sofralık zeytin tarımı yapılır.
*Hatay,Gaziantep ve Doğu Karadeniz kıyılarında kış ışıklığından dolayı yetişir
Not:Ağacın özelliğinden dolayı üretimde yıllara göre dalgalanmalar olur.Bir yıl az bir yıl çok ürün verir.
UYARI:Doğal koşullar bakımından zeytin yetişmesine en elverişli bölge Akdeniz olmasına rağmen zeytin üretimi Ege ve Marmara’dan azdır.Akdeniz kıyılarının daha fazla gelir getiren tarım ürünlerine ayrılmış olmasıdır.

Marie Curie kimdir, hayatı ve çalışmaları hakkında bilgi verir misiniz?

Marie Curie


Marie Curie, Madam Curie olarak da bilinir. (Asıl adı Maria Skłodowska), (7 Kasım 1867 – 4 Temmuz 1934), Polonya asıllı Fransız fizikçi.
Radyoaktivite üzerine yaptığı çalışmalarla iki kez Nobel Ödülü kazanmıştır. Uranyumla yaptığı deneyler sonucu radyoaktiviteyi keşfetti. Toryumun rayoaktif özelliğini buldu ve Radyum elementini ayrıştırdı. 1903 Nobel Fizik ödülü, 1911 Nobel Kimya ödülü sahibi ve Radyoloji biliminin kurucusudur. Çalışmalarıyla bir çığır açan Curie, Nobel Ödülü'nü alan ilk kadın, bu ödülü iki kere alan ilk biliminsanı olmuştur.

Yaşamı

Polonya'nın Varşova kentinde doğan Marie Curie (doğduğunda adı Maria Skłodowska), ablası Brenya ile birlikte öğretmen anne-babanın eğitimi ile yetişti. Gençlik yıllarında Varşova, Rus yönetimi altındaydı. Siyasi aktifliği, Varşova'dan ayrılmasını gerektirdi. İlk olarak Kraków'a giden Maria orada istediği bilimsel eğitimi alamayacağını gördü. Ailesinin parasal desteğinin az olması sebebiyle Paris Sorbonne'da tıp eğitimi alan ablası Brenya'ya eğitiminde yardım etmeye karar verdi. Ablası da karşılığında matematik ve fizik eğitimi alması için yardım edecekti.
1891 yılında Paris'e ablasının yanına gitti. Küçük bir tavan arasında kötü koşullarda yaşayarak eğitimini sürdürdü. İki yılda sınıfının birincisi olarak fizik derecesi aldı. 1894 yılında ikinci derecesi olan matematiği de bitirdi. Bir sonraki hedefi ise öğretmenlik diploması alıp Varşova'ya dönmekti.
1894 yılında, kardeşi Jacques ile piezoelektriği keşfeden Pierre Curie ile tanıştı. 35 yaşındaki Pierre Curie, Endüstriyel Fizik ve Kimya Okulu laboratuvarının başkanıydı. Maria ve Pierre, ortak bilimsel ilgilerinin de katkısıyla birbirlerine bağlanıp, Temmuz 1895'te evlendiler. Bu tarihten itibaren Maria Skłodowska yerine Marie Curie adını aldı.
1896 yılında öğretmenlik diplomasını aldıktan sonra 1897'de, daha önce Henri Becquerel (okunuşu: Bekerel)'in duyurduğu, uranyum tuzlarının yaydığı, sonraları radyoaktivite olarak adlandırılacak ışın üzerine detaylı araştırmalara başladı. Fakat Eylül 1897'de ilk kızı Irene'in dünyaya gelmesi, çalışmalarına ara vermesine sebep oldu.
1898 başlarında çalışmalarına hız veren Marie toryumun da bu ışınları yaydığını farketti. Bu noktada eşi Pierre de kendi çalışmalarını bırakarak Marie'ye yardım etmeye başladı.
Bu arada Becquerel, iki farklı uranyum mineralinin daha aktif olduğunu keşfetti. Mineralleri çeşitli kimyasal işlemlerden geçirdikten sonra polonyum ve radyum elementlerini elde etti. Temmuz 1898'de Curie'ler yeni radyoaktif bir element olan ve uranyumun radyoaktif bozunmasından ortaya çıkan polonyumu bulduklarını duyurdular. (İsmini Marie'nin vatanı Polonya'dan esinlenerek koydular). Eylül 1898'de Fransız kimyacı Eugene Demarçay'ın spektroskopi yöntemi ile tanımlanmasına yardım ettiği, doğal radyoaktif element radyumu duyurdular.
Marie, 1903 yılında doktorasını vererek Fransa'da gelişmiş bilim alanında doktora unvanı alan ilk kadın oldu. Aynı yıl kocası ve Becquerel ile paylaştığı Nobel Fizik Ödülü'nü alarak, tarihte Nobel Ödülü alan ilk kadın oldu.
1904 yılında eşi Pierre Sorbonne'da öğretmenliğe başladı. Marie de Sevr'deki bir kızlar okulunda fizik öğretmenliği yapmaya başladı. Aynı yılın sonlarına doğru ikinci kızları Eve doğdu. O sıralar Marie ve Pierre,radyasyondan kaynaklanan rahatsızlıklar geçirmeye başladılar. Radyumun dokuya verdiği zarar, araştırmacılar tarafından kabul edilmeye başlanmıştı. Aynı zamanda, radyumun etkisinin kötü dokulara uygulanarak tedavide kullanılabileceği fikri de doğmaya başlamıştı. Amerikalı mucit Alexander Graham Bell, kanserin tedavisi için tümöre radyum verilmesini önermişti.


19 Nisan 1906'da Pierre Curie bir at arabasının çarpması sonucu öldü. İki çocuğu ile dul kalan Marie, kocasının Sorbonne'daki öğretmenlik görevini sürdürdü ve 1908'de Sorbonne'daki ilk kadın profesör oldu.

1911 yılında radyum ve polonyumun keşfi ve araştırılmasındaki rolünden ötürü Nobel Kimya Ödülü'ne layık görüldü. Böylece tarihte iki Nobel ödülüne sahip ilk kişi oldu. Yaptığı çalışma bir elementin radyoaktif işlemlerden sonra başka bir elemente dönüşebileceğini gösteriyordu. Bu kimya alanında yepyeni bir sayfaydı.
Bu başarılarının yanı sıra kişisel saldırılara maruz kaldı. İlk olarak tümü erkeklerden oluşan Fransız Bilim Akademisi bir oyla üyeliğini reddetti. Ardından, Paul Langevin ile arasında aşk ilişkisi olduğuna dair dedikodular yayılmaya başladı. Evli ve Pierre Curie'nin yakın dostu olan Paul Langevin ile Marie arasındaki bu dedikodu gazetelere Langevin skandalı olarak yansıdı ve Marie'nin ikinci Nobel Ödülünü alması bile arka plana atıldı. Langevin gazetenin baş editörünü halkın önünde yapılacak düelloya davet etti. Editörün silahını çekmemesi ile o zamanın anlayışıyla gülünçleşen olay, konunun kapanmasını sağladı.
Marie Curie, Aralık 1911'de Nobel ödülünü almak için Stokholm'e gitti. Buradaki konuşmasında, Pierre Curie'nin yardımlarını küçümsemediğini de belirterek, radyoaktivitenin atomun bir özelliği olduğu hipotezinin kendi çalışması olduğunu duyurdu. Fransa'ya geri dönen Marie Curie, çalkantılı geçen yılın etkisi ile depresyona girdi.
1914 yılında Paris Üniversitesi'nde Radyum Enstitüsü kuruldu ve Marie Curie ilk müdür olarak atandı. Hayatı boyunca radyumun tıptaki önemine dikkat çekti. I. Dünya Savaşı sırasında kızı Irene ile birlikte, genç kadınlara x ışını teknolojisini öğretti. Ayrıca fizik tedavi uzmanlarına savaş ortamında radyoloji ekipmanını nasıl kullanacaklarını gösterdiler. Bu esnada yüksek dozda radyokaktif ışına maruz kaldılar.
1920'li yıllarda bilime katkısını sürdürdü. Varşova'daki Radyum Enstitüsü'nün kurulmasında önemli rol oynadı. Başkan Herber Hoover'ın kendisine verdiği 50.000 dolar ödülle Varşova'da yeni kurulan laboratuvara radyum aldı.
1934 yılında Fransa'nın Savoy kentinde kan kanserinden öldü. Hastalığı, aşırı dozda radyasyona maruz kalmasına bağlandı. Bu yüzden ona "bilim için ölen kadın." denildi. Radyokaktivite çalışmalarından dolayı, radyokativite birimine "curie" denilmektedir.Ayrıca o dönemlerde atomla ilgili çok şeyler bulmuştur.

Ödülleri
  • 1903 - Nobel Fizik Ödülü
  • 1903 - İngiliz Kraliyet Birliğinden Davy madalyası
  • 1911 - Nobel Kimya Ödülü
  • 1921 - Bilime katkılarından ötürü, Amerika'nın kadınları adına, başkan Warren Harding'ten 1 gram radyum

Kervansarayların yapımı ve işlenmesine önem verilmesinin sebepleri nelerdir?

Kervansaray kervanların ticâret yolları üzerindeki konak yeri.
Devlet veya hayırsever kişiler tarafından kurulan bu muhkem binalarda kervan ihtiyaçları ücretsiz karşılanırdı. Bunlar, bir şehir içinde olurlarsa, han adını alırdı.
İslamiyetin yayılış dönemlerinde askeri maksatla ve sınır emniyetini korumak için kurulan ribatlar, sonraki devirlerde ticari maksatla kullanıldı ve bu binalara, kervansaray adı verildi. Türklerin Müslüman olmasından sonra, genişleyen İslam toprakları üzerinde ortaya çıkan kervansaraylar, Selçuklular zamanında en gelişmiş şeklini aldı. Anadolu'da bulunan çeşitli ticaret yolları üzerinde yüze yakın kervansaray yapıldı.
Uzaktan bakılınca bir kale gibi görünen, içlerine girildiği zaman kervan kafilelerinin her türlü ihtiyaçlarını karşılayacak bir teşkilata sahib olan bu binalar, Selçuklu sultanları ve yüksek devlet görevlileri tarafından büyük ticaret yolları üzerinde her menzil için, yani 30-40 kilometrelik mesafede bir yaptırılmışlardı. Müslüman doğu ve Hıristiyan batı ülkeleri arasında bir köprü vazifesini gören Anadolu toprakları üzerine, İkinci Kılıç Arslan, Birinci Gıyaseddin Keyhüsrev, Birinci İzzeddin Keykavus ve Birinci Alaeddin Keykubad gibi iktisadi ve ticari hayatın önemini bilen Selçuklu sultanları; Antalya ve Sinop gibi giriş ve çıkış limanlarıyla önemli ticaret merkezlerini birbirine bağlayan ticaret yolları üzerinde büyük kervansaraylar kurdular. Bu merkezlere yerleştirdikleri tüccarlara her türlü yardımda bulundular.
Anadolu'ya gelen yabancı tüccarlara da büyük kolaylıklar gösterdiler. Yollarda herhangi bir şekilde zarar gören, soyguna uğrayan ve malları denizde batan tüccarların zararlarını devlet hazinesinden tazmin ederek, bir nevi devlet sigortası kurduları. Antalya ve Alanya'dan (Alaiyye) başlayıp Isparta, Konya, Aksaray, Kayseri, Sivas, Erzincan ve Erzurum gibi büyük merkezlerden geçerek İran ve Türkistan'a ulaşan doğu-batı istikametindeki yol üzerinde; Konya-Akşehir istikametinden İstanbul'a ve Batı Anadolu vadilerine ulaşan yol üzerinde; Konya, Ankara, Çankırı, Kastamonu, Durağan, Sinop istikametindeki ve Sivas, Tokat, Amasya, Merzifon, Samsun hattıyla Sinop'a ulaşan güney-kuzey ve Elbistan, Malatya, Diyarbakır üzerinden Irak'a giden yollar üzerinde pek çok kervansaray yaptırdılar.
Selçuklular zamanında Anadolu'da kurulan yol güzergahları, Osmanlılar zamanında değişti. Bunun sonucu olarak bazı yerler ticari merkez olma durumunu kaybettiler.
Zaten Ümit Burnu yolunun bulunması ile Hindistan'a ulaşan ticaret yolunun ağırlık merkezi de Atlas Okyanusuna kaymıştı. Anadolu'da ticaretin önemini kaybetmesi üzerine, Selçuklular zamanındaki kervan yolları da ıssızlaştı. Mesela Osmanlı Devletine başşehir olan İstanbul'u, Suriye ve Irak'a bağlayan yol, Konya-Adana istikametini takib ettiği için, Antalya'dan Sivas'a veya Elbistan'dan Kayseri ve Sivas'a giden yollar, bu şehirleri birbirine bağlayan tali yol durumuna düştü. Bu yollar üzerinde bulunan kervansaraylar da ister istemez eski önemini kaybetti. Fakat yeni yol güzergahlarının ortaya çıkması üzerine Osmanlılar da, kervansaray yapımına devam ettiler. İstanbul'u, Suriye üzerinden Mekke ve Medine'ye bağlayan yol üzerinde hac farizasını ifa etmek için giden hacıların her türlü ihtiyaçlarını karşılamak üzere kervansaraylar kurdular.
Zengin ticari malları taşıyan kervanlar için hudut civarında düşman çapulcularından, içeride göçebe ve eşkıya baskınlarından koruyacak emniyetli konak yerleri sağlamak ve yolcuların kondukları ve geceledikleri yerlerde her türlü ihtiyaçlarını temin etmek maksadıyla kurulan kervansaraylarda; yatakhane ve aşhaneler, erzak ambarları, ticari eşya depoları, yolcuların hayvanları için ahırlar, samanlıklar, yolcuların namaz kılmaları için mescidler, kütüphaneler, misafirlerin yıkanması için hamamlar, abdest almaları için şadırvanlar, tedavileri için hastahane ve eczahaneler, ayakkabılarının tamiri ve fakir yolculara yenisinin yapılması için ayakkabıcılar, hayvanları nallamak için nalbantlar, bu teşkilat ve tesisleri idare edecek, gelir ve gider hesaplarını yapacak divan (büro) ve memurları vardı.
Umumiyetle Selçuklu sultanları ve devlet adamları tarafından yaptırılan bu muazzam kervansarayların hepsi vakıftı. Maddi büyüklükleri ve teşkilatları nisbetinde zengin gelir kaynaklarına da sahiptiler.
Bu suretle kervansaraylara inen ve konaklayan tüccar ve her türlü yolcu, zengin fakir; Müslüman gayri müslim kim olursa olsun, orada her türlü ihtiyacını ücretsiz olarak görebilirdi.
Kervansaraylarda hasta yolcular, sıhhat buluncaya kadar tedavi edilir, hayvanlarının tedavisi de baytar (veteriner) tarafından yapılır ve tedavi masrafları vakıf tarafından karşılanırdı. Fakir hastalar, öldüğü takdirde kefen masrafları da vakıf gelirlerinden ödenirdi.
Büyük ve muhkem binalar olan kervansaraylarda akşam olunca kapılar sıkıca kapatılır, vazifeliler tarafından kandiller yakılırdı. Kapı kapandıktan sonra hiç kimse dışarıya çıkarılmaz, fakat dışarıdan gelenler içeriye alınırdı. Şafak atınca davullar çalınır, herkes uyandıktan sonra hancılar; Ey ümmet-i Muhammed! Malınız, canınız, elbiseleriniz ve atınız tamam mı? diye sorarlar, herkes; Tamamdır. Allahü teala hayır sahibine rahmet eylesin. diyerek kervansarayı vakf edene dua ederlerdi. Herkes gerekli yol hazırlıklarını yaptıktan sonra kapılar açılır, misafirlere; Gafil gitmeyin, herkesi arkadaş etmeyin, yürüyün, Allah asan (kolay) getire. diye dua ve nasihatte bulunduktan sonra kervanlar uğurlanırdı.
Sulh zamanında ticari maksatlar için kullanılan kervansaraylar, harb zamanında o belde ahalisinin düşman hücumundan korunmak için sığındığı veya sefer esnasında ordunun konakladığı müstahkem yer olarak da kullanılırdı. Bilhassa hudut boylarına yakın kervansaraylar, hudut kalesi vazifesini görürdü. Aksaray yakınındaki Sultan Hanı, 20.000 askerle kuşatan bir Moğol komutanına iki ay dayanacak ve alınamayacak ölçüde muhkem idi.
İslam dininin misafirperverliğe ve hayırseverliğe verdiği ehemmiyet sonucu, ortaya çıkan kervansarayların bir benzeri, ortaçağ Avrupasında olmadığı gibi, düşüncesi bile mevcut değildi. İslam tarihinin önceki devirlerinde olduğu gibi, Osmanlılarda da bu güzel ve faydalı eserler uzun bir zaman halkın hizmetinde kullanıldılar.

Kitle iletişim araçlarının zararları nedir?

Kitle iletişim araçları denince akla gelen Gazete, TV, Radyo, Telefon, İnternet vb araçların ve onların ilettikleri bilgilerin insanlar ve hatta toplumlar üzerinde etkileri vardır. Bu etkiler olumlu ve olumsuz olarak net bir şekilde birbirinden ayrılamaz. Eğer etkilenen kişinin yaşı, eğitimi, yaşadığı ortam uygun değilse, faydalı olması için iletilen bir bilgi bile zararlı olabilir.

Bu zararları şöyle ifade edebiliriz:
  • Sarf edilen zaman
  • Bu araçların üretim ve dağıtımı için ayrılan kaynakların miktarı
  • Bu araçların ilettiği politik, sosyal ya da kültürel bilgi (kişiye göre uygunluğu değişir)
  • Bilginin geçici olması
  • Yayılan bilgilerin düşünce farklılığı olması durumunda yaratacağı sorunlar
  • Bu araçların yapıldığı maddelerin sağlığa zararı (kağıt vb)
  • Bu araçların yaydığı zararlı maddeler (radyasyon vb)
  • Reklama yönelik iletişimin yaratabileceği olumsuzluklar
  • Kaynağı belli olmayan adreslerden alınacak yanlış ve zararlı bilgiler (İnternet vb)
Doğru kullanıldığında, her alanda faydası olacak kitle iletişim araçlarından doğru yararlanmamız dileğiyle.

Eş zamanlı tarih şeridi hakkında bilgi verir misiniz?

Eş zamanlı tarih şeridi hakkında bilgi verir misiniz?

buluşlar,eserler ve çalışmaların fakllıklarını ,benzerliklerini eş zamanlı tarih şeridini kullanarak gösteriniz. bu soruya bir örnek istiyorum sşteye koyarmısınız.

Tema Vakfı'nın etkinlikleri nelerdir?

Türkiye Erozyonla Mücadele Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı ya da kısaca TEMA, 11 Eylül 1992 tarihinde, kurulmuş olan çevreci vakıftır.

Kuruluşu

TEMA 11 Eylül 1992 tarihinde, Karaca Arboretum'un kurucusu, BM Çevre Ödülü sahibi Hayrettin Karaca ve Tekfen Holding kurucu ortaklarından, Türk-BDT İş Konseyleri Başkanı Nihat Gökyiğit tarafından projeyi hayata geçirdi.

Amaçları
  • Biyoçeşitlilik, doğal varlıkları, hayvancılığın temeli olan çayır ve meraları korumak,
  • Erozyonu önlemek,
  • Ağaç ve orman sevgisini topluma mal etmek ve topluma doğayı korumaları için bilgiler vermektir
Projeler


Meşe Projesi

TEMA Vakfı'nın 1998 yılından beri sürdürdüğü Meşe Projesi, Türkiye genelinde 1 milyon hektar alanda sağlıklı meşe ormanları oluşturmayı hedeflemektedir. Çevre ve Orman Bakanlığı'nın işbirliği ile gerçekleştirilen projenin toplam maliyeti 1.8 milyar ABD doları civarındadır.
Tarihte "Meşe Denizi" olarak bahsedilen Anadolu'da bugün 6.500.000 hektar alanı kaplayan meşe ormanlarının 5.750.000 hektar alanı bozuk ve çok bozuk meşe ormanlarından oluşmaktadır. TEMA Vakfı - Orman Bakanlığı işbirliği ile1998 yılından beri sürdürülen "Meşe Projesi" dünyanın en büyük ağaçlandırma projelerinden biridir. Yurt çapında 1 milyon hektar alanda sağlıklı meşe ormanları oluşturmayı hedefleyen "Meşe Projesi" meşe tohumu ekimi, meşe fidanı dikimi ve canlandırma kesimi (meşe rehabilitasyonu) çalışmalarını hedeflemektedir. Projenin toplam maliyeti 1,8 milyar $'dır. TEMA Vakfı'nın Orman Bakanlığı ile işbirliği sonucu, başta halkımız olmak üzere özel - kamu sektörü, Türk Silahlı Kuvvetleri, Eğitim Kurumları'nın destekleriyle 1998-2004 yılları arasında 640 milyon adet tohum toprakla buluştu.
Bu proje dünya içinde bulunduğu küresel ısınma tehdidine karşı mücadeleye, Türkiye’nin katkı projesidir,TEMA vakfın görüşüne göre.

Atatürk'ün Çanakkale Savaşı'ndaki başarılarını gösteren gazete haberleri var mı?

“Buram Buram Çanakkale Destanı ve Atatürk” Balkan ve İstiklal Savaşlarına katılan, dünyanın en yaşlı son gazisi Hüseyin Kaçmaz’ın oğlu Turgut Kaçmaz’ın “Buram Buram Çanakkale Destanı ve Atatürk” isimli resim ve eşya sergisi Zonguldak’ın Çaycuma İlçesi Barbaros Kutlutaş İlk Öğretim Okulu Salonunda açıldı.
24/02/2009
Balkan ve İstiklal Savaşlarına katılan, dünyanın en yaşlı son gazisi Hüseyin Kaçmaz’ın oğlu Turgut Kaçmaz’ın “Buram Buram Çanakkale Destanı ve Atatürk” isimli resim ve eşya sergisi Zonguldak’ın Çaycuma İlçesi Barbaros Kutlutaş İlk Öğretim Okulu Salonunda açıldı. Sergiye, Çaycuma Belediye Başkanı Mithat Gülşen, İlçe Milli Eğitim Müdürü Dursun Şen, Esnaf Odası Başkanı Hayri Kandemir, AKP İlçe Yöneticileri, DSP İlçe Başkanı Ersin Dilek ve DSP Belediye Başkan Adayı Sezai Saka, MHP Belediye Başkan Adayı Hayri Şentürk, Saadet Partisi İlçe Başkanı Seyfettin Aydemir, Çaycuma TSO Yönetimi, daire müdürleri ile çok sayıda öğrenci katıldı. Sergiye ev sahipliği yapan Turgut Kaçmaz konuşmasında kendisine katkı sağlayan Belediye Başkanı Mithat Gülşen’e teşekkür ederken Çanakkale Savaşlarını anlattığı sırada sergiye katılanlar duygulu anlar yaşadı:

Çaycuma Belediye Başkanı Mithat Gülşen ise Çanakkale’de şehitlerin mezarlarını ve savaştığı yerleri ziyaret ettiklerini ve şehitlerini her zaman yaşatacaklarını söyleyerek Çaycuma Meslek Yüksek Okulu öğrencilerini Çanakkale’ye götüreceklerini söyledi:

Törende şehit annesi Nazikar Berber Şırnak’ta şehit olan oğlu için yazdığı şiiri okudu. Çaycuma Belediye Başkanı Mithat Gülşen ve Turgut Kaçmaz şehit annesinin elini öperek acısını paylaştı. Son olarak sergiyi açan Turgut Kaçmaz katılanlara sergiyi gezdirdi.

Bios güncellemesi nasıl yapılır?

BIOS Güncelleme İşlemi İçin Neler Gereklidir? Riskli midir?

Öncelikle sabırlı olmalısınız. BIOS güncelleme işlemi, eğer kurallara uyulmaz ise riskli bir iştir. Kurallara uyarsanız gayet basit bir işlem. Eğer anakartınızın üreticisinin sayfasında yazılanlara harfiyen uymazsanız, BIOS yazılma işlemi başarısız olarak sisteminiz tekrar açılmayabilir. Sözün özü, BIOS Güncelleme olaylarına girişmeden önce, anakart üreticinizin yazdığı uyarılara iyice uyun. Piyasadaki popüler anakart markaları için ayrı ayrı güncelleme işlemlerini beraber gerçekleştireceğiz; dolayısıyla olayın mantığını kavramanız açısından önemli olur diye düşünüyoruz.

Gerekli olan ve bilmeniz gereken şeylere topluca bir göz atalım:
- Anakartınızın Markası & Modeli
- Anakartınızın Üreticisinin Web Sitesi
- Anakartınız için gereken BIOS dosyaları ve sistem disketi


Markalara Göre Adım Adım BIOS Güncelleme İşlemi:
Öncelikle sistemi boot edebilecek bir disket hazırlamanız gerekir. Daha sonra PC'yi bu disketle açmanız gerektiği için BIOS Setup menüsü yardımıyla ADVANCED BIOS FEATURES menüsü altından boot önceliğini disket sürücüsüne atayın. Bu şekilde sistemi disketten boot edebilirsiniz.

Buradan ayrıca önemli BIOS ayarlarınızı da bir kenara not etmeyi unutmayın. Son olarak anakartınızın modeline göre, en güncel olan BIOS dosyasını ve AWDFLASH yazılımını (her anakart için AWDFLASH dosyası kullanılmaz)internetten indirip bu diskete kopyalayın ve bilgisayarınızı bu disket ile başlatın.

Şimdi komut satırında awdflash.exe yazıp enter'a basın. Karşınıza gelecek olan ekranda File Name to Program bölümüne anakart üreticinizin web sitesinden indirmiş olduğunuz yeni BIOS bilgilerini içeren .BIN(*.awd,*.rom,*.ami) uzantılı dosyanın ismini yazın. Bu işlemi yaptıktan sonra anakartınızın Flash tipi okunacak ve ekranda görülecektir. Bu aşamadan sonra mutlaka "Do You Want To Save BIOS?" sorusuna "Y" tuşuna basarak onay verin ve eski biosunuzu yedeklemek için bir dizin ve dosya ismi girin.

Bu işlemi yaptıktan sonra karşınıza "Now Backup System Bios to a File" uyarı yazısı gelecektir. Son olarak "Are you sure to program?" sorusunu da "Y" tuşu ile yanıtlayıp BIOS güncellemesini başlatabilirsiniz. İşlem başarı ile tamamlandıktan sonra sistemi baştan başlatın ve BIOS Setup'a girip "LOAD SETUP DEFAULTS" seçeneğini uygulayın ve değiştirmek istediğiniz ayarları değiştirip, kaydedip çıkın. Açılış ekranında bazı anakartlarda sağ üst köşede bazılarında sol üstte genelde en altta soldan itibaren değişen BIOS sürümünü görürseniz BIOS'unuz doğru bir şekilde
güncellenmiş demektir. AMI BIOS kullananların ise sadece farklı olarak AMI Flash yazılımını kullanmaları gerekir. Geriye kalan işlemler ise benzer adımlarla tamamlanacaktır.

BIOS Güncelleme Hataları Her Zaman Ölümcül Olmayabilir
Her ne kadar dikkat ederseniz edin yanlış BIOS sürümü kullanma ya da güncelleme sırasında elektrik kesintisi gibi nedenlerden işlem yarım kalabilir. Bu durumda anakart iş görmez hale geleceğinden, bilgisayarı bir daha başlatmanız mümkün olmayacaktır. Yine de panik yapmadan aşağıdaki kurtarma yöntemlerini deneyebilirsiniz.

Intel Flash ROM:
BIOS kurtarma konusunda en başarılı olan kullanıcılar bu grupta yer alır. Çünkü INTEL FLASH ROM'un Boot Block adı verilen bölgesi yazma korumasına sahiptir. BIOS çipinde çok ufak bir yer kaplayan, bilgisayarın açılabilmesi için bir takım algoritmalara sahip olan bu sistemciğin güncellenmesi gerekmediği için sistemin hata durumunda bile boot etmesi mümkün olabilir. BIOS Güncelleme esnasında elektrikler kesilse bile BIOS'unuzun Boot Block bölümü hasar görmediğinden, bilgisayarınız yine açılacaktır ve güncelleme işlemi tekrardan yapılacaktır. Intel marka anakartlarda herhangi bir sorunla karşılaştığınızda şu işlemleri uygulayabilirsiniz:
Önce INTEL anakartların üzerindeki "Flash Recovery" olarak tanımlanan jumper'ı bulun ve kurtarma (Recovery) pozisyonuna getirin. Daha önce, INTEL anakartlar için hazırladığınız disket ile sistemi açın. Görüntü alamasanız da işlemleri bip sesleriyle takip edin. İlk bip sesini duyduğunuzda disket sürücünüzün ışığı yanıyorsa işlem başlamış demektir. Floppy ışığı söndüğünde ise işlem bitmiştir. Artık sistemi kapatıp jumper'ı eski konumuna aldıktan sonra sisteminizi baştan açıp güncelleme işlemini tekrarlayabilirsiniz.

Award BIOS: bu yöntem AWARD BIOS kullanan birçok anakart kullanıcıları için geçerli olacaktır. BIOS güncellemesi sırasında, elektrik kesilmesi gibi bir sorun oluşup da bilgisayarınız açılmaz bir hale geldiyse hemen başka bir PC yardımıyla bir sistem disketi oluşturun. Anakartınızın üreticisinin web sayfasından kendi anakartınız için olan yeni BIOS dosyasını ve AWDFLASH yazılımını indirin. AWDFLASH yazılımını, BIOS dosyasını ve ek olarak sisteminizdeki autoexec.bat dosyasını da diskete kopyalayın. Disket sürücü içindeki autoexec.bat dosyasına sağ tuşla tıklayıp düzenleyin ve içerisindeki tüm satırları silip aşağıdaki satırı ekleyin:

A:\AWDFLASH dosya_adi.bin /SN /PY /CP /CD /CC

Bu disket ile sistemi açın. Ekrana görüntü gelmeyecektir. Bip sesleriyle beraber disket sürücü ışığı yanarsa işlem başlamış demektir. Ortalama 1,5 - 2 dakika arası sürecek bir işlemden sonra, disket sürücünün ışığı sönecektir.

AMI BIOS: AMI BIOS'lar için genelde ortak bir kurtarma yöntemi var. Bunun için önce anakartınızın üreticisinin adresinden yeni BIOS dosyasını çekin. Bu dosyanın ismi ne olursa olsun AMIBOOT.ROM olarak değiştirin ve bunu boş bir diskete kopyalayın. Diskete sistem dosyalarını transfer etmeyin. Sadece AMIBOOT.ROM dosyası olması yeterlidir. Daha sonra sisteme bu disketi koyduktan sonra, CTRL ve HOME tuşlarına basılı tutarak sistemi açın. Disket sürücünün ışığı yandıktan sonra elinizi bu tuşlardan çekin. BIOS güncelleme işlemi yaklaşık 35-40 saniye içinde bitecek ve işlem bittiğinde birkaç bip sesi çıkacaktır.

FARKLI BIOS GÜNCELLEME YÖNTEMLERİ

ASUS: Her anakart firması BIOS güncellemesi için yazının içinde belirttiğimiz standart yöntemleri kullanmaz. Örneğin ASUS anakartlarının BIOS'larını güncellemek için firmanın sitesinden anakarta göre özelleştirilmiş bir programlama yazılımı olan AFLASH.EXE awdflash.exe yada afudos.exe' yi çekmeniz gerekir.(genelde anakartınızın modeline uygun *flash.exe dosyası anakartınızla alakalı bios sekmesi altında bulabilirsiniz.)

INTEL: Intel anakartlarda ise durum çok daha farklıdır. Bu anakartlar genelde markalı PC'lerde kullanılan bir BIOS markası olan Phoenix BIOS kullanır ve Phoenix BIOS, anakartınızın markasını belirleyebileceğiniz kod numaraları da sunmaz. Eğer INTEL marka anakarta sahipseniz, açılışta CTRL-ALT-ESC tuş kombinasyonunu kullanarak kartınızın markasını öğrenebilirsiniz. Güncelleme işlemi için yine önce sistemi boot edebilecek bir disket hazırlamanız gerekir. Daha sonra Intel'in web sitesinden BIOS dosyasını sabit diske indirip çalıştırın. Karşınıza gelecek olan iki dosyadan "Bios.exe" dosyasını da çalıştırın ve açılan dosyaları diskete kopyalayın. Bu disket ile boot ettikten sonra Intel'in güncelleme için hazırladığı oldukça farklı olan menü ekranı karşınıza gelecektir.
Burada enter tuşuna basın ve "Update Flash Memory From a File" seçeneğini seçin. Ardından da "Update System BIOS" seçeneğini seçip yeni BIOS dosyanızın ismini girin. İşlem bittiğinde bilgisayarınızı yeniden başlatın.

Live UPDATE: Günümüzde ASUS, GigaByte ve MSI, bazı anakart modelleri için, canlı BIOS güncelleme anlamına gelen Live Uptade adı altında bir özellik de sunuyorlar. Bu özel bios güncelleme programcıkları sayesinde anakartınızın BIOS'unu fazla uğraşmadan ve teknik bir bilgiye sahip olmadan da güncellemeniz mümkün oluyor. Burada anakartın modeli otomatik olarak algılanıp internetten yeni uygun BIOS dosyası çekilip, güncelleme yapılıyor. Yazlımın Win9x,NT4.0,WinMe ve Windows 2000,WinXp altında çalışabiliyor.

Türkiyede En Çok Kullanılan Anakartların İlgili Web Sayfa Adresleri

ASUS: ASUSTeK Computer Inc.
GIGABYTE: GIGABYTE - Upgrade Your Life
ABiT: http://www.abit-usa.com/
MSI: MSI -- MICRO-STAR INT'L CO.,LTD.
SOYO: Soyo, Inc. - Consumer Electronics
INTEL: Welcome to Intel
IWILL: http://www.iwillusa.com/
FIC: http://www.fic.com.tw/
TYAN: ::Tyan Computer Corporation:: Home
Sitelerin support yada download&driver linklerinden gerekli bilgi ve sürücülere ulaşılabilir.

Kesinlikle anakartınızın marka ve modeline uygun bios dosyasını ve önerilen flash.exe dosyasını kullanmak zorundasınız ve bios güncelleme prosedürlerine riayet etmeniz gerekiyor genelde tüm markaların sitelerinde bios update prosedürleri yazmaktadır.


Not: Doğacak problemlerden sorumlu değiliz...

RTÜK'ün önemi ve görevleri nedir?

RTÜK ‘ün Görev ve Yetkileri
Yükümlülükleri yerine getirmeyen, izin şartlarını ihlâl eden, yayın ilkelerine ve Kanunda belirtilen diğer esaslara aykırı yayın yapan özel radyo ve televizyon kuruluşlarını uyarır veya aynı yayın kuşağında açık şekilde özür dilemesini ister. Bu talebe uyulmaması veya aykırılığın tekrarı halinde ihlâle konu olan programın yayını, bir ilâ on iki kez arasında durdurulur. Bu süre içinde programın yapımcısı ve varsa sunucusu hiçbir ad altında başka bir program yapamaz. Yayını durdurulan programların yerine, aynı yayın kuşağında ve reklamsız olarak, Üst Kurulca hazırlattırılacak; Eğitim, kültür, trafik, kadın ve çocuk hakları, gençlerin fiziksel ve ahlaki gelişimi, uyuşturucu ve zararlı alışkanlıklarla mücadele, Türk dilinin güzel kullanımı ve çevre eğitimi konularında programlar yayınlanır.

TEKZİP: Yalanlama, düzenleme ve düzeltme demektir.Herhangi bir kişi veya bir kurum hakkında herhangi bir basın yayın organında gerçeğe aykırı,asılsız bir haber ve bilgi yayınladığı zaman o kişi veya kuruluşun isteği üzerine direkt veya mahkeme kararıyla dolaylı yönden o basın yayın kuruluşunun yanlış,asılsız ve gerçeğe aykırı haberi,bilgiyi yalanlama ve düzeltme yayınına tekzip denir.
SANSÜR: Gazete, dergi gibi basın organlarındaki yazı, resim, karikatür gibi unsurların önceden devlet makamları tarafından incelenerek basım ve yayının yasaklanmasıdır.

Rtükün önemi ve görevi

Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Dr. A.Zahid Akman, Türkçe’nin doğru ve güzel kullanımını teşvik etmek amacıyla, radyo ve televizyonlara Türkçe ödülleri vereceklerini açıkladı.


Türkiye Cumhuriyeti’nin Kurucusu Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün doğumunun 125. yıl dönümü etkinlikleri çerçevesinde, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu ile Türk Dil Kurumu tarafından Ankara’da düzenlenen “Atatürk ve Türk Dili” konulu uluslararası panelin açılışında konuşan Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Dr. A. Zahid Akman “Türkçe’nin doğru ve güzel kullanımını teşvik etmek için yayıncı ve yapımcılara RTÜK Güzel ve Doğru Türkçe Kullanımı Ödülleri vereceğiz.” dedi.


Türk dilinin, dillerin en zenginlerinden olduğunu söyleyen Akman, özel radyo ve televizyonlarda kullanılan Türkçe'nin büyük önem taşıdığına işaret ederek, “Özel radyo ve televizyonlarda kullanılan Türkçe, bugün toplumumuzun Türkçe olarak bildiği, kabullendiği, hayatında uyguladığı dile dönüşmektedir. Ancak, televizyonlarımızda, radyolarımızda kullanılan dil ne kadar Türkçe'dir sorusunun cevabı ise hepimizin zor vereceği bir cevaptır şeklinde konuştu.


Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Dr. A. Zahid Akman, program yöneticileriyle Türkçe'nin doğru ve düzgün kullanımına ilişkin pek çok görüşme yaptıklarını belirterek, şunları söyledi:


“Bugün ilk defa ifade ediyorum; Türkçemizin güzel ve doğru kullanımıyla ilgili bir ödül vereceğiz. Bugüne kadar program ihlallerine verdiği cezalarla bilinen Üst Kurulumuz, bundan sonra Türkçemizin kullanımıyla ilgili çeşitli program dallarında ödüller verecek. Böylece, Türkiye'ye, güzel Türkçemize, milli birliğimizin en önemli unsuru olan dilimize yayıncı kuruluşlarımızın daha fazla hassasiyet göstermesini, bu konuda biraz fazla dikkat kesilmelerini sağlayacağız. Kamuoyunun da dikkatinin çekilmesi, bu ödüllerle sağlanmış olacak.”


Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Başkanı Dr. A. Zahid Akman, “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Güzel ve Doğru Türkçe Kullanımı Ödülleri”nin yayınlarda Türkçe'yi kuralları gereği, müstehcen ve argo ifade kullanımından kurtarmak ve bu çerçevede keyfi kullanmaların önüne geçmek amacıyla yayıncı ve yapımcılara verileceğini bildirdi.


Ödüller, ulusal, yerel, bölgesel radyo ve televizyonlarda, 1 Ocak-31 Aralık tarihleri arasında yayınlanan eğitim, kültür, haber, haber program, güncel programlar, müzik-eğlence, çocuk, spor, drama ve filmler, kuşak programlar, belgesel programlara verilecek. Ödül için yayıncı kuruluşlar, program yapımcıları, bizzat başvurabilecekleri gibi, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu veya Seçici Kurul tarafından da aday gösterilebilecekler. Başvurular 10 Şubat 2007 günü saat 18.00'e kadar yapılacak. Seçici Kurul tarafından ödüle layık görülen programlar, Radyo ve Televizyon Üst Kurulunun kuruluş yıldönümü olan 20 Nisan’da açıklanacak.


Panelin açılışında konuşan Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay da yayın kuruluşlarına Türkçe'yi doğru ve titiz kullanma konusunda önemli görevler düştüğünü kaydederek, “Son zamanlarda görüyoruz, yerel ağızlar, argolar, küçük, kısa ifadeler çok kullanılıyor ve gençliği de çok etkiliyor. Günlük hayatta gençlerde bunları duyuyorsunuz” dedi.


Devlet Bakanı Atalay, Atatürk'ün 125. doğum yılı dolayısıyla yıl boyunca önemli etkinliklere imza atıldığını, bu toplantının da aynı çerçevede düzenlendiğini belirterek, Atatürk'ün Türk dilinin doğru ve düzgün kullanımı konusunda Türk milletine önder olduğunu söyledi. Türkçe'nin doğru ve düzgün kullanımının büyük önem taşıdığını, ancak özellikle 1990'ların başından itibaren iletişim araçlarının gelişmesiyle bu konuda sıkıntıların yaşandığını bildiren Atalay, şöyle konuştu:


“Türkçe köklü, zengin bir dil. Dilin zenginliği kullanılan kavramlarla da irtibatlıdır. O manada da Türkçe çok zengindir. Artık günlük hayatta programcılarımız için de bu geçerlidir. Az sayıda kelimeyle Türkçe'yi konuşuyorlar. Halbuki bir dilin en önemli zenginlik vurgularından biri, alternatif kelimeleri ne kadar çok kullanırsanız o kadar ifadesini bulur. Türkçe'de de çok vardır. Dolayısıyla, yayın kuruluşlarımıza Türkçe'yi doğru kullanma, güzel Türkçemizi titiz kullanma, özellikle çocuklarımıza ve gençlerimize bu yönde rehberlik etme yönünde önemli görevler düşüyor.”


Türkiye'de televizyon izleme oranının oldukça yüksek olduğunu, yetişkinlerde 5-6, çocuklarda ise 3 saatin altına düşmediğini belirten Devlet Bakanı Prof. Dr. Beşir Atalay, argonun azaltılması, yabancı kelimeler yerine Türkçelerinin kullanılması gerektiğini vurguladı.


Özellikle haber programlarında özendirici ve eğitici öğelere yer verilmesi gerektiğini ifade eden Atalay, “Son zamanlarda görüyoruz, yerel ağızlar, argolar, küçük, kısa ifadeler çok kullanılıyor ve gençliği de çok etkiliyor. Günlük hayatta gençlerde bunları duyuyorsunuz. Adeta örnek bir model oluşturuyor. Hele etkili dizilerde...” şeklinde konuştu.


Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın da, Atatürk'ün Türk dili ile ilgili büyük ideallerinin ve çok önemli çalışmalarının bulunduğunu belirtti. Ata'nın mirasının en önemli kısmını Türk Dil Kurumu ile Türk Tarih Kurumuna bırakmasının bunun en önemli ispatı olduğuna değinen Akalın, dilin bir milleti bir arada tutan en önemli öğelerden olduğunu bildirdi.


Radyo ve televizyon yayınlarının dilin öğrenildiği en önemli yerlerden olduğunu belirten Akalın, “Yayınlarda kullanılan dil, Türkçe'nin geleceği açısından büyük önem taşımaktadır dedi. Dilin yayınlarda yanlış kullanımının topluma da yansıdığını ifade eden Akalın, yayın kuruluşlarına dilin düzgün kullanımına ilişkin eğitici programlar yapmaları çağrısında bulundu.


Yayıncı kuruluşlara vereceği ödülden dolayı Radyo ve Televizyon Üst Kuruluna teşekkür eden Türk Dil Kurumu Başkanı Prof. Dr. Şükrü Haluk Akalın kurum olarak, Türk Dili ödülleri verdiklerini, ancak mevzuattaki değişiklik nedeniyle 2001 yılından beri bu olanağı bulamadıklarını belirtti ve “Radyo ve Televizyon Üst Kurulu Güzel ve Doğru Türkçe Kullanımı Ödülleri çok önemlidir. Bu konuda Türk Dil Kurumu olarak üzerimize düşeni yapmaya hazırız” dedi.


Atatürk ve Türk Dili Panelinde konuşan Azerbaycan Atatürk Merkezi Başkanı, Milletvekili ve Azerbaycan-Türkiye Parlamentolararası Dostluk Grubu Başkanı Prof. Dr. Nizami Caferov da, radyo ve televizyonların en önemli dil öğreticisi olduğunu söyleyerek, Atatürk'ün kendilerine Türkçe'yi sevdirdiğini ve öğrettiğini kaydetti.


Azerbaycan'da Türk televizyonlarının yakından takip edildiğini belirten Caferov, “Azerbaycan'da 3 yaşındaki çocuklar bile Türk televizyonlarını izliyor ve reklamları ezbere biliyor. dedi.


Ahmet Yesevi Üniversitesi Bilim Merkezi Başkanı, Dünya Türkologlar Birliği Genel Sekreteri Prof. Dr. Şakir İbrayev ise Kazakistan'ın bağımsızlığını kazanmasının ardından dil konusunda yaşanan gelişmeleri aktardı.


Eski RTÜK Üyesi ve gazeteci-yazar Beşir Ayvaz da konuşmasında Atatürk’ün Türkçe’nin geliştirilmesine verdiği önemi vurguladı. Beşir Ayvaz Atatürk’ün sağlığında yürütülen Türkçe çalışmaları ve bu sırada aydınlar arasında yaşanan farklılaşmalar hakkında bilgiler verdi.


Makedonya-Üsküp Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Hamdi Hasan da konuşmasında Atatürk’ün Türkçe’ye verdiği önem sayesinde bugün bu konuyu tartışabildiklerini ifade etti.


Panele RTÜK Başkan Vekili Dr. A. Vahap Darendeli, Şaban Sevinç, Arif Merdol, Av. Mehmet Dadak ve Taha Yücel de katıldılar.


Panelden önce Atatürk’ün daha önce yayınlanmamış fotoğraflarından oluşan bir sergi de Devlet Bakanı Atalay tarafından ziyaretçilere açıldı. Fotoğraf sergisi bir hafta süreyle Radyo ve Televizyon Üst Kurulu merkezinde devam edecek.(1 Aralık 2006)

Sigara ve alkol kullanmakla ilgili sloganlar nelerdir?

[Sigara paketlerinin üzerinde

* Sigara içmek kan akışını yavaşlatır ve cinsel iktidarsızlığa neden olur.
* Sigara içmek cildin erken yaşlanmasına neden olur.
* Hamile iken sigara içmek bebeğe zarar verir.
* Sigara içmek yüksek derecede bağımlılık yapar, başlamayın.
* Sigarayı bırakmak ölümcül kalp ve akciğer rahatsızlıkları riskini azaltır.
* Sigara içenler genç yaşta ölür
* Sigarayı bırakmak için doktorunuzdan ve size en yakın sağlık ocağından yardım isteyin.
* Sigara içmek ağrılı ve yavaş bir ölüme neden olabilir
* Sigara içmek damarları tıkar, kalp krizine ve felçlere neden olur
* Sigara içmek akciğer kanserine neden olur
* Sigara içmek spermlere zarar vererek doğurganlığı azaltır
* Sigara dumanında benzin, nitrozamin, formaldehit ve hidrojensiyanit gibi kanser yapıcı maddeler bulunur.
* gibi zararını anlatan yazılar bulunur.

Çevre kirliliği nasıl önlenir?

ÇEVRE KİRLİLİĞİNİN NEDENLERİ VE ÖNLENMESİ İÇİN YAPILMASI GEREKENLER

ÇEVRE VE SAĞLIĞIMIZ:
Bütün canlıların uyum içinde yaşadıkları alana doğal çevre denir. Tabiattaki bütün canlılar çevremizdeki diğer varlıklarla uyum içinde hayatlarını devam ettirirler. Canlılar ile canlı varlıklar arasında canlılar ile cansız varlıklar arasında bir madde alış-verişi ilişkisi ve uyumu mevcuttur.
Örneğin,ormanlarda tüm bitki,hayvan ve mikroskobik canlılar uyum içinde yaşar.Çevreyi oluşturan canlı halkalardan birinin yok olması,diğer canlıların olumsuz etkilenmesine neden olur.(Besin zinciri)
Örneğin,ormanların yok olmasının çevreye çeşitli etkileri vardır;
*Ormanda yaşayan canlı türleri yok olur.
*Hava kirliliği artar.
*Yağışlar azalır.
*Erezyon artar.

İNSANLARIN ÇEVREYE ETKİLERİ
Kullandığımız yakıtlardan kül ve zehirli gaz gibi atıklar açığa çıkar. Baca ve egzozlardan çıkan zehirli gazların birleşmesi sonucu asit yağmurları oluşur.
Asit yağmurları temas ettiği bitki örtüsünün yok olmasına,insanlarda deri ve akciğer hastalıklarına neden olur. Çevre kirliliğini azaltmak için yüksek kalorili,kül ve zehirli gaz çıkışı az olan yakıtlar kullanılmalıdır.(doğal gaz,taş kömürü...)Deniz kazaları ile denize dökülen petrol,su üzerine yayılır. Su üzerine yayılan petrol kısa sürede temizlenmediğinde suyun güneş ışığı ve hava ile temasının kesilmesine neden olur. Bu olay suda yaşayan canlıları olumsuz etkiler.

ATIK ÇEŞİTLERİ
Çevreye atılan ve doğal dengeyi bozan zararlı maddelere atık denir.
Kağıt,bitki kalıntıları,sofra artığı,hayvan leşleri ve doğal gübre gibi organik (canlı kökenli) atıklar mikroorganizmalar tarafından parçalanarak yeniden tabiata kazandırılır. Fakat bu atıklar,çevreye atıldığında mikropların üremesine de uygun ortam oluşur.
Cam şişe,teneke kutu,petrol,plastik,pet şişe,deterjan,tarım ilacı ve pil gibi maddeler tabiatta kalıcı kirliliğe neden olur.
Kalıcı kirliliğe neden olan atık maddelerin rasgele çevreye atılmaması ve sanayide yeniden kullanımı sağlanmalıdır. Cam,kağıt,teneke,pil ve plastik sanayide yeniden kullanılır.

KİRLİLİKTEN ETKİLENENLER
1-)SU
2-)HAVA
3-)TOPRAK

KİRLETEN KAYNAKLAR
*Zehirli Maddeler
*Radyoaktif Maddeler
*Petrol Ve Petrol Ürünleri
*Evsel Ve Kentsel Atıklar
*Endüstriyel Atıklar
*Gürültü

1-) SUYUN CANLILAR İÇİN ÖNEMİ
Canlıların hayatlarını devam ettirebilmeleri için suya ihtiyaçları vardır. Hücrenin büyük bir bölümü (2/3) sudan meydana gelmiştir. Hücrede meydana gelen biyokimyasal olaylar için su gereklidir.
Ayrıca dünyanın ¾ ü suyla kaplıdır. Bu suların ancak %0,003 ü içilecek niteliktedir. İçilecek su kaynakları,yer yüzü suları/baraj,göl,gölet) ve yer altı suları (kaynar,artezyenler)dır.

SU KİRLİLİĞİNİN SEBEPLERİ
*Endüstriyel kuruluşlarca bırakılan artıklar(petrol,boya,deterjan,ağır metaller,kanalizasyon...)
*Tarımda kullanılan zehirler ve fazla kullanılan gübreler
*Hayvansal ve evsel artıklar
*Sulara bırakılan kurşun,civa
*Lağımların sulara karışması

SU KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ
*Arıtma tesisleri kurulmalı ve özenle işletilmeli
*Belirli yerlerde nüfus artışının önüne geçilmeli
*İnsanlar bilinçlendirilmeli
*Su kaynaklarının korunması için iyi politikalar geliştirilmeli,plan ve programlar yapılmalı
*Hava ve toprak kirliliğine sebep olan faktörler ortadan kaldırılmalıdır

2-) HAVANIN CANLILAR İÇİN ÖNEMİ
Hava,canlılar için vazgeçilmez bir ihtiyaçtır. Özellikle havada bulunan oksijen canlılarda besinlerin yıkımında rol oynadığından çok önemlidir.
Havada bulunan gazların;
%78 i Azot
%21 i Oksijen
%1 i Diğer gazlardan oluşur.

HAVA KİRLİLİĞİ VE İNSAN SAĞLIĞINA ETKİLERİ
Hava kirliliğine sebep olan etkenler şunlardır;
*Sanayiden çevreye bırakılan gazlar
*Araçların egzosundan çıkan gazlar
*Fosil yakıtlardan (petrol,kömür vs.)çıkan gazlar
*Fosil yakıtların yanması sonucu ortaya çıkan karbondioksit, azot oksitleri,kükürt oksitleri asit yağmurlarına neden olur.
*Hava kirliliğinin zararları bitki,hayvan ve insanlara daha fazladır.

İnsanlarda hava kirliliği;
*Solunum yolu rahatsızlıkları
*Astım-bronşite
*Vücudun savunma mekanizmasının zayıflamasına neden olur.



HAVA KRİLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?

*Hava kirliliğinin en önemli nedenlerinden olan fosil yakıtlar olabildiğince az kullanılmalı. Bunun yerine doğalgaz, güneş enerjisi, jeotermal enerji vb. enerjilerin kullanımı yaygınlaştırılmalıdır.
*Karayolu taşımacılığı yerine demiryolu ve deniz taşımacılığına ağırlık verilmelidir.Büyük kentlerde toplu taşıma hizmetleri yaygınlaştırılmalıdır. Böylece otomobil egzoslarının neden oılduğu kirlilik azaltılabilir.
*Sanayi kuruluşlarının atıklarını havaya vermeleri önlenmelidir.
* Yeşil alanlar arttırılmalı, orman yangınları önlenmelidir.
* Ozon tabakasına zarar veren maddeler kullanılmalıdır.

TOPRAĞIN CANLILAR İÇİN ÖNEMİ
Yeryüzünün en üst tabakasını oluşturan örtüye toprak denir. Toprak tüm canlıların besin ve hayat kaynağıdır. Bitkiler;insan ve hayvanların,toprakta bitkilerin besin kaynağıdır. Çünkü bitkiler ihtiyaç duyduğu inorganik besin ve suyu topraktan alırlar.
Toprağın canlılara sağladığı faydalardan biri de yer altı sularının süzülerek canlıların kullanabileceği hale getirilmesidir.(doğal arıtma)

TOPRAK KİRLİLİĞİ
Toprak kirliliğine neden olan başlıca etmenler;
Ev, iş yeri ve hastahane atıkları,
Radyoaktif atıklar,
Hava kirliliği sonucu oluşan asit yağmurları,

Gereksiz yere ve aşırı miktarda yapay gübre, tarım ilacı vb. kullanılması.
Tarımda gereksiz yere ya da aşırı hormon kullanımı
Suların kirlenmesi. Su kirliliği toprak kirliliğine neden olurken, toprak kirliliği de özellikle yer altı sularının kirlenmesine neden olur.

TOPRAK KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?
Toprak kirliliğinin önlenmesi için yapılabilecek bazı şeyler şunlardır;
*Verimli tarım topraklarında yerleşim ve sanayi alanları kurulmamalı yeşil alanlar arttırılmalıdır.
*Ev ve sanayi atıkları toprağa zarar vermeyecek şekilde toplanıp depolanmalı ve toplanmalıdır.
*Yapay gübre ve tarım ilaçlarının kullanılmasında yanlış uygulamalar önlenmelidir.
*Nükleer enerji kullanımı bilinçli şekilde yapılmalıdır.

SES KİRLİLİĞİ
Sanayileşme ve modern teknolojinin gelişmesiyle ortaya çıkan çevre sorunlarından biri de ses kirliliğidir. Gürültü de denilen ses kirliliği, istenmeyen ve dinleyene bir anlam ifade etmeyen sesler ya da insanı rahatsız eden düzensiz ve yüksek seslerdir. Ses kirliliğinin yaratan önemli etmenler;
*Sanayileşme
*Plansız kentleşme
*Hızlı nüfus artışı
*Ekonomik yetersizlikler
*İnsanlara, gürültü ve gürültünün yaratacağı sonuçları konusunda yeterli ve etkili eğitimin verilmemiş olmasıdır.
Ses kirliliği, insan üzerinde çok önemli olumsuz etkiler yaratır. Bu etkileri aşağıdaki gibi sıralayabiliriz.

SES KİRLİLİĞİNİN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?

*Ses kirliliği aşağıdaki uygulamalarla önlenebilir;
*Otomobil kullanımını azaltacak önlemler alınmalıdır.
*Ev ve iş yerlerinde ses geçirmeyen camlar(ısıcam gibi) kullanılmalıdır.
*Eğlence yerleri vb. ortamlarda yüksek sesle müzik çalınması engellenmelidir.
*Gürültü yapan kuruluşlar şehirlerin dışında kurulmalıdır.

RADRASYON

Radyoaktif element denilen bazı elementlerin atom çekirdeğinin kendiliğinden parçalanarak etrafa yaydığı alfa, beta,ve gama ışınlarına radrasyon denir. Çevreye yayılan bu ışınlar, canlı hücreleri doğrudan etkileyerek mutasyon denilen genlerdeki bozulmaya neden olur. Çok yoğun olmayan radrasyon, canlının bazı özelliklerinin değişmesine neden olurken yoğun radrasyon, canlının ölümüne neden olabilir. Örneğin; 1945’te Japonya’ya atılan atom bombasın, atıldıktan sonra 7 gün içinde, vücutlarının tamamı 10 saniye radrasyon almış insanların %90’ı hiçbir yara ve yanık izi olmadan öldü. 26 Nisan 1986’da Çernobil’deki nükleer kazanın; ani ölümler, gebe kadınlarda düşük olayları kan kanseri, sakat doğumlar gibi olumsuz etkileri oldu.
Bir çevredeki belli bir dozun üzerinde olan radrasyon, canlının vücut hücrelerini etkileyerek doku ve organlarda bozulmalara ,anormalliklere, üreme hücrelerini etkileyerek doğacak yavrularda sakatlıklara neden olur. Uzun süre radrasyon etkisinde kalmanın yaratacağı sonuçlar aşağıdaki gibi sıralanabilir;

RADRASYONUN ETKİLERİ

* Kanser oluşması
* Ömrün kısalması
*Katarakt oluşması,

RADRASYONUN ÖNLENMESİ İÇİN NELER YAPILABİLİR?

*Özel giysiler(kurşun önlük,özel maske)kullanılmalıdır.
* Radrasyon kaynağından uzak durulmalı, en kısa sürede radrasyonlu ortam terk edilmelidir.
*Radrasyonlu cihazlarla yapılan teşhis ve tedaviye sık sık başvurulmalıdır.

Yerel saat hesaplamaları nasıl yapılır?

YEREL SAAT




Herhangi bir yerde, Güneş’in en tepede olduğu ana ya da gölge boyunun en kısa olduğu ana öğle vakti denir. Öğle vakti gün ortasıdır ve saat 12.00 olarak kabul edilir. Buna göre ayarlanan saat dilimine yerel saat denir.
Yerel saat farkları, meridyenlerden faydalanılarak hesaplanabilir.
Yerel saat hesaplarını yapabilmek için şunları öğrenmekte fayda vardır:
Aynı meridyen üzerinde bulunan bütün noktaların öğle vakitleri aynı anda olur ve yerel saatleri birbirine eşittir.
Aynı meridyen üzerinde bulunan noktaların yerel saatleri birbirine eşit olmasına rağmen (21 Mart ve 23 Eylül tarihleri hariç) Güneş’in doğma ve batma saatleri farklıdır. Bunun nedeni, Dünya ekseninin 23° 27' eğik olmasıdır.

ORTAK SAAT (ULUSAL SAAT):
Çalışma hayatında, yerel saatlerin hepsini kullanmak mümkün değildir. Ticari ve ekonomik ilişkilerin kolaylaştırılması, haberleşme ve ulaşım hizmetlerinin hızlı ve düzenli bir şekilde yapılabilmesi için, yerel saatten farklı olarak, ortak saat ya da ulusal saat uygulamasına ihtiyaç duyulmuştur. Bu nedenle her ülkenin, kendisine en uygun meridyenin yerel saatini bütün ülke sınırlarında geçerli hale getirmesiyle oluşan saate ortak saat adı verilmektedir.
Doğu - batı doğrultusunda geniş olan ülkeler (A.B.D, Kanada, Çin, vb.) aynı anda birden çok ortak saat kullanırlar. Ancak doğu - batı yönünde dar olan ülkeler (Türkiye, İtalya, Bulgaristan, İspanya, vb.) ise aynı anda tek ortak saat kullanırlar.
Türkiye’de, 1978 yılına kadar, 2. saat diliminde yer alan 30° Doğu meridyeninin yerel saati ortak saat olarak kullanılmıştır. 1978 yılından sonra, güneş ışınlarından daha fazla yararlanarak enerji tasarrufu sağlamak amacıyla, ileri ve geri saat uygulamasına geçilmiştir.
Şöyle ki;
• Yaz döneminde 3. saat dilimine giren 45° Doğu meridyeninin yerel saati esas alınarak ileri saat uygulamasına geçilmiştir.
• Kış döneminde ise 2. saat dilimine giren 30° Doğu meridyeninin yerel saati esas alınarak

SAAT DİLİMLERİ (ULUSLARARASI SAAT)
Bilim ve tekniğin hızla gelişmesiyle ülkeler arası ekonomik ve siyasi ilişkilerin artması, buna bağlı olarak iletişimin hızlı olması uluslararası saatin doğmasına yol açmıştır. Bu sebeple saat dilimleri oluşturulmuştur. Dünya üzerinde 24 saat dilimi vardır.
Saat dilimi hesaplamalarında yaz ayları (temmuz ,ağustos,haziran)ibaresi geçiyor ise Türkiye için 3 doğu saat dilimi(45 doğu Meridyeni)böyle bir ifade geçmiyor ise 2 doğu saat dilimi (30 doğu meridyeni)kullanılır.Her saat dilimi arası 15 meridyen vardır ve dolayısıyla 4X15 :60 dk saat dilimleri arası zaman farkı vardır....




TARİH DEĞİŞTİRME ÇİZGİSİ
Dünya’nın doğu ve batı yarım kürelerinin uç noktaları arasında bir günlük zaman farkı vardır. Bu nedenle, Başlangıç meridyeninin devamı olan 180° meridyeni, tarih değiştirme çizgisi olarak kabul edilmiştir.

• 180° boylamının batısına doğru gidildiğinde, Doğu Yarım Küre’ye geçildiği için, tarih 1 gün ileridir.


• 180° boylamının doğusuna doğru gidildiğinde, Batı Yarım Küre’ye geçildiği için, tarih 1 gün geridir.
ZAMAN PROBLEMLERİ
1. Yerel saat problemleri
Yerel saat problemlerinde şu yol takip edilir:
a. İstenilen merkezlerin her ikisi de Greenwich’in batısında ya da doğusunda ise, boylam numarası büyük olandan küçük olan çıkarılır. İstenilen merkezlerden birisi Greenwich’in doğusunda diğeri batısında ise boylamlar toplanır.
Buna göre;
– Boylam farkı bulunur.
– Bulunan boylam farkı sabit zaman farkı olan 4 ile çarpılarak yerel saat farkı hesaplanır.
b. Dünya batıdan doğuya doğru döner. Bu nedenle, doğuda yerel saat batıya göre daima ileridir. Batıda ise yerel saat doğuya göre daima geridir.
Buna göre;
– Batıdaki bir noktanın yerel saati verilecek, doğudaki bir noktanın yerel saati sorulacak olursa, doğuda yerel saat daima ileri olacağından aradaki yerel saat farkı toplanır.
– Buna karşılık, doğudaki bir noktanın yerel saati verilir, batıdaki bir noktanın yerel saati sorulursa, batı daima geri kalacağından aradaki yerel saat farkı çıkarılır.
2. Güneş Problemleri:
Güneş’in doğma ve batma saati ile ilgili problemlerde şu yol takip edilir:
a. Yerel saat problemlerinde anlatıldığı gibi iki nokta arasındaki yerel saat farkı bulunur.
b. Dünya, batıdan doğuya doğru döndüğü için, doğuda Güneş batıya göre daima erken doğar, batar. Batıda ise Güneş, doğuya göre daima geç doğar, batar.
Buna göre;
– Batıdaki bir noktada Güneş’in doğma saati verilir, doğudaki bir noktada Güneş’in doğma saati sorulursa, doğuda Güneş erken doğacağından aradaki yerel saat farkı çıkarılır.
Eğer tersi sorulursa, batıda Güneş geç doğacağından aradaki yerel saat farkı toplanır.

Özgürlük ile ilgili slogan örnekleri verir misiniz?

özgür Kalbim özgür Sevgim Düşüncelerim özgür ben özgürüm özgür Devletimle özgürüm.


Ben özgürlük bekçisiyim kendi hayatımın içinde zararlı Aşkları Sevgileri Korurum Kendi içimde..


Kimseye Boyun Eğmedim Şu Gençlik Ateşimde ben özgür bir insanım bozamaz beni kimse!


içimdeki Duygular Asi Can Atan Kalbimin Sevdası Sana Ebedi, özgür bir aşk benimkisi.


Sen Ben Zoraki Sevmedim Sana Kalbimi Zoraki vermedim Sen Benim özgür umutlarımsın sen benim özgürlüğe kaçışımsın..


Ne iLkim Bu Dünyada Nede Son Olucağım, ne Seni Sevmekten vaz geçeceğim Nede Senin Olacağım ben özgür bir insanım..


özgür Sözlerimin özgür insanı Senin gibi özgür yaşamak bana haram Senin gibi oLmak umutlarımın imkansız yaşaması..


Yarınlarıma Seninle Gelecek günlerimize birlikte Adım Atalım özgülük yolunda Birbirimizi Bırakmayalım Sevgilim.


özgürlük seni düşündüğümde kalıcı olur bedenimde sen yokken köle gibi yaşıyorum evimin dipsiz hücrelerinde.


özgürlük kelimesini seninle sevdim ben sana aşık olunca özgürlük nedir daha iyi biLdim, Şimdi Seviyor Kalbim Seni özgürce Sensiz Olmak bana işkence.


özgürlüğe giden bu yolda elimi sımsıkı tut sakın bırakma özgür düşüncelerimin özgür kadını seviyorum seni.


özgürlük bir milletin Sembolüdür.


özgür oLan bir miLLet Demokrasiyi Kendine Aşılamıştır.


Kısıtlamak insanları sadece Kısıtlandıkları OLaylara teşvik Eder Bırakın özgürce Yaşasın herkez.


Eğer özgürlük Kural tanımasaydı Şimdi Kurallar Olmazdı hayatımızda, Hayata Bakışımızda.


Ben Hayatı Kurallar içinde özgürce Yaşamayı Severim.


En iyi özgürlük Kendini Kendi Dünyası içinde özgür bulandır.


özgürlüğün değerini bilmek lazım, herkez özgür değildir bu dünyada, herkez yaşamak ister özgürce doya doya..


Mahkum Olmuş Kalbimi Azat Ettin Dün gece bir gülüşün bir sözün yetti özgürlük umutlarımı yeşillendirmeye..


özgürlüğü tek başıma değil seninle paylaşmak istiyorum bebeğim.


özgürüm derken senin sevgine kapıldım şimdi özgürlüğümü istiyorum senden özgürce yaşıyalım aşkımızı lütfen.


Ben Nice Duygu Savaşlarından galip Çıktım Nice Kalpleri feth Ettim Şimdi özgürlüğümü Almaya çalışma benden Ben özgürce Severim iStersem.


özgürlüğümü seninle paylaşmayı seviyorum..


Adım gibi özgür Yaşamak istiyorum Sevgiler içinde Mahkum Olmak istemiyorum Adımı taşımak istiyorum hayatımda Ben özgürüm, özgürce yaşarım hayatı.


Seni Seven 1 Mahkum Olacağıma, özgür ve tek başıma olurum hayata aşık olurum daha iyi..