DİNİ-TASAVVUFİ TÜRK ŞİİRİNİN OLUŞMASINI SAĞLAYAN ZİHNİYET

DİNÎ - TASAVVUFÎ TÜRK ŞÎİRİ
XI. yüzyıldan itibaren Türkler kitleler hâlinde İslâmiyet'e girmeye başladı. Kısa sürede Türk kavim ve boylarının büyük bir kısmı bu dini benimsedi. Yine bu yüzyıldan itibaren Anadolu'ya yerleşen Türklerin İslâmiyet'i tanımasında, Horasan'dan gelen ve tasavvuf düşüncesini benimseyen, dervişlerin, alperenlerin önemli rolü oldu. Anadolu'da çok canlı olan bu dinî hayat, İslamî (dinî) bir edebiyatı da beraberinde getirdi. İslâm dinini ve tasavvuf düşüncesini halka anlatmak için çok sade ve temiz bir Türkçe ile şiirler, ilâhîler söyleyen Yunus Emre'yi başkaları takip etti. Böylece daha çok halk kitlelerine hitap eden bir Dinî-Tasavvufî Türk şiir geleneği doğdu.

Dinî-tasavvufî halk şiirimizin nazım biçimleri; Orta Asya'dan Anadolu'ya geçince daha çok zenginlik kazanmış, her dinî duygunun, her coşkulu düşüncenin ayrı bir ifade biçimi ortaya çıkmıştır.
Bu edebiyat türü ile tasavvufî düşünceleri çeşitli yönlerden ele alan birçok tarikatın kurulmasına yol açılmış, bu düşüncelerle Anadolu'da serbest görüşlü ilâhi bir aşk felsefesi tarzı meydana gelmiştir. Böylece Arap ve İran edebiyatlarında görülmeyen millî ve orijinal bir sanat çeşidi yaratılmıştır.
Kişisel bir edebiyat olan Dinî-Tasavvufî Halk Edebiyatı da dediğiniz Tekke Edebiyatında âşıklarının ana amacı tarikat düşüncesini yaymak, din büyüklerine ve Allah'a övgülerde bulunmaktır.
Bu nedenle halk şairlerinin çoğu tekke ve çeşitli tarikat yuvalarında yetişmişler, inanç ve düşüncelerini yansıtan, Allah'ın birliğini öven, insanlara birlik, beraberlik, kardeşlik ve sevgi aşılayan şiirler söylemişlerdir.
XIII. yüzyılda Moğol istilasını da gören Anadolu halkı türlü baskılar, yoksulluklar altında ezildikçe direnme gücü de olmadığı için tasavvufun sağladığı dünya görüşünü çabuk benimsemiştir. Halk, huzuru Horasan Erenleri de denilen Yesevî tarikatına mensup bilge ve âşık kişilerde bulmuştur.
Anadolu'da Ahmet Yesevî ve Hâkim Süleyman Ata'nın izinden gidip Tekke Edebiyatı'nın temellerini Hacı Bektaş-i Velî, Ahmed-i Fakih, Şeyyâd Hamza, Yunus Emre, Sultan Veled, Âşık Paşa, Gülşehrî, Kaygusuz Abdal, Said Emre gibi sofi halk şairleri atmışlardır.

Dinî-Tasavvufî halk şiirinin diğer önemli isimleri arasında ise; Ümmî Sinan, Aziz Mahmud Hüdâî, Niyâzî-i Mısrî, Fakir Edna, Kul Budala, Geda Muslu, Dedemoğlu, Kul Hasan, Derviş Mehmed, Kul Nesimi, Pir Sultan Abdal, Kul Şükrü, Derun Abdal, Kuddusî, Turabî, Aynî Baba, Âşıkî ve Esirî yisayabiliriz.
Edebiyat tarihçilerine göre Anadolu Türkçesinde Tekke Edebiyatı XIII. yüzyılda Yunus Emre ile başlar. Ahmet Yesevî’de öğüt ağırlıklı kuru bir söyleyiş görülürken Yunus Emre'de Anadolu insanını saran coşkulu bir söyleyiş hâkimdir.

Bu dönemde Yunus Emre güzel Türkçesi ile tasavvufî duyguları dile getirmiş, o büyük korkudan içe dönmek, Allah’a yönelmekle kurtulmanın mümkün olduğunu işaret etmiş, tek büyük varlığın yalnız Allah olduğu düşüncesini işlemiştir. Halk, bu düşünceye kapılıp Tasavvuf etkisiyle Allah’ta kendini görüp, kendinde Allah’ı bulunca gözünde bütün dünya olayları değersiz, önemsiz ve küçük kalmıştır.
Bilindiği gibi Türkler, İslâmiyet’i kabul etmeden önce göçebe yaşayışları gereği değişik itikat sistemlerini benimsemişler ve yüzyıllar boyu Bozkır kültürü de denilen bir kültür hayatı yaşamışlardır.
Dinî-tasavvufî halk şiiri işlediği konular ile halk dilini, duygu, düşünce ve inançlarını esas alarak halkın bütünü ile iç içe bulunmakta ve toplumun her kesimine hitap etmeleri nedeniyle de birleştirici bir rol üstlenmektedir.
Dinî-tasavvufî halk şiirinin kaynağı İslâm dini ve tasavvuftur. Tekke şiirinin temsilcisi sayılan âşıklar kendilerini din dışı konularda şiir söyleyen âşıklardan ayrı görmüşler ve kendilerine Kul, Abdal gibi daha çok dinî kavramları hatırlatan, alçak gönüllülük ifade eden mahlaslar almışlardır.
Dinî-tasavvufî halk şiiri divan edebiyatı ve halk edebiyatını bir birine yaklaştıran konumu ve her iki disiplinin şairleri tarafından ortak olarak işlendiği için bir köprü konumunda görülür.
Bu nedenle duygu ve düşünce açısından Ahmet Yesevî, Hacı Bektaş-ı Velî. Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Velî. Süleyman Çelebi, Kaygusuz Abdal, Niyâzî-i Mısri gibi şairlerin şiirlerinde büyük ölçüde duygu ve konu birliği vardır.

Tekke şiiri de dediğimiz dinî-tasavvufî halk şiirinin edebiyat tarihimizdeki yeri dil ve edebiyatımız açısından çok önemlidir.
Tekke şiiri saz şiirine oranla daha fazla felsefî, divan şiirine oranla daha fazla millîdir. Her ikisine oranla da daha doğaldır.
Dinî-tasavvufî halk şairi ölçü, uyak, anlatım biçimi, dil ve söyleyiş özellikleri bakımından İslâmiyet öncesi Türk edebiyatının da etkisi altında kalıp, duygu ve düşüncelerini İslâmiyet’in ışığı altında tasavvufun düşünce zenginliği ile birleştirmiştir.
Dinî-tasavvufî halk şiirinin en önemli simalarından olan Ahmet Yesevî, Yunus Emre, Hacı Bayram-ı Veli, Ahmed-i Şarban, Ümmî Sinan, Niyâzî-i Mısri, Kuddusi gibi pek çok tekke şairi aynı zamanda aruz ölçüsüne de bir divan şairi kadar hâkimdirler.
Fakat hitap ettikleri kitle halk kitlesi olduğu için onların anlayacağı ve daha yakından bildikleri hece ölçüsünü tercih etmişlerdir.
Yine, dinî-tasavvufî şiirlerde halk ve divan şiirinin üslûp, ahenk ve ifade biçimleri ortak olarak alınıp yer yer uygulanmıştır. Bu ortaklık dinî-tasavvufî şiirlerin ayrı bir özellik kazanmalarına engel teşkil etmemiş, ilâhi bir eda taşımalarını engellememiştir.
Halk tarafından olağanüstü derecede benimsenip sevilen dinî-tasavvufî şiirlere "Allah kelâmı" gözü ile bakılmıştır.
Bu düşünce ile doğup gelişen dinî-tasavvufî görüşlere bağlı nazım biçimleri ilâhi, nefes, deme, hikmet, nutuk, bezm-i cem, devriye, şathiye vb'dir.
Tasavvufta iki önemli unsur bulunmaktadır. Bunların biri dinî, diğeri ise düşünceye dayalı olup felsefîdir.
Tekke edebiyatı nazım biçimlerinden hikmet ve ilâhi dinî unsurların ön planda olduğu biçimlerdir. Diğerleri ise daha serbest olup Bektaşilik, Melamilik gibi tarikatların ürünüdür.
Biçimi ve adı ne olursa olsun dinî-tasavvufî halk şiiri özellikle ilk zamanlarda tıpkı saz şiiri gibi beste ile birlikte doğmuş, sonradan yazılanların çoğu da bestelenmiştir.
Bu şiir tarzı besteden asla uzaklaşmayarak hem sözüyle, hem sesiyle kutsal bir hava içinde varlığını korumuştur.

ANONİM HALK EDEBİYATI GENEL ÖZELLİKLERİ

Söyleyeni belli olmayan, ağızdan ağza, kulaktan kulağa yayılan, halkın ortak malı olan ürünlerin oluşturduğu edebiyattır.

§  Özellikleri şunlardır:
§  Belli bir sahibi yoktur. Halkın ortak malı olan ürünlerden oluşur.
§  Dili sade, akıcı bir halk Türkçesidir.
§  Şiirlerde hece ölçüsünün 7'li, 8'li, 11'li kalıpları ağırlıklı olarak kullanılır.
§  Somut ve gerçeklerle iç içe bir edebiyattır.
§  Şiirlerinin nazım birimi dörtlüktür.
§  En çok yarım kafiye kullanılmıştır. Bazı manilerde cinaslı kafiye görülür.
§  Mecazlara ve edebi sanatlara fazla yer verilmez.
§  Ölüm, aşk, tabiat sevgisi, ayrılık acısı, özlem, yiğitlik, toplumsal aksaklıklar gibi konular işlenir.
§  Sözlü geleneğe dayanır.
§  Anonim halk edebiyatı ürünleridir; mani, ninni, türkü, destan, tekerleme, bilmece, masal v.b.

AŞIK TARZI HALK EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ
1)Aşık veya ozan denilen kişilerin, saz eşliğinde söyledikleri şiirlerden oluşur.
2) Genelde sözlü olmasına rağmen şairler, şiirlerini "cönk" dedikleri defterlerde toplamışlardır.
3) Şairler, sazlarını omuzlarına alarak köy köy, kasaba kasaba, şehir şehir dolaşmışlardır.
4) Şiirlerde anlatım içten, canlı ve yalındır.
5) Şairler, halkın içinden çıktığından halk dilini kullanmışlardır. Bu sade dil 18. ve 19. yüzyıllarda bazı şairler tarafından Divan Edebiyatı'nın etkisinde kalmasıyla eski arılığını kaybetmiştir.
6) Nazım birimi dörtlüktür.
7) Koşma, semai, destan, varsağı gibi nazım şekilleri kullanılmıştır.
8) Hece ölçüsünün 7'li, 8'li ve 11'li kalıplarına ağırlık verilmiştir.
9) Aşk, tabiat, gurbet, ayrılık, ölüm, özlem, kıskançlık, yiğitlik, toplumun sorunları, insan davranışları, bunlarla ilgili eleştiriler konu olarak işlenmiştir.
10) Şiirlerin son dörtlüğünde şairin adı veya mahlası geçer.
11) Göz kafiyesi anlayışı yerine, kulak kafiyesine ağırlık verilmiştir. Yani kafiye için aynı sesin kullanılmasına gerek yoktur. Buna göre p/b , ç/ş, t/d, l/ n gibi seslerle de kafiye yapılmıştır.
12) Genellikle yarım ve cinaslı kafiye kullanılmıştır.
13) Benzetme (teşbih) ve kişileştirme (teşhis) dışında edebi sanatlara fazla yer verilmemiştir.
14) Bazı ürünlerde yöresel özellikler görülür.
15) Şiirler genellikle hazırlık olmaksızın irticalen yani içe doğduğu gibi söylenir.
16) Divan Edebiyatı'nda görülün kalıplaşmış benzetmeler (mazmun) Halk Edebiyatı'nda da vardır. Buna göre sevgili anlatılırken yeşil başlı ördek, inci diş, elma yanak, badem göz, kiraz dudak, keman kaş, sırma saç, selvi boy gibi benzetmeler kullanılmıştır.
17) Divan Edebiyatı daha çok düşünceye önem verdiği için soyut bir edebiyattır. Halk Edebiyatı'nda ise şair gördüğünü, yaşadığını anlatır. Bu nedenle Aşık Edebiyatı, somut bir edebiyattır. Ayrıca Divan Edebiyatı'nda sevgilinin tipi çizilir, adı söylenmez. Halk Edebiyatı'nda ise sevgilinin adı (Elif, Ayşe...) vardır.
18) Şiirler, işlenen konulara göre "koçaklama, güzelleme, taşlama, ağıt" gibi adlar alır.
19) Aşık Edebiyatı hayali olaylardan çok, gerçekçiliğin ön plana çıktığı bir edebiyattır.

SINAV SORULARINDAN HAREKETLE DİVAN EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ

ÜNİVERSİTE SINAVLARINDA ÇIKMIŞ SORULARDAN HAREKETLE DİVAN EDEBİYATI ÖZELLİKLERİ
Divan Edebiyatı:
Özellikleri:

Türk edebiyatının gelişimi içinde divan edebiyatı varlığını 13–19. yüzyıllar arasında sürdürdü. Bu edebiyatın başlıca özellikleri şöyle sıralanabilir:

1. Sanatta kurallara bağlı olmak,
2. Yüksek tabakaya seslenmek,
3. Belirli türlerin ve kalıpların dışına çıkmamak,
4. Arapça ve Farsçanın dil kurallarını benimsemek.
5. Ama konuşma dilinden yararlanmak, (Divan edebiyatının özelliklerinden değildir.) (2010)
6. Divan şiiri, özellikle gazellerde, bir bakıma en az yarar güden şiirdir.
7. Divan şairi, gazellerde salt söz ustalığına önem verir, bu ustalığı ile duygulandırır okuyucusunu.
8. Mesnevilerde Divan şairi halk hikayecisi ile birleşir.
9. Kasidelerde ise şiire yararın karıştığı daha belirgindir. (1976)
10. Mecaz ve mazmunlarla yüklü olması
11. Şekil güzelliği sağlamak için eşanlamlı sözlere yer verilmesi
12. Kişisel sevinçlere ve acılara çok az yer verilmesi
13. Tasavvufla ilgili terimlere geniş ölçüde yer verilmesi Divan şiirinin belirleyici özelliklerindendir.
14. Dış dünyaya yönelik somut konuların İşlenmesi Divan şiirinin belirleyici özelliklerinden biri değildir. (1977)
15. Bütün şiirlerde aruz ölçüsü kullanılmıştır
16. Yapıt, değişmez kurallara göre, güçlü bir düzen içinde ve çoklukla beyit beyit işlenir.
17. Söz ve anlam sanatlarına sık sık başvurulur.
18. Biçim ve söyleyiş kaygısı oldukça ağır basar.
19. İnsandan kopuk, insanı anlatmayan soyut bir dünyası vardır. (1981)
20. Divan Edebiyatında, şairlerin büyük bir çoğunluğu, şiiri, toplumsal amaçlardan, bilimsel içeriklerden uzak, salt şiirsel değerleri ön plana alarak yazmışlar ve ortak biçimler içinde kalıplaşmış ortak kavramlar kullanmışlardır? (1987)
21. Arap ve Fars edebiyatlarından alınan, kaside, kıta, mesnevi gibi nazım biçimleri kullanılmıştır.
22. Beyit, başlı başına bir bütün sayılmış ve düşünceleri anlatan cümleler bir beyit içinde tamamlanmıştır. (1994)
23. Yabancı sözcüklerle ve kurallarla yüklü bir dil kullanılmıştır.
24. Ölçü olarak aruz kullanılmıştır.
25. Kavramlar, ortaklaşa kullanılan kalıplaşmış söz­lerle anlatılmıştır.
26. Şiirler "divan" adı verilen kitaplarda toplanmıştır.
27. Konular genellikle gerçek yaşamdan alın(ma)mıştır, (soyut konular işlenmiştir.) (1997)
28. Divan şiirinde parça güzelliğine değil, bütün gü­zelliğine önem verilir. (Doğrusu tam tersidir.) (1998)
29. Divan şiirinin İran edebiyatından aktarılmış, şaire özgürlük tanımayan ---- bir estetiği vardır. Sevgilinin boyundan posundan başlayarak saçları, kaşları, gözleri, kirpikleri, ağzı, dişleri, dudakları, yanakları ---- mazmun adı verilen, hazır benzetmelerle anlatılır, övülür. (2009)


İşlenen Ortak Konular:

1. Aşk acısından duyulan mutluluk
2. Sevgiliye duyulan özlem
3. Aşk ıstırabının insanı olgunlaştıracağı inancı
4. Sevgilinin cefasının sürüp gitmesi için Tanrı’ya yakarış
5. Aşk derdine derman bulunamayışı (1981)

Nazire: Bir şairin, başka bir şairin şiirini konu ve biçim yönünden örnek alarak aynı ölçü aynı uyak ve aynı redifle yazdığı benzer şiire Nazire denir. (1997)
Divan Edebiyatı Halk edebiyatı Karşılaştırmaları:

(Divan Edebiyatı Halk edebiyatıyla;)


1. yaşamdan kopukluk - yaşamsallık
2. somutluk - soyutluk
3. gerçeğe uygunluk - düşçülük
4. öznellik - nesnellik
5. yerlilik – yabancılık (bakımlarından karşılaştırılır.) (1982)

Sanatın, yalnızca bir süs varlığı olarak ele alındığı Divan yazınında aşırı bir yabancılaşma görülür. Sanatın, yaşamın bir parçası olarak kabul edildiği halk şiirinde ise bütün örnekler, kuşlar, sevgililer, güzeller yerlidir. Anadoludur. Çünkü Halk ozanı, duyduğu değil gördüğü, tanıdığı kuşu işler şiirinde, bu şiirlerde Divan şiirindeki doğadışı varlıkları göremeyiz. Sözgelimi, halk şiirinde, atmaca tavuğu yer, pilici kapıp uçar. Divan şiirinde güzelin gözleri olan doğan, sevenin gönlünü avlar.” (1982)

Divan edebiyatı ile Tanzimat edebiyatının karşılaştırılması:

1. Divan şiirindeki ‘parça güzelliği anlayışı yerine, Tanzimat şairleri konu birliğine ve ‘bütün güzelliğine önem vermişlerdir.
2. Divan edebiyatında sanatçılar, seçkin kişiler için eser vermiş, Tanzimatçılar ise halk için yazmayı amaçlamışlardır.
3. Divan edebiyatında aruz ölçüsü kullanılmış, Tanzimat edebiyatında ise aruzun yanında az da olsa hece ölçüsüne yer verilmiştir.
4. Divan nesrinde söz hünerleri gösterme, Tanzimat nesrinde ise birtakım düşünceleri halka yayma amaçlanmıştır.
5. Tanzimat nazmında, Divan edebiyatı nazım biçimleri tümüyle bırakıl(mamış) Fransız şiirinde görülen nazım biçimleri benimsen(me)miştir. (Bu özellik Servet-i Fünun şiiri özelliğidir.)(1989)

Divan edebiyatı ile Servet-i Fünun edebiyatının ortak bir özelliğini belirten yargı: “Dil, yabancı sözcükler ve yabancı dil kurallarıyla yüklüdür.”dir.

Divan Edebiyatı Nazım Şekilleri ve Türleri:

Divan edebiyatı ürünlerinin adları: müstezat-mersiye-gazel-naat-münacaat (1986)
Beyitlerle Kurulu Nazım Şekilleri:

Gazel: Divan şiiri, özellikle gazellerde, bir bakıma en az yarar güden şiirdir. Divan şairi, gazellerde salt söz ustalığına önem verir, bu ustalığı ile duygulandırır okuyucusunu. (1976) Divan edebiyatındaki “gazelin konu bakımından Halk edebiyatındaki benzeri Koşma dır. (1992)
Gazel ve koşmanın karşılaştırılması:

1. Gazel, Divan edebiyatına, koşma, Halk edebiyatına özgü nazım biçimidir.
2. Gazelde nazım birimi beyit, koşmada dört1üktür.
3. Gazel, aruzun istenilen her kalıbıyla yazıldığı halde koşma, genellikle hoca ölçüsünün 11 ‘li kalıbıyla yazılır.
4. Gazellerin konusu sevgilinin güzelliği, aşk ve şarap: koşmalarınki ise genellikle aşk, sevgi ve doğa güzellikleridir.
5. Gazel, 10–20 beyitten (doğrusu -1 beyit), koşma 7–12 dörtlükten (doğrusu 3–9 dörtlük) oluşur
Örnek–1:

Bende Mecnûn’dan füzun âşıklık isti’dadı var

Âşık-ı sâdık benim Mecnûn’un ancak adı var

Kıl tefâhur kim senin hem var benim tek âşıkın

Leyli’nin Mecnûn’u Şîrîn’in eger Ferhâd’ı var (Fuzuli) (2010)
Örnek–2:

Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı (Fuzuli)(1974)
Örnek–3:

“Aşk derdiyle hoşem el Çek ilacımdan tabib

Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır.”(Fuzuli) (1981)
Örnek–4:

“Beni ağlan beni kim, üstüme gelmez ölicek

Bir avuç toprak atar bad-ı sabadan gayrı”(Fuzuli) (1981)
Örnek–5:

Leblerin mecruh olur dendân-ı sîn-i buseden

Lâlin öptürmek bu haletle muhal olmuş sana (Nedim)(2008)
Örnek–6:

Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir

Aman dünyayı yaktın âteş-i sûzan mısın kâfir (Nedim) (2008)
Örnek–7:

Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı (Fuzuli) (2010)
Örnek–8:

Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz

Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz (Nabi) (2010)

Kaside: Kasidelerde şiire yararın karıştığı daha belirgindir. (1976)
Kasidenin Bölümleri:

Tam bir kaside çeşitli bölümlerden oluşur.

Nesip: doğa güzelliklerinden söz eden nesib ya da teşbib bölümüdür

Girizgah: asıl konuya girişi sağlamak için yazılan girizgâh bölümüdür

Methiye: kasidenin sunulduğu kişinin özelliklerinin abartılı bir övgüyle anlatıldığı methiye bölümüdür

Fahriye: şairin kendisini övdüğü dizelerden oluşan fahriye bölümüdür

(Taç Beyit): şairin adının da geçtiği tegazzül bölümü (değildir. Taç Beyittir) (2007)
Mesnevi:

Özellikleri:


1. Uyak düzeni aa ba ca... biçimindedir.
2. Daha çok, aruz vezninin kısa kalıplarıyla yazılır.
3. Arap ve Türk edebiyatına İranlılardan geçmiştir.
4. Öyküleme gerektiren konular, bu türde işlenmiştir
5. Beyit sayısı, konunun işlenişine göre belirlen(mez. Beyit sayısı sınırsızdır.) (1996)
6. Mesnevilerde Divan şairi halk hikayecisi ile birleşir (1976)

Divan Edebiyatı’nda modern öykü ve romanın yerini tutan en önemli tür mesnevidir. (Şeyh Galip)’in

Hüsn ü Aşk, Süleyman Çelebi’nin Mevlid adlı yapıtları bu türün tanınmış örnekleridir. (2007)

“Roman, edebiyatımıza yeni bir tür olarak Tanzimat döneminde girmiştir. Tanzimat’tan önce (---) Divan ve Halk edebiyatında hikayelerin, hikaye ve roman tekniği ile bir ilgisi yoktur. Özellikle Divan edebiyatında düzyazı ile ya da manzum olarak yazılan hikayeler belli konuların dışına çıkmaz. (1985)

Fuzuli’nin Mesnevi’si ile Baki’nin Mersiyesi’nin ortak özelliği: Uzun zaman, eşdeğerde benzerlerinin yazılmamış olmasıdır. “Fuzuli, Leyla ve Mecnun’u ile bütün edebiyatımız boyunca tek başına kalmış bir eserin sahibidir. Baki’nin Mersiye’si gibi, onun Mesnevi’si de uzun zamanı kapatan eserlerdendir. Çağdaşı Yahya Bey gibi, Atai gibi bu yola heves edenler az çok bölgesel konuları ele almışlar ya da çeviriye özenmişlerdir.” (1985)

Kabus-name 15. yüzyılda “mesnevi’ biçiminde yazılmış bir yergidir. (1994)

Hüsn ü Aşk (Şeyh Galip’in ünlü mesnevisidir.) (1998)
Bentlerle Kurulan Nazım Şekilleri

Şarkı:

Örnek:

Kalbim yine üzgün seni andım da derinden,

Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden!

Üzgün ve kırılmış gibi en ince yerinden,

Geçtim yine dün eski hazan bahçelerinden! (2007)

Tek Bentten Oluşan nazım Şekilleri:

Rubai: Bize iran edebiyatından geçmiştir. Dört dizeden oluşur. Aruz ölçüsünün kendine özgü kalıplarıyla yazılır. Az sözle önemli bir şey söylenerek sağla­nan anlam yoğunluğu, başta gelen özelliğidir. Ge­nellikle felsefeyle ilgili düşünsel temalar işlenir. (1998)
Örnek–1:

Bir merhaleden güneşle derya görünür

Bir merhaleden her iki dünya görünür

Son merhale bir fasl-ı hazandır ki sürer

Geçmiş gelecek cümlesi rüya görünür (1974)

Örnek–2:


Çepçevre bahar içinde bir yer gördük
Ferhad ile Şirin’i beraber gördük.
Baktık geceden fecre kadar ellerde
Yıldızlara yükselen kadehler gördük (1992)

Divan Nesri:

Özellikleri:


1. Dilin, yabancı kelime ve tamlamalarla yüklü olması
2. Söz ve ses sanatlarına önem verilmesi
3. Kullanılan cümlelerin çok uzun olması
4. Noktalama işaretlerine yer verilmemesi
5. Söyleyiş güzelliğinden çok düşünceye önem verilmesi özelliği ise Divan nesrinde yoktur(1974)
Seci:

“İlahi, kabul senden ret senden şifa senden, derman senden... İlahi, iman verdin, daim eyle; ihsan verdin, kaim eyle,” Bu parçadaki altı çizili sözcükler Seciye örnektir. (1989)

Sanatkârane nesir: Seci (bulunur.) (2009)
Nesir Türleri:

17. yüz yılda Evliya Cebebi'nin Keşfü'z Zünun'u, düzyazı türümüzün öyküye kaynaklık eden ilk ürünleri ola­rak alınabilir. Klasik Osmanlı düzyazısının ürünle­rinden olan gazavatnameler ile menakıpnameler de yine bu türün kaynaktan arasında sayılabilir. (1998)
Tezkire: Biyografi türüyle benzerlik gösteren eserlere Divan Edebiyatında Tezkire denir. (1991)
Gezi Yazısı: Türk edebiyatında gezi türünde birçok yapıt vardır. XVI. yüzyılda Doğu Türkçesiyle yazılmış Bâbürnâme ve yine aynı yüzyılda büyük Türk denizcisi Seydi Ali Reis’in Miratü’l-Memâlik’i gezi türünde yazılmış ilk yapıtlardandır.
Nazım Türleri: Konularına göre adlandırılan şiirler (1978)
Mektup: Şikâyetname edebiyatımızda ünlü bir mektuptur. (1991)
Mersiye(1978): Bir kimsenin ölümü üzerine duyulan üzüntü ve acı­yı anlatmak, onun erdemlerini, iyi yönlerini dile getir­mek amacıyla yazılan şiirlere verilen addır. Ölen bir kişi için yazılan bu tür şiirlere divan edebiyatında mersiye —, halk edebiyatındaysa ağıt — denmiştir. (2006)

Fuzuli’nin Mesnevi’si ile Baki’nin Mersiyesi’nin ortak özelliği: Uzun zaman, eşdeğerde benzerlerinin yazılmamış olmasıdır. “Fuzuli, Leyla ve Mecnun’u ile bütün edebiyatımız boyunca tek başına kalmış bir eserin sahibidir. Baki’nin Mersiye’si gibi, onun Mesnevi’si de uzun zamanı kapatan eserlerdendir. Çağdaşı Yahya Bey gibi, Atai gibi bu yola heves edenler az çok bölgesel konuları ele almışlar ya da çeviriye özenmişlerdir.” (1985)
Tevhit (1978):
Hicviye: Divan edebiyatında "hicviye" denilen alaylı yergi şiirinin Halk edebiyatındaki karşılığı Taşlama dır. (1997)
Divan Edebiyatı Temsilcileri:
15. yy.
(Sinan Paşa): Süslü nesrin en güzel örneklerinden biri olan Tazarrunâme’nin yazarıdır. (Kâtip Çelebi) (2008)
Mercimek Ahmet: Kabus-name 15. yüzyılda “mesnevi’ biçiminde yazılmış bir yergidir. (1994)

15.yüzyılda Mercimek Ahmet'in Farsçadan çevirdiği Kabusname düzyazı türümüzün öyküye kaynaklık eden ilk ürünleri(nden) ola­rak alınabilir. (1998)
Kadı Burhaneddin: Yapıtlarında aşk ve kahramanlık temalarının yanında tasavvufa da yer vermiştir. (Kadı Burhaneddin) (2007)
16. yy.
Fuzuli:
Nedim’le Fuzuli karşılaştırması:

1. Nedim, şiirine günlük hayatı yansıtmış; Fuzuli ise bundan kaçınmıştır.
2. İkisi de kasideden çok gazelde başarılı olmuştur.
3. Fuzuli tasavvuftan esinlenmiş, Nedim tasavvufla hiç ilgilenmemiştir.
4. İkisinin de dili, çağdaşlarına göre daha sadedir.
5. İkisinin de “Divan”Iarından başka, “Mesnevi”leri de vardır. (Nedim’in mesnevisi yoktur.) (1984)
Eserleri:
Leyla İle Mecnun Mesnevisi:

Fuzuli’nin Mesnevi’si ile Baki’nin Mersiyesi’nin ortak özelliği: Uzun zaman, eşdeğerde benzerlerinin yazılmamış olmasıdır. “Fuzuli, Leyla ve Mecnun’u ile bütün edebiyatımız boyunca tek başına kalmış bir eserin sahibidir. Baki’nin Mersiye’si gibi, onun Mesnevi’si de uzun zamanı kapatan eserlerdendir. Çağdaşı Yahya Bey gibi, Atai gibi bu yola heves edenler az çok bölgesel konuları ele almışlar ya da çeviriye özenmişlerdir.” (1985)
Şikayetname:

Şikâyetname edebiyatımızda ünlü bir mektuptur. (1991)
Gazellerinden–1:

Bende Mecnûn’dan füzun âşıklık isti’dadı var

Âşık-ı sâdık benim Mecnûn’un ancak adı var

Kıl tefâhur kim senin hem var benim tek âşıkın

Leyli’nin Mecnûn’u Şîrîn’in eger Ferhâd’ı var (Fuzuli) (2010)
Gazellerinden–2:

Ne yanar kimse bana ateş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bad-ı sabadan gayrı (Fuzuli)(1974)
Gazellerinden–3:

“Aşk derdiyle hoşem el Çek ilacımdan tabib

Kılma derman kim helakim zehri dermanındadır.”(Fuzuli) (1981)
Gazellerinden–4:

“Beni ağlan beni kim, üstüme gelmez ölicek

Bir avuç toprak atar bad-ı sabadan gayrı”(Fuzuli) (1981)
Gazellerinden–5:
Ne yanar kimse bana âteş-i dilden özge

Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı (Fuzuli) (2010)
Baki: Baki, gelmiş geçmiş Divan şairlerimizin çoğundan daha az eser vermiş, bir küçük divan bırakmıştır. Buna karşın Divan edebiyatımızın en büyük şairlerinden biri olarak bilinir. Bu başarının belli başlı nedenini, onun... kendine özgü üslubunda aramalıyız. Bakinin tek dizesi bile, yazarını hemen belirler. (1988)
Eserleri:
(Kanuni Sultan Süleyman) Mersiyesi:

Fuzuli’nin Mesnevi’si ile Baki’nin Mersiyesi’nin ortak özelliği: Uzun zaman, eşdeğerde benzerlerinin yazılmamış olmasıdır. “Fuzuli, Leyla ve Mecnun’u ile bütün edebiyatımız boyunca tek başına kalmış bir eserin sahibidir. Baki’nin Mersiye’si gibi, onun Mesnevi’si de uzun zamanı kapatan eserlerdendir. Çağdaşı Yahya Bey gibi, Atai gibi bu yola heves edenler az çok bölgesel konuları ele almışlar ya da çeviriye özenmişlerdir.” (1985)

Baki kalan bu kubbede bir hoş şada imiş (1997)
Yahya Bey:
Fuzuli’nin Mesnevi’si ile Baki’nin Mersiyesi’nin ortak özelliği: Uzun zaman, eşdeğerde benzerlerinin yazılmamış olmasıdır. “Fuzuli, Leyla ve Mecnun’u ile bütün edebiyatımız boyunca tek başına kalmış bir eserin sahibidir. Baki’nin Mersiye’si gibi, onun Mesnevi’si de uzun zamanı kapatan eserlerdendir. Çağdaşı Yahya Bey gibi, Atai gibi bu yola heves edenler az çok bölgesel konuları ele almışlar ya da çeviriye özenmişlerdir.” (1985)
Atai:
Fuzuli’nin Mesnevi’si ile Baki’nin Mersiyesi’nin ortak özelliği: Uzun zaman, eşdeğerde benzerlerinin yazılmamış olmasıdır. “Fuzuli, Leyla ve Mecnun’u ile bütün edebiyatımız boyunca tek başına kalmış bir eserin sahibidir. Baki’nin Mersiye’si gibi, onun Mesnevi’si de uzun zamanı kapatan eserlerdendir. Çağdaşı Yahya Bey gibi, Atai gibi bu yola heves edenler az çok bölgesel konuları ele almışlar ya da çeviriye özenmişlerdir.” (1985)
(Babürşah): Türk edebiyatında gezi türünde birçok yapıt vardır. XVI. yüzyılda Doğu Türkçesiyle yazılmış Bâbürnâme ve yine aynı yüzyılda büyük Türk denizcisi Seydi Ali Reis’in Miratü’l-Memâlik’i gezi türünde yazılmış ilk yapıtlardandır.
Seydi Ali Reis: Türk edebiyatında gezi türünde birçok yapıt vardır. XVI. yüzyılda Doğu Türkçesiyle yazılmış Bâbürnâme ve yine aynı yüzyılda büyük Türk denizcisi Seydi Ali Reis’in Miratü’l-Memâlik’i gezi türünde yazılmış ilk yapıtlardandır.
17. yy.
Nefî: Hicivleriyle ünlüdür. (Nefî) (2008)
Nabi: Hayriyye ve Hayrâbâd adlı ünlü mesnevilerin şairidir. (Nâbî) (2008) Ahlakla ilgili öğütler veren, türlü hayat görüşlerini yansıtan, özdeyiş niteliğindeki sözlerin ağır bastığı gazellere hikemî gazel denir. Bu tarzdaki gazelleriyle ---- Nâbî ün salmıştır. (2010)
Eserleri:

Hayriye: 17. yy şairlerinden Nabi’nin mesnevi biçiminde yazdığı öğüt veren, sosyal, didaktik bir yapıttır. (1995)
Gazellerinden–1:

Bâğ-ı dehrin hem hazânın hem bahârın görmüşüz

Biz neşâtın da gamın da rûzgârın görmüşüz (Nabi) (2010)
Katip Çelebi: Keşfü’z-Zünûn adında bir ansiklopedi kaleme almış, bu yapıtta yaklaşık 10 bin yazar ve 15 bin eser tanıtmıştır. (Sinan Paşa) (2008)
Eserleri:
Cihannüma: Cihannüma adlı eserin sahibi Kâtip Çelebi, batılı anlamda bilime değer veren ilk düşünürlerimizdendir. (1995)
Keşfü'z Zünun: (Katip Çelebi’nin) Keşfü’z Zünun'u, düzyazı türümüzün öyküye kaynaklık eden ilk ürünleri(nden) ola­rak alınabilir. (1998)
18. yy.
(Şeyh Galip:) Hüsn ü Aşk (Şeyh Galip’in ünlü mesnevisidir.) (1998) Ünlenmesini Hüsn ü Aşk adlı mesnevisi sağlamıştır. (Şeyh Gâlip) (2008)
Nedim:

Kasidelerinde kullandığı ağır dil, gazellerinde, özellikle şarkılarında oldukça sadeleşir. Farsça ve Arapça şiirleri de olmakla birlikte şiirlerinin çoğu Türkçedir. Kasidelerinden çok, yeni buluşlarla süslediği şarkı ve gazelleriyle ünlüdür.. Gazellerine, “Malumdur benim sühanım mahlas istemez.” Diye haklı olarak övünecek derecede kişiliğinin damgasını vurmuştur. (1992)
Nedim’le Fuzuli karşılaştırması:

1. Nedim, şiirine günlük hayatı yansıtmış; Fuzuli ise bundan kaçınmıştır.
2. İkisi de kasideden çok gazelde başarılı olmuştur.
3. Fuzuli tasavvuftan esinlenmiş, Nedim tasavvufla hiç ilgilenmemiştir.
4. İkisinin de dili, çağdaşlarına göre daha sadedir.
5. İkisinin de “Divan”Iarından başka, “Mesnevi”leri de vardır. (Nedim’in mesnevisi yoktur.) (1984)
Gazellerinden–1:

Leblerin mecruh olur dendân-ı sîn-i buseden

Lâlin öptürmek bu haletle muhal olmuş sana (2008)

Gazellerinden–1:

Tahammül mülkünü yıktın Hülâgû Han mısın kâfir

Aman dünyayı yaktın âteş-i sûzan mısın kâfir (Nedim) (2008)


Sanma şâhım,herkesi sen sadıkâne yâr olur.
Herkesi sen,dost mu sandın,belki ol ağyâr olur.

10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) Sayfa 17

10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) cevaplarını ridkes.blogspot.com aracılığıyla kolayca temin edebilirsiniz. 10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) aynı şekilde çözümünü bulamadığınız etkinliklerin çözüm yollarını bu sayfamızdan takip edebilirsiniz. 10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) Sayfa 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100 ve diğer Ders kitabı sayfalarına ve diğer birçok kitabın etkinlik çözümlerine sayfamızdan göz atabilirsiniz.

10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) Sayfa 17

10. Sınıf Türk Edebiyatı Nova Cevapları 

Sayfa 17

DEĞERLENDİRME

1. Edebiyat tarihinin, medeniyet, düşünce ve kültür tarihi ile de yakından ilgisi vardır. Herhangi bir düşünüş biçiminin, inanışın veya toplum hayatında görülen bir yeniliğin edebiyatın malzemesi olmaması düşünelemez. Telgrafın toplum hayatına girmesiyle
Telgrafın tellerine kuşlar mı konar? İnsan sevdiğine yârim böyle mi yanar?
türküsü söylenmiştir. Aynı şekilde Osmanlı'nın son döneminde gündelik hayata dâhil olan ve daha çok savaş yıllarında asker sevkiyatında yararlanılan tren; Kara tren koy da gel, Askerini say da gel.
biçiminde türkülere konu olmuştur.

Okuduğunuz metinden aşağıdakilerden hangisi çıkarılamaz?

A) Edebiyat tarihinin kültür tarihi ile yakından ilgisi olduğu

B) Herhangi bir düşünüş biçimi, inanç veya yeniliğin edebiyatın malzemesi olabildiği

C) Edebiyat tarihinin, kültür tarihi ile olduğu gibi medeniyet ve düşünce tarihi ile de ilgisinin olduğu

D) Trenin Osmanlı'nın son döneminde gündelik hayata girdiği

E) Telgrafın toplum hayatına girmesinin, edebiyat tarihi sayesinde olduğu

2. "Toplumun inanış ve düşünüş biçimi de edebiyatı doğrudan etkileyen unsurlardan biridir. Türk edebiyatının dönemlere ayrılmasındaki en önemli ölçüt zihniyet değişimidir. İslam dininin kabulü ile yeni bir medeniyet dairesine giren Türklerin edebiyatıda büyük oranda farklılaşmıştır. Türklerin XIX. yüzyılda Batı etkisine girmesiyle yeni bir edebî dönem ortaya çıkmıştır. Roman türüde bu dönemde kendini göstermiştir."

Yukarıdaki metin, aşağıdaki yargılardan hangileri hakkında bilgi vermektedir?

I. Edebî eserlerde yapı ve temalar tarih içinde gelişir ve değişiklik gösterir.

II. Zihniyet değişimi Türk edebiyatının dönemlere ayrılmasında en önemli ölçüttür.

III. Edebî eserler yazıldıkları dönemi yansıtan tarihî belge niteliğindedir.

IV. Roman türü gibi destanlar da Batı Edebiyatı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Dönemi türlerindendir.

A) l-IV B) ll-lll C) l-lll D) lll-IV E) l-ll

10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) Sayfa 16

10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) cevaplarını ridkes.blogspot.com aracılığıyla kolayca temin edebilirsiniz. 10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) aynı şekilde çözümünü bulamadığınız etkinliklerin çözüm yollarını bu sayfamızdan takip edebilirsiniz. 10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) Sayfa 1, 2, 3, 4, 5, 6, 7, 8, 9, 10, 11, 12, 13, 14, 15, 16, 17, 18, 19, 20, 21, 22, 23, 24, 25, 26, 27, 28, 29, 30, 31, 32, 33, 34, 35, 36, 37, 38, 39, 40, 41, 42, 43, 44, 45, 46, 47, 48, 49, 50, 51, 52, 53, 54, 55, 56, 57, 58, 59, 60, 61, 62, 63, 64, 65, 66, 67, 68, 69, 70, 71, 72, 73, 74, 75, 76, 77, 78, 79, 80, 81, 82, 83, 84, 85, 86, 87, 88, 89, 90, 91, 92, 93, 94, 95, 96, 97, 98, 99, 100 ve diğer Ders kitabı sayfalarına ve diğer birçok kitabın etkinlik çözümlerine sayfamızdan göz atabilirsiniz.

10. Sınıf Edebiyat Kitabı Cevapları (Nova Yayınları) Sayfa 16

10. Sınıf Türk Edebiyatı Nova Cevapları
 Sayfa 16
b) Süleyman Çelebi'ye ait yukarıdaki mesnevide Hz. Muhammed'in hayatı anlatılmaktadır. Eser, dinî konulu bir mesnevidir. Yukarıdaki şiirin yazıldığı dönemle ilgili neler söylenebilir?
Bu metindeki “Amine Hatun, Muhammed(s.a.v) Abdullah, rebi-ül evvel ayı,hayr’ül beşer, nur, üç melek, Kabe, tavaf, huri…” gibi sözcükler döneminin hakim zihniyetini yasıtmaktadır.
4) İslam medeniyetinin ve inancının izlerini parçada görmek mümkündür.Allah inancı, Peygamberimizin doğuşu gibi olaylar metnin zihniyetini yansıtmaktadır...

c) "Göç Destanı" ve "Mevlid" adlı eserden hareketle edebiyat tarihinin uygarlık tarihi içindeki yerini belirtiniz.

Toplumların maddî ve manevî varlıklarının; fikir, sanat çalışmalarıyla ilgili niteliklerinin tümüne uygarlık denir. İnsanlık binlerce yıllık bir uygarlık tarihine sahiptir. Edebiyat tarihi ise konusu insan olan ve edebî bir üslupla yazılmış bütün eserlerle ilgilenir. Geçmişten aldığı bu değerleri ve bilgileri gelecek kuşağa aktarır.  Aynı zamanda edebiyat tarihi gelecek kuşağın fikri yapısını oluştur ve böylece uygarlığın şekillenmesine yardımcı olur.
ANLAMA-YORUMLAMA

1. Kültür alanları ile ilgili farklı çalışma, kavram ve nesnelerin bir tarihi vardır. Bunların bütününü de uygarlık tarihi besler. Uygarlık tarihini besleyen kaynaklar nelerdir? Tespitlerinizi aşağıdaki tabloya yazınız.
tablonun cevabı için


2. Okuduğunuz edebî metinlerden hareketle bir dönem hakkında hangi yönlerden çıkarımlarda bulunabileceğinizi belirtiniz. Bu çıkarımların yapılması doğru mudur? Nedenini açıklayınız.
  • Dönemin sosyal olayları
  • önemin siyasi olayları
  • Dönemin ekonomik,idari,askeri, askeri vb. yapısı...
  • Dönemde hakim olan sanat anlayışı ve zevki....Bu çıkarımların yapılması doğrudur.Çünkü edebi metinler yazıldıkları dönemleri az çok yansıtır.
3. Edebiyat - tarih ilişkisini açıklayan bir paragraf yazınız. Yazdıklarınızı arkadaşlarınıza okuyunuz.

4. Şehzade Mustafa Mersiyesi'nin işlediği konu itibarıyla yazıldığı dönemi yansıtan tarihî bir belge olduğu söylenebilir mi? Tartışınız. Ulaştığınız sonucu belirtiniz.
Edebi metinler tarihi bir belge niteliği taşımaz. Edebi eserlerdeki amaç: dilin bütün imkanlarından faydalanarak ''estetik''bir metin oluşturmaktır.Tarihi metinlerde ise doğrudan bilgi vermek amaçlanır. Bir edebî eserin değişik bilim dallarının verilerinden faydalanması ona bilimsel bir özellik kazandırmaz. Çünkü edebî eser faydalandığı bilimin verilerini kendi süzgecinden geçirerek tekrar oluşturur. Bu oluşumda hayallere, duygulara da yer verilir. Hayalin, duygunun, öznelliliğin olduğu metinde bilimsel nitelik taşımaz. Bu yüzden edebi metinler belge olarak kullanılmaz.