BİR KAPI AÇILIR BİR KAPI KAPANIR

KİTABIN ÖZETİ :
BİR KAPI AÇILIR BİR KAPI KAPANIR
Yaşamı boyunca bir çok başarısızlıkla yüz yüze gelen insanoğlu inatla savaşır, yeteneklerine güvenir ve asla vazgeçmezse başarıdan başarıya koşar. Önemli olan kapıların kapanmasını yeni bir şans olarak değerlendirmektir. Hiçbir şey olanaksız değildir. Yeter ki hayallerinizi gerçekleştirmek için gerekli olan adımları cesurca atın, gerisi zaten gelir.

Başarısızlığa uğrayan insanların, parçalanmış ailelerin, kentlerin ve çöken politik sistemlerin sıkça görüldüğü günümüz dünyasında yinede başarılarıyla başarısızlıkları gölgeleyen insanlara rastlıyoruz. Bir kapı kapanıyor bir kapı açılıyor.

Aslında başarısızlık içimizdeki cevheri ortaya çıkarmak ve “ yaşam fırsatlarla doludur” sözünün doğruluğunu kanıtlamak için binlerce fırsatla doludur. İyimser olan ve zorluklarla mücadele edip yılmayan insanlar yaşam boyunca kazanır, yılgınlıkla yere düşenlerse hep kaybeder. Başka bir deyişle; mücadeleci insanlar için başarısızlık, büyük başarılara açılan bir kapı olarak algılanmalıdır. Kendinizi kötü, karamsar bir durumdan kurtarmak için başkasına veya şansa bel bağlamayın, kendi gücünüzü sonuna kadar kullanın. Çünkü sizin dayanma noktanızı başkası bilemez. Aksilikleri, zorlukları, başarısızlıkları yeni kapıları aralamak için altın tepsi ile getirilmiş fırsatlar olarak görün. Hangi durumda olursanız olun yeteneklerinize güvenin. Kötü bir tecrübe azminizle hatırı sayılı bir kariyerin başlangıcı olabilir.
Kapıların neden kapandığını iyi irdelerseniz, yani geçmişe yönelik muhakemenizi ne kadar iyi yaparsanız bunu olumlu bir deneyime dönüştürme şansınız o kadar artar zirveye ulaşmak için kısa kısa ama temkinli adımlar atın. Her adımda geriye dönüp neleri eksik yaptığınızı bulun. Bu şekilde zirveye çıkanlar kolay kolay alçaklara inmezler.
İçinde bulunduğunuz durumu değiştirmek, istediğiniz başarıya ulaşmak zor hatta imkansız görünüyorsa, kısa süreli hedefleri düşünün. Kendiniz için neyin önemli ve öncelikli olduğunu düşünün planlarınızı ona göre yapın başarısızlık ve hayal kırıklığı pes etmezseniz size mutlaka yeni kapılar açacaktır. Hiç beklemediğiniz bir anda yaşamınızın en verimli ve başarılı çağında değişim planlarınız birden bire geriye tepebilir, yıkılabilirsiniz. Ne olmuş yani? Kariyer ve mevki sahibi insanların tamamına yakını mutlaka başarısızlıklarla tanışmıştır. Peki onların diğer insanlardan farklı kılan nedir? Onlar olumsuz deneyimleri olumluya dönüştürerek yaşamda başarıya ulaştıran bir yola odaklanmış ve kazanmışlardır. Fakat bunu her insandan beklememiz yanlış olur. Bir çok kez başarısızlığa uğrayabilirsiniz. Ama bunun sizi yıkmasına izin vermeyin, umutsuzluğa kapılıp kendinizi bırakmanız tamamen aptalca bir davranış olur. Böyle bir tutum ancak öz benliğini yitiren zavallı insanlara yakışır.
Başarıya giden yol kendine inanmaktan geçer. Kariyer sahibi insanlar bir kapının yüzüne kapanıp hemen ardından yenisinin açılması deneyimini yaşamıştır. Hepsinin kendisine söylediği tek söz ise “kendime inanıyorum” olmuştur. çok istediğin arzu ettiğin şey gerçekleşmiyorsa bile o isteğinden hemen vazgeçme. Durumu değerlendir, çok az bir ihtimal bile olsa kapıyı aralamaya, başarıyı yakalamayı çalış çaba göstermek sana bir şey kaybettirmez. Aksine kendine inanmanı sağlar. Ayrıca vazgeçmeme, o şeyi ne kadar çok istediğinizin somut bir kanıtıdır. İçinde bulunduğunuz koşullar ne olursa olsun isteğinizi almak için sonuna kadar uğraşın.
Kaç kez başarısız olduğun önemli değil, önemli ola tek bir başarıdır. Kapanan bir kapıyı üzüntüyle, hayal kırıklığı ile terk etmeyin, uzaklaşmadan önce kapıyı tekrar çalmak için zorlayıp, zorlayamayacağınızı bakın, bir çatlak görürseniz yaslanın, kapıyı tüm gücünüzle ittirin, ağırlığınızı verin, vazgeçmeyin.
İlerlemenin tek yolu değişimi benimsemektir. Bunu yapamıyorsanız , zaten baştan kaybetmiş olursunuz. Değişim yeni planlarınızda size yeni ufuklar açacak bir anahtardır. Bu anahtarı doğru kullanırsanız başarıyı yakalarsınız. Değişim onunla birlikte hareket ederseniz iyidir. Başarıyı yakalamak için taktik değişikliği de yapabilirsiniz. bir sefer başarısız olduysanız başka sefer aynı amaç için yeni bir yol deneyin. Sürekli aynı düşünmeyin bırakın aklınız yeni fikirlerin peşinde koşsun. Azminiz size fazlasıyla karşılığını verecektir.
Yeni kapılar aralamak için size yakın olan dostlarınızla fikir alış-verişinde bulunabilirsiniz. Sizi iyi tanıyan ve artılarınızı belirlemenizde yardımcı olabilecek bir dostunuzla oturup düşünün. Ayrıca başarısız olduğunuzda kendinize “bu durumdan çıkartabileceğim olumlu dersler nelerdir?” deye sorun. Bu ilerdeki girişimlerinizde size yardımcı olacaktır.
İnsanlarla iyi iletişim kurmakta sizi başarıya ulaştıracaktır. insanlara vereceğiniz intiba çok önemlidir. Konuşurken dik durun sakin bir ses tonuyla konuşun göz temasından kaçınmayın. Dış görünümünüzde başarıya giden yollardan birisidir.
İnsanlara karşılıksız yardım etmek‘de sizi başarıya götürecektir. iyi insan ilişkileri size beklenmedik kapılar açacaktır. Bunu sakın aklınızdan çıkarmayın insanlara yardım edin. Yükselirken yardım ettiğiniz insanlar bir kapı kapandığında ve onlara gereksinim duyduğunuzda size yardım edeceklerdir. Yaptığınız en küçük bir kötülükte size aynı kapının kapanmasına neden olabilir.
Siz başarıya ulaşmak için bütün zorluklara göğüs gererken, sizden yararlanmak isteyen insanlar olabilir. Bunlara asla taviz vermeyin ve zamanı geldiğinde kendi iyiliğiniz için bu tür insanların suratlarına kapıyı kapatmaktan çekinmeyin. Böyle yapmazsanız başarı kapılarınız açılmada kapanır. Arkadaşlığınızı riske etmek uğruna olsa bile onlarla yüzleşmekten çekinmeyin.
Bir kapı kapanır – ne olur yani?
Kendine ve yeteneklerine güveniyorsan kendi ayaklarınız üzerine konarsın.
Kapıların kapanmasını yaşamın sizin için başka planları olduğu şeklinde yorumlayın.
Hiçbir şey olanaksız değildir.
Kapılar kapandığında paniğe kapılmayın. Sisi geriletmesine izin vermezseniz, bundan sizin yararınıza büyük şeyler doğar.
Hayallerinize tutunun,onları gerçekleştirmek için elinizden geleni yapın. Gerisi zaten gelir.
Asla vazgeçmeyin.
Deyişimi benimseyin,ilerlemenin tek yolu budur.
Başkalarına suçlamayın, istediğiniz her şeyi gerçekleştirebilirsiniz. Deneyin durun ve düşünün. Sonra yüne deneyin. Daha iyi bir yol bulun.

beşinci disiplin

KİTABIN ÖZETİ :
1. Bu kitapta sunulan düşünceler, dünyanın birbirinden ayrı, birbiriyle ilişkisi bulunmayan güçlerden yaratıldığı yolundaki yanılmayı yıkmak içindir. Bu yanılmayı bırakabilirsek “Öğrenen Organizasyonlar” kurabiliriz. Bu organizasyonlarda kişiler gerçekten istedikleri sonuçları yaratmak için kapasitelerini sürekli genişletirler, buralarda yeni ve çoşkun düşünme tarzları beslenir, kollektif özlemlere gem vurulmaz ve insanlar nasıl birlikte öğrenileceğini sürekli olarak öğrenirler. 1990′da Fortune dergisinde yayımlanan makalede “Liderlik hakkındaki eski, yorgun düşüncelerinizi unutun. 1990′ların en başarılı şirketi öğrenen organizasyon olarak adlandırılan bir şey olacaktır. Artık birinin tepeden düşünüp bulması ve organizasyonda geri kalan herkesin büyük stratejist’in emirlerini izliyor olması mümkün değildir” demektedir.
a. Sistem Düşüncesi
b. Kişisel Hakimiyet
c. Zihni Modeller
ç. Paylaşılan görme gücünün oluşturulması (Vizyon)
d. Takım halinde öğrenme
2. BEŞİNCİ DİSİPLİN NEDİR?
Beş disiplinin bir arada gelişmesi hayati önem taşır. Bu zor bir iştir. İşte bu nedenle “SİSTEM DÜŞÜNCESİ” beşinci disiplindir.
Sistem düşüncesi öbür disiplinlerin her birini güçlendirerek bize bütünün parçalarının toplamından daha fazlası olduğunu sürekli olarak hatırlatır.
Paylaşılan vizyon; uzun döneme bağlanmayı teşvik eder.
Zihni modeller; dünyaya bakış yollarımızdaki yetersizlikleri ortaya çıkarabilmemiz için gerekli açıklığı sağlar.
Takım halinde öğrenme; insan gruplarının bireysel perspektiflerin ötesinde yatan büyük resmi görebilme becerilerini geliştirir.
Kişisel hakimiyet; eylemlerimizin dünyamızı nasıl etkilediğini, sürekli olarak öğrenmeye yönelik kişisel motivasyonumuzu teşvik eder.
Sistem düşüncesi; organizasyonunun merkezinde bir zihniyet değişikliği yatar. Kendimizi dünyadan ayrı olarak görmekten, dünyayla bağlantılı olarak görmeye, problemlerimizi dışardan bir başkasının veya başka bir şeyin yol açtığı problemler olarak görmekten; kendi eylemlerimizin, yaşadığımız problemleri nasıl yarattığını görmeye yönelen bir zihniyet değişikliğidir.
3. Yazar, büyük davaların çözümlerinin kamu alanında yapılamayacağını belirterek, iş dünyasında yeni organizasyon tiplerini inşa edebileceğini belirtmektedir. Merkezci olmayan, hiyararşiye dayanmayan bu organizasyonlar, başarıya olduğu kadar çalışanlarının refahına ve yetişmesine adamaktadır. Bu organizasyonlarda kamu sektöründe görülmeyen bir yenileştirme bağlılığı ve kapasitesini paylaştığı görülmektedir.
Yeni organizasyonların en önemli boyutlarından biri öğrenme yetersizlikleridir. Yedi adet öğrenme yetersizliği bulunmaktadır.
a. “Pozisyonum neyse ben oyum”, herkes kendi pozisyonu üzerinde yoğunlaşmakta, çevreyi görmemekte.
b. “Düşman Dışarıda” her zaman suçu üstüne atacak bir dış ajan bulmak.
c. “Sorumluluk üstlenme kuruntusu (İllusion)” problemleri bunalıma dönüşmeden çözmek gerekir.
ç. “Olaylara Takılıp Kalma” olaylar üzerinde yoğunlaşarak olayı meydana gelmeden önce tahmin etmek.
d. “Haşlanmış Kurbağa Misali” yavaş tedrici değişmelere tepki olamaz.
e. “Tecrübeyle öğrenme hayali” araştırma geliştirme ile öğrenmek gerekir.
f. “Yönetici Takım Miti” kollektif öğrenmeyle aşılır.
4. BEŞİNCİ DİSİPLİNİN YASALARI :
a. Bugünün problemleri dünün “çözüm”lerinden kaynaklanır.
b. Ne kadar sıkı yüklenirseniz, sistemi o sıklıkla geriye iter.
c. Davranış, kötü sonuçlardan önce iyi sonuçları doğurur.
ç. Bir sorundan kolay çıkış, normal olarak o sorunu tekrar geri getirir.
d. Tedavi, hastalıktan kötü olabilir.
e. Daha hızlı, daha yavaştır.
f. Neden ve sonuç, zaman ve mekanda birbiriyle yakından bağlantılı değildir.
g. Küçük değişiklikler büyük sonuçlar üretebilir.
h. Hem pastamız olur, hem de onu yiyebilirsiniz, ama aynı anda değil.
ı. Bir fili ikiye bölmekle iki küçük fil elde edilmez.
i. Kabahat yükleme diye bir şey yoktur.
5. SİSTEM DÜŞÜNCESİ :
Beş öğrenme; disiplinin kavramsal temel taşıdır. Sistem düşüncesinde doğrusal düşünmenin yerine, dairesel düşünme ve bir küme yaratma yer almıştır. Bunun yanında geri besleme de çok önemlidir.
- Doğrusal sebep-sonuç zincirlerinden çok karşılıklı ilişkileri kavramak
- Anlık resimlerden çok değişim süreçlerini kavramak
İki türlü geri besleme vardır : Pekiştirici geri besleme büyümenin motorudur. Dengeleyici geri besleme ise amaca yönelik faaliyette bulunur.
6. SIKINTIYI BAŞKA TARAFA TAŞIMA :
Temelde yatan problemleri insanların hedef alması zordur. Çünkü ya karanlıktır, ya da yüzleşilmesi maliyetlidir. Bu nedenle kişiler problemlerinin sıkıntısını başka çözümlere kaydırırlar. Bunlar iyi niyetle aktarılan ve çok verimli gözüken daha kolay çözümler olur. Bu çözümler başlangıçta iyileşmeler yaratır. Ancak, temel sorun hiç değişmeden kalır. Bu problem gittikçe kötüleşir. Bu arada sistem temeldeki sorunu çözmek için sahip bulunduğu yetenekleri de kaybeder.
7. ÖĞRENEN ORGANİZASYONUN RUHU :
Organizasyonlar sadece öğrenen bireyler aracılığı ile öğrenilir. Bireysel öğrenme, organizasyonun öğrenmesini garanti etmez. Ancak bireysel öğrenme olmadan da örgütsel öğrenme meydana gelmez. Araştırma-geliştirme, şirket yönetimi veya işin bir başka yönü olsun, etkin güç insandır. İnsanlar büyüme ve teknolojik gelişme amaçları için yeterince motive edilmemişlerse, o zaman büyüme de, üretkenlik artışı da teknolojik gelişme de olmayacaktır.
8. Yöneticilerin temel ödevi, insanlara iyi bir yaşam sürmeleri için buna imkan veren koşulları yaratmaktadır:
Hayatın yüksek erdemleri ile ekonomik başarı arasında biri olursa öbürü olmaz türünden bir temel ilişki yoktur. Gerçekle, hayatın yüksek erdemlerini ne kadar çok uygularsak, o ölçüde ekonomik başarıya ulaşabiliriz.
9. KİŞİSEL USTALIK DİSİPLİNİ :
Kişisel ustalık duygusunu geliştirmeye başlamanın yolu disiplin, pratikler ve prensiplerle mümkündür. Bir kişinin sürekli pratik usta bir sanatçı olması gibi, aşağıda belirtilen prensipler de kişisel ustalığı sürekli olarak geliştirmenin temelini oluşturur.
a. Kişisel vizyon :
(1) Çoğu yetişkinde gerçek vizyon duygusu pek yoktur.Amaçlar ve hedefler vizyon değildir.
(2) Azalan vizyonun daha ince, daha karmaşık biçimi “dikkati sonuç üzerinde değil, araçlar üzerinde toplamaktır”
(3) İkincil hedefler üzerinde değilde en sonunda ulaşılacak asli istekler üzerinde yoğunlaşmak kişisel ustalığın bir köşe taşıdır.
(4) Gerçek vizyon, amaç fikrinden soyutlanarak kavranamaz
(5) Vizyon çoğu kez rekabetle karıştırılır.
(6) Vizyon göreceli, subjektif değil, aslidir.
(7) Vizyon;maddi, kişisel, hizmet cepheleri olan çok cepheli bir olgudur.
b. Yaratıcı gerilimi koruma :
c. Gerçeğe bağlılık.
ç. Akılla sezginin birbirine kaynaştırılması.
d. Şefkat.
e. Bütüne bağlılık.
f. Dünya ile bağlantılı oluşumu görmek.
SONUÇ :
A. KİTABIN ANA FİKRİ :
Organizasyonların yenileştirilmesi.
B. KİTABIN HAKKINDA GENEL DEĞERLENDİRME VE TEKLİFLER :
Kitap Harp Okullarında yerleştirilen sistem mühendisliği ile paralellik arz etmektedir. Yeni organizasyon sistemlerine ayak uydurabilmek maksadıyla TSK.de sistem mühendisliği okuyan Sb.lar haricindeki bütün lider ve komutanların bu ve benzeri konularda yetiştirilmesinin uygun olacağı değerlendirilmektedir.

benim adım mayıs

KİTABIN ÖZETİ :
Buket UZUNER kitabında halkın derinliklerinden yükselen bir maceranın değişik kesintilerini, anılarını yansıtıyor. İnsanların günümüzdeki yaşantısı, bilgeliği, özlemleri, büyüklüğü ve küçüklüğü, yalnızlığı, hasretliği bizzat insanların yaşadığı olaylar anlatılıyor. Orhan VELİ’nin şiirleri kitaba ayrı bir renk katmaktadır.

Hayatımızda sevgi olduğu sürece kendimizi daha heyecanlı, yaratıcı ve daha üretici hissederiz. Sevgi olmayınca da hayatımız boş ve manasızdır. İnsanlar sevginin seçenek olmasını kabullenmede güçlük çekeceklerdir. Kim olursa olsun, hangi ırktan, sınıftan, cinsiyetten ve kültürden… sevebiliyor muyuz? İnsanlar doğuştan iyi yada kötü değildirler. O halde her insanı sevmek olasıdır. Bu kural bizi, sevginin her türlü acıdan kurtaran ve her sorunu çözen, kendi başına bir amaç olan büyülü bir güç olduğuna götürür. Sevgide aşırı bağlılık olmamalıdır. Her insanda bir ölçüde bağımlılığın izlerine rastlanması doğal olarak kabul edilebilir. Bağımlılık ihtiyacı aşırıya kaçtığında kişiyi çevresinden özel isteklerde bulunmaya zorlar. “40 yıllık dostum Sulhi” adlı parçada da: Yakup’un, Sulhi’ye bağlılığı aşırı bir bağlılıktır. Sulhi, Yakup ile ilgilendiği sürece işler yolunda gider, fakat bunun tersi bir durum meydana geldiğinde Yakup’un dayandığı dayanak yıkılır ve kendini yerde bulur. Gerçek yaşamda umduğunu bulamayan insanlar hayallerle veya hayallerindeki kahramanlarla yaşar. “Bozkır Kurdu” yeryüzündeki ilişkileri pek sağlıklı olmadığından dolayı hayali kahramanlarla yaşar. Olmak istediğimiz kişilerin hayalleriyle heyecanlanmak iyidir, ancak kim olduğumuz gerçeği içinde kalmak daha akıllıca olacaktır. Kim olduğumuzu kabul edip, zayıflıklarımız yerine güçlü yanlarımızı koyarak yazmalıyız. Ancak o sayede mutlu bir yaşam sürebiliriz.

Günümüzde insanlar arasındaki ilişkiler öyle sıradan öyle yavan hal almış ki herkes birbirine yabancı, soğuk, sanki ayrı dünyaların varlıkları gibiler. Sosyal bağlar bir yana içten bir gülümseyişi bile unutur olduk. Sebebi nerede arayacağımızı bilmiyoruz, cevabını hiç bulamayacağız…..böyle giderse!
Tüm alışkanlıklarımızı çocukluk yıllarında kazanırız. Bu çağda ne görür, ne kapar isek, o alışkanlıklarımız bir ömür boyu bizimle yaşar. Sağlıklı bir insan, ancak sağlıklı bir ortamda yetişir. Bu da beraberinde sağlıklı bir toplumu getirir. İlişkilerimizde çocuklara gereken önemi vermiyoruz, sanki karşımızda yaşıtımız var gibi davranıyor veyahut hiç görmüyoruz onları. Büyüklerin yapması gereken çocuklara gerçekleri öğretmek, daha iyi bir dünya kurmalarına yardımcı olmalıdırlar. Bu arada okulla gerçek yaşam arasında da uçurumlar yaratmamak gerekir.
Temel hedefimiz bu olduğu takdirde sağlıklı bir nesil oluşacaktır.
Kaç kişi hayatımda hiç hasretlik çekmedim diyebilir. Elbette hiç kimse. Anneye, babaya, kardeşe, dedeye, nineye, sevgiliye, çocuğa, köpeğe, kediye vb. böylece sürüp gider. Kitapda genelde sevgiliye hasret konu alınmış olup bunları üslubuna yakışır bir şekilde dile getirmiştir. Ancak sevgililer istedikleri sona ulaşamamaktadırlar. Sebebi ya amansız hastalıklar ve sonucu ölüm, veya sonsuz istekler olmaktadır. Parçada dikkat çeken bir yer ise yaşamayan insanlara duyulan hasretliktir. Sebebini sorduğumuzda dünyada yaşayan insanların çoktan ölmüş olduklarını onlarda yaşanacak hiçbir şeyin olmadığını belirtmektedir. Tabii ki böyle insanlarda olabilir aramızda. Kalabalığın içinde yalnızlık çekenlerde diyebiliriz.
Hasretliğin sebebi ise yalnızlıktır. Yazar kitabın genelinde yalnızlıktan dolayı sitemlerde bulunan kahramanlar yaratmıştır. Gerçekçi bir açıdan bakıldığında insanların devamlı birbirleriyle duygu alışverişinde olduklarını görürüz.
İnsan ilişkileri gittikçe daha yoğunlaştığına göre, insanlar eskiye oranla daha az yalnız olmalıydı. Etkileşimi bu kadar yoğunlaşmış insanın yalnızlığından söz etmek garip gözükebilir. Karmaşıklaşan, yoğunlaşan ilişkiler, kişilerin yaşamında yer alan sıcak ve yakın dostluk ilişkilerini kaldırır, onun yerine geçici, biçimsel ve yüzeysel ilişkiler getirir. Kitabımızdaki kahramanlarımız, istekleri ve arzuları gerçekleşmediği zaman çoğu kez hayal kurmaya başlıyorlar. Bu hayal dünyası sayesinde, gerçek dünyasında onu sıkan düşüncelerden uzaklaşıp, daha doyumlu görünen bir hayal dünyasına giriyorlar. Hayal kurmak bazen gerekli ve yararlıdır. Hayal kurmanın yaratıcı zekayı geliştirdiği ileri sürülmüştür. Ancak kahramanlarımız gerçekle hayal arasındaki sınırı bilmediği ve kurduğu hayaller gerçek dünyasıyla ilişkisini kestiği için zararlarını görmektedirler.
Sonuç olarak, bu kitabın içinde yer alan öyküler insanların psikolojik durumlarını çok güzel yansıtmaktadır. Ayrıca yazarın renkli üslubu sayesinde bir nefeste okunan kitap haline gelmiştir

bencil

KİTABIN ÖZETİ :
Kitap, Güney Afrika’nın sömürge haline getirilme dönemindeki göçmen halkının yaşamış olduğu maceracı ruhu yansıtmaktadır. Kitapta öne çıkan karakterler Sean, kardeşi Gary, baba Waite Courtney, anne Ada, kız arkadaşı Anna (daha sonra Gary’nin eşi olacak) uşak Mbejane (Zulu kabile reisinin oğlu), Dufford Charlleywood (Duff), Haradsky (maden şirketi sahibi), Candy Rautenbuch (otel ve restoran işletmecisi), Katrina Paulas (Sean’ın eşi) ve Jan Paulas’tır (Hollanda göçmeni fil avcısı).
Eser üç bölümden oluşmaktadır: Birincisi Natal, ikincisi Witwatersland, üçüncüsü ise: Issız topraklar, adı altındadır.
Kitabın birinci bölümünde Sean’ın Port Natal’daki çiftlik evi, ailesi, çocukluk ve gençlik evresini anlatılmaktadır. Sean, çocukluk devresinde kardeşi Gary tarafından bir av kazası neticesinde sakat bırakılmıştır. Sean, buna sığınarak ve Gary’nin vicdan azabından yararlanarak onu kullanmış ve bunun neticesinde bencil, tembel ve kıskanç bir yapıya bürünmüştür. Bu sırada yerli halkın elinden topraklarının ve hayvanlarının alınması üzerine bir savaş çıkmış, Sean babasını kaybetmiş ve Zuluların eline düşmüştür. Burada bir süre esir kalan gençten ailesi ümit kesmiş ve kendisinin savaşta öldüğünü düşünmeye başlamıştır. Esaretten uşağının yardımı ile kurtulan Sean sonunda geri dönmüş, fakat sevdiği Anna‘nın Gary’le evlendiğini öğrenince çiftlikten uzaklaşmıştır.
İkincisi bölümde ise Candy’nin yolu Witwatersland’a (maden kasabası) düşer, burada Duff’la tanışır. Beraber altın işine girişerek şanslarının yaver gitmesi neticesinde zengin olurlar. Fakat daha sonra almış oldukları maden topraklarının sanayileşmiş büyük şirketler tarafından ele geçirilmeye çalışılması tehlikesine karşı topraklarını korumak zorunda kalırlar. İyi dostlukları, uşaklarının bağlılığı ve çok zengin olmaları neticesinde bu durumdan kurtulurlar; fakat bir süre sonra Haradsky’le şirketlerini birleştirmeleri sonunda iflas ederler.
Kitabın üçüncü bölümünde ise çiftin Güney Afrika’nın iç kesimlerindeki ormanlarda yeniden zengin olma umudu ile fildişi avcılığı yapmaları, burada Duff’ın bir köpek tarafında ısılarak kuduz olması ve tecrit edilerek (ormanda zincirlenerek) kuduzdan ölmesi anlatılmaktadır. Daha sonra Sean, arkadaşı Duff’ın payını gömdükten sonra bir Hollandalı aile ile tanışır ve bu ailenin kızları olan Katrina’ya aşık olur. Fakat bu sırada ortaya çıkan bir sel felaketi, Katrina’yı tehlikeye düşürür. Onu kaybetme korkusuna kapılan Sean, sevgisinin gücü ile genç kızı bu tehlikeden kurtarır ve sonunda evlenerek Witwaterland’a dönerler. Burada çocuk sahibi olurlar, fakat Sean’ın oradaki eski dostluklarına kızan Katrina’nın kıskançlığı neticesinde intihar etmesi ile hikaye son bulur.
Kitaptan alınması gereken derslerin en başında, çalışmanın, azmin ve dostluk bağlarının ne çeşit tehlikeler karşısında dayanabildiği gelmektedir. Bunun yanında kıskançlığın ve bencil duyguların getirdiği felaketin altı çizilmektedir.

bir genç kız yetişiyor

KİTABIN ÖZETİ :
New York’un Brooklyn semtinde yaşayan Nolan ailesinin uzun bir yaşamını takriben 20 yıl içine alan bir romandır. Nolan ailesi baba; Jhonny, anne Katia, küçük erkek çocuk Neeley ve bir yaş büyük ablası Francie olmak üzere dört kişilik bir ailedir. Baba Jhonny; yakışıklı, sarışın, uzun boylu, iyi giyinen bir gençtir. Ailesinin yaşayan tek kişisidir. Bütün kardeşleri ırsi bir hastalıktan dolayı 30-32 yaşlarında ölmüştür. Anne Katia; fabrikada çalışan genç, güzel ve hayatta kimsesi olmayan bir kızdır. Jhonny ve Katia bir arkadaşları vasıtasıyla tanışmıştır. İlk görüşte birbirlerinden etkilenen bu iki çift zamanla birbirlerine aşık olur ve küçük bir düğün merasimi yaparak evlenirler. Birbirlerini çok seven bu çiftten Jhonny zamanla kendisini alkole vermiştir ve zaman zaman ailesini ihmal etmektedir. Fakir olmalarına rağmen ilk başlarda Katia çok çalışıp para kazanarak geçimlerini sağlamaktadır. Jhonny garsondur ve garsonlar cemiyetine üyedir. Ara sıra iş bulur ve üç beş kuruş para kazanır, onu da içkiye vermektedir. Ailenin Francie diye bir kız çocukları, bir yıl sonra da Neeley diye bir erkek çocukları dünyaya gelir. Annenin tek amacı bunlara iyi bakmak ve ileride birer diploma sahibi olmalarını arzulamaktadır. Zamanla çocuklar 7-8 yaşlarına gelirler. Anne: Francie’yi, okula yaşı geldiği halde ilk sene göndermez. Amacı kendinden bir yaş küçük olan erkek kardeşi Neeley ile birlikte gidip birbirlerini korumalarını sağlamaktır. Büyüyen bu iki çocuk babalarının durumlarını bilirler. Yine de babalarını çok seviyorlar, arada sırada onunla çarşıya çıkıp istedikleri yerleri geziyorlar. Bu da onları çok sevindiriyor. Tek sevinçli ve eğlenceli günleri noel geceleridir. Francie ve Neeley küçük yaşta hırdavat toplayarak para kazanırlar. Kazandığı paradan kendilerine bir miktar ayırıp kalanını tenekeden yapılmış kumbaralarına atarlar. Amaçları yaptıkları bu tasarruf ile ileride toprak veya ev sahibi olabilmektir. Bu öneriyi Katia’nin annesi hep yapmış ve Ktia’nın ilerki hayatında da bunun faydasını görmüştür. Katia annesinden gördüğü bu idareyi çocuklarına da öğretmiştir. İleride bu paradan yeterince faydalanmışlar ve en sıkışık zamanlarında bu para bir hızır gibi yardımlarına yetişmiştir.
Günler ilerlemiş Francie büyümüştür. Artık genç bir kızın hislerine bürünmüştür. Bu iki kardeş; boş zamanlarının çoğunu teyzeleri Evy ve Sissy ile geçirmektedirler. Büyüyen Francie artık hırdavat toplayıp bunları hırdavatçıya satmasının uygun olmayacağını; hırdavatçının kendisine yaptığı sarkıntılıktan anlamakdır. Nihayetinde bu işi bırakmıştır. Çocuklar bu işi yaparken aynı zamanda okumaktadırlar. Francie çok başarılı bir öğrencidir ve okumayı çok sevmektedir. Sürekli kütüphaneden kitaplar almakta ve sürekli okumaktadır. Tabii ona da okuma şevkini annesi Katia vermiştir.
Katia ve Jhonny ailelerinin geçimi için birlikte bir okulun temizlik işini almışlardır. İyi de para kazanmaktadırlar. İyiye giden geçimleri onlara biraz daha rahat yaşam sunmaktadır. Ancak Katia bir üçüncü çocuğunu dünya’ya getirmek için hamile kalmış ve doğum yaklaştığı zaman Katia işi bırakmıştır. İşi bir süre Jhonny yapmaktadır. Ancak doğum gecesi Jhonny, okulun temizliğini unuttuğu için okul müdürü tarafından işten atılır. Aile tekrar fakir duruma düşer. Kaldığı evden de teyzeleri Sissy’nin ahlaksızlığı yüzünden namusuna düşkün olan Katia çıkmak zorunda kalır ve temizliğini yaparak kirasını ödeyebileceği üç katlı bir eve kiracı olarak yerleşmiştir. Fakir ama huzurlu bir aile hayatı sürdürmeye çalışan Katia kararlı, çalışkan aynı zamanda ailenin reisi konumundadır. Çocuklarını terbiyeli ve kişilikli yetiştirmektedir.
İlerleyen zamanlarda artık Francie büyüdüğünün farkına varmaktadır. Annesine cinsellikle ilgili bir takım sorular yöneltmektedir. Anne Katia ilk önce kaçamak cevaplar verse de yine de kızını bir köşeye çekip kızını bu konu da bilinçlendirmekte ve uyarmaktadır. Zamanla babaları Jhonny aldığı aşırı alkol sonucu ölür. Babalarını kaybeden ailede uzun bir süre sessizlik hakim olmaktadır. Bu arada Katia’nin üçüncü çocuğu olmuştur. Katia iş yapamaz durumdadır ve evin bütün geçimi Francie’ya kalmaktadır. Ailenin geçimini sırtlayan Francie okula zorunlu olarak gitmekten vazgeçmektedir. Ancak kardeşi Neeley’i zorla da olsa okula yazdırırlar. Katia girdiği her işte başarılı olmaktadır. Kazandığı para az da olsa geçimlerini sağlamaktadır. Katia birkaç işte çalıştıktan sonra bir gazeteye işçi olarak girer. Çok azimli çalıştığı için bir anda patronun gözüne girer. Yeni ve küçük olmasına rağmen odadaki personelin herbirinin iki katı iş yapıyor, ancak en düşük maaşı o alıyordu. Zamanla maaşı artar ve ona müdürlük teklif ederler. Ancak Francie bunu kabul edemez. Çünkü annesi zengin bir koca ile evlenir. Artık onlara düşen sadece, annelerinin hayalinde olduğu gibi okumaktır.
Annesine talip olan babalık Miss Garnder, meyhane işleten zengin bir adamdır. Miss Garnder ile Katia evlenir. Francie işten ayrılır ve üniversiteye yazılır. Neeley liseye gitmektedir. Günde 200 gazete okuyan Francie, kültürünü arttırmıştır. Artık okuldaki dersleri ona basit gelmektedir. Francie’ya okulda sürekli genç öğrenci olan Ben yardım etmektedir ve onunla ilgilenmektedir. Francie ona karşı ilgi duymakta ama zamanla Ben bazı sebeplerden dolayı ayrılmak zorunda kalır. Francia’nın Ben’den ayrılması uzun süre olmuştur. Bu süre içinde Lee diye birisi ile çıkmaya başlar. Duygularını onunla tazelemek istese de bu da olmaz. Sonunda Francie bu yalancı aşklardan sonra çok eski okul arkadaşı Ben ile karşılaşır. Onunla mutlu olmaya çalışır. Yarınlarının mutluluğunu aramaya koyulurlar.
Zor şartlar karşısında dahi genç bir kız çocuğunun yetişmesindeki temel kişilik faktörleri. Bunların eksik olduğu bir ortamda kızların toplum karşısındaki başıboş yaşantılarının doğuracağı menfi sonuçlar anlatılmaktadır.